210.Bölüm - Kaderin Çemberi

avatar
7519 33

Kara Büyücü - 210.Bölüm - Kaderin Çemberi


Simon’ı saran kızıl parıltıyı ve içindeki enerjiyi bir süre inceleyen Paul şaşırmış bir şekilde Spadia’ya sordu.

 

“Onun yalnızca usta seviyesinde olduğunu sanıyordum. Nasıl oldu da yasa enerjisiyle gelişim yapabiliyor?”

 

Spadia ise bir süre düşündükten sonra konuştu.

 

“Büyük ihtimalle heykellerle alakalı bir şey. O yasa enerjisi çocukla uyum içinde olsa da çocuğun kendini kontrol etmesine izin vermiyor. Bu büyükusta seviyesine geçmeden onun işine yaramayacaktır ancak bir kez büyükusta seviyesine aştığında o yasa enerjisini kavraması çok daha kolay olacaktır.”

 

Paul anladığını belirten bir şekilde başını salladıktan sonra bir kez daha sordu.

 

“Peki o yasa enerjisinin hangi yasanın olduğunu biliyor musun?”

 

Spadia hafifçe sırıtırken cevapladı.

 

“Elbette. Sonuçta benim asıl olarak geliştirdiğim yasa enerjisi de oydu. O kılıcın yasa enerjisi.”

 

Paul’ün gözleri şaşkınlıkla açılırken gözlerini Simon’a dikti. Kılıcın yasa enerjisine hiç çalışmadığı için tam olarak ne kadar zor kavrandığını bilmese de kolay olmayacağını biliyordu.

 

Bu sırada gözlerini heykellerin üzerinde gezdirmeye başlamıştı.

 

İlk heykel, kızıl bir kristalden yapılmış ve elinde tek bir kılıç tutan yapılı bir adamın heykeliydi. Kristalden oyulduğu için adamın yüzü tam olarak belli olmasa da iki kısık göz kolayca seçilebiliyordu.

 

Bu adamın heykelinin yanında mavi renkli bir kristalden oyulmuş bir kadının heykeli vardı. Elinde bir mızrak bulunan kadının yüzünde hafif bir gülümseme vardı.

 

Mavi kadın heykelinin yanında ise sarı renkli, oldukça yapılı bir adamın heykeli duruyordu. Uzun saçlara sahip olan bu adam iki elinde de birer çekiç tutuyordu.

 

Dördüncü heykel ise yeşil bir kristalden oyulmuş bir kadın heykeliydi. Yüzünü bir şapkayla gizlemiş olan kadının heykeli elinde bir yay tutuyordu. Sırtında ise bir sadak vardı.

 

Beşinci heykel siyah renkli bir kristalden oyulmuş zayıf bir adamın heykeliydi. Elinde bir sabre tutan adamın iki gözü de sonuna kadar açıklardı. Ağzından dışarı çıkan iki dişin ucu belli oluyordu.

 

Altıncı heykel ise tamamen beyaz bir kristalden oyulmuştu. Diğer heykellerin aksine oturur bir pozisyonda duran kadın heykelindeki kadın oldukça güzeldi. İki narin eliyle ağzına götürdüğü yan flüt garip bir parıltı yayıyordu.

 

Bu altı heykel dışındaki heykellerin herhangi biri bir silah tutmuyordu. Ancak onun yerine her birinin ileriye uzattıkları ellerinde bir elementi belli eden bir eşya vardı.

 

Kılıç tutan kızıl heykelin hemen karşısında bir elinde ateş şeklindeki bir kristali tutan kızıl bir kristalden oyulmuş bir adamın heykeli vardı. Onun hemen yanında ise mavi renginde, elinde mavi bir su damlası tutan bir heykel duruyordu.

 

Onun yanındaki sarı heykel elinde ufak bir dağı şeklindeki kristali tutuyordu. Yeşil heykel ise bir hortumu belli eden bir kristali tutuyordu.

 

Siyah heykel ay şeklindeki bir kristali tutarken beyaz heykel güneş şeklindeki bir kristali tutuyordu. Bu heykelleri inceleyen Paul içlerindeki yasa enerjilerini de fark edince neler olduğunu anlamıştı.

 

Altı farklı silahın ve altı farklı elementin yasa enerjilerine sahip bu heykeller kendisi için gerçekten de mükemmeldi. Elbette, o anda yalnızca ışığın yasa enerjisine çalıştığı için yalnızca elinde güneş şeklindeki kristali tutan heykel ona yardımcı olabilirdi.

 

Diğer yasa enerjileri üzerine çalışmaya başlayabilirdi ancak bu gelişimini oldukça yavaşlatırdı. Bu nedenle tek seferde tek bir yasayı çalışmak istiyordu. Derin bir nefes alarak elinde güneş şeklindeki kristali tutan heykele ilerleyen Paul heykele yaklaştıkça üzerine binen bir baskı hissediyordu.

 

Baskıya direnerek heykele yaklaşmaya devam eden Paul yavaşça yere oturmuş ve gözlerini kapamıştı. Tüm dikkatini heykele verirken yasa enerjisini hissetmeye çalışmıştı.

 

Ancak bu anda, ne olduğunu bilmediği bir enerjiyle birden odanın merkezine fırlatılmıştı. Aynı anda, kulaklarında hafif, narin bir ses yankılanmıştı.

 

“Kaderin Çemberinden yalnızca kaderinde eksik olanı alabilirsin. Git… Seni çağıran kardeşi bul…”

 

Paul gözlerini açarak duyduğu şeylerin saçmalığını düşünürken bir yandan da ışık yasa enerjisini burada geliştiremeyeceğini anlamıştı.

 

Yeniden ayaklanırken hangi yasa enerjisini bir ek olarak seçebileceğini düşünüyordu. Az önce duyduğu sese göre bu enerji normalde kendisinde bulunmayan bir şey olmalıydı.

 

Işığı zaten geçemediğinden bir seçeneği gitmişti. Ateş, rüzgâr ve karanlık elementlerine yatkınlığı bulunduğu için onlardan biri olduğunu da sanmıyordu.

 

Su ve toprak elementine olan yatkınlığın henüz kazandığından onlardan emin değildi. Bunun dışında, diğer altı heykel hakkında herhangi bir fikri yoktu.

 

Simon bir kılıç kullanıcısı olmasına rağmen kılıç heykelinden yasa enerjisini alabildiğine göre başka bir belirleyici etken daha olmalıydı. Ama bu etkenin ne olduğunu bilmiyordu.

 

Derin bir nefes alırken yay tutan yeşil heykele doğru ilerledi. Eğer ondan yasa enerjisini çekebilirse element ve silah heykelleri arasında bir fark olabilirdi.

 

Az öncekiyle aynı baskı üzerine çöktüğünde kalbinde yeniden rahatsız edici bir his oluşsa da yere oturdu ve gözlerini kapadı. Yay yasa enerjisini hissetmeye çalıştığı anda aynı az önceki gibi odanın merkezine fırlatılmıştı. Kulaklarında az öncekinden farklı bir kadın sesi duyuldu.

 

“Kaderin Çemberinden yalnızca kaderinde eksik olanı alabilirsin. Git… Seni çağıran kardeşi bul…”

 

Düştüğü yerden yeniden ayaklanan Paul hafifçe gerinirken tüm heykellerin aynı etkiyi yaptığını anlamıştı. Derin bir nefes alırken şimdi hangi heykele gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Hangi heykelden enerji çekebileceğini bilmese bile teker teker hepsini deneyebilirdi.

 

Bir süre gözlerini etrafta gezdirdikten sonra hangi yasa enerjisine ilk olarak gideceğini seçmişti. Hızlı adımlarla elinde bir sabre bulunan heykele ilerlemeye başladı.

 

Ancak birkaç adım sonrasında üzerine bir kez daha baskı çöktüğü için yolunu hemen yanındaki yan flüt tutan beyaz heykele çevirmişti.

 

Beyaz heykele ilerlerken üzerine herhangi bir baskının binmediğini fark eden Paul az da olsa şaşırırken çoktan heykelin önüne varmıştı. Olduğu yerde bağdaş kurarak otururken gözlerini kapattı ve yasa enerjisini hissetmeye çalıştı.

 

Aslında herhangi bir şey beklemiyordu. Daha önce müzik üzerine çalışmayı geç dinlememişti bile. Küçükken bile daha çok kitap okumayı ya da büyücülük üzerine çalışmalar yapmayı seçmişti. Annesi ve abisi birkaç kez onun çalışmasını istemiş olsalar da hiç kabul etmemişti.

 

Ancak diğer heykellerle çalışamayacağını biliyordu. Bu nedenle zihnini iyice yasa enerjisine odaklamaya çalıştı. Bu sırada, heykelden ilerleyen beyaz bir ışıltı vücudunu sarmıştı.

 

Vücudunun etrafındaki şeyleri hissetmeyi kesmesiyle şaşırdığı için gözlerini açtığında az önce bulunduğu yerde olmadığını fark etmişti. O anda bulunduğu yer, onlarca farklı renkteki ve şekildeki çiçeklerle kaplanmış bir bahçenin tam ortasıydı.

 

Hemen önünde beyaz bir sandalyede oturan bir kadın duruyordu. Uzun, beyaz saçlara sahip kadın beyaz bir elbise giyiyordu. Soluk teniyle eşleşen beyaz gözlere sahip olan kadın güzelliğin somut hâli olarak bile tanımlanabilirdi.

 

Kadın iki narin eliyle tuttuğu yan flütü kaldırdı ve ağzına götürdü. Dudaklarını hafifçe büzerek üflemeye başladığında Paul bir anda düşünce yetisini kaybetmişti.

 

Kadının çaldığı melodi oldukça hoştu. Hatta “oldukça” kelimesinin sınırlarını aşıyordu.

 

Her notayla ruhunu titreten müziği dinleyen Paul gözlerini hafifçe kapatmıştı. Tüm zihnini çalan müziğe bırakırken ruhunun gittikçe geliştiğini hissedebiliyordu.

 

Bu sırada Paul’ün dinlediği müzikle beraber bir tatmin olma durumuna girdiğini fark eden Spadia şaşırmıştı. Daha önce aklından birçok şey geçmişti ancak müziğin ona yardım edebileceğini hiç düşünmemişti.

 

Aynı anda, Paul birden ruhunun hızla sarsıldığını hissetti ancak zihinsel durumu bir anlığına değişirken yeniden müziğin etkisine kapılınca bu hissi kaybetmişti.

 

O anda, ruhu Büyükusta seviyesine atılım yapmıştı ve git gide güçlenmeye devam ediyordu.

 

Kadının çaldığı müzik yavaşça sonlanırken Paul gözlerini bir kez daha açmıştı. Kızıl gözleri kadının saf beyaz gözleriyle karşı karşıya geldiğinde kadın hafifçe gülümsemiş ve elini hafifçe kaldırmıştı.

 

Anında, havada ortaya çıkan beyaz bir yan flüt Paul’ün ellerine ilerlemişti. Bir süre ne yapacağını bilemeden flüte bakan Paul kadının flütü çalmasını istediğini anlamıştı.

 

O ana kadar herhangi bir şekilde çalmamış olduğundan ne yapacağını bilmese de tüm vücudunu saran bir hisle flütü yavaşça ağzına yaklaştırdı.

 

Müziğin yasa enerjisiyle ruhu şiddetlice sarsılırken yavaşça flüte üfledi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr