218.Bölüm - Kayıtlar ve Sorular

avatar
7261 29

Kara Büyücü - 218.Bölüm - Kayıtlar ve Sorular


Bir yandan kapıya ilerleyen Paul bir yandan da vücudundaki şeytanın durumunu izliyordu. O sırada şeytan kendi kanıyla beraber kan akışına katılmıştı ve özellikle bir şey yapmıyor gibiydi.

 

Ancak Paul onun aç olduğunu hissediyordu. Şeytan kan ve et için yalvarıyor gibiydi. Herhangi bir ses çıkarmamasına rağmen ruhunda çığlıkların yankılandığını hissedebiliyordu.

 

Soğukça gülümseyen Paul şeytanın düşüncelerini o sırada önemsemiyordu. Zaten ona yalnızca düşmanlarını yedirmeyi planlıyordu ve rastgele kişileri ona yem etmeyecekti. Bu nedenle bir düşmanı ortaya çıkana kadar şeytan beklemeliydi.

 

Şeytanı vücudunda böylece bekletmenin tehlikeli olup olmadığını tam olarak bilmese de onu bastırabileceğini düşünüyordu. Gelişmek için böyle güzel bir şansı tepmek istememişti.

 

Bu sırada parlak sarı kapının önüne gelen Paul kapıyla ilgili önemli bir şeyi fark etmişti. Boyut olarak diğer kapılarla neredeyse aynı olan kapı diğer kapıların aksine tamamen düzdü. Üzerinde herhangi bir yazıt veya sembol yoktu. Süsleme amacıyla bir oyma bile konulmamıştı. Yalnızca saf sarı bir metalden yapılmıştı.

 

Paul metalden yayılan garip sıcak aurayı hissedince hafifçe elini uzattı ve düz kapının üzerinde gezdirdi. Kapıdan herhangi bir şekilde enerjinin yayıldığını hissetmese de garip bir sıcaklığın varlığını hissedebiliyordu.

 

Paul ile birlikte bu kapıyı gören Spadia düşünceli bir hâle dalmıştı. Kapının ne olduğuyla ilgili fikirleri varmış gibi görünse de bir şey söylememeyi tercih etmişti.

 

En sonunda parmaklarını kapının tutacağına yerleştiren Paul kapıyı yavaşça açtı ve bir anda içeriye çekildi.

 

Çoktan bu hisse alışmış olan Paul girdiği odayı incelemek için başını kaldırdığı anda göz alıcı beyaz bir ışık yüzünden gözlerini kapamak zorunda kalmıştı.

 

Bir süre gözlerinin ışığa alışmasını bekledikten sonra etrafı incelemeye başlayan Paul bir anda şok olmuştu.

 

Az önce içinde bulunduğu buzul mağara normal bir odadan katlarca büyük bir yerdi ve bu onu oldukça şaşırtmıştı. Ancak o anda bulunduğu odanın buzul mağaradan onlarca kat daha büyük olduğunu fark edebiliyordu.

 

Tamamı beyaz renkli bir taştan oyulmuş devasa kitaplıklarla ve kitaplıkların içindeki farklı renklerdeki kitaplarla dolu olan bu odanın içinde mana oldukça yoğundu. Ancak bu mana dünyadan ve saraydan tamamen bağımsız gibiydi. Dış dünyayla herhangi bir bağı yoktu.

 

Kitapların her biri bir büyülü eşyalarmış gibi mana yayıyorlardı. Ayrıca yaydıkları mananın seviyesi normal bir büyülü eşyayı kolayca aşabilecek bir seviyedeydi. Tek bir kitap Paul’ün belindeki Karaşafak isimli kılıçtan kat kat daha fazla enerji taşıyordu.

 

Onlarca kitabın dizildiği bu kütüphanenin içinde gezinmeye başlayan Paul kütüphanede kendi ayak sesleri dışında herhangi bir sesin olmadığını fark etmişti. Elbette yine de saklanan bir şeylerin olabileceğini bildiğinden temkinini elinden bırakmıyordu.

 

Yaklaşık on beş dakika boyunca kesintisiz bir şekilde yürüdükten sonra gerçekten de ilgisini çeken bir yere varmıştı. Geldiği yer, kütüphanenin merkeziydi.

 

Kütüphanenin en merkezinde zeminden birkaç santim yukarıda yuvarlak bir platform vardı. Beyaz platformun üzerinde ise altın renkli cübbe giymiş bir adam dikiliyordu.

 

Uzun boylu adamın uzun sarı saçları ve parlak sarı gözleri vardı. Cübbesi sahip olduğu altı kol için özel olarak yapılmış gibi görünüyordu. O sırada bu altı kol da uçları altın ışıkla parlayan bir kalem tutuyor ve adamın etrafında süzülen kitaplara bir şeyler yazıyordu.

 

Farklı kitaplıklardan gelen sayısız kitap adamın etrafında dolaşıp bir süre sonra adam onlara bir şey yazdıktan sonra giderken Paul görüntü nedeniyle büyülenmişti. Onlarca farklı renkli kitabın hızla bir yere gelip gitmesi oldukça renkli bir görüntü oluşturuyordu.

 

Paul altın cübbeli adamın gücünü ölçmeye çalıştığında adamın herhangi bir aura yaymadığını fark etmişti. Ancak adam Paul gibi aurasını saklamak yerine direkt olarak aura yaymıyordu.

 

Adamı iyice araştırmaya çalışan Paul onun normal vücudunu bile tarayamadığını fark etmişti. Altın cübbeli adam kütüphaneyle bir gibiydi ve normal bir canlının sahip olduğu canlılık ya da ruh gibi kavramlara sahip değildi.

 

O halde bu adam neydi? Bu soru aklında dolaşan Paul meraklı gözlerle adama yaklaşırken Spadia konuşmaya başladı.

 

“Burası… Zara’nın kayıtları.”

 

Spadia’nın kendisinin bir konu açmasının genelde önemli bir şeyi anlatacağı zamanlar olduğunu bilen Paul anında adımlarını durdurdu. Pürdikkat Spadia’yı dinlemeye başlarken Spadia devam etmişti.

 

“Her dünyada var oluşlarından beri olan bir ‘kayıt kütüphanesi’ bulunur. Bu kütüphanelerin tamamına verilen isim ise İlahiyat Kayıtlarıdır.”

 

“İlahiyat Kayıtları basitçe dünyada olan her olayı kaydeden bir şeydir. Her kayıt kütüphanesi bir kayıtçı varlığa ve bir gardiyan varlığa sahip olur ve bu varlıklar kütüphaneyle birlerdir. Karşındaki altı kollu adam bu kütüphanenin kayıtçısı ancak… gardiyan nerede?”

 

Spadia’nın sözleri nedeniyle gözleri sonuna kadar açılan Paul gözlerini kayıtçı olması gereken altı kollu adama dikmişti. O sırada kayıtçı hâlâ onlarca kitabı birer eliyle düzenliyor ve bir şeyler yazıyordu.

 

Kayıtçıya doğru bir adım daha atan Paul bir anda zihninde çınlayan bir ses duymuştu.

 

“Gardiyanın iznini alan varlık… Üç hakkın var. Sor, sana bu dünya hakkında istediğin her şeyi söyleyeyim.”

 

Birden zihninde yankılanan bu sesin kayıtçıdan geldiğini anlayan Paul birden düşüncelere dalmıştı. Kayıtçı ona yalnızca üç hak verdiğinden rastgele bir şey sormak için bunu harcamayacaktı.

 

Gözlerini yavaşça kapattı ve Spadia’ya sordu.

 

“Yaşlı adam, sence ne sormalıyım?”

 

Spadia da bir süre düşündükten sonra derin bir nefes aldı ve konuştu.

 

“İlk sorun gardiyanın kim olduğu olmalı. Onun iznini almış olsan da kim olduğunu bilmiyorsun. Bu ileride tehlikeye girmene neden olabilir.”

 

Başını sallayarak onaylayan Paul kayıtçıya döndü ve kendi dilinde konuştu. Kayıtçı gibi bir varlığın onu anlamayacağını düşünmüyordu.

 

“Zara’nın Kayıtçısı, söyle bana: Bana izin veren gardiyan kimdi?”

 

Paul sorusunu sorduğu anda kayıtçının sesi bir kez daha zihninde yankılanmıştı.

 

“Gökkılıç Tanrı Sarayı (YN: Sarayın adını birkaç kez yanlış yazmış ve yazacak olabilirim doğrusu bu.) Zara’nın Kayıtlarının gardiyanıdır. Kendi bilinci vardır ve kaderi okur. Eğer kaderinde varsa seni kayıtlara yönlendirir.”

 

Bu sözleri duyan Paul bastığı yere bir kez daha bakmadan edememişti. Eğer o anda bulunduğu saray gerçekten de bilince sahip bir varlıksa o hâlde odaların geliş sırası rastgele değil de bir sırayla mıydı?

 

Kaderi okumak gibi korkutucu bir yeteneği duyan Paul hafifçe ürkse de bir şey yapmamıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra Spadia’ya ikinci soru olarak ne sorması gerektiğini sordu.

 

Spadia ona cevap verdiğinde bir kez daha kayıtçıya döndü ve konuştu.

 

“Zara’nın Kayıtçısı, söyle bana: Buzul mağaraya kapatılmış şeytan nedir?”

 

Kayıtçı bu sefer konuşmamış ve ellerinden birini savurarak kitaplıktan bir kitabın Paul’e uçmasını sağlamıştı. Önünde süzülen kızıl kapaklı kitaba bakan Paul ellerini uzattı ve kitabı iki eliyle sıkıca tuttu.

 

Kızıl kapaklı kitap hafif sayılırdı. Paul kapağını açıp ilk sayfasındaki kızıl renkli yazıları yavaşça okumaya başladı.

 

“Boyutlar arası geçitte açılan yeni bir kapı yeni bir küçük dünyanın varlığını gösterdi. Baş Tanrı bu dünyaya Zara ismini verdi.”

 

“Zara üzerinde tek bir kıta bulunan bir dünyaydı. Bu dünyanın sahip olduğu öz gardiyan şeytani bir varlıktı. Ancak bu şeytani varlık daha önce görülen gardiyanlardan farklıydı.”

 

“Normalde ana görevleri dünyayı oluşma sürecindeki mana ve yasa enerjisi dalgalanmalarından korumak olan öz gardiyanların aksine bu gardiyan bir bilince bile sahip değildi. Yalnızca yeme ve manaya dönüştürme işlevine sahip olan bu gardiyana yeni bir tür ismi olan ‘Pisboğaz Kan İblisi’ ismi verildi.”

 

“Yapı olarak yarı sıvı yarı katı bir forma sahip olan şeytan canlı şeylerin etlerini ve kanlarını, aynı şekilde mana içeren eşyaları da yiyerek saf manaya dönüştürebiliyordu. Henüz yeni gelişen Zara’daki canavar ırkıyla beslenerek dünyanın mana yoğunluğunu artırdı.”

 

“Zara’nın oluşumundan sonraki bin yıllık süreçte dünyanın mana yoğunluğu sürekli olarak artsa da öz gardiyanın yeni türleri direkt olarak yemesi nedeniyle yeni bir tür oluşmuyordu. Bu nedenle dünyanın gelişimi göz ardı edilmeye başlandı.”

 

“Zara’nın oluşumundan iki bin yıl sonra artan mana seviyesiyle dünyanın dengesi tamamen bozulmuştu. Ancak bu sırada, dünyadaki manayı çeken bir mühre sahip bir Yaradan sarayı Zara’da belirdi. Dünyadaki manayla beraber Pisboğaz Kan İblisini de içine mühürleyen saray sayesinde dünyanın gelişimi bir kez daha ilerlemeye başladı. Aynı zamanda Zara’nın kayıtçısı ve kayıt kütüphanesinin gardiyanı da saray tarafından belirlenmiş oldu.”

 

Kitabın ilk sayfasındaki bilgileri okuyan Paul istediği şeyleri çoktan öğrenmişti ve diğer sayfalarda çoğunlukla ilk iki bin yılda geçen olaylar yazıyordu. Bu nedenle onları okumasına gerek olduğunu düşünmüyordu.

 

Kitabı kapattığı anda kızıl kapaklı kitap elinden havalanmış ve süzülerek kitaplıktaki yerine geri oturmuştu. Paul ise son ve en önemli sorusunu sormak için gözlerini kayıtçıya çevirmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44239 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr