107.Bölüm - Onlar Birine Saldıracak, Biz Onlara Saldıracağız

avatar
9617 39

Kara Büyücü - 107.Bölüm - Onlar Birine Saldıracak, Biz Onlara Saldıracağız


Altın Güneş Şehri'nin sokaklarına ağır bir hava hakimdi. Ana sokaktan ilerleyerek yavaşça şehrin merkezindeki siyah duvarlarla çevrili üstü açık bölgeye giden at arabalarının sesi dışında herhangi bir ses duyulmuyordu.

Bu at arabalarının etrafındaki korumaların zırhlarının omuzlarında, yeşil bir kılıç simgesi vardı. Her birinin yüzleri sertti ve elleri silahlarının kabzalarındaydı.

Bu sırada, en öndeki at arabasında parlak yeşil işlemelere sahip siyah bir tabut duruyor, siyahlara bürünmüş bir kadın ise bu tabutun üzerinde ağlıyordu.

"O-Oğlum..."

Bu kadın, Latai'nin annesi Vanna Ferrua'ydı. Henüz büyük oğlu Gren'in ölümünü atlatamadan Latai de ölünce bu onun zihnine büyük bir darbe vurmuştu.

At arabasının içinde ondan başka sadece Tuann vardı. Tuann duygusuz bir yüzle dışarıya bakıyordu. Onun için, bu cenaze yalnızca saldırmasını erteleyen bir engeldi.

Bu sırada, onların ve etraftaki korumaların göremeyeceği bir yerde, şehir duvarlarının üzerinde, Kanlıbıçak ve Paul bir masada oturuyorlardı.

Kanlıbıçak elindeki şarap kadehinden bir yudum alırken yüzünde bir gülümseme vardı. Paul'e döerken elindeki şarap kadehini havaya kaldırdı.

Paul gülümseyerek kadehini kaldırdı ve tokuşturdu. Ardından, ikisi de kadehlerindeki şarabı tek dikişte bitirdi.

Paul derin bir nefes aldıktan sonra sordu.

"Hayalet Kılıç Loncası'nın yerini biliyor musun?"

Kanlıbıçak kendine bir kadeh daha doldururken cevapladı.

"Altın Güneş Şehri'nden fazla uzak değil. Ferrua Ailesinin Askerleri tam hızla giderlerse 2 veya 3 gün içerisinde varacaklardır."

Paul yavaşça başını sallarken yeniden düşünceli bir hâle büründü. Daha sonra yavaşça konuştu.

"Kan Bulutu Loncası'ndan suikastçiler Hayalet Kılıç Loncası ile ilgilenebilecek mi?"

Kanlıbıçak kendinden emin bir biçimde başını salladı.

"Uzun zamandır iki loncanın güçleri eşit olarak biliniyor. Ferrua Ailesiyle olacak olan savaştan sonra zayıflayacaklar."

Paul hâlâ endişeli görünüyordu. Kanlıbıçak onun bu halini fark etti ve konuştu.

"Bak, Hayalet Kılıç Loncası'nda en yüksek seviye uzmanlar özel maskelilerdir. Şu anda iki özel maskeli uzmanları var. Biri çıplak el dövüşçüsü, "Ölümün Eli". Diğeri ise bıçak ustası ve Loncanın Başkanı "Bıçak Tanrısı". Bu iki uzmanın güçleri gerçekten de azımsanamaz. Ancak, bizim Kan Bulutu Loncamızın da üst seviye uzmanları var! Eğer Hayalet Kılıç Loncası'nın sınıflandırmasına göre yaparsak, 5 özel maskeli uzmanımız var!"

Paul bu bilgiyle şaşırmış ve soramadan edemememişti.

"O halde neden gücünüz Hayalet Kılıç Loncası'nınkiyle eşit olarak biliniyor?"

Kanlıbıçak bir kez daha açıklamaya başladı.

"Sayılar yüzünden. Hayalet Kılıç Loncası'nın suikastçileri güçsüz olsalar da çok fazlalar. Biliyorsun ki, biz suikastçiler fazla kişiye karşı dövüşmekte iyi değilizdir. Bire bir bizim için en iyi seçimdir. Ancak Hayalet Kılıç Loncası'na saldırırsak, kişi başına yaklaşık beş veya altı kişi düşüyor."

Paul başını salladı. Daha sonra ise konuşmaya başladı.

"Saldırmak için en iyi zaman Ferrua Ailesi ile savaşlarından sonra olacaktır. İki tarafın da yenilenmesine izin veremeyiz."

Kanlıbıçak yavaşça başını salladıktan sonra konuştu.

"Kan Bulutu Loncası'nın ilk hedefi Hayalet Kılıç Loncası olacaktır. Ferrua Ailesi kısmına fazla karışmayacağız."

Paul yavaşça gülümserken cevap verdi.

"Buna gerek yok. Kendi planlarım var."

Bu sırada yavaşça yumruğunu sıktı. Daha sonra aklına gelen bir şeyle birden ayağa kalktı ve masanın sallanmasına neden oldu.

Kanlıbıçak şaşırmış gözlerle ona bakarken yavaşça konuştu.

"Haber vermem gereken biri var. Ferrua Ailesi ordusunu yarın şehirden çıkaracaktır. Onlardan bir saat sonra ayrılıp onları takip edeceğim. Kan Bulutu Loncası istediği zaman gelebilir."

Kanlıbıçak yavaşça başını sallarken şarap içmeye devam etti. Bu sırada, Paul şehir duvarlarından aşağıya, şehrin içine atlamıştı.

Yere indikten sonra hızla eve doğru ilerlemeye başladı. Çoğu insan Ferrua Ailesinin cenazesi için ayrıldığından sokaklar genel olarak boştu.

Eve vardığında hızla içeri girdi ve ruhsal gücünü yaydı. Daha sonra ise hızla avluya yöneldi.

Avluda, Victor kucağındaki Grim'le beraber bir ağaca yaslanarak oturuyordu. Gözlerini kapamıştı ve oldukça rahat görünüyordu.

Bu sırada Paul'ü hisseden Grim aniden kalktı ve onun omzuna atladı. Dişlerini onun sol kulağına geçirmeye başladı.

Grim'in kalktığını fark eden Victor yavaşça gözlerini açtı ve Paul'ü görünce yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Eliyle yanındaki yere hafifçe vururken konuştu.

"Paul, gel otur. Burası cidden rahat."

Paul gözlerini devirdi ve yanına gidip onu hafifçe tekmeledi. Ağacın yanından uzaklaştırılan Victor şaşkın gözlerle Paul'e bakarken Paul gülerek konuşmaya başladı.

"Git hazırlan, yarın yola çıkıyoruz."

Victor şaşırmış bir şekilde sordu.

"Nereye?"

Paul gülümserken cevapladı.

"Ferrua Ailesi birine saldıracak. Biz de Ferrua Ailesine saldıracağız."

Victor'un gözleri aniden heyecanla büyürken vücudu dondu. Tepki veremeyen Victor'a baktığında Paul kahkahalara boğuldu.

"S-sen, c-ciddi-"

"Elbette ciddiyim!"

Paul kahkahasını zar zor bastırıp konuştu. Daha sonra ise boyutundan beş tane hap çıkardı.

"Bunları alalı ne kadar oldu hatırlamıyorum. Aslında Valer'ın üzerinde kullanmak için almıştım ama oradayken kullanacak zamanım yoktu. Izdırap Hapı'ydı galiba. Sen kullanırsın."

Beş hapı Victor'a fırlattıktan sonra konuşmaya devam etti.

"Yarın yola çıkacağız ve birkaç gün boyunca onları takip edeceğiz. Daha sonra, savaşlarında yeterli hasarı aldıklarında karşı tarafla başkası ilgilenecek. Ferrua Ailesi için ise ben bir yol biliyorum. Tuann'ı da sana bırakacağım. Nasıl?"

Victor cevap vermedi. Yalnızca soğuk bir gülümsemeyle yerdeki beş hapı aldı ve hızla odasına yöneldi.

Onun arkasından bakan Paul hafifçe gülümsedi. Daha sonra ise omzundaki Grim'i okşayarak odasına çıktı.

Odasına çıktığında, Grim omzundan atladı ve odanın penceresinin önüne yattı. Paul yatağının üzerine çıktı ve derin bir nefes aldı.

Paul üç gelişimini (Büyü-Savaşçı-Ruh) eşit seviyede tutarak dengeli bir şekilde ilerlemeye çalışıyordu. Bu sayede temeli normalden çok daha güçlü olabilirdi.

O anda, Savaşçı ve Ruhsal Güç seviyesi Düşük Usta seviyesindeydi. Ancak, Büyü seviyesi yalnızca Başlangıç Usta seviyesiydi.

Büyüde gelişmek onun için normalde zordu. Çünkü savaşçı gelişiminin ve ruh gelişiminin aksine kaynağa ihtiyacı vardı ve normal bir büyücünün aksine gerçekten çok fazla kaynağa ihtiyacı vardı.

Ancak şimdi eline oldukça fazla kaynak geçtiğinden, bu durumu düşünmek zorunda değildi. Doğru bir biçimde kullandığı sürece, bu kaynak ona Aziz seviyesine kadar yetebilirdi!

Boyutundan birkaç hap çıkardı. Mavi, yeşil, kırmızı... Birçok renge sahip olan bu hapların her biri içlerinde oldukça fazla mana barındırıyordu.

Kırmızı renkli üç hapı aldıktan sonra ağzına attı ve içlerindeki enerjiyi yavaşça çekirdeğine yönlendirmeye başladı.

Haplardaki enerji ne kadar fazla olsa da, Paul'ün çekirdeğine geldiğinde aniden yutuluyor ve çekirdeğe karışıyordu. Paul yüzünü hafifçe asarken birkaç hap daha adlı ve ağzına attı.

O hapları ağzına atarken, güneşin çoktan battığını ve yeniden doğduğunu fark etmemişti bile.

--------------------

[YN]: Bu bölümler cidden sıkıcı ya. Aksiyona hızlı hızlı gelmeye çalışıyorum ama çok zor.

(Okuyup da beğenmeyene Grim atlasın.)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44236 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr