58. Bölüm | Prens

avatar
1754 2

İnsan Tanrı - 58. Bölüm | Prens


Yuzhou, yanında Liecia ile şehri geziyordu. Şehirde gezerken, bir han bulmuştu ve içeriye girmişti. İçeride pek fazla kişi yoktu. Girişte, içerisi bara benziyordu. Birkaç masa ve sandalye vardı. Bu masa ve sandalyelerin yanında ise, bir alan vardı.

 

Bu alanda çeşit çeşit alkoller ve bir kapı vardı. Kapıdan yemek kokuları geliyordu. Orası mutfak olmalıydı.

 

Masa ve sandalyelerin arkasında ise diğer masalardan daha geniş bir masa vardı ve orada saçları ve sakalları olmayan, yaşlı bir adam oturuyordu.

 

Sanırım orası resepsiyondu. Yuzhou burada oda kiralamayı düşünüyordu. Fakat yanında hiç parası olmadığı aklına geldi.

 

Daren'in ona verdiği rozeti çıkardı, rozete baktığında içinde bir şeyler gördü.

 

Daren, o rozetin deposuna bir şeyler koymuştu. Küçük bir torba vardı ve birkaç parşomen vardı.

 

Yuzhou torbayı aldığında içinde altın paralar gördü. Çok fazla para vardı! Altın paraların arasında ise bazen mavi paralar vardı. Bu mavi paralar, altın paralardan daha değerliydi. 100 Altın bir elmas paraya eşitti ve bu elmas paradan çok fazla vardı bu torbada!

 

Ayrıca birkaç parşomen de vardı. Yuzhou onların teknik olduğunu düşündü ve daha sonra incelemek istedi. Torbayı aldı ve yaşlı adamın önüne gitti.

 

Odaların fiyatı çok ucuzdu. 1 Gece 1 gümüştü. 100 Gümüş bir altındı ve Yuzhou adama bir altın verdi. Fakat o orada en fazla bir, bir buçuk ay kalacaktı.

 

Adam altın parayı görünce gözleri büyüdü ve Yuzhou'ya sürekli teşekkür etti. Bu altın paranın değeri çok büyüktü ona göre.

 

Yuzhou'nun oda numarası 143'dü ve bir üst kattaydı. Yaşlı adam üzerinde 143 yazan anahtarı Yuzhou'ya verdi.

 

Yuzhou odasına doğru giderken, bir adam masadan kalktı ve Yuzhou ile Liecia'nın önüne geçti.

 

O adamla birlikte 5 kişi daha kalktı ve Yuzhou ile Liecia'nın etrafına geçtiler. Bir çember içine almışlardı Yuzhou ile Liecia'yı.

 

Adamların hepsi yapılıydı ve dışarıdan oldukça güçlü görünüyordu. Fakat o kadar güçlü değillerdi. Bu handaki yaşlı adama zorbalık yaparak bedava kalıyorlardı. Eğer yaşlı adam bir şey derse onu dövüyorlardı.

 

Yuzhou hepsinin sistemini birkaç saniye içerisinde inceledi. En yüksek seviyeli olanı 40 dı. Fakat hiçbirinin gücü çok yüksek değildi. Hepi çoğu statını dayanıklılığa vermişti.

 

Yuzhou'nun önüne geçen adamın yüzünde bir gülümseme vardı.

 

"Velet, o paralar senin için fazla değil mi?" dedi.

 

Ardından gözü Liecia'ya kaydı. Liecia'ya bakınca,

 

"Ayrıca bu hanımefendi... Ne kadar güzel! Senin gibi bir velede bunlar fazla." dedi.

 

Fakat bu adamlar Yuzhou'ya hiçbir şey yapamazdı. Hepsi aynı anda Yuzhou'ya vursa bile Yuzhou çok az hasar alırdı. Çünkü vücudu A seviyeydi.

 

Yuzhou bir şey demedi ve torba birden elinden kayboldu. Kendi yüzüğüne torbayı geri koymuştu. Ardından hızla önündeki adama bir yumruk attı. 

 

Yumruğunu gerçek buz ile güçlendirmişti bu yüzden adam geriye fırladı ve hanın duvarına çarpıp durdu. Hanın duvarında çatlaklar oluşmuştu ve adam haraketsiz bir şekilde yerde yatıyordu.

 

Diğer kişiler de birden Yuzhou'ya saldırmak istemişti fakat Liecia'nın gözü parladı ve tüm herkes bir saniye içerisinde yere düştü. Vücutlarında hiçbir yara izi görünmüyordu.

 

Bunu görünce Yuzhou'nun suratı düştü.

 

"Liecia, ben yardım istemediğim sürece saldırma. Dövüşmek istiyorum." dedi.

 

Yuzhou, dövüşmeyi oldukça seviyordu. Ve gerekirse öldürmekten çekinmiyordu. Fakat masum insanlara zarar vermeyi de istemiyordu. Bu yüzden karşısındaki kötü biriyse, onu öldürürken hiçbir acıma duygusu hissetmiyordu.

 

Daha sonra Yuzhou merdivenlerden çıktı ve odasının önüne geldi. Ona verilen anahtarla odasını açtı. Ve gördüğü şey karşısında şaşırdı.

 

Oda gerçekten oldukça büyüktü. Yatak oldukça lükstü ve iki kişilikti. Odanın bir balkonu vardı ve şehrin tam merkezini görüyordu. Orada çok fazla insan dolaşıyordu. Şehrin en haraketli kısmı orasıydı.

 

Tuvaleti de oldukça büyüktü.

 

1 Gümüşe bu lükste bir oda... Yuzhou bunu hiç tahmin etmemişti.

 

Aslında o oda 1 gümüşlük değildi. O oda gibi birkaç oda vardı ve sadece önemli kişilere verilen özel odalardı. Yuzhou 1 altın verdiği için yaşlı adam ona özel bir oda vermişti.

 

Yuzhou odasına baktıktan sonra dışarıya çıktı ve şehri gezmeye başladı.

 

Fakat herkesin Liecia'ya bakmasından rahatsız oluyordu. İnsanlar Liecia'ya bakarken, doğal olarak Yuzhou'ya da bakıyorlardı.

 

"Kim bu güzellik?"

"İlk defa görüyorum onu."

"Yanındaki velet kardeşi mi onun?"

 

 

İnsanlar sürekli birbirleri ile bu tarz şeyler konuşuyorlardı. Yuzhou şehirde dolaşırken büyük bir bina görmüştü.

 

Bu binanın içerisinde oldukça fazla insan vardı. Binanın iki büyük kapısı vardı ve açıktı. İçerisi görülüyordu. Burası Yuzhou'nun daha önce de gördüğü Derin Deniz Salonu'na benziyordu. Fakat bu salon ana şehirdeki kadar büyüktü. 

 

Yuzhou içeriye girdiğinde, onu sarı bir elbise giyen rehber karşıladı. Bu sarı elbise rehberin vücut hatlarını ortaya çıkarmıştı ve rehber oldukça güzel görünüyordu.

 

"Nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.

 

Yuzhou,

 

"En pahalı eşyaların olduğu kısım neresi?" diye sordu.

 

Rehber,

 

"Bütçeniz nedir?"

 

Yuzhou yüzüğündeki çantasına baktı fakat saymakla uğraşamadı.

 

"Çok. Sen bizi götür sadece." dedi.

 

Rehber bir şey demedi. Ve biraz ilerledikten sonra büyük bir merdivenle karşılaştılar. Merdivenin başında iki muhafız vardı.

 

Buradan yukarıya çıktılar. Orada da insanlar vardı. Bir kat daha yukarıya çıktılar ve bir kat daha.

 

Son geldikleri kat oldukça büyüktü, fakat en fazla 10 kişi vardı o katta.

 

O kat, şehrin en zenginlerinin alışveriş yaptığı kattı. Genelde kraliyet ailesi ya da diğer zenginler gelirdi.

 

Rehber aşağıya indi ve Yuzhou gezmeye başladı. İlgisini çeken bir şey olursa alacaktı.

 

Yuzhou, Liecia ile gezerken, mavi kıyafetli birisi vardı. Mavi kıyafetinin üzerinde beline kadar beyaz bir pelerini olan bu erkek, Liecia'nın önüne geldi. Yuzhou'ya birkez bile bakmadan, Liecia'nın elini tuttu ve 

 

"Ben Prens Cain. Memnun oldum. Sizin isminizi öğrenebilir miyim?"

 

Prens Cain, oldukça yakışıklıydı. Çoğu kızı kendine aşık edebilecek bir tipti. Kraliyet ailesindendi, zengindi, yakışıklıydı ve güçlüydü. Bir kızın aradığı her özelliğin bir insanda birleşmiş hali gibiydi.

 

Prensin arkasında ise yapılı ve ağır bir zırh giyen birisi vardı. Sanırım onu koruyan muhafızdı.

 

"Liecia." Güzel kız nazikçe cevap verdi ve elini geri çekti. Prens bu duruma bozulsa da bir şey demedi ve

 

"Ne güzel bir isim." diye cevap verdi. Ardından,

 

"İsterseniz Kraliyet Malikanesinde bir şeyler içebiliriz, ne dersin?" diye sordu.

 

Liecia cevap vermedi ve prens Yuzhou'ya baktı. Yuzhou'nun gözlerine bakınca içine bir korku girdi fakat daha sonra bu duygudan kurtuldu. Prens diğerlerine göre daha güçlüydü. Bu yüzden sadece gözden etkilenmezdi.

 

Yuzhou, Liecia'yı tuttu ve

 

"Yapmamız gereken işler var. Sizinle gelemez." dedi. Karşısındaki bir prensti ve Yuzhou şehre yeni gelmişti. İlk saatlerinden olay çıkarmak istemiyordu. Olabildiğince saygılı konuşmaya çalışıyordu.

 

Yuzhou ve Liecia, prensin yanından geçip giderken, Prens, Muhafız'a bir bakış atmıştı. Muhafız hızla Yuzhou ve Liecia'nın yolunu kestikten sonra, prens konuşmaya başladı.

 

"Kim olduğumu tam anlayamadınız sanırsam. Ben, Prens Cain. Bu yüzden ne istersem onu alırım. Nazik olmaya çalıştım fakat bunu siz istediniz. Eğer Liecia benimle gelmezse kötü şeyler olacak." dedi.

 

Yuzhou bunu duyunca sinirlendi. Kibirli insanlardan nefret ediyordu. Prens'e bir bakış attı ve sarı gözleri parladı.

 

Prens'e doğru hızla koştu ve bir yumruk attı. Prens yumruktan kaçınamadı ve metrelerce geriye fırladı. Oldukları katın duvarına çarptı fakat durmadı. Duvarı kırdı ve fırlamaya devam etti.

 

Yuzhou, prensin fırlayacağı yerde belirdi ve prensi boğazından tutup sıkmaya başladı. 

 

"Karanlık Alevler!"

 

Prensin vücudu siyah alevler ile yanmaya başladı. Prens acı dolu çığlıklar atıyordu fakat bir türlü ölmüyordu.

 

"Gerçek Buz!"

 

Daha sonra prensin yanan vücudunu mavi bir tabaka kaplamaya başladı. Prens çok üşüyordu. Daha sonra vücudu soğuktan yanmaya başladı.

 

Bir yandan kara alevler onu yakıyor, bir yandan buz onun vücudunu soğuktan yakıyordu.

 

Birkaç saniye sonra, prens birden kendisine geldi. Yuzhou ve Liecia'nın arkasında olduğu yerde duruyordu. Vücudunda hiçbir şey yoktu fakat oldukça yorgun hissediyordu.

 

Hatta, ayakta duramayacak, uyanık kalamayacak kadar yorgun hissediyordu.

 

Prens birden yere yığıldı. Muhafız ne olduğunu anlamadı fakat hızla prensin yanına gitti.

 

Yuzhou o anda merdivenlerden aşağı inip oradan çıkmıştı bile. Hipnoz tekniği ile prensi kolayca yenmişti. 

 

Şehri gezmeye devam edecekti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr