165.Bölüm - Ceza

avatar
8072 32

Kara Büyücü - 165.Bölüm - Ceza


Paul gözlerini merkeze diktiğinde hızla ona yaklaşan iki siyah figürü görebiliyordu. Figürler yaklaştıkça önde gelen kişinin yaydığı aura gittikçe güçleniyor ve önceki kıdemlilerden çok daha güçlü olduğunu belli ediyordu.

Paul figürün yavaşça yaklaşmasını izlerken kılıcının kabzasını iyice sıkmıştı. Gelen kişiyi yenebileceğini biliyor olsa da temkinli olmaya karar vermişti.

Bu sırada, figürler gittikçe belirginleşmeye başladı. Önden gelen adam, yapılı üst vücudu tamamen çıplak ve altına soluk kırmızı renkli bol bir pantolon giymiş yaşlıca bir adamdı. Gri renkli saçları kısa sayılırdı ancak beyaz sakalı göğsünün yarısına kadar uzanıyordu. Sağ elinde altın rengi işlemelere sahip kırmızı bir sapa ve altın rengindeki bir uca sahip uzunca bir mızrak tutuyordu.

Kaşları çatılıydı ve siyah gözleri öfkeyle parlıyordu. Etrafına yayılan Paul'ün Kılıç Niyeti'ne benzer enerji, adamın Büyükusta bir savaşçı olduğunu belirten Mızrak Niyeti'ydi. Bu adam Göksel Rüzgar Akademisi'nin Yöneticisi, Wung Sella'ydı!

Arkasından gelen figür ise yeşil-beyaz bir cübbe giymiş genç bir adamdı. Yüzünde tamamen bir korku ifadesi olan ve vücudundaki her bir hücre tir tir titriyordu. Normalde yakışıklı görünen yüzü tamamen kararmıştı. Bu genç az önce desteklerinden birini, büyükannesini kaybeden Arthur Thian'dı.

Arthur'un o ana kadar olan tüm özgüveni biraz önceki sahneyle beraber tamamen parçalanmıştı. Büyü Bölümü'nün gururu olan tılsım formasyonu tek seferde parçalanmış ve Büyü Bölümü'nün dört büyüğü de tek seferde öldürülmüştü. En kötü olan şey ise bunları yapan canavar direkt olarak kendisini istiyordu!

O Paul ile göz göze gelmeye cüret bile edemezken önünde duran Wung Sella'nın aurası ve Mızrak Niyeti hızla Paul'e ilerledi. Bunu fark eden Pau soğuk bir şekilde gülümserken Kılıç Niyeti'ni onu engellemek için kullandı.

Kılıç niyeti ve mızrak niyeti çarpıştığında ortamın yoğunluğu birden arttı. Herhangi bir ses çıkmasa veya özel bir görüntü oluşmasa bile o anda oldukça büyük bir savaş ortadaydı.

Kılıç niyeti ve mızrak niyetinin savaşı devam ettikçe Wung Sella'nın yüzü daha da kararmaya başladı. Kılıç niyetini hissettiğinde rakibinin bu kadar genç olmasına rağmen Büyükusta seviyesinde olması onu şaşırtmıştı ve istemsizce onu içinden takdir etmişti. Ancak savaş uzadıkça kendi mızrak niyetinin aşağıda kaldığını fark etmiş ve bu gencin kendisinin takdir edemeyeceği biri olduğunu anlamıştı. Onun savaş niyeti kendisininkinden bile güçlüydü!

Ancak, bu savaşta geri duramazdı. Karşısındaki genç adam akademisinin en güçlü iki bölümünden birini(Savaşçı-Büyücü) tamamen yok olmanın eşiğine getirmişti. O anda Büyü Bölümünden yüzlerce öğrenci ve kıdemli ölmüştü. Koruyucu tılsım formasyonları parçalanmıştı ve büyü bölümünün dört büyüğünün cesetleri bile yok olmuştu.

Shilian Thian'ı düşünürken yüzünde üzgün bir ifade belirdi. Ancak sonraki saniyede bu ifade silinmişti. O anda Shilian ölmüştü ve onun hakkında düşünmesine gerek yoktu. Yapabileceği tek şey onu öldüren kişiyi öldürmek ve torununu korumaktı.

Arthur'u yanında getirmesinin nedeni onu korumaktı. Kara Büyücü savaşın ortasında kaçıp Arthur'un peşinden giderse bu onun için sıkıntı çıkarabilirdi. Bu yüzden onu yanında tutup korumaya karar vermişti.

İlk başta, bu savaşı kolayca bitirebileceğini ve Arthur'a iyi bir savaş izleterek gelişmesine katkıda bulunabileceğini sanmıştı. Ancak şimdi Arthur'un kaçmasını sağlamak yerine yanında getirdiği için kendi kendine küfrediyordu. Bu savaşı kazanma şansı en fazla %50'ydi.

Paul gözlerini bir süre Wung ve Arthur arasında gezdirdikten sonra kaşlarını çattı ve kılıcını kaldırdı. Wung'u hemen öldürüp Arthur'u sorgulamak istiyordu. Çünkü hâlâ bilmediği şeyler vardı.

Arthur'la bir kereliğine karşı karşıya kalmış olsa da onun Paul'e yakın birine zarar vermesi biraz garip gelmişti. Bunu belki kişiliğine bağlayabilirdi ancak bilmediği bir şey vardı: Arthur onun Sushie'yle olan bağını nasıl öğrenmişti?

Eğer sadece gittiği görevden yola çıkılsaydı o zaman diğerleri de saldırıya uğramış olabilirdi. Örneğin, Jasmine veya Orlon daha iyi hedefler olurlardı çünkü ikisinin yalnızca asil bir aile yardımları vardı. Ne ticaret zincirini elinde tutan bir aileleri ne de krallık prensesi olan bir arkadaşları vardı.

Bilgiyi kendisinin bulabileceğini düşünmüyordu. Biri bunu ona sağlamış olmalıydı. Önemli olan şey ise bu kişinin 'kim' olduğuydu. Çünkü alacağı herhangi bir isim ona bir başka hedef verecekti.

Şimdilik bunu düşünmeyi kesti ve gözlerini Wung'a dikti. Yaşlı adam gözlerini Paul'ünkilerle karşılaştırdığında ikisinin de savaşma arzusu yükselmeye başlamıştı.

En sonunda, ilk saldırıyı yapan kişi Paul olmuştu. Bu işi çabukça bitirip diğer hedefini bulmak istiyordu sonuçta.

Paul hızla Wung'a doğru ilerlerken Arthur korkuyla geri kaçılmıştı. Wung ise ciddi bir ifadeyle mızrağını iki eliyle kavramaya başlamış ve mızrak niyetini savunma için kullanmaya başlamıştı.

Paul havaya kalkmış olan kılıcını hızla indirirken kılıcını saran kılıç enerjisi ve sarı yıldırımlar kükredi. Tüm kılıç niyeti kılıcına eşlik ederek Wung'a yönelirken çizgi şeklindeki gözbebekleri hafifçe kısılıydı.

Saf siyah kılıç hızla Wung'a doğru inerken Wung mızrağını kaldırdı ve altın işlemeli kırmızı mızrağın gövdesiyle bıçağı karşıladı. Mızrağın gövdesine çarpan kılıçtan etrafa yayılan kılıç enerjisi ve kılıç niyeti etrafa yayılıp yerde ve yakınlardaki duvarlarda onlarca kesik oluştururken Paul ve Wung göz göze gelmişlerdi.

O sırada Paul'ün vahşi kılıç niyetine ve kılıç enerjisine karşı koyan Wung'un alnında ter damlaları belirmeye başlamıştı. Paul herhangi bir tekniğe çalışmadığından kılıç enerjisi ve kılıç niyeti tamamen kılıca dayanıyordu ve başka bir etkiye sahip değildi. Ancak tam da bu yüzden kılıç enerjisi ve kılıç niyeti bir kılıcın keskinliğini ve gücünü taşıyordu ve artı bir etki için saf gücünü bırakmış değildi.

Bu sırada gergin olan Wung'un aksine Paul hiç de zorlanıyor gibi görünmüyordu. Kılıcıyla yaptığı baskı gittikçe artarken saf kırmızı gözerinde herhangi bir değişme olmamıştı. Hâlâ o dondurucu soğukluğu ve soğukluğun altında hissedilen sarsıcı öfkeyi gösteriyordu. Ancak herhangi bir gerginlik kırıntısı görünebilir değildi.

Wung mızrağının gittikçe geriye çekilmeye zorlandığını fark edince kaşlarını çatarak geriye çekildi. Paul onu takip etmeden olduğu yerde beklerken gözleri Wung'u bir anlığına bile terk etmemişti. Avını izleyen bir avcıyı andıran gözleri Wung gibi tecrübeli bir savaşçının bile sarsılmasına neden oluyordu.

Ancak Wung sakinliğini korumaya çalıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra saldırı pozisyonuna geçti ve gür bir sesle konuşmaya başladı.

"Eğer yalnızca akademiye gelip panzehiri isteseydin, bu işi barışçıl bir yolda bitirebilirdik. Güçlü olduğunu biliyorum ancak bugün beni yensen bile kazanabileceğin tek şey kötü bir isim olacak. Bize saldırdığın için zehirlenen o küçük kız ölecek ve hem onu ölümüne terk edip hem de yüzlerce kişiyi öldürdüğün için bir daha herhangi bir yerde hoş görülmeyeceksin. Kara Büyücü, biraz aptalsın değil mi?"

Wung'un sözleri dinleyen başka birisi için mantıklı gelebilirdi. Ancak Sushie'yi çoktan iyileştirmiş olan Paul için yalnızca boş laflardı. Ayrıca, lafının sonunda eklediği cümle yüzünden gözleri hafifçe kısılmıştı.

Yine de düşünmeden edemedi. Eğer Sushie'yi iyileştirmenin bir yoluna sahip olmasaydı akademiye saldırmış olur muydu, yoksa barışçıl bir şekilde mi yanaşırdı?

Yüzünde hafif bir gülümseme belirirken o durumda vereceği kararın ne olduğunu anlamıştı. Yüzündeki gülümsemenin özel bir anlamı yoktu, ancak Wung bu gülümsemeyle beraber Paul'ün savaşma arzusunun arttığını fark etmişti.

Bu sırada, Paul kılıcının kabzasını sıkıca kavrarken gür bir sesle konuşmaya başladı.

"Öncelikle, haberin olsun diye söylüyorum Sushie'yi çoktan iyileştirdim. Senin sikik panzehirin umurumda bile değil yani. Ve eğer, onu iyileştiremiyor olsaydım..."

Bir süre sessiz kaldıktan sonra daha da gürleşen sesiyle beraber bağırdı.

"Sonucun farklı olmayacağından emin olabilirsin! Eğer onu iyileştiremiyor olsaydım, panzehire sahip olmasına rağmen onu vermeyen ve beni aşağılamaya çalışan şerefsizi bulur, panzehiri alır ve oldukça acılı bir şekilde öldüğünden emin olurdum. Yanında tüm bölümünü göndereceğimden de emin olabilirsin!"

Paul kılıcını kaldırırken Wung'un gözleri biraz açılmışlardı. Böyle bir cevabı duymayı beklemediği belliydi.

"Sana söyleyeyim yaşlı adam. Benim güçlenmekteki amacım en tepeye varmak. Kimsenin bana karşı çıkamayacağı, mutlak yüksekliğe! Birkaç aptalın benim için önemli olanlara zarar vermesine izin vereceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Hem de çok yanılıyorsun!"

Havaya kalkmış olan kılıcı beyaz ve siyah enerji demetleri sarmaya başlarken Paul'ün gözleri gittikçe daha da soğuyordu. O yere sertçe basarken Wung istemsizce yutkundu.

"Şimdi sana benim için önemli olanlara zarar vermenin cezasını göstereceğim."

Kan kırmızısı kanatlar Paul'ün sırtından fırlayıp gömleğini parçalarken Bin Şeytan Kılıcı tamamen siyah ve beyaz enerji demetleri arasında kaybolmuştu. Paul kanatlarını bir kez çırptığında, anında metrelerce yükseldi.

O havada uçarken, siyah ve beyaz enerji demetlerinin sayısı gittikçe artıyordu. Paul'ün vücudunu saran yıldırımlar bu enerji demetlerinin yoğunluğu yüzünden çoktan kaybolmuşlardı.

O anda, Wung'un içini bir korku kaplamıştı. Serseri bir gelişimci olduğu zamanlardan beri hissetmediği bir hissi hissettiğinden vücudu titremeye başlamıştı.

Göksel Rüzgar Akademisi'nin yöneticisi olduğundan beri ilk kez bir başka auraya karşı aciz kalmış gibi hissediyordu.

"Cehennemin Yargısı!"

Kılıç hızla aşağıya savrulduğunda dikey, syiah beyaz bir enerji dalgası hızla Wung'a doğru ilerledi. O sırada, Wung herhangi bir şekilde hareket edemiyordu. Hissettiği korku yüzünden tüm hisleri kapanmıştı.

Yargı Işığı ve Cennetkesen tekniklerinin birleşimi olan bu teknik, aynı anda hem karanlık manayı hem de ışık manasını kullanan bir kılıç tekniğiydi. Wung'un o anki seviyesiyle böyle bir baskıya karşı koymasının imkanı bile yoktu.

Siyah beyaz ışık dalgası hızla onun mızrak niyetini deldiğinde, Wung sonunda hislerini geri kazanmış ve kaçınmaya çalışmıştı. Ancak bu artık imkansızdı. Enerji dalgası onun vücuduna çarpıp kolayca keserken aynı anda akademinin tabanını da parçalayıp etrafı tamamen bir toz bulutuna bürümüştü.

Bu sırada, Paul olanları uçarak izliyordu. Kan kırmızısı kanatlarını çırparken gözlerindeki soğukluk herhangi bir şekilde azalmamıştı. Enerjisi eskisinden çok daha az olsa da savaşma arzusu olduğu sürece kanı daha da hızlı akıyor ve daha fazla karanlık mana kullanmaya başlıyordu.

O anda, toz bulutunun dağılmasını beklerken bir yandan da ruh gücünü etrafa salmıştı. Belirli bir kişinin kaçmasına izin vermeyi düşünmüyordu.

(4/5)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr