214.Bölüm - Buzul Dünya Kurdu

avatar
7079 29

Kara Büyücü - 214.Bölüm - Buzul Dünya Kurdu


 

Semia’ya bakarken kaşlarını çatan adam sesini bir seviye daha yükseltirken bağırdı.

 

“Yalnızca yabancılar için gücü ret mi ediyorsun!? Sadece bir düşün, bir kez büyücü olarak geliştiğinde dışarıda sana ne kadar saygı duyulacağını düşün! Binlerce, hatta belki de on binlerce kişi seni takip edecek. Seni bir Azize olarak çağıracak! En güçlü savaşçılar bile seninle savaşmadan önce bir kez daha düşünmek zorunda kalacak!”

 

“Mananın gücü yasa enerjisinden geri kalmaz. Bir kez iki yolda da Aziz seviyeye ulaştığında yenilmez olacaksın! Mana ve yasa enerjisine sahip olan tek kişi sen ve senin soyundan gelenler olacak. Yalnızca kendine değil, senin klanına ve dolayısıyla benim klanıma müthiş bir güç ve saygı kazandıracaksın!”

 

“Semia, bunu reddedemezsin!”

 

Adamın gür sesiyle bağırdığı cümlelerin ardından titreyen Semia gözlerini bir kez kapadıktan sonra yeniden açtı. Mavi gözlerini kısarken siyah ve gümüş renkli bıçaklarını çıkarmıştı.

 

Semia’nın saldırı pozisyonu aldığını gören adam kaşlarını iyice çatarken aurasını etrafa salmaya başlamıştı. Buzul aura tüm mağarayı kaplarken adam yavaş yavaş konuştu.

 

“Güç için yabancılardan vazgeçmiyorsun ancak yabancılar için babanla dövüşeceksin demek… Hahahaha…”

 

İki elini havaya kaldıran adamın ellerinin üzerinde iki buzul bıçak süzülmeye başlamıştı.

 

“Gel bakalım. Belki kaybettiğinde güçsüzlüğünün farkına varır ve sonunda sana yardım etmeye çalıştığımı anlarsın.”

 

Buzul mağara iyice soğumaya başlarken Semia bundan etkilenmemiş gibi görünüyordu. Hatta, kendisi de etrafına buzul bir aura yayıyordu.

 

İkili birbirlerine bakarlarken Semia çoktan bıçaklarını bıçak enerjisiyle kaplamıştı. Seviyesi yalnızca usta savaşçı seviyesinde olsa da tekniği ve hızı sayesinde gücü oldukça yüksekti.

 

Buzul tabana basabildiği kadar sert basarak dengesini sağlayan Semia ilk saldırıyı yapmaya hazırmış gibi görünüyordu. Adam ise buna herhangi bir şekilde karşı koymadan onun saldırmasını bekliyordu. Gözlerinde belirgin bir alay ve küçümseme vardı.

 

Paul bu küçümsemenin aslında Semia’yı kızdırmak ve düzenini bozmak için yapıldığını biliyordu. Adam zaten başından beri Semia’yı bir rakip olarak görmüyordu ki bunda da haklıydı.

 

Usta seviyeli bir savaşçı ile Aziz seviyeli bir büyücünün savaşında kazananın kim olacağı kolayca belli olurdu. Aziz seviyeli büyücü kendisini geri tutsa bile yine de gücü apayrı bir seviyede olurdu.

 

Elbette, Paul Semia’nın bir şansı olduğunu biliyordu. Az önceki konuşmalarından bu adamın Semia’nın babası olduğunu anlayan Paul Semia’nın bunu kullanabileceğini biliyordu. Aynı zamanda adamın Semia’ya olan küçümsemesi de bir avantajdı.

 

Bir kişi karşısındakini ne kadar küçük görürse kendini o kadar savunmasız bırakırdı ve bazı anlarda en ufak savunmasızlık ölüme yol açardı. Bu nedenle birçok kişi dolaşırken asıl güçlerini saklamayı tercih ederlerdi.

 

Bu sırada, Semia sonunda ileriye atılmıştı. Gümüş renkli bıçağı hızla beyaz saçlı adamın boynuna savrulurken sol elinde tuttuğu siyah bıçağını da iyice kavramıştı.

 

Beyaz saçlı adam ise hareket bile etmemişti. Boynuna yaklaşan gümüş renkli bıçağa bir bakış attıktan sonra gözlerini Semia’nınkilerle karşı karşıya getirmiş ve sol elinin üzerinde süzülen buzul bıçağı hızla gümüş bıçağa fırlatmıştı.

 

“Clank!”

 

Buzul bıçak gümüş bıçağa çarptığında özel bir hasar vermese de Semia’nın dengesini tamamen bozabilmişti. Zaten buzdan bir zemine sahip olan bu mağarada dengede kalmak zorken bir de saldırının ortasında dengesini kaybeden Semia’nın yüzünde acı bir ifade vardı.

 

Ancak tam düşmeden önce, bir anda gözleri parladı. İki elindeki bıçakları da yere fırlatırken adamın sol ve sağ kolunu sıkıca kavradı ve aşağıya çekti.

 

Semia tarafından aniden çekilen adam daha neler olduğunu anlayamadan önce gerçek bir korku hissetmişti. O sırada, arkasında belirmiş olan Simon tüm kılıç niyetini ve kılıç enerjisini kabzasında duran kılıcına odaklıyordu.

 

Paul’ün üzerinde kullandığı saldırısı en güçlü saldırısıydı ve bunun gibi güçlü birine karşı kullanmayacaksa başka bir yerde kullanabileceğini düşünmüyordu. Aynı zamanda, Paul ile arasında garip bir bağ hissediyordu ve onu kurtarmak istiyordu.

 

Parlak kızıl parıltıyla sarılı kılıç kınından çıkıp adama savrulduğunda adam Semia’nın kavrayışından sonunda kurtulmuştu. Ancak oradan anında kaçınmaya çalışsa bile Simon’ın saldırısı sırtında uzun bir kesik bırakmıştı.

 

Kesik o kadar da derin olmasa da tüm sırtını çapraz bir şekilde kesiyordu ve kan da akmayı kesmiyordu. Yaranın acısını çeken adam kılıcını yeniden kabzasına yerleştiren Simon’a ve bıçaklarını geri alan Semia’ya bakarken hafifçe gülümsemişti. Sırtındaki yarayı buzul bir katman kaplarken etrafındaki buzul aura bir kat daha güçlenmişti.

 

“İyi… Madem bir kişi daha katıldı, o hâlde bir kurban daha ekleyeceğiz.”

 

Çevresinde buzul mana dolanmaya başlarken adam yavaşça mırıldanmaya başlamıştı.

 

“Ölü denizleri donduran sonsuz buzullar ellerimde düşmanımı kısıtlayan zincirlere dönüşsün.”

“Buzul Mühür Zincirleri!”

 

Paul’ü bağlayan zincirlerin benzerleri adamın ellerinden fırlarken Simon ve Semia iki farklı yönde ilerlemeye başlamışlardı. Paul’ü bağlayanların aksine uçlarında buzul bıçaklar bulunduran bu zincirlerin hareketleri de oldukça hızlı olduklarından hedef sayısını artırmak iyi bir seçenek olurdu.

 

Toplamda altı adet zincir vardı. Üçü adamın sağ elinden çıkıp Semia’yı takip ederken sol elinden çıkan diğer üçü Simon’ı takip ediyorlardı. Zincirlerin ikisine hızla yaklaştıklarını fark eden adam kendinden emin bir şekilde gülümserken Simon bir anda dönmüş ve kılıcını hızla çekmişti.

 

“Kılıç Çekme Sanatı İkinci Stil, Devamlı Yıldırım Düşüşü!”

 

Su rünlerinin işlendiği kılıcı hızla kınından çeken Simon üç zinciirn uçlarındaki buzul bıçakları hedeflemişti. İlk bıçağı saldırısıyla parçaladığında kılıcı direkt olarak ikinci zincirdeki bıçağa ilerlemişti.

 

İkinci bıçağı kırdığında zincirler aniden geri çekildikleri için saldırısını kesmek zorunda olan Simon birden adama yaklaşmaya başlamıştı. Eğer saldıracaksa en büyük şansı bu andı.

 

Ancak adam kaşlarını çattı ve bıçaksız iki zinciriyle Simon’ın ayaklarını hedefledi. Simon’ın dengesi bozulduğu anda ise hâlâ bıçağa sahip olan zincir hızla onun iki gözünün ortasına fırlamıştı.

 

Simon hızla yaklaşan buzul bıçağa bakarken kaçınmaya çalışmış ancak yapamamıştı. Buzul bıçak tam iki gözünün arasına saplanacakken bir anda yere düşünce neler olduğuna şaşırmıştı.

 

Bu sırada bunu yapanın Semia olduğunu fark etti. Kendisini takip eden zincirlerin bıçaklarını çoktan yok etmiş olan Semia son zinciri tamamen kesmişti. Ancak o anda beyaz saçlı adamın tam olarak dibindeydi!

 

Beyaz saçlı adam hemen yanında duran Semia’ya bakarken bu kadar yakına gelmek için gerekli cesareti nereden bulduğunu bilmiyordu. Aurası sayesinde Semia’nın savaş isteğini tam olarak parçalayamasa bile cesaretini biraz aşındırmış olmalıydı.

 

Ancak Semia gözlerini ona çevirdiğinde birden kendi kalbi donmuştu. Semia’nın normalde parlak mavi bir renkte olan gözleri o anda buz mavisine dönmüştü. Sol eliyle kavradığı siyah bıçak hızla adamın göğsüne saplanmıştı.

 

Kalbinden yalnızca bir veya iki santim uzağa saplanmış olan bıçağı hiç umursamamış gibi görünen adam Semia’nın gözlerine bakarken dalmış gibi görünüyordu. Birkaç saniye sonra ağzını açtı ve seslice kahkaha atmaya başladı.

 

“Hahahahaha…”

 

Beyaz saçlı adamın kahkahaları mağaranın içinde yankılanırken buzul aura son seviyesine kadar çıkmıştı. O sırada Semia hâlâ savaşmak istese bile ruhu buzul auranın karşısında dayanamıyor ve hareket etmesini engelliyordu. Simon da ondan daha iyi bir durumda değildi.

 

Ancak adam o anda ikisinin durumlarını önemsemiyor gibi görünüyordu. Sol eliyle göğsüne saplanmış olan bıçağı sertçe çıkarırken hâlâ kahkaha atmaya devam ediyordu.

 

Bıçağın açtığı yarayı dondurduktan sonra yavaşça Semia’ya doğru eğilen adam onun çenesini tutarak yüzünü kendisine çevirdi. Bir süre daha onun buz mavisi gözlerini inceleyen adam gür sesiyle yarı gülen bir şekilde bağırmaya başlamıştı.

 

“Sonunda! Sonunda, soyumuzdan birisi kan soyunun sınırlarını aştı! Sonunda birisi “Buzul Kıta” sınırını aşıp “Buzul Dünya” kan soyuna ulaştı! Ve bu kişi, benim öz kızım!”

 

Adam sözlerinin sonuna doğru kahkaha atarken onun söylediklerini duyan Paul ne olduğunu anlamamıştı. Ancak Spadia şaşırmış bir şekilde anlatmaya başlamıştı.

 

“Daha önce hissettiğimden emindim ama gerçekten de bir Buzul Kıta Kurdunun soyuna sahip! Velet, bir Buzul Kıta Kurdu basit bir canavar değildir. Onları sınıflandırmak istersen A sınıfının en üst derecelerine koyman gerekir. Eğer o manyağın dediği doğruysa ve o kız Buzul Kıta Kurdu kan soyunu Buzul Dünya Kurdu soyuna evrimleştirdiyse o hâlde şu anda S dereceli bir canavarın kan soyuna sahip!”

 

Paul’ün gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr