315.Bölüm - Büyük Dünyaya

avatar
7164 27

Kara Büyücü - 315.Bölüm - Büyük Dünyaya


Shinu Krallığının sınırları içerisinde, havada hızlı bir şekilde hareket eden devasa bir gemi ilerliyordu. Az önce yirmi bin kişilik bir ordunun yok oluşuna neden olmuş bu gemi o anda eskisinden bile daha hızlı hareket ediyordu.

 

Bunun olmasını Paul sağlamıştı. Öldürülen askerlerin vücutlarını Pisboğaz Kan İblisine yedirip büyücülerin mana çekirdeklerini geminin enerji odasına koymuştu ve biraz daha fazla enerji harcasa da hızını artırmıştı. O anda uzay kırığına epey yaklaşmışlardı. En azından Spadia’nın söylediğine göre böyleydi.

 

Geminin içerisine yaptığı kendi odasında duran Paul o anda Wulian’la ilgileniyordu. Bir süredir yalnızca Grim ile vakit geçirdiği için küçük Wulian’ı çağırdığında onun kalbini alması gerektiğini biliyordu. Bu nedenle Grim’le anlaşıp onu Yaradan Yetiştirme Zindanına göndermiş ve Wulian’ı yanına almıştı.

 

O anda Simon ve Semia geminin içerisinde kendi odalarındalardı. Ruh gücünü salan Paul onları hissedebiliyordu. Simon o anda meditasyon yapıyordu ve Semia büyü konusunda çalışıyordu.

 

Geçen günlerde Paul Savaş Tanrısı Beden İşleme Tekniğini Simon’a vermişti. Kendisi Yıldız Vücut Yeniden Doğuş Tekniğini kullanmaya başlayacaktı ve eski tekniği Simon’ın kullandığından daha güçlüydü. Bu nedenle tekniği ona vermek için tereddüt etmemişti. O anda Simon bu tekniğe çalışıyordu.

 

Kendisi henüz Yıldız Vücut Yeniden Doğuş tekniğine çalışmaya başlamamıştı. Çünkü bu tekniğe çalışmak için yüksek seviyede yıldız enerjisine ihtiyacı vardı ve Spadia’nın söylediklerine göre bu yoğunluk için en azından Büyük Dünyaya geçmesi gerekiyordu. Yani uzay kırığından geçene kadar beklemesi gerekiyordu.

 

Paul o anda gideceği dünyanın dilini öğrenmiş ve Simon ile Semia’ya da öğretmişti. Kendisinin yüksek bir kavrama gücü vardı ve diğer ikili de oldukça iyi öğreniyorlardı. Bu nedenle o kadar zamanını almamıştı.

 

Büyük Dünyaya geçtikten sonra ne yapacağından tam olarak emin değildi. Aziz seviyenin üzerinde kaynaklar düşük önemde kalıyorlardı ve asıl önemli olan şey kavrama kabiliyetiydi. Bunu biliyordu. Ancak yine de gelişme hızını artırabilecek şeyler vardı.

 

Açıkça söylendiğinde, ölen gelişimcilerin mezarları bunlardan biriydi. Genelde gelişimciler ölmeye yakın olduklarını anladıklarında kendilerine bir mezar yaparlardı ve bu mezarda kendi gelişim miraslarını bırakırlardı. Miras olarak yalnızca hazineler ve maddi şeyler değil, aynı zamanda teknikler ve kavrayışlarına dair notlar da bırakabilirlerdi.

 

Spadia’nın söylediğine göre bu çeşit yerler Büyük Dünyalarda daha fazla varlardı. Ne de olsa Büyük Dünyalarda daha fazla uzman vardı ve birçoğu öldükten sonra arkalarında bir şey bırakmak istiyorlardı.

 

Paul’ün Aziz seviye gelişimi Küçük Dünyalardaki ile aynı etkiyi yaratmayacaktı. Aziz seviye yaşına göre yüksek bir seviye olsa da en fazla ‘Dahi’ olarak adlandırılabilir ve kesinlikle uzman olarak çağırılmazdı. Büyük Dünyanın en yüksek seviyeli uzmanları İmparator seviyesine ulaşan kişilerdi ve Paul onların gözünde yalnızca ufak bir çocuktu.

 

Elbette, Paul yanında İmparator seviyesindeki İnfirmi’ye ve İmparator seviyesini aşan Grim’e sahipti. Ancak her zorlukta onların gücünü kullanırsa bu onun gelişim yolunu kısıtlardı. Bu nedenle Spadia bu ikiliye sınırlandırmalar koymuştu.

 

İnfirmi’nin Ruh Kafesi yakında iyileşecekti ve Grim zaten oldukça güçlüydü. Bu nedenle Spadia’nın sınırlandırmaları yalnızca ölümcül durumlarda tüm güçlerini ortaya koymalarıydı. Grim bunu sevmese de Paul de aynı şekilde isteyince kabul etmişti.

 

Grim o anda gücünü Paul ile aynı seviyede olan Aziz seviyeye sınırlıyordu. İnfirmi ise gücünü sınırlamayı bilmiyordu ve zaten zindanda kalmak ile bir sıkıntısı olmadığını söylüyordu. Ejderha ırkı savaşlar dışında tembel bir ırktı ve sessiz bir yerde uyuyabilmek onlar için yeterliydi. İnfirmi daha öncesinde Gökkılıç Tanrı Sarayında yüzlerce yıl boyunca uyumuştu.

 

Bir elinin üzerinde normal hâlinde oturan Wulian’ın saçlarını tek parmağıyla okşayan Paul onun yüzündeki tatlı gülümsemeyi bir süre izledikten sonra onu başına koydu ve odasından ayrıldı. Geminin üst kısmına çıkarken yıldız işaretli gözlerini ileriye dikti.

 

O anda normal birisi göremese bile kendisi görebiliyordu. Uzakta, yüzlerce askerin bir çember hâline sardığı bir arazinin ortasında yaşlı büyücülerin araştırma yaptıkları beyaz renkli bir kırık bulunuyordu. Havanın kendisinde oluşan bu kırık oldukça gizemli görünüyordu ve büyücülerin merakını çekmişti.

 

Bu uzay kırığı Zara’dan dönmek için kullandığı kırıktan daha büyüktü. Elbette, üzerinde durduğu devasa gemiyi tamamen alamazdı ancak gemiyi boyutuna attığı sürece bunda bir sıkıntı yoktu. Simon, Semia ve İnfirmi ise Yaradan Yetiştirme Zindanında kalacaklardı. Yani kırıktan geçen tek kişi Paul olacaktı.

 

Geminin hızını kaldırabileceği en yüksek seviyeye yükselten Paul oraya ulaşmalarının yaklaşık altı saat alacağını hesaplamıştı. Altı saat içerisinde, yüzlerce askerin koruduğu bölgeye ulaşmış olacaklardı.

 

 

Uzay kırığının yakınlarında, Shinu Krallığının baş büyücüsü olan yaşlı adam Seram manayı kontrol ederek deneylerini yapıyordu. Aziz seviyesinde bir büyücü olan bu yaşlı adam kırıktan yayılan anormal enerjiyi hissettiğinden yaklaşmaya cüret etmese de uzaktan birkaç deney yapabiliyordu.

 

Kırığın yakınındaki mananın kaotik bir duruma geçtiğini gören yaşlı adam kırığın ne olduğunu anlamak için kendisini geri tutmuyordu. Aslında birkaç idam suçlusunu kırığa göndermek istemişti ancak kırığın yok olmasından korkuyordu. Bu nedenle bunu bırakmıştı.

 

Seram uzun bir zamandır yaşıyordu ve merakını çeken fazla şey yoktu. Bu nedenle bir şey bunu başardığında merakını gidermek için her şeyi yapardı. Eğer bu kırığı kaybederse bu içinde başaramadığı bir arzunun oluşmasına neden olacaktı ve zihin durumu bozulacaktı.

 

Bu nedenle kırıkla ilgilenirken oldukça dikkatliydi. Hatta Kral’dan kırığı korumak için asker bile talip etmişti. Kendisi bir Aziz seviye olsa bile ne zaman neyin geleceği belli olmazdı.

 

O sırada, birden askerlerin içinde bir karmaşa oluşmuştu ve o da gözlerini ilk kez kırıktan çevirmişti. Askerlere sessiz olmaları için bağırmadan hemen önce ise gözlerinin sonuna kadar açılmasına neden olacak görüntüyü görmüştü.

 

Devasa bir gemi, hızla onların bulunduğu yere doğru yaklaşıyordu. Askerlerin arasına yerleştirilmiş büyücüler kalkanlar ve engeller yapmaya başlasalar da bu engellerin herhangi birisinin uçan gemiyi durduramayacağı belliydi.

 

Kaşlarını çatan Seram bu geminin Taida Krallığının tarafından geldiğini anlayabiliyordu. Eğer düşman birliklerinin bir gemisiyse o zaman o anda tehlikedelerdi. Böyle devasa bir gemiyi uçurmak için gerekecek büyü gücü dikkate alındığında Taida Krallığı büyük bir servet ödemiş olmalılardı ve geminin yalnızca hareket etmek için olmadığı belliydi.

 

Anında mırıldanmaya başlanırken iki elini geminin geldiği bölgeye doğru çeviren Seram birkaç saniye sonra kalın topraktan bir kubbenin yükselerek kırığı ve askerleri sarmasını sağlamıştı. Sonunda derin bir nefes alarak olduğu yere oturan Seram manasını yeniden doldurmak için ağzına bir hap atmıştı.

 

Yaptığı büyü basit görünse de oldukça büyük bir alanı kaplıyordu ve sağlamlığı da oldukça yüksekti. Bu nedenle oldukça fazla mana harcamıştı ve o anda zayıf bir durumdaydı. Ancak oluşturduğu kubbeye olan güveni yüksek olduğundan korkmuyordu.

 

“Boom!”

 

Ancak o anda sert bir vuruş sesi kubbenin alt kısımlarından yankılanmış ve kubbenin o bölgesinde ufak bir delik oluşmuştu. Deliğin oluştuğu yerde sıkılı bir yumruk kubbenin içerisine girmişti.

 

“Fiziksel güç!”

 

Seram’ın gözleri sonuna kadar açılırken saldıran kişinin saf fiziksel gücüyle büyüsünü kırdığını hissedebilmişti. Ancak yumruğu fazla basit değildi. Yumruğunun içinde… bir şey vardı.

 

O anda, içeriye giren yumruk açılmış ve avcunun içindeki ufak, kan kızılı alev topunu göstermişti. Bu alev topunun gücünü hisseden Seram anında kaçmak için ayaklansa da geç kalmış ve kızıl alev topu birden patlamıştı.

 

Onun oluşturduğu toprak kubbe askerlerin kaçışını engellediğinden kızıl alevler kısa bir sürede tüm kubbenin içini sarmış ve Seram’ın kendisi dahil içerideki herkesin ölümüne yol açmıştı. Alevler en sonunda dağıldığında ise içeriye girmiş olan yumruk geri çekilmiş ve yumruğun açıldığı delik büyümüştü.

 

İçeriye giren Paul yanık cesetlerle dolu manzaraya bir bakış bile atmadan uzay kırığına doğru ilerlemeye başlamıştı. Gemiyi çoktan boyutuna çekmiş ve Simon, Semia ve Wulian’ı Yaradan Yetiştirme Zindanına göndermişti. Tek başına uzay kırığına gitmesi yeterliydi.

 

Uzay kırığına dokunmadan önce vücudu tamamen yanmış olan Seram’ın küllerinin arasında parlayan mana çekirdeğini ruh gücüyle kendisine çekmiş ve boyutuna atmıştı. Aziz seviyeli bir büyücünün mana çekirdeği usta seviyelilerden daha fazla mana taşıyordu ve geminin enerji odasında daha çok işine yarayabilirdi.

 

Çekirdeği aldıktan sonra elini uzattı ve uzay kırığına dokundu. Uzay kırığı önce hafifçe titremiş, sonrasında ise devasa bir kapı gibi açılarak Paul’ü içine çekmişti.

 

İlk seferki gibi bayılmak yerine bu sefer yalnızca hafif bir baş ağrısı çeken Paul başının yanlarını hafifçe ovarken Spadia aurasının bir kısmını yayıp Silleverde’yi çağırmıştı. Birkaç dakika içerisinde boş uzaydan ortaya çıkan Silleverde Paul’e bakarken hafifçe şaşırmış gibi görünüyordu.

 

“Kan Soyu Evrimi? Vay canına, bu kadar zamanda epey şey yaşamışsın.”

 

Buruk bir şekilde gülen Paul sonrasında Spadia ve Silleverde’nin birbirleriyle konuşmalarını dinlemeye başlamıştı. Spadia onun dünyasına gönderilen Yükselen’den bahsettiğinde Silleverde’nin kaşları çatılmış ve Paul’ün anlayamadığı birkaç şeyden daha bahsetmişlerdi.

 

Konuşmaları bittiğinde, Spadia basit bir cümle söylemişti.

 

“Bizi Akra’ya gönder.”

 

Silleverde’nin gözleri sonuna kadar açılmıştı.

 

“Akra!? Yaşlı Spadia, Akra Büyük Dünyalar arasında en büyük olanlardan biri ve sayısız tanrının gözleri o bölgenin üzerinde. Oldukça tehlikeli olacağını bilmiyor musun?”

 

Spadia başını sallamış ve başka bir şey söylemeden yarı saydam görüntüsünü dağıtmıştı. Silleverde ise hafifçe iç çektikten sonra Paul’e bir süre bakmış ve onu göndermeden önce son sözlerini söylemişti.

 

“Şeytan Kral’ın varisi, hayatta kalsan iyi olur. Eğer ölümlülüğü aşabilirsen o zaman sana gerçekten yardım edebiliriz.”

 

Sonrasında, Paul hızla bir uzay kırığına doğru fırlatılmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44334 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr