Hava neredeyse tamamen kararmıştı. Güneş yerini yavaşça aya bırakırken, Fel Glomes, Yuzhou için ayarladığı küçük bir evi gösteriyordu. Ev çok lüks değildi fakat yaşanabilirdi. Aynı Yuzhou'nun ilk uyandığı yere benzese de, tahtadan yatak gıcırdamıyordu. Kapıda sıkıntı yoktu. Ve biraz daha genişti. 

Fel Gnomes, evin anahtarlarını Yuzhou'ya fırlattı. Yuzhou anahtarları havada yakaladıktan sonra Fel Gnomes,

"Yarın sabah tekrar geleceğim. Akademi konusunu o zaman halledeceğiz. Dikkat et kendine." dedi ve kapıdan çıktı. Yuzhou tek başına kalmıştı.

Pelerini çıkarıp sandalyeye koyduktan sonra, Yuzhou yatağına uzandı. Kısa süre içerisinde hemen uykuya daldı.

-

Yuzhou o sırada rüya görüyordu. Fakat rüyası bu sefer daha farklyıdı! Bu sefer birinin yüzünün bir kısmı görünüyordu! Siyah saçlı çocuğun yüzü burnuna kadar görünüyordu! Gözleri, Yuzhou'nun gözlerinden bile daha değişikti.

Tek gözü gri, diğer gözü ise beyazdı. Yuzhou, çocuğun gözlerinin sebebini merak etmişti. Fakat, hâlâ durmadan koşmaya devam ediyorlardı. Acaba neden koşuyorlardı? Koşmaya devam ederken, etraf biraz daha belirginleşmeye başlıyordu.

Etraflarında evler vardı. Pek net görünmese de, ev oldukları anlaşılıyordu. Ve evlerin bazıları yanıyordu, bazıları yıkılıyordu. Ve sesler duyulmaya başladı. Çığlık sesleri, birbirine çarpan kılıç sesleri, tüm her şey birbirine karışmıştı!

Yuzhou o anda bir savaşın içinde olduğunu anlamıştı. Neden kaçtıkları da belliydi. Fakat, onlar koşmaya devam ederken, birden önlerine 2 adet kişi çıktı. Bu  2 kişi zırh ve silah kuşanmışlardı. O anda uzun boylu olan erkek,

"Kaçın! Biz bunları oyalarız!" diye bağırdı. O sırada elinde bir kılıç belirdi. Uzun boyulu adamın yanında ki kadının elinde de bir kılıç belirdi fakat bu kılıç diğer kılıçlardan daha farklıydı. Biraz daha uzundu fakat çok daha inceydi. Adam da kadın da savaşçı gibi duruyordu.

Yuzhou ve yanındaki iki çocuk hızla koşmaya başlamışlardı. İki zırhlı adamdan birisi çocuklara doğru haraketlense de uzun boylu adam o adamın önüne çıkmıştı. O anda zırhlı adam,

"Bizi oyalamak mı... Hahahaha! Sizin gibi alt tabakadan birisi, bir böcek bizim gibilere göre bir hiç!" dedi.

Uzun boylu adamın o anda kılıcını mavi bir ışık kapladı. Ve hızla kılıcını kaldırdı. Fakat Yuzhou daha fazla izleyemiyordu. Önüne bakmak zorundaydı! Ölmemek için kaçmak zorundaydı!

-

O anda Yuzhou uyanmıştı. Başında Fel Gnomes duruyordu. Fel Gnomes, Yuzhou'nun uyandığını görünce derin bir nefes aldı ve

"Kim bilir biz seni uyandırmazsak ne kadar uyuyacaksın." dedi. 

Yuzhou, yeni uyanmanın üzerine verdiği sarhoşluk geçtikten sonra yavaşça ayağa kalktı. Fel Gnomes,

"İyi ki yedek anahtarı almışım." dedi.

Ardından kapıya doğru ilerledi ve,

"Hazırlan, akademiye gideceğiz." dedi.

-

Yoldayken, Yuzhou etrafı inceliyordu. Zaten gördüğü şeyleri bir daha unutmadığı için, neyin nerde olduğunu öğrenmesi daha iyiydi. Yolunu kaybetmezdi. Fakat birden aklına siyah saçlı çocuğun gözleri geldi. O önündeki 4 kişinin, gerçek ailesi olduğunu düşünüyordu. 

İki kardeşi vardı. 

Aklına çocuğun gri ve beyaz gözleri gelince, birden yere düştü. O anda Fel Gnomes endişe ile eğilerek,

"Yuzhou!!" diye bağırdı.

Çünkü Yuzhou'nun ayağı taklısa bile en azından ayağa tekrar kalkmak için haraket ederdi. Ama haraket etmiyordu. Yine nefes alıyordu fakat haraket etmiyordu.

O anda Yuzhou yine bir anı görüyordu. Yine o siyah saçlı kişinin anısını görüyordu. Bir ağacın altında yatmış bekliyordu. Göğsünde kocaman bir delik ve durmadan hızla kanlar akıyordu.

Fakat sürekli bir yandan etrafa bakıyor, bir yandan da yarasının iyileşmesi simya ile yapılmış haplardan kullansa da, hiçbir teknik ya da hap o yarayo iyileştiremiyordu. Gözlerine gelen siyah saçlarını eli ile kenara çekip sistemine bakıyordu.

Fakat Yuzhou, etrafı olduğu gibi göremiyordu. Aynı rüyadaki ailesi diye düşündüğü kişiler gibi çoğu yer karanlıktı. Siyah saçlı kişinin açtığı sistemde bile sadece isminin baş harfini görebiliyordu.

"K"

Siyah saçlı kişinin ismi K ile başlıyordu. Sisteminde ona yardımcı olabilecek bir teknik arıyor gibi görünüyordu. Fakat ne yaparsa yapsın, göğsündeki deliği iyileştiremiyor ya da kanamayı durduramıyor.

Ardından siyah saçlı kişi birden arkasını döndü. Sanki bir şey görmüş gibi hızla kaçmaya başlamıştı. Göğsündeki delik yokmuşcasına, hızla kaçıyordu. O kadar hızlıydı ki, etrafı bir bulanıklık olarak görüyordu Yuzhou.

Fakat daha sonra siyah saçlı kişi durdu. Haraket etmek istese de edemiyor gibiydi. Daha sonra önünde iki çift göz göründü. Bir gözü gri, diğer gözü beyaz birisi önündeydi. Bir kadın gibiydi.  Kadın gri-beyaz gözleri ile siyah saçlı kişiye bakarken, bir şeyler söyledi.

Fakat Yuzhou kadının ne dediğini, ya da hangi dilden konuştuğunu anlamadı. Sadece, kadının sesi o kadar huzurluydu ki, başka birisinin anısını görmesine rağmen kendisini saldı. Kadının sesi o kadar rahatlatıcıydı ki, o kadar güzeldi ki...

Sanki bir şey onu almaya geliyor gibi hissediyordu. Yuzhou kadının sesini duyduğunda rahatlayıp kendini salmışken, birden siyah saçlı kişinin boğazına siyah renkli bir kılıç girdi. Kılıcı tutan kişi gri-beyaz gözlü kadındı. Kadının saçları bembeyazdı. O anda, Yuzhou'nun rahatlığı yerini birden endişe ve korkuya bıraktı.

Bir erkek sesi geliyordu, bu erkek sesi o kadar korkutucuydu ki, Yuzhou nasıl tepki vereceğini bilememişti. Kaçmak istiyordu, fakat elinden gelen hiçbir şey yoktu. Korkutucu erkek sesinin de dedikleri anlaşılmıyordu. Fakat, sesin bir şeyler dedikten sonra güldüğü kesindi.

O anda, siyah saçlı kişinin vücudundan sarı renkli bir ışık çıktı. Siyah saçlı kişinin gözleri yavaşça kapanırken, sarı renkli, parlak ışık gökyüzüne kadar yükselip kayboldu. Işık o kadar göz alıcı ve parlaktı ki, o dünyada olan herkes onu farketmişti. Bazıları farketmese bile, ışığın parlaklığı yüzünden, karanlık olan hava birden aydınlanıp geri eski haline dönmüştü...