230.Bölüm - Adadan Ayrılmak

avatar
7232 30

Kara Büyücü - 230.Bölüm - Adadan Ayrılmak


Gökyıldırım Adasında, Gökkılıç Tanrı Sarayını çevreleyen ormanın içinde hafif rüzgâr ağaçların içinden yolculuk ederken yaprakların hışırdamalarını sağlıyordu.

 

Ormanın çıkışına yakın bir bölgede bir ağaca yaslanmış, gözleri kapalı olan uzun sarı saçlara sahip bir kız rüzgârın yüzüne esişi ile rahatsız olarak gözlerini açtı. Parlak yeşil gözleriyle etrafını incelerken yüzünde yorgun bir ifade vardı.

 

Gözleri ondan fazla uzak olmayan bir yerde oturan uzun siyah saçlara ve bir çift kan kırmızısı göze sahip olan gence geldiğinde bir süre sessizce incelemeden edemedi. Genç adam o sırada yalnızca siyah bir gömlek ve pantolon giyiyordu. Eldivenleri hâlâ takılılardı ancak yüzü kolayca görünüyordu.

 

Kılıcının bıçağını dikkatlice temizleyen genç, kızın uyandığını fark etmemiş gibi görünüyordu. Bu sırada kız ise hafifçe dalmıştı.

 

Önceden neler olduğunu hatırlamaya çalışan genç kız aklına doluşan bilgileri hissettiğinde ufak bir baş ağrısı yaşamıştı. Neler olduğunu hatırladığında ise karşısındaki gence minnettar bir şekilde bakmaya devam etmişti.

 

Hâlâ sarayın içindeyken yaşadığı tehlikeden onu kurtaran kişinin bu genç olduğunu hatırlamıştı. Kendi çocukluk arkadaşı bile tehlike anında uzaklaşırken bu genç yaralı olan onu korumuş ve iyileşmesine yardım etmişti. Hatta sonrasında sarayın içinde ona eşlik etmişti ve birlikte saraydan ayrılırlarken kendisi yarasına dayanamayıp bayılmıştı.

 

Bu sırada sarı saçlı kızın bakışını fark eden kızıl gözlü genç kılıcını temizlemeyi bırakmış ve gözlerini kıza çevirmişti. İkisinin gözleri havada buluştuklarında genç kız hafifçe kızararak başını eğerken genç adam samimice gülümseyerek konuşmuştu.

 

“Sonunda uyandın, Ellen.”

 

Kızıl gözlü genç adam elbette Paul’dü. Zindanda geçirdiği dört ayda ruh tekniklerinin üçüne de çalışan Paul ruhunu epey sağlamlaştırmış ve daha fazla beklemenin anlamsız olacağını düşünmeye başlamıştı.

 

İnfirmi hâlâ ruh kafesini iyileştirememişti ve asıl dünyada çoktan iki ay geçmişti. Bu nedenle daha fazla beklemeden buradan ayrılmak ve Karva’nın mirasını bulmak için çalışmaya başlamak istiyordu. O anda Ellen’in elindeki parşömen sahip olduğu en iyi ipucu olduğundan onunla kalması gerekiyordu.

 

Ayağa kalkan Paul temizlemeyi çoktan bitirdiği Karaşafak’ı kınına geri soktuktan sonra Ellen’in kalkmasına yardım etti. Dört ay boyunca hareketsiz kalmış genç kızın vücudu oldukça zayıftı ve Paul’den destek almadan yürüme hızı oldukça düşük oluyordu.

 

Paul’ün desteğiyle ormanın dışına doğru yürümeye başlayan Ellen arada genç adamın yüzüne bakış atmadan duramıyordu. O sırada üzerinde olan paltonun – Ellen’in kıyafeti yırtıldığından Paul kendi paltosunu ona vermişti – sıcaklığını hissederken yüzündeki kızarıklığın daha da arttığını fark edemiyordu.

 

Ellen’in durumunu anlayan Paul dışarıda düzgün bir yüz gösterirken içten içe istediği şeyi almasının kolaylaşacağını düşündüğü için mutluydu.

 

İkisi birlikte duvarlara doğru ilerlerken başka gruplar ve kişiler de çıkmaya hazırlanıyorlardı. Aralarında Ellen’in ülkesi Alean’dan olan ve Ellen’i yakından tanıyan bir kız Ellen’e anlamlı birkaç bakış atmış ve genç kızın daha fazla kızarmasına neden olmuştu.

 

Kolayca utanan Ellen’in yüzü çoktan normal bir domatesle aynı tona bürünmüştü.

 

Ellen’in arkadaşına başıyla hafifçe selam veren Paul duvara ulaştığında Ellen’i bıraktı. Önden ilerleyen Ellen elini yavaşça duvara yerleştirdi ve duvarda büyükçe bir kapı belirdi.

 

Kapıyı hafifçe iterek açan Ellen Paul’e bir kez daha baktıktan sonra kapıdan çıktı. Ellen’in çıkışından hemen sonra Paul’e bakarak sertçe ıslık çalan Ellen’in arkadaşı da çıkmıştı.

 

Derince iç çeken Paul elini duvara yerleştirmeden önce boyutundan bir evren yüzüğü çıkarmış ve parmağına geçirmişti.

 

Evren yüzükleri bu dünyada nadir olsalar da yine de sahip olan kişiler vardı. Paul’ün boyutunda birden fazla evren yüzüğü bulunduğundan bir tanesini kullanmaya karar vermişti.

 

Veuria’nın kralına vereceği her şeyi yüzüğün içine yerleştirmişti. Yüzüğün içinde sarayın hazineliğinden aldığı düşük dereceli büyülü kılıçlar ve bazı kitaplar vardı. Kitapların hepsini çoktan okuyup aklına kaydettiğinden rastgele birkaçını içine atmıştı.

 

Bir miktar para da koyduktan sonra bunun yeteceğini düşünmüş ve bırakmıştı. Bitkiler ve madenler kendisi için de değerlilerdi ve onları vermeyi hiç düşünmüyordu.

 

Yüzüğü parmağına geçirdikten sonra elini duvara yerleştiren Paul hafif bir titremeden sonra önünde bir kapının belirdiğini fark etmişti. Kapıyı hafifçe iterek açtı ve dışarıya bir adım attı.

 

Dışarıya çıktığında gördüğü ilk şey Prenses Yue veya elçi değil, Ellen’in yeşil gözleriydi. Duvara oldukça yakın bir yerde bekleyen genç kızla göz göze gelen Paul hafifçe gülümserken Ellen anında geri çekilmişti.

 

Ellen’in çoktan üzerini değiştirdiğini ve artık yeşil bir elbise giydiğini fark eden Paul paltosunu geri alıp üzerine geçirdi. Ardından etrafına bakınmaya başladı.

 

Simon veya Semia herhangi bir yerde görünmüyorlardı. Diğer ülkelerin elçileri ise yerlerinde oturuyorlar ve konuşuyorlardı. Onun çıktığını gören Prenses Yue ve elçi ayaklanmış ve Paul’e doğru yürümeye başlamışlardı.

 

İkilinin geldiğini gören Ellen hızlıca Paul’e sordu.

 

“Hemen Veuria’ya dönecek misin? Şey… Ben ada kalkana kadar Keln’de kalmayı planlıyorum ve bir süre gezeceğim de…”

 

Ellen devamını söylemeden önce Paul hafifçe gülümsemiş ve konuşmuştu.

 

“Bir süre daha Keln’de kalacağım. İşimi bitirdikten sonra şehri gezmeye çıkarım sanırım.”

 

Bunun üzerine Ellen başka bir şey söylemeden Alean’dan gelen elçinin olduğu yere doğru ilerlemeye başlamıştı. Yüzünde parlak bir gülümseme vardı.

 

Bu sırada Paul’ün yanına varan Prenses Yue’nun yüzünde biraz garip bir ifade vardı. Endişenin, üzgünlüğün ve biraz daha karmaşık duyguların bulunduğu bu ifadeyi Ellen ve Paul konuşmaya başladıklarından beri taşıyordu.

 

Hayır, aslında Paul maskesini takmadan adadan ayrıldığından beri yüzünde karmaşık bir ifade vardı. Daha önceden Paul’ün asıl görünüşünü bilen birkaç kişiden biri olduğundan biraz mutlu olsa da şimdi bu bir şey ifade etmiyor gibiydi.

 

Onun aksine duygusuz bir şekilde Paul’e yaklaşan ana elçi direkt olarak sordu.

 

“Veuria’ya mı gideceksin yoksa Keln’de mi kalacaksın? Burada kalacaksan kazandığın şeyleri hemen ayırıp krallığın parçasını alacağız. Veuria’ya gideceksen işlem orada yapılacak.”

 

Ana elçinin konuşurken bir miktar kaba bir ton kullandığını fark eden Paul hafifçe kaşlarını çattı. Parmağına taktığı evren yüzüğünü kimse fark etmeden avcunun içine alıp sıkarken ileriye uzattı.

 

Ne olduğunu anlamayan ana elçi elini yavaşça ileri uzattı ve Paul’ün yüzüğü eline koymasına izin verdi. Başkalarına göstermeden yüzüğü incelediğinde gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

 

“İçinde kazandıklarımın yarısı var. Bundan sonra Veuria’ya dönmeyeceğim. Bir süre daha Keln’de kalıp daha sonra gezmeye devam edeceğim. Şimdiye kadar yaptıklarınız için teşekkür ederim.”

 

Paul soğuk bir sesle konuşmasını bitirdikten sonra alandan ayrılmaya başlamıştı. Prenses’in bir şey diyecekmiş gibi görünmesine aldırmayan Paul alandan ayrılırken yaşlı elçi kendi düşüncelerine dalmıştı.

 

Onlarca yıllık hayatında elbette evren yüzüğünü ilk kez görmemişti ve ne kadar nadir olduklarını biliyordu. Veuria’da bile tüm kraliyet ailesi yalnızca üç tanesine sahipti ve yalnızca bir tanesi kral tarafından kullanılırken diğer ikisi oldukça gizli ve korunaklı depolarda saklanıyorlardı.

 

O anda eline geçen evren yüzüğünün içindeki birçok şeyden çok daha değerli olduğunu bilen yaşlı kadın Paul’ün böyle bir şeyden kolayca vazgeçmesine bir anlam verememişti. Bir evren yüzüğü krallıkların bile peşinden koşabileceği bir hazineydi ancak bu genç adam kolayca vermişti.

 

Paul’ün yüzüğün ne olduğundan haberi olmama olasılığı yoktu. Sahip olduklarının yarısını içine koyabiliyorsa yüzüğün ne olduğunu da pekâlâ biliyor olmalıydı.

 

O halde nasıl bu kadar kolay vazgeçebilmişti? Belki saraydan kazandıkları daha değerliydi. Veya evren yüzüğünü o kadar da değerli görmüyordu.

 

Bu sırada ‘kazandıklarımın yarısı’ sözlerini hatırlayan elçi Paul’ün üzerinde herhangi bir çanta veya ek bir hazine olmadığını hatırlamıştı. Belki, üzerinde birden fazla evren yüzüğü vardı…

 

Bu düşünceyle Paul’ün ilerlediği bölgeye bakan yaşlı elçinin gözlerinde tehlikeli parıltılar belirmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr