237. Bölüm: Kusursuz Mızrak Kalbi!

avatar
823 7

İnatçı Yükselen - 237. Bölüm: Kusursuz Mızrak Kalbi!


Erthyo sahneye bakarken ifadesizdi. Mızrağını elinde oluşturdu, ruhu mızrakla kaynaştığı için ruh diyarında ya da illüzyon dünyasında olsa bile yanında olacaktı.  

  

Mızrakla eline geldiğinde mizacı değişti. Yaydığı hava mızrak kadar onurlu ve delici hale geldi. Boyun eğmez havası ile birleşince mızraktan farkı kalmamıştı. 

  

Ancak havası eksikti. Yapbozun bir parçası yokmuş gibiydi.  

  

Erthyo mızrağıyla ileri yürüdü. Kaotik duygularını atmak için bir yere ihtiyacı vardı ve bu iki taraf bunu için idealdi.  

  

Mızrak Niyeti bedeninden çıktı. Mızrak silahların imparatoruydu, tüm silahlar onun huzurunda boyun eğmeli ya da korkudan titremeliydi. Yaydığı hava yüzünden iki tarafın silahları titremeye başladı. Savaş baltaları, Çivili sopalar, Çift Başlı Baltalar, mızraklar, kılıçlar... tüm silahlar titremeye başladı. 

  

Aynı anda öldürme niyeti kırmızı bir sütun gibi bedeninden fırladı. Gökyüzüne doğru giderken tüm alan ürpertici derecede soğudu. Kan kokusu burunlarını doldururken, zihinleri kanlı bir alana girmiş gibi ürktüler. Savaşta yıkanmış ve kan nehirlerinden geçmiş bu savaşçıların zihni korku ile doldu. 

  

Maoooooo! 

  

Maoooooo!! 

  

Yaban Aygırları korkudan titrerken bağırdılar, eğer onları tutan savaşçılar olmasaydı çoktan kaçmış olacaklardı. 

  

''Neler oluyor?'' 

  

''Bu anlık ısı düşüşü de ne?'' 

  

''Kan kokusu?'' 

  

Erthyo tarafların korkuya düşmesini umursamadı. Mızrağı tutarken derin bir nefes verdi ve ileriye sapladı. Aynı anda ileri adım attı ve olduğu yerden kayboldu. 

  

Ortaya çıktığında Ayıya binen özel bir birliğin önündeydi. 

  

Ayı birliği ne olduğunu anlayamadan mızrağı liderlerine saplandı. 

  

Pat! 

  

Bedeni kan şeridiyle uçarken altındaki ayı mızrak niyetiyle öldürülmüştü. Mızrağı durmadı ve yana doğru süpürdü. Ayı birlikleri silahlarını son anda kaldırıp saldırıya karşı çıkmaya çalıştı fakat nafileydi. Erthyo'nun sağlam mızrak temeli ve üstüne inşa edilmiş güçlü mızrak yolu onların durdurabileceği bir şey değildi. 

  

Süpürme ayı birliğini yok ederken hiçbiri hayatta kalamadı. Acı mızrak niyetiyle birleşmiş rüzgâr havada süpürüldü ve Erthyo'nun etrafında belirli bir alan açtı. 

  

''Düşman saldırısı!!'' 

  

''Gizli saldırı, toplanın'' 

  

''Etrafını çevirin. Mızraklılar önden ilerleyin, okçular geride kalın ve saldırı başlatın.'' Ordunun liderleri, komutanları ya da her ne deniyorsa hızlıca yanıt verdiler. Erthyo'nun tüm çıkışlarını kapatırken, ordularını bir düzene soktular. 

  

Erthyo soğukça etrafa baktı. Mızrağı daha sıkı sıkarken öldürme niyetini geri çekti. 

  

''Mızrağım yeterli.'' Erthyo'nun gözlerindeki odak kayboldu. Kafasında mızrak dışındaki tüm düşünceler kaybolurken olduğu yerde durdu. 

  

''Saldırın!'' 

  

Mızrak, Cirit ve uzun silah kullanan biniciler önde olacak şekilde hücumlarına başladılar. Erthyo üstüne gelen kişilere bakmadan mızrağına bakmaya devam etti.  

  

Mızrak Kalbi, kişinin ikinci bir kalbi gibiydi. Ritmik atışlarla bedeni mızrakla uyumlu hale getirirdi, her atışta kan yerine mızrak niyeti çıkarır, mızrak niyetini daha saf ve güçlü hale getirirdi. Erthyo bunu anlamıştı fakat bir şeyi anlayamamıştı ve bu ona büyük sıkıntı çıkarıyordu. 

  

Ancak bu anda onu anlamıştı. Mızrak Kalbinde neyin yanlış olduğunu bulmuştu. 

  

''Mızrak Kalbi, ikinci bir kalp gibi fakat yeni oluşturulan bir kalp. Yeni oluşturulan şey kendine bir örnek almalıdır fakat benim kalbimde bir örnek yok. Bunun olabilmesi için kalbimi mızrağa dökmeliyim.''  Kalbi mızrağa dökerken geri durmadı. Mızrak kalbindeki hata yavaşça düzelirken mızrak niyeti daha pürüzsüz ve hatasız hale geldi. 

  

İçinde bir şeylerin kırıldığını hissetti. Kafasındaki pus yavaşça yok olurken mizacı değişmeye, yaydığı hava güçlenmeye başladı. Elinde tuttuğu mızrak nefes alıyor gibiydi, kişi dikkatli dinlerse atan kalp atışlarını duyabilirdi fakat bu kalp atışları ve nefes Erthyo'nun bedeninden geliyordu. Mızrağa güç veren oydu, mızrağı sallayan oydu. 

  

Mızrak kadar delici ve keskin bir hava yaymaya başladı. Saçları rüzgârsız havada engelsizce uçuşmaya başladı. Mızrağı tutan kolu artık o kadar sıkı değildi. Çünkü artık onun bir parçasıydı, düşmesinden endişelenmesine gerek yoktu. Düştüğünde geri dönecekti, dönmese bile artık mızrağına ihtiyacı yoktu. Eline aldığı herhangi bir şey mızrak olabilirdi. 

  

İşte mızrak kalbi buydu. Mızrak eline aldığı her şeydi, mızrak kalbi onu gerçek bir mızrağa dönüşmesini, nefes almasını ve mızrak gibi nabza sahip olmasına yardım edebilirdi. 

  

Erthyo ona hücum eden kişilere baktı. Ardından mızrağıyla sapladı. 

  

BOM! 

  

Hava delinirken, sel benzeri mızrak ileri hücum etti. Mızrak niyeti dalga dalga ileriye hücum ediyordu. 

  

Ona saldıran birliklerin mızrak yönündekiler delindi. Ne kadar uzakta olduğu fark etmiyordu, ne kadar zırh olduğu fark etmiyordu. Göğüslerinde temiz deliklerle yere düşerken, altlarındaki binekler mızrak niyetinden dolayı ortadan ikiye orantılı bir şekilde kesilerek öldüler. 

  

Bu saldırının hedefinde olmayan kişiler şanlı değildi. Onlar saldırıdan arta kalan mızrak niyeti rüzgarlarıyla dilimlenmişlerdi. Bazıları uzuvsuz kalırken bazıları ikiye bölünmüş, bazıları ise daha ne olduğunu anlayamadan ölmüşlerdi. 

  

Erthyo mızrağını sallamaya devam ederken sıçradı. Gittiği her yerde kırık uzuvlar, parçalanmış bedenler ve kan takip ediyordu. Bunu yaparken ise gülümsüyordu. 

  

Gülümsüyordu çünkü uzun süredir çözemediği bir sorunu çözmüş ve kusurlu mızrak kalbini tamamlayabilmişti. Ayrıca mızrak hakkında anlamadığı şeyler daha parlak hale gelmişti. 

  

Ancak onun bu gülümsemesi başından beri onu izleyen ve saldırmayan diğer taraf için en kötü kabuslardan daha kötüydü.  

  

Erthyo acımasızca katletmeye devam ederken elindeki mızrak akan su kadar doğal ve güzel gözüküyordu. Her gittiği yerde kan çıkarmasına rağmen, kırmızı çiçeklerin oluşmasına yardım eden bir asa gibiydi. 

  

Erhyo'nun kuyruklarından biri olan kırmızı kuyruğu ve beyaz kuyruğu ortaya çıktı. Beyaz kuyruk etraftaki ölüm aurası emerken, kırmızı kuyruk yerde ve havadaki kalın kan ve öldürme niyetini emdi. 

  

''Mh?'' Erthyo bu garip fenomeni fark etmişti. Sunucunun illüzyon dünyası olduğunu söylediğin duymuştu. Eğer öyle ise kuyruklarıyla ölüm, kan ve öldürme niyeti auralarını emememesi gerekiyordu. 

  

''Klara burası illüzyon diyarı mı?'' Erthyo Klara’ya sormaya geldi. Genel bilgi olarak Klara ondan daha çok şey biliyor ve hayat deneyimi olarak daha deneyimliydi.  

  

[Evet.] 

  

''Ama kuyruklarım auraları emiyor. Eğer burası bir illüzyon diyarı olsaydı bunu yapamam gerek.''  

  

[Evet, yapamaman gerekir. Ancak sizi gönderdikleri yer, sunucunun gösterdiği topun içine yerleştirilmiş bir dünya. Buraya sadece ruhunuzun bir parçası girdi ve onu fiziksel bir forma soktu. Orada yaptığını gördüğün hareketler sizin et, kan, kemik vb. parçalarınızı cisimleştirmek için komutlardı.] 

  

''O zaman burası illüzyon değil mi?'' Erthyo'nun tek bunu anlamamıştı. Burası fiziksel bir diyar mıydı? 

  

[Değil.] 

  

''Buraya illüzyon dememiş miydin?'' Kafasını yana eğdi. 

  

[Sen buna inandığın sürece burası bir illüzyon. Sen buranın fiziksel dünya olduğunu iddia edersen, o zaman burası fiziksel dünya olur.] 

  

Erthyo bir süre düşündü. Gözleri şoktan büyürken, yüzünde şaşkın bir ifade çıktı. Evet, o inandığı sürece burası fiziksel dünyaydı. Sonuç kişinin bakış açısıyla belirleniyordu. 

  

''Bakış açısı...'' Erthyo'nun gözlerindeki odak tekrar kayboldu. Elindeki mızrağı kalan düşmanlara salladı. 

  

Öncekinden farklı olarak bu saldırı daha güçlüydü. Her savuruşunda güç daha da artıyordu. Tamamlanmış mızrak kalbiyle ve tamamlanmış mızrak niyetiyle bu saldırılar tepeleri yok edecek güç içeriyordu. 

  

''O zaman bu saldırımın güçsüz olabileceğini düşünürsem...'' Erthyo kanların arasında dolaşırken fısıltı gibi sesle konuştu. 

  

O bunu söylediğinde bıçaklaması, korkudan titreyen bir savaşçıya değdi. Öleceğini düşünen savaşçı gözlerini kapatmıştı. Sonunun geleceğini düşündüğünde kolunda küçük bir çizilme hissetti. 

  

Gözlerini açıp Erthyo'ya baktığında mızrağının koluna saplandığını ve ince bir kan şeridinin saplanan yerden aktığını gördü. Fırsatın kendine geldiğini gördü ve elindeki sopayı kaldırıp acımasızca kafasına indirdi. Kol kasları şişerken ve damarları yılanlar gibi gözükürken, hava hafifçe titredi. Eğer bu saldırı Erthyo'ya düşerse ağır yaralanmasa bile sersemleyecekti ve bu bir savaş alanında ölümcül bir hataydı. 

  

''Patlayacağını düşünürsem...'' Tekrar konuştuğunda savaşçı mızrağın saplandığın yerden yayılan ve tüm koluyla beraber gövdesine bir saniyede yayılan büyük bir güç hissetti.  

  

Bam! 

  

Savaşçının bedenine yayılan güç, bir anda infilak etti ve etrafa uçan mızraklar gibi mızrak niyeti yayılarak diğer savaşçıları öldürdü. 

  

Erthyo bedenini döndürdü, o dönerken aynı zamanda süpürürken dalgın bir şekilde konuştu. 

  

''Çok güçlü olduğunu düşünürsem...''  

  

Hong Long! 

  

Hava titredi. Erthyo'nun mızrak tutan eli sıkıldı, bu sefer düşeceğinden endişeleneceği için değildi. Ağırlığındandı. 

  

Mızrak bir anda çok ağırlaşmıştı. Erthyo'nun beden gücüyle bile taşıması çok zordu. Ancak bunun sebebi mızrağın ağırlaşması değil, arkasındaki gücün çok ağır olmasıydı. 

  

Savaşçı ve canlıların bedenleri mızrağın süpürülmesiyle beraber sürüklendi. Süpürme bittiğinde bedenleri momentumdan dolayı fırladı ve uzaklara uçtu. Bazı şanssız kişilerin bedenler ise yakındaki ağaçlara çarparak onları hamur haline getirdi. Ancak ölmediler, bu acıyı yaşamak için ve yavaşça ölmek için hayatta kaldılar. 

  

Toprak parçaları mızrak süpürmesiyle kalkarken, büyük bir rüzgâr çıkarak 15 metre mesafedeki her şeyi sürükledi.  

  

Mızrak niyeti her saldırısında güçlendi. Hareketleri daha pürüzsüz ve derin hale gelirken, artık yaptığı küçük bir hareket bile düşmanları için acı bir saldırı gibiydi. Mizacı gururlu bir mızrağa dönüştü. 

  

Sonunda durduğunda artık ortamda hiçbir canlı yoktu. Ne ara olduğunu bilmiyordu fakat kendini mızrağa kaptırdığında diğer tarafıda öldürmüştü. Ancak kalbinde herhangi bir duygu kıpırdanmadı. 

  

''Hadi gidelim.'' Erthyo yanına bakarak konuştu.  

  

Rüzgâr eserken ona seslenen herhangi biri olmadı. Erthyo Qian'ın onunla olmasına, her zaman onu gülümsemesiyle karşılamasına alışmıştı, bu yüzden Qian'a seslenmişti fakat onun burada olmadığını unutmuştu. Yüzünde kendisiyle dalga geçen bir gülümseme varken ilerlemeye başladı. 

  

[Gidelim.] 

  

Adımını atacak iken Klara'nın sesini duydu ve olduğu yerde durdu. Yüzünde gülümseme oluşurken ilerlemeye devam etti.  

  

** 

  

Erthyo ''İllüzyon'' diyarının içindeyken dışarıda farklı bir olay yaşanıyordu. Bulundukları turnuva alanının üzerinde büyük bir ekran açılmıştı, ekran binlerce parçaya bölünmüş ekran farklı bir yarışmacının yaşadıklarını gösteriyordu. 

  

En küçüklerinden biri ağır kılıcıyla bir kaplanla savaşan bir adamı gösteriyordu. Kaplan amansız ve vahşi saldırılarla, her saldırısında gök gürültüsü benzeri patlamalar oluşturarak adamın bedeninde daha fazla yaralar oluşturuyordu. 

  

Birkaç saldırı değiş tokuşundan sonra kaplan pençesini sallayarak adamı ikiye böldü. Aynı anda alanda acı içinde çığlık atan bir ses geldi.  

  

Kılıç tutan adam bir süre bağırdıktan sonra ölmediğini fark etti. İzleyicilerin alaycı ifadesini görünce yüzü utançtan yanmaya başladı. Oradan arkasına bakmadan kaçtı. 

  

Diğerlerinden daha büyük ekranlarda ise farklı olaylar dönüyordu. Bunlardan biri Kılıç Krallığının prensesi Mira idi. Mira şu anda hararetli bir savaşın içindeydi, her saldırısı yumuşak bir şekilde başlayarak dağ kadar ağırlaşıyor, bazen ise dağ kadar ağırken arta kalan hafif kılıç enerjileri yumuşak su damlaları gibi düşmanın içine girerek onları içten yok ediyordu. 

  

Her saldırısı yumuşak ve sertin bir kombinasyonuydu. Erthyo'nun verdiği yumuşak kılıç bazen bir engerek gibi rakibe dolanıyor, bazen ise rakibi delmek için hazine kılıçlardan daha sert oluyordu.  

  

Arkasında ise onu destekleyen yüzlerce insandan oluşmuş bir ordu vardı. Mira ise bu ordunun önünde ilerlerken cesurca savaşıyordu. Gören kişiler onu normal bir Azize yerine Kılıç Azizi zannediyordu. Kahramanca Ruhu ve kılıcıyla çatışması sayesinde yanındaki kahraman takımının tüm ışıltısını çalmıştı. 

  

Ortamdaki su elementi bir anda coşmaya başladı. Kara bulutlar tepelerinde birikti ve şiddetli yağmur yağdı. Yağmurun her damlası savaşçıların bedenlerine indiği anda yaraları iyileşmeye başladı, öldürme niyetinden dolayı bulanıklaşmış bakışları geri dönerken akıl sağlıklarını geri kazandılar. 

  

''Azize!'' 

  

''Azize!'' 

  

''Azize!'' 

  

Tüm savaşçılar Mira'ya hayranlıkla bağırırken silahlarını zırhlarına çarptılar. Sesler gökyüzüne yükselirken gök gürültüsü gibiydi. Savaşma istekleri zirveye fırladı, savaşçı ruhları yanıp tutuşuyordu. 

  

Mira beceriksizce güldü ve yoluna devam etti. Kahraman Takımı üyeleri ise çaresizce onun momentumunun ve parlaklığının gölgesinde hareket etmek zorunda kaldılar. 

  

Başka bir ekranda durumlar benzerdi. Sakura Yue tüm Dünya Krallığı üyeleri ile bir araya gelmişti. Katanasıyla ilerlerken bir Canavar Baskını ile baş etmek zorundaydı ancak yüzünde sükûnet vardı. 

  

Kiraz çiçeklerinin pembe parıltısı ortamı renklendirdi. Canavarların ve insanların burunları kiraz çiçeğinin mest edici kokusuyla dolarken Sakura saldırdı. 

  

Katanası rüzgârda uçuşan kiraz çiçeklerine benziyordu. Ahenkle hareket ediyor, her gittiği yerde kan akmasına neden oluyordu. Kan ve kiraz, kırmızı ve pembenin ahenkle dansı görenleri büyüledi. 

  

Aynı zamanda çeşitli büyüler arkasında süzülen sabit kılıçtan fırlamaya başladı. Bu onun Ortağıydı ve kabzasında bir Ruh gizleniyordu, Ortağı ruhu kollarken ruh büyüleri yaparak saldırıyordu. 

  

''Sakura Sanatı- Dalgalanan Kiraz Dalgası!'' Kılıç niyeti bedeninden fırlarken pembe renkli enerji onu kapladı. Yatay kesiş yaptığında dalgalanan kılıç niyeti kiraz çiçekleriyle süslenmişti, her dalga çarptığında bir öncekinden daha güçlüydü. Canavar Dalgasının ortasında büyük bir yarık oluştu ve onlara ormanlık alana geçebilecekleri arazi sundu. 

  

''Çifte Sürüklenen Kiraz!'' Kılıcını salladı ve iki kılıç kesişi fırladı. İki kiraz çiçeği havada uçuşurken iç içe geçiyormuş gibiydi. Önlerindeki yoldaki açık yolun hatlarını korurken, önlerini kapatmak için boşluğu doldurmaya çalışan canavarları tek bir kesişte öldürüyordu. 

  

Önlerindeki alan açıldığında Sakura gruba bağırdı. 

  

''Koşun.'' Etrafları canavarlarla kaplanmıştı ve giderek daha fazla canavar onlara geliyordu. Aralarında Bilge seviyesinde denk gelen Aşkın Seviye canavarlar vardı ve bu canavarlar ona büyük bir baskı uyguluyordu.  

  

Grup alandan çıkarken İki kiraz çiçeği birleşti ve daire şeklinde dönmeye başladı. Dostlarının bu iki kiraz çiçeğinin elinde düştüğünü gören canavarlar korkudan adım atmaya cüret edemedi. 

  

''Patla!''  

  

İki kiraz çiçeği daha hızı dönmeye başladı. Sonunda görülemeyecek kadar hızlı döndüklerinde patladılar. Patlama ortamda kargaşa çıkardı ve bir sürü uzuv ve kanın etrafa sıçramasına neden olurken canavarlar arasında kargaşaya neden oldu. Bu fırsatı kullanan grup ağaçlık alana ulaşarak araziyi terk ettiler. 

  

Amy/Mia ve Küçük Beyaz mutsuz bir ruh halindeydi. Erthyo ile olan ilişkileri çok etkilenmese de yaptıkları hareket onun kalbinde bir iz olarak kalabilecek bir şeydi. İleride ona güvendiklerini söyleseler bile bunu sorgulayabilirdi ve bu aralarındaki ilişkiyi garipleştirebilirdi. 

  

Üçlü bir süre tartıştıktan sonra bu turun bitiminde herzeyi ona anlatmaya karar verdiler. Bu zamanı  Erthyo'nun, onların yokluğunda ne kadar geliştiğini görmek için kullanmaya karar verdiler. 

  

Ancak bir süredir bakmalarına rağmen Erthyo'yu hiçbir ekranda göremiyorlardı. Küçük Beyaz sonunda dayanamadı ve sormak için hakemin yanına gitti. 

  

Direkt sesini iletebilir ya da zihnini manipüle edebilirdi fakat Erthyo ile bir kere görünmesi, ayrıca kızların yanında bulunması yüzünden düşmanları bu hareketini Erthyo'ya karşı kullanabilirdi. Bu yüzden normal bir şekilde sormaya karar verdi. 

  

'Bir şey sorabilir miyim?'' Duygusuz bir tonda sunucuya seslendi. 

  

Sunucu ses egzersizleri yapıyordu. Bundan sonraki günlerde kavrayış turu hariç, takım turları ve birebir turlar olacaktı. Böyle durumlarda normal gözler ve izleyiciler ya da savaşan takım veya kişilerden daha güçsüz kişiler savaşları tam olarak göremezdi. O bu zamanda devreye girecek ve hararetle olanları onlara anlatacaktı. 

  

Sesin geldiği yere döndüğünde dondu. Küçük Beyaz bir peçe ile yüzünün çoğunu kapamış olsa da görünen kısmındaki yüzü çarpıcı bir güzellikti, sunucu hayatında bu kadar güzel bir kadın gördüğünü hatırlamıyordu. Göksel Irk mensubu olduğu hesaba katılırsa çarpıcı, çığır açan güzellikler görmüştü fakat kimse Küçük Beyaz'a yaklaşamadı bile. 

  

''E-E-Evet.'' Konuşması birkaç saniye sürdü, yüzü utançtan kızardı. 

  

''Sah- Kahraman Katili nerede? Onu bu ekranlardan göremiyorum. Acaba onu gösterebilir misiniz?'' Küçük Beyaz konuşmasındaki hatayı anında düzeltti fakat onun güzelliğinden büyülenmiş olan sunucu fark etmemişti bile. 

  

''E-Evet, hemen.'' Sunucu kafasını salladı ve topu incelemeye başladı. Top onun ayarlamaları sonunda canlı bir haritaya dönüşmüştü. Her katılımcı kırmızı bir nokta olarak gösteriliyordu. Binlerce yarışmacı aynı anda girdiği için top kırmızı noktalar ile doluydu. 

  

Sunucu topu dikkatlice inceledi fakat bir süre cevap vermedi. Sonunda yüzünde acı bir gülümsemeyle geri döndü. 

  

''İllüzyon diyarı 4 kıtaya ayrılıyor. Çoğu yarışmacı Kuzey ve Batı kıtalarına atıldı ve amaçları tam orta noktadaki alana giderek bir geri dönüş kristali almak. Ancak bazıları Doğu ve Batıya fırlatıldı. Kahraman Katili Doğu Kıtasına atıldı ve orada neredeyse kimse yok, birkaç kişi hariç.''  

  

''O zaman lütfen orayı görüntüleyin.'' Küçük Beyaz diğer şeyleri umursamıyordu. Tek istediği Erthyo'yu ve ne kadar ilerlediğini görmekti. 

  

''Bu biraz zor. Her ekran belirli bir miktar mana harcıyor. Ayrıca bir kıtada ekran açılırsa tüm yarışmacılar için açılmak zorunda ve sürekli olarak katlanıyor. Yani...'' Sunucu Küçük Beyazı caydırmak için konuyu daha karmaşık şeyler söyleyerek açıklamaya çalıştı fakat sonraki saniye olanlar donmasına neden oldu. 

  

Küçük Beyaz gözünü bile kırpmadan yüzlerce yüksek dereceli mana kristalini önüne yığdı. Aslında daha fazlasını da verebilirdi fakat çok fazla kargaşa çıkartmak istemedi. 

  

''Yeterli mi?'' 

  

''Evet'' Sunucunun elleri yıldırımdan daha hızlı hareket ederken gözleri mana kristallerine bakıyordu. Yaptığı hareketlerde tek bir hareket bile yoktu. Bakmıyorken bu kadar başarılı hareketler yapması takdire şayandı. Hele ki tek bir hatasının turnuvayı mahvedebileceği böyle bir durumda. 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr