161.Bölüm - Ankanın Kanı

avatar
8056 34

Kara Büyücü - 161.Bölüm - Ankanın Kanı


Paul aurasını yaydığından habersiz bir biçimde odasında gözlerini açtığında gördüğü ilk şey Grim'in hızla üzerine atıldığı ve Wulian'ın mutlu bir 'Wuu!' sesiyle kafasına konduğuydu.

Yüzünde ufak bir gülümseme oluşurken kucağına atlamış Grim'in başını okşadı. Grim kucağında gözleri yarı kapalı bir şekilde yatıyordu ve oldukça rahat görünüyordu. Wulian ise yüzünü saçlarına gömerek yatmıştı ve olduğu yerde epey rahat gibi görünüyordu.

Bir süre bu durumda bekleyen Paul Ruh Duvarının parçalanmış olduğunu fark etmesine rağmen onu düzeltmekle uğraşmamıştı. O anda aurasını direkt olarak bastırmak yerine kontrol etmeyi denemek istiyordu.

Gözlerini bir süreliğine kapattığında etrafa yaydığı aura gitgide azaldı ve en sonunda normal halinin yirmide biri bir duruma düştü. Elbette, Kan Kanatlı Anka'nın baskıcılığı ve ölüm büyüsünün soğukluğu yirmide birlik bu parçayı bile oldukça güçlü yapıyordu.

Kan kırmızısı gözlerini bir kez daha açtığında yavaşça ayağa kalktı. Bu sırada, Grim hızla onun omzuna çıkmıştı ve ayrılmak istemiyor gibi görünüyordu. Wulian ise onun kalktığını bile fark etmemiş ve yüzü Paul'ün saçlarına gömülü bir şekilde yatmaya devam etmişti.

Grim'i yavaşça indirip üzerindeki gömleği değiştirdikten sonra küçük kedinin yerine dönmesine izin verdi. Ardından, derin bir nefes alarak odanın çıkışına yöneldi.

Zindanda geçirdiği süreye göre burada yaklaşık 25-26 gün geçmiş olmalıydı. Çoktan yeni yıla girmişlerdi ve Sisli Gök Akademisi'ne dönmeden önce yaklaşık bir ayı daha vardı. Zaten ihtiyacı olan seviyeye ulaştığı için bu bir aylık zamanda ne yapacağını bilmiyordu.

Biraz avlanmak aslında iyi bir fikirdi. Bazı canavarların kanı veya diğer parçaları simyada kullanılırken derisi ve kemikleri iyi bir fiyata satılıyorlardı. Elinde fazladan para bulundurmak kötü bir fikir değildi.

Veya daha fazla tılsım diline çalışabilirdi. Fotografik bir hafızaya sahip olduğundan daha fazla tılsım dili öprenmek onun için fazla zor değildi. Yalnızca [Antik Ejder Dili]ni kullanmak iyi bir seçenek değildi.

[Antik Ejder Dili] oldukça güçlü ve özel bir dildi ve en büyük sıkıntısı da zaten buydu. Dilin temeli ejderhalara dayandığından insanların tılsım dilleriyle aralarında farklar vardı ve diğer dilleri anlaması zorlaşıyordu. İnsanların Tılsım dillerinden birini öğrenirse diğerlerini de az biraz anlayabilir olmalıydı.

Kapıya henüz ulaşmıştı ki Sushie'nin tılsım bölümünde okuduğunu hatırladı. Küçük kızın yüzünü hatırladığında yüzünde sıcak bir gülümseme belirirken kapıyı nazikçe açtı.

O yavaş adımlarla koridora çıktığında odanın yakınında herhangi bir hizmetçi kalmamıştı. Gerçi beyılmış olan bir kaç tanesi yerde yatıyorlardı ama bilinci olanlar çoktan auranın şiddetinden korkup kaçmışlardı.

Bu sahneyi gören Paul yavaşça başını kaşıdı. Yalnızca aurasını salarak böyle bir şey yapması ona harika gelse de bu hizmetçiler yalnızca koridordan geçen rastgele kişilerdi ve onlara zarar vermek gibi bir niyeti olmamıştı. Bu yüzden bu durum ona biraz garip gelmiş ve rahatsız etmişti.

O koridorda ilerlerken Wulian onun sağ omzunda oturmaya başlamıştı. Az önce Paul kafasını kaşıdığında düşme tehlikesi yaşayan ufaklık eski yerini kaybettiği için üzgün görünse de bir şey yapmadı ve oturmaya devam etti.

Paul yavaş adımlarla Kral'ın taht odasına yaklaşırken yapmayı düşündüğü tek şey Kral'a teşekkür etmekti. En sonunda, zindana gittiği için yeri tamamen değişmiş olsa da ona kapalı kapı eğitimi için bir oda vermişti.

O ilerlemeye devam ederken birden ona yaklaşan birini hissetti ve adımlarını durdurdu. Taç odasına ilerleyen koridor ile Paul'ün o anda olduğu koridor aynıydı ve bir başka koridor iki odanın hemen arasından dik bir şekilde giriyordu. Koşar adımlarla ilerleyen kişi de o anda bu koridorlardan ilerliyordu.

Paul bir süre gelen kişiyi bekledi, onun kim olduğunu görünce ise hafifçe şaşırmıştı.

O anda sarı saçları tamamen karışmış ve yeşil gözlerinin altında yorgunluktan hafifçe torbalar oluşmaya başlamış olan bu kişi Shiwuan'dı. Nefes nefese kalmış olan kızın yüzünde endişe ve mutluluk aynı anda bulunduğundan Paul nasıl bir tepki vereceğini bilememişti.

Bu sırada, Shiwuan bir anda doksan derece eğildi ve titreyen sesiyle yalvarırcasına konuştu.

"Kıdemli, lütfen yardım edin! Lütfen..."

Paul bir anda şaşırmış ve yüzünde sert bir ifade belirmişti. Shiwuan'ın böye bir hale gelmesine neden olmuş şey ne olabilirdi ki? Bu sırada, Shiwuan yeniden konuştu.

"Sushie... O zehirlendi. O ölecek!"

Sessizlik tüm sarayı kapladı. Shiwuan'ın gözlerini yaşlar kaplamaya başlamışken Paul bir anda herhangi bir şey duyamaz hale gelmişti. Yutkunmaya çalıştı ancak başaramadı. Kalbinde yanan öfkeyi bastırmaya uğraşmadan hızla Shiwuan'ın önünde belirdi ve genç kızın omuzlarını kavrarken bağırdı.

"Sushie... O nerede!?"

Shiwuan aldığı tepki için sevinse mi üzülse mi bilmiyordu. Paul'ün Sushie'yi önemsediğini görmek hoşuna gitmiş ve onu rahatlatmıştı ancak o anda Paul'ün gözlerine baktığında ruhu çekiliyormuş gibi hissetmişti.

Bir çift siyah, çizgi şeklindeki gözbebeklerine sahip olan kan kızılı gözler öfkeyle yanıyordu. O anda dişlerini o kadar sıkıyordu ki gıcırdama sesleri kolayca duyulabiliyordu. Siyahlaşmış ve pençe haline gelmiş tırnakları hafifçe genç kızın omzuna batmaya başlamıştı.

Shiwuan korkuya kapıldığından kolayca konuşamadı fısıltı şeklinde birkaç söz söyledi.

"Sarayın üçüncü avlusundaki Kraliyet Doktoru'nun odasında. Ah!"

O sözünü bitirdiği anda Paul onu omzuna almış ve Kral'a teşekkür konusunu tamamen unutarak az önce Shiwuan'ın geldiği koridora dalmıştı. Shiwuan'ın endişeli haline göre genç kız Sushie'yi önemsiyordu ve büyük ihtimalle onun yanında bekliyordu. Üçüncü avlu buralarda bir yerde olmalıydı.

Koridorun sonuna doğru aldığı ilaç kokusu yüzünden hızla yolunu değiştirdi ve kokuya doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada yeniden sızmaya başlayan aurası yaklaşan herhangi birini kolayca bayıltıyordu. Shiwuan ruhsal bir gelişimci olmasaydı büyük ihtimalle o da çoktan bayılmış olurdu.

Paul en sonunda büyük ve süslü bir beyaz kapıya ulaştığında beklemedi ve kapıyı hızla çarparak açtı. O sert adımlarla içeriye geçerken Kraliyet doktoru olan yaşlı kadın çoktan bir kenara geçmişti ve sessizce bekliyordu.

Yaşlı kadın bu sene 330 yaşındaydı ve yalnızca orta derece Büyü Ustası'ydı. Hayatı 400 yıla yakın olan yaşlı kadın son yetmiş yılında kendinden güçlü olduğunu bildiği birini kızdırmak ve aptalca ölmeyi hiç istemiyordu.

Paul Shiwuan'ı yere bıraktığı anda Sushie'nin yanında tekrar belirmişti. Yatağa doğru eğilip kızın soluk beyaz rengine bürünmüş yüzünü bir süre incelerken yüzünde fazla göstermediği bir sıcaklık belirmişti.

Ancak bu sıcaklık hemen sonraki anda, gözlerini köşede duran Kraliyet Doktoru'na çevirdiği anda yerini dondurucu bir soğuğa bıraktı. Yaşlı kadın istemsizce titrerken Paul'ün hırıltılı sesini duydu.

"Bunu kim yaptı?"

Kelime kelime söylenmiş bu cümleyi duyan yaşlı kadının tüm vücudu titremye başlamıştı. Ardından yavaşça yutkunmuş ve titreyen sesiyle konuşmuştu.

"B-bilmiyorum. Odasında bu halde bulundu."

Paul kaşlarını çatarken bir kez daha konuştu.

"Tedavisi var mı?"

Yaşlı kadın bir kez daha yutkunduktan sonra konuşamadı ve başını yavaşça iki yana salladı. Ancak bu sırada Shiwuan titreyen sesiyle konuşmuştu.

"Arthur Thian, o adam antidota sahip!"

Bunu duyan Paul bir anlığına Shiwuan'a bakmış, ardından eskisinden de soğuk gözlerini Kraliyet Doktoru'na çevirmişti. Etrafa yayılan aurası ölüm büyüsünün aurasıyla birleşirken yeniden konuştu.

"Kimin yaptığını bilmediğini sanıyordum Kraliyet Doktoru."

Yaşlı kadın iç çekerken Shiwuan'ın sözleri yüzünden üzülüyordu. Kara Büyücü'nün bu kıza ne kadar değer verdiğini gördükten sonra bunları söylemesi imkansızdı!

Kendisinin, Kraliyet Doktoru'nun bile sahip olmadığı bir antidota sahip olabilecek tek kişi zehri veren kişi olmalıydı. Hem, Arthur Sushie'ye verilen zehri kontrol bile etmeden direkt olarak antidota sahip olduğunu söylemişti. Bu olayın arkasında olan kişinin kim olduğu oldukça belliydi!

Ancak yaşlı kadın biliyordu ki Kara Büyücü önem verdiği birine zarar veren birini rahat- hayır, hayatta bırakmazdı. Şu anda etrafa yaydığı ölümcül auradan bu kolayca anlaşılıyordu.

En sonunda, yaşlı kadın bir cevap vermedi ve yavaşça başını eğdi. Bunu gören Paul onunla daha fazla uğraşmadan Sushie'nin yatağına ilerlemeye başlamıştı.

Bu sırada, henüz neler olduğunu yeni anlayan Shiwuan dizlerinin üzerinde düşmüştü. En sonunda, her şey Arthur denen o adamın suçuydu ve Kraliyet doktoru da bunu biliyor gibi görünüyordu. Peki ya babası? O da biliyor muydu? Peki neden yardım etmemişti?

O zamana kadar babasını ülkesini koruyan büyük bir duvar olarak gören genç kızın hayalleri birden suya düşmüştü. En sonunda, babası suçluyu bilmesine rağmen ufak bir genç kızı kurtarmaktan bile aciz biri gibi görünüyordu.

Bu sırada, Paul yeniden Sushie'nin yanına gelmişti. Elini havaya savurarak kırmızı bir sıvıyla dolu ufak bir cam şişe çıkardı. Bu sırada, onun hareketlerini izleyen yaşlı kadın ilk başta onu durdurmak istese de Paul cam şişenin kapağını açtığı anda birden donakalmıştı.

Kraiyet doktoru olarak birçok medikal sanatta ustalaşmış ve birçok ilacın üzerinde çalışmıştı. Birçok şeyi kokulardan ayırt edebilmeyi öğrendiğinden ilaçlarını kolayca bu şekilde ayırabiliyordu.

Ancak o cam şişenin içinde bulunan kırmızı sıvı daha önce duymadığı bir şeydi. Kesinlikle bir ilaç gibi kokmuyordu, ancak içindeki medikal güç onun gibi tecrübeli biri tarafından direkt olarak hissedilebiliyordu.

Paul normalde bu şeyi kullanmayacaktı. Wulian'ın gücünü kullanarak Sushie'yi iyileştirmeyi düşünüyordu. Ancak Wulian'ın gücünün zehirleri engelleyebileceğinden emin değildi.

Wulian basitçe hayat manası sağlıyor ve özel bir medikal teknik kullanmıyordu. Artan hayat manasıyla beraber dış yaralar, hatta iç yaralar bile kolayca iyileşebilirdi ancak zehir temizlenemezdi.

Bu yüzden bu şeyi kullanmak zorunda kalmıştı. Bu şey, Karanlık Sürgün Alanı'ndan getirdiği 'Hayat Damlası', Kara Anka'nın kanıydı!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr