216. Bölüm: Gelecekten Görüntü

avatar
874 13

İnatçı Yükselen - 216. Bölüm: Gelecekten Görüntü


Pıt! Pıt! Pıt!!


''Wahhhhhhhhhhhh..................!!!!'''


Yağmur yağıyordu, toprak yağmurla beraber ıslanmış garip fakat hoş bir koku yayıyordu. Ancak bunun dışında demir kokusu da vardı, buram buram demir kokuyordu, farkı kokularla sarıldığı için biri bunu ilk koklayışıyla kan olduğunu anlayabilirdi.


Yağmurun altındaki ıslak ağaçlar belirli bir bölgeyi kaplıyordu. Sanki orada olan hüzünlü sahneyi kimsenin görmemesini istiyorlarmış gibiydi.


Ormanın içinden acı ağlamalar geliyordu. Ağlayan kişi sesinin ne kadar çıktığını ya da ne kadar yüksek olduğunu umursamadan ağlıyordu.


Ormanın daha derinlerine girildiğinde görülebilecek tek şey kırmızıydı. Ormanın her yerinde cesetler vardı. Hepsinden kan akıyordu, ancak şaşırtıcı şekilde kan tek ve temiz kesilmiş ölümcül bölgelerinden akıyordu. Boyun, kalp, kafa...


Her bedende tek bir kesim olsa da, o kadar fazla beden vardı ki yer kan ile doluydu. Ağaçların kollarında, köklerinde, yerde cesetler ortamı dolduruyordu. Tek bir ırka da ait değillerdi; devler, cüceler, birkaç elf, insan, sapkın, göksel ırk, mantikor, Ejderha...


Hepsi temiz ve keskin bir kesikle ölmüştü.


Bu kırmızı kan dünyasının ortasında kızıl saçları olan, sağlam figürü, kanlı cübbesinin altında bile belli oluyordu. Saçları kan kırmızısıydı, ortamdaki kanla entegre gibi görünüyordu. Ancak kişi bunu umursamıyordu.


Kırmızı gözlerinden, kırmızı gözyaşları çıktı. Evet! Kırmızı göz yaşları, kişi kan ağlıyordu. Bu sadece vücudundan daha fazla su çıkmadığı zamanda olurdu. Kişinin ne kadar hüzünle boğulduğunu anlamak buradan mümkündür.


Kollarında birini tutuyordu, bu tuttuğu kişiyi görmek kolay değildi ancak belirli birkaç özelliği vardı. Siyah saçları belinden şelale benzeri akıyor ve kırmızı zeminde kirleniyordu. Kedi kulakları ver kedi kuyruğu parçalanmış olsa bile ırkını belli etmeye yeterdi.


Güzel gözleri gözyaşları ile süslenmişti. Ancak yeşil parlayan gözlerinde hayat parıltı giderek azalıyordu, yeşil gözleri siyaha döndü.. İçindeki parlaklık sönmeye başladı. Bedeninde tek bir hareket yoktu, adamın kollarındaki bedeni giderek soğuyordu.


Adam yüzünü eliyle ovuyor, narin yanaklarını öperek yalvarıyordu. Ancak işe yaramazdı, kedi-kadının gözlerindeki hayat söndü.


''Hiori!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!'''' Adam boğazı yırtılırcasına bağırdı. Gözlerindeki kanlı gözyaşı şeritleri büyüdü.


****


Sahne değişti.


Gümüş renkli saçları olan bir kadın kılıcını yere saplamış, kendini destekliyordu. Ağzından durmadan kan akıyor, önündeki alanı kirletiyordu. Ancak yüzünde acıya dair bir iz yoktu. Hoş bir gülümseme vardı.


''Mira!'' Kırmızı saçlı adam hızlıca yanına geldi. Üstündeki kan ve elindeki mızraktan akan kan, daha yeni savaştan çıktığını gösteriyordu.


Kadının yanına geldi. Hiçbir şeyi umursamadan kadını kollarına aldı ve yere oturdu.


''Lütfen... Biraz sık dişini tamam mı? Seni hemen iyileştireceğim.'' Depolama yüzüğünden çaresizce bir şey çıkarmaya çalıştı. Ancak çıkardığı haplar, kadının şu anki yaralarını iyileştirecek kadar güçlü ve etkili değildi.


Elinde silinik alevler vardı, rengini görmek mümkün değildi.


Bu alevler kadının bedenine girerek yaralarını iyileştirmek için elinden geleni yapıyordu fakat adamın bedenindeki az mana bunu yapmasına engel oluyordu.


''Kahretsin! Kahretsin! KAHRETSİN!!!'' Depolama yüzüğünden istediği etkileri yapacak hap bulamamıştı. Bu yüzden elindeki en iyi hapı alarak kadının ağzına attı.


Ancak kadının, ağzını açacak kadar gücü yoktu. Tereddüt etmeden kendi ağzına hapı attı ve dudaklarından öperek kadının dudaklarına geçirdi. Elindeki diğer haplarla da aynısını yapmak için sırayla kendi ağzına attı ve kadını öptü.


''Bu.... kadar.... uğraşmana gerek yok. Haaaa.... Kendi bedenimi durumunu... biliyorum... *Öksürük* *Öksürük* Buradan hayatta çıkmama imkan yok...'' Kadının yüzündeki gülümseme giderek daha parlak hale geldi. Elindeki kılıçta, sahibiyle beraber parladı.


Kadın ölümün eşiğinde olsa bile elindeki kılıcı tek bir saniye olsa bile bırakmadı. Bedenindeki güç onu terk ediyordu ancak bir şekilde elindeki kılıcı bırakmamak için bedeninden güç bulabilmişti.


''Dayan, sadece dayan. Seni iyileştirmek için bir şeyler yapacağım. Lütfen sadece dayan, seni de kaybetmek istemiyorum.'' Adamın yüzündeki büyük hüzün giderek artıyordu. Kadını iyileştirmek için elinden geldiğince depolama yüzüğünden hap ve iksir çıkarıyor ve üstünde kullanıyordu.


''Erthyo'' Kadın boştaki elini koluna koydu. Erthyo onu dinlemek için eylemlerini durdurdu ve kadına baktı.


''Burada öleceğimi sen de biliyorsun. Bu yüzden son isteğimi yerine getirir misin?'' Ölümden önceki parıltı giderek arttı. Solgun bedeni eski narin, pamuk teni inci gibi parıltı yayarak güzelliğini geri kazandı. Belki de zirve halinden daha güzel görünüyordu.


''E-Evet!'' Erthyo'nun dudakları titredi. Boğazındaki yumruyu yutmaya çalışarak cevapladı. Artık iyileştirmek için gücünü boşa harcamıyordu. Çünkü o da kadının burada öleceğini biliyordu. Gözlerinde, gözyaşları belirirken kafasını salladı.


''Öp beni.'' Kadının sesi duyulduğunda sahne tekrar değişti.


***


Yüksek bir dağın kenarında rüzgarlar güçlü bir esintiyle etraftaki kokuyu taşımaya çalıştı. Ancak ortamdaki ağır kan kokusu taşınamayacak kadar fazlaydı. Acılı çığlıklar ve ölümle dağın tepesinde giderek artıyordu.


Kırmızılı adam tekrar perişan bir haldeydi, gözlerinde siyah halkalar vardı ancak bedenindeki kan bu halkaları kaplıyordu. Saçları darmadağınıktı, arkasındaki tilki kuyrukları parçalanmıştı.


Kan kuyruklara çekilerek tekrar oluşuyordu. Ancak adamın odak noktası bu değildi.


Dağın tepesinde iki güzel kahkaha duyuldu. Oyuncu bir kızın sesi kulaklara geldi.


''*Öksürük* O Titanı ben öldürdüm. 10200 puan. *Öksürük*''


''Böyle olmayın Ermy Hanım. O kaptanı okumla öldürmüştüm. Ayrıca hatırlarsanız Erthyo'nun kapıştığı Kahramana en çok ben yardım ettim. Bu da benim puanımı 10253 yapar ve bu durumda ben kazanıyorum.'' Sakin ses kan kusmadan önce konuştu.


Tekrar konuşmadan önce ikili birbirine bakarak güldü.


'' Tamam, bu sefer kazanmana izin vereceğim. Son anlarımızda birbirimize girmeye gerek yok *Öksürük* *Öksürük* *Öksürük* Ah, Keşke Büyük Kardeş burada olsaydı. Son anımda onu görmek isterdim.'' Oyuncu kızın sesi tekrar belirdi, sesinde artık neşe değil büyük bir hüzün vardı.


''Ben buradayım. İreny, Ermy. '' Kırmızılı adam yanlarına gitti ve iki kızı kucağına aldı. Artık yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. O kadar çok düşmanı vardı ki, hiçbir şeye zamanında yetişemiyordu. Tüm kaynakları da tükenmişti. Bu yüzden kızlara verebileceği herhangi bir hapı yoktu.


''Büyük Kardeş... Geldin.'' Oyuncu sesin neşeli sesi kulaklarına geldi.


'Erthyo, biz başardık. Tüm orduyu yok ettik. İyi kızlar mıyız?'' Diğer tarafındaki elfin sesi solarken sordu. Kafası omuzlarına düşüyordu ve eli gücünü kaybediyordu.


''Evet. Hık... Siz çok iyi kızlarsınız. Hık...'' Gözyaşları sert, kanlı suratında ince şeritler halinde düştü. İki kızın saçlarını okşarken ağlamamak için kendini tuttu.


''Hehe, Büyük Kardeş beni övdü...''


''Ödülümü... almak için... burada.. olmamak... üzücü...'' İki kızın sesi giderek çöktü ve sonunda soldu. İki çiçeğin solmasına üzülüyormuş gibi dağın etrafında kederli rüzgarlar esti.


***


Görüntü tekrar değişti. Kırmızılı adam ölü gibi koşuyordu, anca gözlerinde güçlü bir parıltı vardı.


Ancak çok geç kalmıştı.


Yerde yatan cesetlerin ortasında birkaç kadın vardı, . Bunlar sırasıyla Ateş, Lucifer, ..., ..., ... idi. Hepsinin yüzünde parlak gülümsemeler vardı ancak artık hareket etmiyorlardı. Kapalı gözlerinin altında gözyaşları kanlı ortamdaki güzelliklerine güzellik katarak onları kanlı güller gibi gösteriyordu.


''Yine mi! YİNE Mİ! NEDEN BU KADAR GECİKİYORUM!!!!!!'' Adam kendi güçsüzlüğüne bağırırken yeri yumrukladı. Yerden büyük miktarda toprak koparken, büyük bir krater belirdi. Ancak dört kadının yattığı yer herhangi bir zarar görmedi.


Arkasından bir ses geldi. Kırmızılı adam oraya döndüğünde gözlerinde büyük bir öfke ve düşmanlık ışığı parladı. Bedeninden öldürme niyeti aurası bir sütun gibi fırladı ve tüm ortamdaki hayatı yok etmek için etrafa yayıldı.


Ancak kırmızı adam savaş boyunca yeterince acı çekmişti. Kafasında beliren sözlere kendini bırakmanın vakti gelmişti. Tüm dünya karanlığa boğulurken geriye sadece kükreme kaldı.


Vahşet, katliam, acı, kan, keder, acı gibi duygular bu kükremenin yanında temiz kalıyordu. Tüm dünya siyaha dönerken geriye en korkunç duygu kaldı.


**


Erthyo dışarıdan bu görüntüleri izlerken ifadesiz bir yüz tutmaya çalıştı. Ancak kalbi bıçaklarla dilimlenmiş gibiydi, gözlerinden gözyaşları inerken boğuk ağlamalarını tutmak için dişini sıktı.


''Nasıl bir his? Sevdiklerini kaybetmek? Ölümlerini izlemek? Kötü değil mi? Ben bunları yaşadım.'' Erthyo, arkasından ses duyduğunda anında kafasını çevirdi. Orada kendisini gördü, daha doğrusu az önceki görüntülerdeki gibi görünüyordu.


Kan, et, organlarla kaplıydı. Ancak bunu umursamıyor gibiydi. Elinde kırık bir mızrak vardı, ikiye bölünmüştü. Yaydığı aura vahşet, katliam ve otoriterdi. Ancak aynı zamanda kederliydi.


''Qian da mı?'' Erthyo kırık mızrağı görünce sormaktan kendini alamadı.


''Evet. Savaşın ortasında öldü.'' Elindeki mızrağa baktı, gözlerinin kenarı sulandı ancak hızlıca kafasını sallayarak şu anki duruma odaklanmaya çalıştı.


''Her ölümlerinde kalbim daha da parçalandı. Onlar yerine ölmek istedim fakat çok gecikmiştim. Güçsüz değildim, güçlüydüm ancak düşman çok fazlaydı. Milyonlardan bahsetmiyorum, milyarlardan bahsediyorum. Sürekli geliyorlardı, ne kadar öldürürsem öldüreyim bitmiyorlar. Ölümlerini umursamıyorlar, tek istedikleri beni, bizi öldürmek. Ve başarılı oldular, başlarındaki kişi istediği başarıyı elde etti ancak sonucunda hepsi ellerimde öldü ama ne uğruna.''


Erthyo sesindeki kederi duyunca büyük bir acı çektiğini anlayabiliyordu. Ve bu büyük ihtimalle gelecekteki haliydi. Bu yüzden onu dinlemek için sesini çıkarmadı.


''Haplar yetersizdi, mana yetersizdi, gücüm yetersizdi, hızım yetersizdi. Yetersizdi, yetersizdi, her şey yetersizdi. Onları koruyabilirdim ancak yapamadım. Ölümlerini izlemekten başka hiçbir şey yapamadım. Kollarımda öldüler, son anlarımızda birbirimizi teselli ettik, morallerimizi düzeltmek için güldük, tekrar görüşmek için veda ettik.'' Sesi giderek güçlendi, ancak içindeki kederde öyle.


'Ancak o görüşme asla olmadı. Hepsi öldü, tek başlarına ordulara karşı savaştılar ancak ben onlara yardım edemedim. Öfkeme yenik düştüm ve hep düşmanın birliklerinin arasına girdim, bu fırsattan yararlanarak beni oyalamak için uğraştılar ve asıl amaçları diğerlerini öldürmekti. Ve ben onlara bu şansı verdim.'' Artık ağlıyordu. Gözlerinden kontrolsüzce göz yaşları çıkmaya başladı.


Ancak birkaç saniye geçtikten sonra ifadesi sertleşti.


''Bu yüzden sen bunu yapmayacaksın. Benim yaşadığım geleceği yaşamayacaksın. Onlara bu fırsatı vermeyeceğim. Hepsini öldüreceksin ve bize yaptıklarının öcünü alacaksın.'' Öldürme niyeti büyük bir sütun gibi bedeninden çıktı. Tüm alanı kapladı ancak Erthyo etkilenmedi. Çünkü şu anda kendisiyle konuşuyordu, kendisinden çıkan öldürme niyeti kendisini etkileyemezdi.


''Elbette.'' Tek kelimeydi. Fakat büyük kararlılık ve 100.000 yıllık buz gibi çıkıyordu.


''Güzel. Zaman yasalarından dolayı sana belirli şeyler söylemem, isimler, teknikler ya da başka şeyler gibi ama sana yön gösterebilirim. Bu gördüklerinin olmasını istemiyorsan, formasyonlara çalış, haplar ve iksirlere çalış, ruh gücünü kontrol etmeyi, öldürme niyetini kontrol etmeyi öğren. Ve ne kadar acı verici ya da ölüme yakın olursa olsun güçlenmek için elinden geleni yap. Yoksa bunu gibi olacak ve sonu sana söyleyeyim. O siyah olaydan sonra sen de ölüyorsun.''


''Ölmek istemiyorsan acıya katlan, kadınlarının ölmesini istemiyorsan acıya katlan. Bıçak yollarından geç, en acılı yollardan geç ancak pes etme. İnatla devam et. Bizim olayımız bu. Ayrıca...'' Kederli ve kanlı, sert suratında ilk defa öfke ve hüzün dışında bir ifade belirdi. Nazik ve sevecen gülümseme dudaklarında oluştu.


''Onlara değer ver. Kadınların seni, senin düşündüğünden daha fazla seviyor. ''


''Tamam.'' Kararlılık vurguladığı her kelimede karşısındaki adama ulaştı.


''Artık gitme vaktim. Beni düşünme, burada olanları düşünme, bu zaman çizgisini paramparça ettim. Artık ne ben olacağım ne de bu zaman çizgisi. Git ve öcümüzü al. Git, güçlen, düşmanlarını paramparça et. Benim yaşadığımı yaşama. '' Bedeni solarken arkasını dönmeden yürümeye devam etti. Elindeki kırık mızrak ve üstündeki kanla durmadan yürüdü. Sonunda soldu ve zaman tozuna dönüşerek yok oldu.


Erthyo derinden eğildi. Kalbinin en derin yerinden, saygıyla ve minnetle konuştu. ''Teşekkürler. Bana bunları söylediğin için ve bana yol gösterdiğin için.''


Babump!


O anda bir kalp atışı belirdi. Derin kalp atışı, iki zaman çizgisinin arasındaki kesişmeyi bozdu. Erthyo'nun görüşü yavaşça bulanıklaştı.


Babump!


Başka bir kalp atışıyla görüşü tamamen karardı.


**


Görüşü geri gelirken, kafasında sanki biri bir iğne batırmış gibi keskin bir acı hissetti. Kafasını tutarken etrafına baktı.


Dev yatak ve tanıdık ortamı görünce Qian'ın yatak odasında olduğunu anladı.


''Oh, Uyanmışsın.'' Qian'ın hoş sesi kulaklarında belirdi, kafasını çevirip kapıya baktığında elinde su dolu bir kova ve bir havluyla odaya giriyordu. Erthyo ile göz göze geldiğinde nazik bir gülümsemeyle yanına oturdu.


''Ne kadardır uyuyorum.'' Sevgi dolu gülümsemeyle yanağını okşadı.


''Yaklaşık 3 gündür uyuyorsun.'' Qian sıcak okşamasından zevk alırken, kafasını eline yasladı ve cevap verdi.


''Hapı alma vaktim geldi. Ondan sonra ne gibi etkileri olduğunu görmek için yatakta zaman geçirelim.'' Erthyo güldü ve ayağa kalktı. Zaten parçalanacağı için cübbe giymek yerine pantolon benzeri bir giysi aldı ve giydi.


''Sen...'' Qian'ın yüzü kızarırken kafasını eğdi. Birkaç saniye sonra tekrar kaldırdı ve Erthyo'ya baktı.


''Kocacım, sen de bir değişiklik var gibi.''


''Hm? Ne gibi?'' Erthyo pantolonunu giyerken sordu.


''Sanki bir amaç kazanmış gibisin. Nasıl desem, önceden bir mızrak gibiydin. Orada öylece duruyordun ancak o mızrak şimdi belirli bir düşmana dönmüş gibi görünüyor. Üzgünüm, açıklayabileceğim en basit şekil buydu.'' Qian saçma konuştuğunu biliyordu ancak Erthyo'daki değişiklikleri ancak böyle açıklayabilirdi.


''Bu gerçekten güzel bir açıklama.'' Öyleydi. Erthyo genelde güçlenmek için bir sebep aramadan güçlenirdi. Başlarda bu böyleydi ancak son zamanlarda güçlenmek için küçük bir amaç bulmuştu.


Etrafı güçlü düşmanlarla kaplıydı. Onlarla yüzleşmesi için güçlenmesi gerekiyordu ancak bu ana amaç değildi. Sonuçta o düşmanlar ölünce artık onu rahatsız edebilecek bir şey kalmayacaktı, bu yüzden amaçsızca güçleniyordu.


Fakat gelecekteki Erthyo'nun gösterdiği şeyi görünce bu değişmişti. Artık bir amacı vardı. O felaketi atlatmak için güçleniyordu. Belki felaketi atlattıktan sonra eskisi gibi amaçsızca güçlenecekti ancak bunu o zaman düşünürdü. Şu anda ana amacı felaketi atlatmaktı. Ve bu ona büyük bir motive veriyordu.


''Kötü mü?'' Dalgayla karışık sordu.


''Hayır, çok çekici. Önceden de çekiciydin fakat bir amaca kavuştuktan sonra farklı bir hava yayıyorsun. Hoşuma gitti.'' Ayağa kalktı ve Erthyo'nun yanına geçti.


Erthyo kolunu, ince belinin etrafına sardı ve önündeki portalı açtı.


Eğitimin bitmesi için hâlâ bir haftadan fazla zamanı vardı. Eğer zamanını iyi kullanırsa biraz daha güçlenebilirdi ancak bunu yapmayacaktı. Onları şimdi öldürmek istiyordu. Bunu nasıl yapacağına dair küçük bir fikri vardı ancak önce hapı yemesi gerekiyordu.


Eğer başarılı olursa gücü artacaktı ve bundan aldığı deneyimlerle geri kalan zamanında, saklanarak geçirirse olacak olan güçlenmeden daha fazla güçlenmek için kullanabilirdi.



(Bugün geç uyandım, hızlıca yazmaya başlasam bile iki bölümü yetiştiremezdim. Bu yüzden iki bölüm yarın gelecek.)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr