209.Bölüm - Kadeh Kaldırmak

avatar
7308 31

Kara Büyücü - 209.Bölüm - Kadeh Kaldırmak


Gökkılıç Tanrı Sarayının hazineliğinden ayrılan Paul bu sefer devasa bir salona gelmişti.

 

Salonu ayakta tutan sütunların üzerinde olan ve oldukça parlak bir ışık yayan meşaleler o girdiği anda açıldığından salonun tamamı görünür hâle gelmişti. Uzun, dikdörtgen bir masaya ve biri başta olmak üzere on bir sandalyeye sahip olan salondaki masa tamamen donatılmıştı.

 

Sandalyelerde ise on adet iskelet ve masanın başındaki sandalyede yarı sağlam bir ceset bulunuyordu. Cesedin bazı kısımlarındaki yerler çürümüştü ve sol gözü çıkarılmıştı. Üzerinde eskiden göz alıcı bir şey olduğu belli olan ancak çoktan kirlenmiş ve çürümüş kıyafetler vardı.

 

Takılarının bazıları hâlâ parlaklıklarını korurken bazıları tozlulardı. Ağız kısmı neredeyse tamamen çürüdüğü için açıkta duran dişleri oldukça korkutucu görünüyordu.

 

Cesedin görünüşünü umursamadan masaya yaklaşan Paul masadaki yemeklerin çoğunun şifalı bitkiler ve büyülü canavarların etinden yapıldığını fark etmişti. Bu yemekler oldukça uzun süre boyunca dışarıda kalsalar bile herhangi bir şekilde bozulmaz, hatta oldukça değerlenirlerdi.

 

Etler için bu tam olarak geçerli olmasa da bitkilerin yaşı arttıkça etkileri de güçlenirdi. Buradaki yemeklerde kullanılan bitkiler hazinelikteki bitkiler kadar yaşlı olmasalar da Paul onların oldukça değerli olduklarını biliyordu.

 

Bitkileri toplamayı düşünüyordu ancak ondan önce on iskelet ve ceset ile ilgili bir şey yapması gerektiğini biliyordu. Böyle değerli bitkileri bir hazinelik olmadığı sürece rastgele koymak yalnızca bir aptallık olurdu.

 

Masaya iyice yaklaştığında, birden masanın diğer başında siyah bir sandalye daha belirmişti. Derin bir nefes alıp sandalyeye ilerleyen Paul yavaşça otururken cesedin boş sol gözünde mor bir ışıltının belirdiğini görebilmişti.

 

Bu sırada on iskelet birden hareketlendi. Başlarını kaldıran iskeletler boş göz boşluklarını ona diktiğinde Paul hafifçe yutkunmuştu.

 

Ceset başını hafifçe kaldırarak tek gözünü Paul’e dikerken diğer çürümüş eliyle dolu bir şarap kadehini kaldırmıştı. Aynı zamanda iskeletler de birer kadeh şarabı kaldırmışlardı.

 

Bu sırada ceset gözünü Paul’ün üzerine dikerken boş gözündeki mor parıltı uğursuz bir aura yaymaya başlamıştı. Bunu fark eden Paul hemen kendi önünde duran şarap kadehini kavradı ve kaldırdı.

 

Onun hareketinin ardından cesedin gözündeki parlaklık hafifçe sönerken ruh titreten gür bir erkek sesi odada yankılandı.

 

“Yaşama kaldıralım. Acı ve tatlı zamanların geçtiği o uzun ancak kısa zamana… Çeşitli pişmanlıkların kaldığı o karmaşık zamana…”

 

Bu sırada iskeletlerden birinden bir kadının sesi yükseldi.

 

“Ölüme kaldıralım. Bizi mutluluk ve üzüntü gibi duygularla kandırıldığımız hayat isimli o illüzyondan uyandıran ana…”

 

Bir başka iskeletten genç bir erkek sesi yükseldi.

 

“Zamana kaldıralım. Ölümü ve hayatı dengeye sokana… Kimini erken, kimini geç alana…”

 

Genç sesin karşısındaki iskelet yaşlı bir sesle konuştu.

 

“Akla kaldıralım. Hayatı da ölümü de zamanı da kavramamızı sağlayana…”

 

Bir başka iskelet genç bir kızın sesiyle konuşmuştu.

 

“Ruha kaldıralım. Kendimize ve hep kendimiz olacak olana…”

 

Kız sesinin geldiği iskeletin yanındaki iskelet cinsiyeti belli olmayan bir şekilde konuştu.

 

“Güce kaldıralım. Kimine kendini bahşedip kral, kimini küçük görüp köle edene…”

 

Ses kesildiği anda bir başka iskelet konuşmuştu.

 

“Işığa kaldıralım. Kısa hayatı kutsallaştıran ve doldurana...”

 

Bir anda bu kadın sesine karşılık verircesine bir erkek sesi yükselmişti.

 

“Karanlığa kaldıralım. Kendini her daim gizleyen ve ışık ile olan dengeyi sağlayana…”

 

Erkek sesi konuşmayı bitirdiği anda ise küçük bir kızın sesine sahip olan iskelet konuşmuştu.

 

“Gerçekliğe kaldıralım. Hayatı ve ölümü, gücü ve zamanı gerçek edene…”

 

Ardından, yaşlı bir adamın sesi son iskeletten yükselmişti.

 

“Yıldızlara kaldıralım. Gerçekliği var eden ve istediği zaman yok edebilenleri gösterenlere…”

 

Paul yaşlı adamın sesi kesildiği anda ceset dahil herkes ona döndüğünde kendisinin de bir şey demesi gerektiğini anlamıştı. Ancak ne diyeceğini bilmiyordu.

 

Cesedin boş gözündeki mor ışık yeniden parlaklığını kazanmaya başlarken gözlerini kapadı ve bir süre düşündü. Bu kadar önemli şeyden sonra rastgele bir şeye kaldırırsa ona bir şey olmasa bile iyi bir ödül alacağını düşünmüyordu.

 

Bu sırada, aklında iki cümle yankılandı.

 

“Yalnızca hiçlik ezelidir. Yalnızca hiçlik ebedidir.”

 

Gözlerini yeniden açıp cesedin boş gözündeki mor ışığın iyice parladığını fark edince hafifçe boğazını temizledi ve konuştu.

 

“Hiçliğe kaldıralım. Varoluşu ve gerçekliği içinde bulundurana… Yaşamın, ölümün, zamanın, aklın, ruhun, gücün, karanlığın ve ışığın asıl ve mutlak kaynağına… Yıldızların var olduğu mutlak güce…”

 

Sözlerinden sonra alnında birkaç damla ter belirmişti. Çünkü yeterli olup olmadığını bilmiyordu.

 

Ancak cesedin gözündeki ışığın yeniden solması sayesinde sonunda rahatlamıştı. Bu sırada ceset ve on iskelet aynı anda şarap kadehlerini ağızlarına götürdüklerinden kendisi de götürmüştü.

 

On iskelet şarabı içtikleri anda kırmızı bir renge bürünmüşlerdi. Ceset ise oldukça normal görünüyordu. Bunu gören Paul şarabı büyük yudumlarla içti ve bitirdi.

 

Şarabın tadının daha önce tattığı hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar güzel olduğunu fark eden Paul’ün yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Boş kadehi yavaşça masaya geri yerleştirdi.

 

Kadehi yeniden masaya bıraktığında, bir anda kadehin yok olduğunu fark etti. Hemen ardından diğer şarap kadehleri ve iskeletler de ortadan kaybolmuşlardı.

 

Bu sırada ceset ayağa kalkmış ve tek gözünü Paul’e çevirdikten sonra konuşmuştu.

 

“Genç olan, bizlerle kadeh kaldırdığın için teşekkür ederiz. Maalesef bizler ruhsal formlar olarak Kızıl Gök Şarabı dışında bir şey yiyemez veya içemeyiz. Buradaki şeyleri alabilirsin. Aynı zamanda…”

 

Bir elini boynuna uzattı ve mor renkli bir kristale sahip kolyeyi çıkardı. Kolyeyi masaya bırakırken konuştu.

 

“Umarım bu küçük hediye bir gün hiçliği kavramana yardımcı olur. En azından, hiçliğe bir adım yaklaşmanı sağlayacaktır.”

 

Aynı anda, ceset birden ortadan kaybolmuştu.

 

Masanın üzerindeki çeşitli bitkilere ve mor kristale sahip kolyeye bakarken yavaşça iç çeken Paul aslında bundan daha büyük şeyler beklediği için biraz üzülmüştü. Ancak testte o kadar zorlanmadığı için bir şey yapamıyordu.

 

Masanın üzerindeki bitkileri boyutuna atarak ilerleyen Paul mor bir kristalden yapılmış kolyeyi incelerken gözlerini hafifçe kısmıştı.

 

Aslında, kolyeden herhangi bir enerji veya parlaklık yayılmıyordu. Ancak bu yalnızca onu eline kadardı. Kolyeyi eline aldığı anda kolye loş mor bir ışıkla parlamaya başlamıştı.

 

Kolyenin neden birden parlamaya başladığını anlamayan Paul bir süre daha incelemeye karar vermişti. Kolyenin üzerinde özel bir yazıt veya sembol olup olmadığını bulmaya çalışıyordu.

 

Ancak en sonunda bir şey bulamamıştı. Derin bir nefes alıp kolyeyi boyutuna atarken henüz duvarda belirmiş olan kapıya doğru ilerlemeye başladı.

 

Kapıyı yavaşça açtığı anda birden içeriye çekilmişti ve kapı yeniden arkasından kapanıp yok olmuştu.

 

Daire şeklindeki odanın içinde gözlerini gezdiren Paul orada on iki heykelin bulunduğunu fark etmişti.

 

Her biri birbirinden farklı görünen ve farklı auralar yayan heykeller parlak kristallerden yapılmışlardı. Oldukça ilgi çekicilerdi.

 

Ancak Paul’ün ilgisini çeken şey heykellerden biri değil, kızıl renkli ve tek kılıçlı bir heykelin karşısında oturan Simon olmuştu. Bu sırada kızıl bir parıltı onun etrafını sarmıştı ve bu kızıl parıltının içinde yoğun yasa enerjisi hissedilebiliyordu.

 

[YN]: Biraz kısa oldu ama şu anda zamanım yok. Bir ara telafi ederim :D

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43837 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr