210. Bölüm: Katlanılmaz Acı

avatar
878 9

İnatçı Yükselen - 210. Bölüm: Katlanılmaz Acı


Erthyo'nun buradan geçmesine en yardımcı olacak olan kozu Soyuydu.


Antik Hükümdar soyu!


Antik Hükümdar soyunu ilk aldığında, Sapkın Havuzda 50. seviyeyi geçiyordu. O zaman özel soy alanında Antik Hükümdarı ilk gördüğünde büyük, güçlü bir Sapkın Hükümdarın önünde durduğunu zannetmişti.


Sistem bile Antik Hükümdarı bir sapkın olarak saymış ve onu öyle adlandırmıştı. Bu da demektir ki sistem bile Antik Hükümdarı bir sapkın olarak görüyordu. Ancak Erthyo bunun gerçek olmadığını yakın zamanda Soy Birleşimi ile anlamıştı.


Antik Hükümdar bizzat ona soyunun bir insan olduğunu söylemişti. Onun gücünde birinin Erthyo'ya yalan söylemesine gerek yoktu. Bu yüzden Erthyo bu sözlere inanmıştı.


Erthyo bir süredir bunun üzerinde düşünüyordu. Sistem bile onun Sapkın ırktan olduğunu düşünmüştü, neden? Ne sebeple böyle görünüyordu? Sistemin bu kadar yanılmasına sebep olabilecek şey neydi?


Ancak bu okyanus denizini ve ondan yayılan baskın, keskin, soğuk öldürücü havayı, cani ve vahşi havayı soluyunca sonunda anladı.


Antik Hükümdar ile ilk karşılaştığında hissettiği aura ve hava ile aynıydı, onunki ile karşılaştırılamayacak kadar düşüktü fakat Erthyo'ya ilham vermeye yeterliydi.


Erthyo anlayışla kafasını salladı ve hemen alandan çıktı. Kendini gizlemek için özel bir yer aradı, sonunda büyük muhtemelen 1000 yaşında bir ağacın yapraklarının arasında saklandı.


Soy Birleşimini deneyecekti.


İlk defa bu hale gireceği için hiçbir aksaklık olmasını istemedi, ayrıca Antik Hükümdar bu hale girdiğinde büyük bir acı çekeceğini söylemişti. İlk defa deneyimleyeceği için nasıl bir his olduğunu anlamalı ve alışmalıydı.


Kalbine odaklandı, bir düzine kan özünün arasında koyu kırmızı parlak kan özünü buldu. Kan özünü kontrol etti ve kalbin tam ortasında olacak şekilde ayarladı.


Pi!


Kan özünden bir sürü küçük, tüyden daha ince damar şeklinde kollar çıkarak tüm kalbe yayıldı. Damarlardan geçerek tüm bedenine, önce kollar ardından bacak, en sonda kafa olmak üzere tüm bedenine yayıldı.


Kan şeritleri bedeninden yayılırken, aynı zamanda en küçük parçalarına bile girmeye başladı. 6 Organı, organlarının içi, meridyenleri, kan damarları, kemik boşlukları, kemik ilikleri... Tek bir boş yer bırakmadan tüm bedenine yayıldı.


Erthyo'nun içinde değişiklikler olurken aynı anda fiziksel bedeninde de değişiklikler olmaya başladı.


Kafasındaki kırmızı saçlar siyaha dönmeye başladı, köklerden başlayan değişiklik tüm saçına yayıldı. Sonunda bir ''şrrakkk!'' sesiyle havayı kamçıladı.


Kırmızı gözleri aynı kaldı, ancak surat çehresi ve yüzü daha yakışıklı ve sert hale geldi. Çenesi, göz kenarları ve burnu bıçakla oyulmuş ve binlerce savaş görmüş Yiğit bir İmparator gibiydi. Bakışları dayanılmazdı, kişinin ruhuna işliyor ve önünde diz çökmeye itiyordu.


Açık sırtı ve delikli cübbesinden görünen teni gerginleşti, metaliksel parıltı derisinden yükseliyordu ancak aynı zamanda hiçbir değişiklik olmadan deri olarak kaldı. Açıktaki kaslarında büyük bir değişiklik yoktu, ancak içinde barındırdığı güç büyük oranda artmıştı.


Elindeki mızrağı tutarken onda büyük bir aşinalık hissediyordu. Sanki bu silahla büyük bir orduya karşı savaşabilirmiş gibiydi.


Son olarak beden kontrolü de arttı. Yaptığı her küçük hareket aslında mükemmel derecede yerinde ve tam güçle hareket ediyordu. Parmak kaldırması bile büyük bir fili devirebilecek güç içeriyordu. Tek bir gereksiz hamle ya da boş hareket yoktu, mükemmel, tam ve kusursuz hareketlerdi.


''Daha bilmediğim bir sürü sır olmalı, Antik Hükümdarın soyu bu kadar basit olamaz. Sadece gücüm yetmiyor olmalı-AHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHH!!!!!!!!!!!!!!!''' Erthyo düşünürken büyük bir acı bedenini vurdu. Bedeni içten sürekli parçalanıyor gibiydi.


Yaptığı her hareket acıyı giderek arttırıyordu. Sanki bedenine yayılan küçük kan şeritleri küçük iğneler çıkarmış ve dönmeye başlamıştı. Elini oynattığı anda sadece eli değil, elindeki kemikler, kaslar, damarlar, meridyenler hatta kolundaki kemik iliği ve hava boşlukları bile parçalanıyormuş gibi hissetti.


Erthyo bir süre boyunca tek bir hareket bile yapmadı. Bedeni seğirmedi, yerde ölü gibi uzandı. Acıdan ve anlık şoktan bilincini kaybetmişti.


Sonunda kalktığında yarım saat uçup gitmişti. Ancak acı kaldı, her hareketinde bunun bir rüya değil gerçek olduğunu iletmek istiyormuş gibi büyük bir acı hissetti.


''Igghhh!! Ah!!'' Erthyo dişlerini sıktı ve kalkmak için çabaladı. Durmaması gerekiyordu, eğer zaman kaybetmeye devam ederse bir daha böyle fırsat bulamazdı.


Ancak bedeninin bu acıya alıştığını düşündüğü her saniye acı bir tık daha yükseldi, sanki kan şeritleri alıştığını  fark etmiş gibiydi.


Erthyo durmadı, inatla ayağa kalktı. Yüzü çok çirkin durmasına ve ısırmaktan dolayı dudağından kan gelmesine rağmen ayağa kalktı ve ileri yumruk attı.


''Aghhh!!'' Dişlerinden küçük bir inilti çıktı. Vücudu hayal edilemeyecek bir acı yaşıyordu, tekrar bayılmak ve sadece acıyı unutmak istiyordu. Zihninden ölme isteği bile geçti ancak yumruk atmayı durdurmadı.


Her yumruk onun acıya alışmasını ve daha rahat hareket etmesine neden oluyordu. Kan şeritlerinden gelen acıda buna oranla artıyordu.


Erthyo sonunda durduğunda çoktan 5 saat geçmişti. Cübbesi ter içinde ıslaktı ve sürekli ıslanmaya devam ediyordu. Erthyo'nun zihni acıdan kırılma noktasına gelmişti, eğer biraz daha devam ederse zihni kırılacak ve boş bir cesede dönüşecekti.


Tabii ki bununda yararı vardı. Artık rahatça hareket edebiliyordu, en azından düz ve sabit bir hızda yürüyebilecek bir seviyedeydi.


''Igh...'' Erthyo'nun ağzından son bir ağlama çıktı. Bu acı gerçekten dayanılmazdı.


Qian'dan yeni bir cübbe istedi ve ıslanmış cübbesini değiştirdi. İçine ayrıyeten fazladan bir pamuk içlik giymişti, böylelikle ter cübbesini ıslatmayacaktı.


''Antik Hükümdarın öfkesi gerçekten fazla. Sadece bir kere kışkırttım fakat bana böyle bir ceza verdi ıghh...'' Erthyo kendini bir daha Antik Hükümdar ile ters gitmemesi konusunda uyardı.


Ellerini arkasında sabitledi ve nefesini düzenledi. Yüzündeki ifade anında silindi, donuk, duygusuz bir ifade yüzünde belirdi. Yaydığı hava tamamen değişmişti, kınından çıkmayı bekleyen kanlı bir kılıç gibiydi kimseye onu kışkırtmamasını yoksa diğer saniye kafalarının kopacağını bildiriyordu.


Erthyo sapkın canlı denizine geldiğinde ilk yünlü içlik çoktan sular içinde kalmıştı. Suratındaki tüm gözenekleri kapattı, terin akmasını önledi.


Pat!


İlk adımını attığında tüm sapkın canlı okyanusu ona dönmüştü. Gözlerini ona dikerek kükrediler ve saldırmak için hazırlandılar. Fakat sonraki saniye yüzlerinde korku belirdi.


Erthyo'nun gözleri keskinleşti, bakışları ''buna cüret et ve öl'' der gibiydi. Yaydığı hava oradaki tüm canlıların nefes alamamasına neden oluyordu. 5. ve 4. saflıkta soya sahip olanlar anında geri çekildi, zihinlerindeki saldırma ve parçalama içgüdüsü anında silindi. Yerine sadece korku kaldı.


3. saflıktaki bir sapkın canlı ileri adım atmaya karar verdi. Ancak tehditkâr ya da düşmancıl değildi saygıyla eğildi ve titreyen sesiyle sordu.


''E-Efendim bizden ne istiyorsunuz? Bu- Burası Dağ Kılıcı Kızıl Ay Kahramanı'nın dağıdır. Lütfen neden geldiğinizi belirtin.'' Sesindeki titremeyi gizlemek için tüm gücünü kullandı ancak başarısız oldu. Hatta bu kekelemesine sebep olmuştu.


''Beni liderinin ismiyle mi tehdit ediyorsun?'' Erthyo'nun eli mızrağına gitti. Yaydığı ölümcül, keskin hava ağırlaştı. 3. saflıktaki sapkın canlının omuzlarına dağ konmuş gibi hissetti, engel olamadı fakat dizinin üstüne çöktü.


''Cüret edemem, ben buna cüret edemem. Ben sadece ustamızın emirlerine uyuyorum. Lütfen bağışlayın.'' Artık soysal baskıya dayanamıyordu, merhamet dilenirken kafasını yere çarptı.


Erthyo ona alaycı bir gülümseme ile baktı. Gözlerindeki ilgi kayboldu ve kafasını dağa doğru çevirdi.


''Bundan daha saf bir soya sahip biri var mı orada? Hemen buraya gelsin.'' Erthyo fark etmemişti fakat sesinin tonu değişmişti, kalınlık anlamında bir değişiklik yoktu, sesi derinleşmişti. Kişiye uzak ve ulaşılamaz hissi veriyordu, ayrıca sözleri kişinin kalbine kazınıyordu. Ruhsal bir saldırı gibiydi.


Vhoşşşş!!


Bir rüzgar sesiyle, saçları beyaz orta yaşa yeni ulaşmış bir sapkın canlı geldi. Tek dizinin üstüne çöktü ve saygıyla konuştu.


''Ne istemiştiniz?''


''Hoh? Güzel, en azından sen buna dayanabiliyorsun. Buraya saldırmaya gelmedim. Usta beni gönderdi ve dağa çıkıp onu beklememi söyledi. Ancak buraya yeni geldim ve bir sürü tuzak olduğunu görüyorum. Güçlü olsam bile onun kadar değilim bu yüzden birinin bana yol göhikâyesi gerekiyor.'' Erthyo hızlıca bir hikaye uydurdu ve ona sundu. Karşısındaki adamın ondan şüphelenmesini hiç umursamadı.


Dağ Kahramanının aurasını aklına kazımıştı. Aurası buradaki kimseyle bağlı değildi, demek ki buradaki kimse ona bilgi iletemezdi. Erthyo sadece 2. saflıktaki soyun ona bilgi iletebileceğini düşünüyordu.


''U-Usta sizi mi gönderdi? Sizi hemen götüreyim.'' Normalde kurnaz ve zeki olan sapkın canlı, zirve halinde olsaydı bundan şüphe eder ve 2. saflıktaki amirini çağırırdı. Ancak Erthyo'nun yaydığı hava onun zihnini karıştırmıştı, düzgün düşünmesini engelliyordu. Bu yüzden anında kabul etti.


''Güzel, yol göster.'' Erthyo mızrak tutuşunu gevşetti aynı anda yaydığı hava azaldı. Böylelikle 3. saflıktaki sapkın canlı hareket edebiliyordu.


Sapkın canlı kaba olmamak için elinden geleni yaptı, mutlak saygıyla önden yol göstermeye başladı. O ilerlerken önündeki sapkın canlı denizi ikiye ayrılarak ona yol verdiler. 3. saflıktaki sapkın canlılar da dahil kimse ona saldırmaya cüret edemiyordu.


''Anlat bana, neden sadece bir tane 2. saflıktaki kişi burada? Burayı korurken daha fazlası olması gerekmez mi?'' Erthyo sapkın canlı denizi aşarken daha fazla bilgi almak ve ufkunu genişletmek için sordu.


''A-Aslında burası üssümüz değil. Üssümüz başka yerde, buraya sadece bir ustanın isteği üzerine geldik. Bu yüzden usta sadece 1 tane küçük usta getirdi. Diğer küçük ustalar şu anda ana üstte eğitimdeler.'' Sapkın canlı anında cevap verdi. Erthyo'yu memnun etmemekten korktu.


''Küçük Usta?'' Bu yeni bir terimdi.


''Küçük Ustalar 2. saflıktaki kişilere denir. Bu kişiler bizler gibi ustanın kanından oluşmaz, usta tarafından öğrenci olarak alınır ve eğitilir. Bu yüzden onlara küçük usta deriz.''


''Oh! Öyle mi?'' Daha fazla soru sormak şüpheleri üzerine çekerdi. Aurası ve havası onu baskılasa ve düşünmesini zorlaştırsa da daha fazla sıkıştırırsa 2. saflıktaki kişiye mesaj iletebilir ve bu işleri zorlaştırırdı. Bu yüzden ilgisi kaybolmuş gibi davrandı.


3. saflıktaki sapkın canlı derin bir nefes verdi ve ilerlemeye öncülük etti. Bir süre yürüdükten sonra dağın eteklerine ulaştılar. Hızlıca ileri koştu ve bir madalyon çıkardı. Birkaç emir verdikten sonra geri döndü.


''Küçük Ustaya giden yola kadar tüm tuzaklar kapatıldı, ayrıca devriye gezen kişilere sizi bildirdim. Sadece yolu takip edin.'' Gelmeye niyeti olmadığını bildirmek için bir adım geri çekildi ve diz çöktü.


Erthyo kafasını salladı ve dağ yoluna çıktı.


Arkasındaki 3. saflıktaki sapkın canlı derin bir nefes verdi, ter içinde kalmış bir şekilde kendini yere attı ve gökyüzüne baktı.


''Sonunda gitti.'' 


**


Erthyo yol boyunca hiçbir aksilikle karşılaşmadı. Devriye gezen 3. saflıktaki sapkın canlılar dizlerinin üzerine çökerek ona yol verdi ve saygılarını sundu. Her geçtiği kişi ter içinde kalarak dizlerini üzerine çöktü.


Erthyo bir süre yürüdükten sonra dağın üstüne çıkmasına çok az kalmıştı. Ancak yol aniden düzleşti, yolun sonunda bir genç adam yere oturmuş gözleri kapalı duruyordu.


Erthyo geldiğinde gözlerini açtı ve ona baktı. Gözlerinin içinde iki küçük kara alev topu vardı, sırtındaki Kara Ağır Kılıçla beraber dağları yok edebilir, aydınlığı karanlığa boğabilir gibiydi.


''Kimsin?'' Ağır havadan etkilenmemiş gibi sade bir şekilde sorusunu sordu.


Ancak Erthy onun, yaydığı havaya dayanmak için Ağır Kılıç Niyetini kullandığını görebiliyordu.


''Usta beni burada çalışmam için gönderdi. Aranıza yeni katıldım.'' Hızlıca cevapladı, ne kadar az bilirse o kadar iyiydi.


''Hangi dağda?''


''Hangi dağ...?'' Erthyo bu soruyu beklemiyordu. Burada tek dağ vardı, yeni oluşanları saymazsa tek çalışabileceği dağ burasıydı.


''Bunda.'' Erthyo derin düşüncelere dalsa da dışarıdan göstermedi. Tereddüt etmeden üstünü gösterdi.


''Bunda mı? Kıdemli kardeşler bile ana dağda çalışmayı sadece büyük başarılar sayesinde görebilirdi. Ve sen burada çalışmanı mı istediğini söylüyorsun?'' İçinde şüphe tohumları ortaya çıktı, Ustasıyla bağlantı kurmak için kan soyunu kullanmak üzereydi.


''Senin yerinde olsam bunu yapmazdım. Usta, Göksel Irktan Güneş-Bulut Kahramanı ile skorları eşitlemek için çok hevesli görünüyordu. Tüm odağını buna verdiği için tek bir dikkat dağınıklığı büyük bir sonuca yol açabilir. Usta ölebilir bile bunun sorumluluğunu alabilir misin?'' Erthyo onun, Dağ Kahramanı ile bağlantı kurmasına izin veremezdi, eğer kurarsa tüm emekleri yok olurdu.


Erthyo'nun sözleri gencin üstünde işe yaramıştı. Kan soyunu kullanmakta tereddüt etti. Ustasının huyunu ve Güneş-Bulut Kahramanına karşı kinini biliyordu. Biri ölmeden diğeri aynı göğün altında yaşayamazdı.


Eğer gerçekten savaşın ortasında ise ve büyük bir hata ile yenilmesine sebep olursa geri döndürülemez bir şeye sebep olabilirdi. Eğer bu olursa ustasının gazabından kurtulamazdı.


Ancak ne yapmalıydı? İlk defa karşılaştığı birisinin öylece geçmesine izin mi vermeliydi?


''Usta bana bunu söylemesinin sebebi acelesi olmasından dolayı olabilir. Savaşmak için çok heyecanlı gibiydi, eğer bana o kadar güvenmiyorsan mananı ve ruhunu bana sabitle böylelikle her hareketimi görebilirsin.'' Erthyo başka kelime söylemeden ilerlemeye başladı. Başka sözü kalmamış gibi görüyordu, ancak öyle değildi. Artık acıya daha fazla dayanamıyordu, tek istediği hareketsiz bir şekilde durmak için yukarı ulaşmaktı. Gerisini sonra düşünürdü.


Yanından geçerken genç kafasını salladı. Ruhunu ve manasını yönlendirerek Erthyo'nun bedenine iki işaret yerleştirdi. Böylelikle her hareketini görebilecekti.


Erthyo yanından geçip yukarı ulaştı. Kendini yere attı ve dik oturmak için elinden geleni yaptı. Hiçbir zayıflık göstermedi, ancak içinden kan ağlıyordu.


Acı tüm zihnini ele geçirmişti, iradesini parçalayacak gibiydi ancak inatla direndi ve dişlerini sıktı. [Antik Hükümdarın YokEdilemez Bedeni ve Bilinci]'ni devreye soktu ve bilincini korudu.


Son anlarında çok acı çekmesine rağmen bilinci gelişmişti. Daha sağlam hale geldi, ayrıca buna bağlı algısı da çok az da olsa arttı.


Bilinç garip bir şeydi, zekâdan ve düşünceden bağımsızdı, aynı zamanda ruhla da alakası yoktu ancak olmazsa olmazdı. Eğer kırılırsa kişi ölürdü. Algıda bilinçle biraz bitişikti, bilinç güçlendikçe algıda güçlendi.


Ayrıca artık Yok Edilemez bedenin 1. seviyesinin, küçük aşamasının zirvesin ulaşmıştı. Tek bir adımla Orta seviyeye geçecek ve gücü çarpıcı bir şekilde artacaktı. İşte o tek adım kendi başına aşamayacağı bir adımdı, hap adımı atmasında büyük önem taşıyordu.


Bundan dolayı dişini sıkmalı ve sabretmeliydi. Bu hareketleri hapı için çok önemliydi. Hareketleri hapa ulaşmasını, hap orta seviyeye adım atmasını, orta seviye ise güçlenmesini sağlayacaktı. Bu zincirleme bir sınavdı, acı sadece bu sınavın zorluğunu arttırıyordu.


Sadece sabreden ve tüm zorlukların üstesinden gelenler önemli yerlere gelebilirler ve güce ulaşabilirlerdi. Erthyo bu zorluğa bile dayanamazsa ileride büyük adımlar atıp diğerlerinin üzerine basamazdı.


Acı dayanılmaz ve çoğu demir iradeli kişinin vazgeçmesine sebep olacak olsa bile Erthyo için değildi. Bu sadece çelikten inadını daha fazla bileyerek farklı boyutlara taşımasına sebep oluyordu, eğer bugünü tamamlayıp hapı yapabilirse ilerideki hiçbir sıkıntı bu kadar büyük olmayacaktı. Attığı her adımda kendinden daha emin olacak ve kimsenin yapamadığı, kimsenin giremediği yerlere ve seviyelere girmesinin temeli olacaktı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr