192. Bölüm: Sarhoş

avatar
958 7

İnatçı Yükselen - 192. Bölüm: Sarhoş


Etrafı iyice inceledi. Burası bir balo salonu gibiydi, etrafta şaşaalı giyinmiş erkek ve kızlar vardı. Ayrıca etrafta birbirleriyle konuşan ve gülüşen, fakat birbirlerine bıyık altından küçümseme ve aşağılama, entrikalarla yaklaşan yaşlı topraklarda vardı.


Erthyo kafasını çevirdi ve diğer tarafa baktı. Bazı kadınlar, yakışıklı erkeklerin etrafında doluşmuş onlarla konuşmaya ve evine davet etmeye çalışıyorlardı. Klasik 'erkek avı'' halleriydi, ayrıca başka yerlerde de güzel, seçkin kadınlar, ''kadın avı''na çıkmış erkekler tarafından çevrelenmişti.


Ancak Erthyo bunları fazla önemsemeden etrafını incelemeye devam etti. Sonunda bazı tanıdık simalar gördü.


Altı Ejderhada kadınlar tarafından sarılmıştı. Göreceli olarak farklı sayıya sahip kadınlar olsalar da hepsi şehirleri yıkacak kadar güzellerdi.


Özellikle Altın Ejderhanın etrafındaki kadınların sayısı fazlaydı, artmaya da devam ediyordu. Hepsini nazik bir gülümseme ile karşılıyor ve her birinin sorusunu cevaplıyordu. Onları yönetmekte o kadar başarılıydı ki artan kadın kalabalığından çıt çıkmıyordu. Altın Ejderhanın konuşmasını istediği kadın konuşuyor, diğerleri sırasını bekliyordu.


Kızıl Ejderha, kollarına birkaç kadın atmış etrafta geziyordu. Seçtiği kadınlar özellikle nazik ve güzel kadınlardı. Kızıl Ejderhayı rahatsız etmemek için her söylediğine kıkırdıyor ve onu övüyorlardı. Kızıl Ejderha rol yaptıklarını biliyor olsa da bundan zevk alıyordu.


Yeşil Ejderha birkaç genç kızla konuşuyordu, bu kızlar kendi yaşlarındaydı ve onlarla arkadaşmış gibi konuşuyordu. Kahverengi ve Mavi Ejderha kendi hallerinde aileleri ile beraberlerdi. Siyah Ejderha tek başına kenarda oturmuş, beklentiyle birini bekliyordu.


Erthyo onlara bir bakış attıktan sonra bir daha bakmadı. Onlara bulaşmakla kendini yormak istemiyordu, sadece sarhoş olmak istiyordu.


''Afiyet olsun.'' Hizmetçi iki elinde testiyle geldi ve Erthyo'nun önüne koydu. Erthyo'yu uyarmak için ağzını açtığında, Erthyo elini sallayarak onu gönderdi.


''Teşekkürler gidebilirsin.'' Hizmetçiye bakmadan testideki içkiyi bardağına doldurdu. Hizmetçi saygıyla eğilerek orayı terk etti.


İçki bal rengindeydi, bardağa dolduğu anda egzotik kokusu Erthyo'nun burnunu doldurdu. Bal gibi olsa da yoğun değildi, su kadar temizdi ve Erthyo sonunu görebiliyordu. Güzel kokusu burnundan girip, beynine çarpıyor onu yavaştan sarhoş etmeye başlıyordu.


Erthyo elindeki bardağı tek dikişte fondip yaptı. Egzotik tat ağzında yayılarak, meyvelerin tatlı, sulu ve lezzetli tadını ağzına yaydı. Boğazından geçtiğinde hâlâ içkide olması gereken sert ve keskin tadı ortaya çıkarmamıştı. Boğazındaki tatlı ve şekerli meyve tadı onu yavaşça etkileyen bir zehir gibiydi. Erthyo'yu yavaşça sarhoş ediyordu.


Gulp!


İçki midesine indiğinde keskin tat sonunda gelmişti. Anında etki eden, alevlenen bir yara gibi tüm uzuvları uyuştu. Uyuşukluk 2 saniye sürse de, bedeni masaya yayılmıştı. Yüzünde tatmin olmuş gülümseme istemese de orada duruyordu.


İçkinin hissi, onu sarhoş ederken yanağını seğirmesine neden oluyordu. Gözlerindeki odak birkaç saniyelik gidip gelmişti. Geri geldiğinde ise bu içkinin ne kadar etkili olduğunu düşündü.


Yanakları hafifçe kızarmış bir şekilde iç çekti.


''Gerçekten çok güzel, bazılarının neden sürekli sarhoş olmak istediğini anlayabiliyorum.'' Bu istemsiz bir ''Rahat Beden'' durumuydu. Eğer biri sürekli bu duruma girebilirse, mana bedeninde daha rahat akar ve yetenekleri sanki uzvuymuş gibi kullanmaya başlardı. Ancak sürekli içmekte iyi bir şey değildi, güçlü bir bedeni yoksa böbrekleri iflas edebilir. Ya da bağımlı hale gelir, en kötü ihtimalle de çok içmekten komaya girebilirdi.


Ancak Erthyo bunları umursamadı. Zaten fazla içen biri değildi. O, içkidense çayı tercih eden biriydi. Bunun sebebi alkol toleransı değildi. Ayık olmayı sevmesiydi. Evet, beden ''Rahat Beden'' durumuna istemsiz girebilirdi fakat aynı zamanda kişinin algısını ve tehlike hissini köreltir ve saçma şeyler yapmasını sağlardı.


Erthyo kontrolün kendisinde olmasını seviyordu, yönetmeyi ve domine etmeyi seviyordu. Başkası tarafından kontrol edilmeyi, kaderini şansa bırakmayı sevmiyordu. Çoğu kişinin yürüyemeyeceği Sapkın yolda bu yüzden yürüyordu.


Erthyo kafasına bardakları ardı ardına dikmişti. Bu sırada bazı kadınlar sonunda onu fark etmişti. Fark edilmesinin sebebi sürekli içmesi değil, içtiğinde ortaya çıkan görüntüydü.


''Hey, Şuna baksana.''


''Vaov, O kaslar, çok erkeksi.''


''O kolların beni tutmasını isteyen tek ben miyim?''


''Hayır, O kolların beni tamamen sarıp, gece yatağa atmasını bende istiyorum.''


Erthyo'nun durumu biraz garipti, nasıl göründüğünü göremiyordu fakat diğerleri görebiliyordu. Üstündeki cübbenin kolları sonuna kadar çekilmiş ve kol kasları göz önüne serilmişti. Karın kaslarını örten cübbe, kendini sandalyeye yaydığı için açıkta kalmıştı. Yakışıklı suratı, ırmak gibi akan saçları ve mest olmuş surat ifadesi ile çok daha güzel görünüyordu.


Bu kombinasyonlar birleşince ortaya kadınları kendine çeken bir mıknatıs ortaya çıkmıştı.


Erthyo onlara dikkat etmedi, buraya gelme nedenini bile unutmuştu. 6 Krallığı, kendi zamanındaki Ölüm Eğitimini, her şeyi unutmuş sadece içmeye başlamıştı. İlk testi çabucak bitti, ikinci testiye geçerek bardağı kafasına dikti.


Durmadı ve içmeye devam etti. İçtikçe kafası daha da parlak olmaya başladı. Çevresini unuttu, sadece o anda içmeye odaklandı.


Ansızın bir ses duyduğunda 2. testiyi bitirmek üzereydi.


''Senin gibi iyi yapılı bir genç neden tek başına içiyor? Gidip kendine birkaç kadın bulup onlarla içsene.''


Ses tanıdıktı, hem de çok tanıdıktı fakat bir adam sesiydi. Ki Erthyo'nun böyle sese sahip bir erkek tanıdığı yoktu. Acaba Aven mı diye düşündü fakat Aven'ın sesi orta bir sesti, her yerde bulunabilecek, aynı zamanda derinlik bulunan bir sesti. Ancak bu ses kalındı. Bu yüzden Aven olamazdı.


''Neyse düşünmeye gerek yok.'' Erthyo kafasını salladı ve bir bardak daha kafasına dikti. Ağzını tatmin olmuş gibi şapırdattı, fakat adama cevap vermedi. Bunun yerine gördüğü bir hizmetçinin kolundan çekerek konuştu.


''Bir testi daha getir.''


''Efendim, bundan daha fazla içmemelisiniz yoksa-'' Hizmetçi, Erthyo'yu uyarmak istedi fakat Erthyo'nun önünde duran adam ona seslendi.


''Ben ısmarlıyorum. Getir.'' Hizmetçi adama baktığında gözle görülür bir şekilde titremişti, bedeni neredeyse yere ulaşabileceği bir şekilde eğildi.


Hizmetçi üçüncü testiyi getirince, Erthyo karşısındaki adama bir bardak sundu ve elindeki testiyi kafasına dikti.


Gulp!

Gulp! Gulp! ''Puhaaaa!!'' İçkiyi bitirdiğinde derin bir nefes aldı. Kafası daha da bulanmış, görüşü bulanıklaşmıştı. Ayrıca aklına bir anda bir şey belirmişti. O neden buraya gelmişti? İçki içmek için mi? Geldiği yerde içki yok muydu? O zaman neden buradaydı?


''Ben neden buradaydım?'' Neden buraya geldiğini hatırlamaya çalıştı. Zihninde anılar belirdi, Mızrağın içine girişi, Arz ve...'' Ahhhh, İmparatoriçe için gelmiştim.''


Pat!


Cam kırılma sesi geldi. ''Pıt'', ''Pıt'' sesleriyle bardaktaki içki düştü. Adamın neşeli ve arkadaş canlısı sesi, buz soğuğuna dönüştü. Soğuk öldürme niyeti ile karışmış ve garip fakat habis bir ses ortaya çıkarmıştı.


''Ne dedin sen?'' Ortama ani bir baskı çöktü, fakat bu baskı sadece Erthyo ve adamın oturduğu masa ile sınırlıydı, onların bir santim yanında bulunan hizmetçi bile bunu hissetmemişti.


''Yo, Şimdi İmparatoriçe değil. O zaman şu anda Prenses ya da Veliaht Prenses olmalı. O mızrağın içinde olduğuna göre İmparatorun en sevdiği kızı olmalı. Neyse gördüğümde hatırlarım. Onun görünüşünü unutmam mümkün değil. '' Erthyo baskıyı hissetmemiş gibi düşüncelere daldı.


Artık dayanamayan hizmetçi, depolama yüzüğünden kılıcını çekti. Kılıcı havayı kesti, manayı eğdi ve Erthyo'nun boynuna dayandı.


''Dur!'' Tek kelime onu durdurmuştu. Eğer bir saniye geç gelse bu söz Erthyo'nun boynunu uçurabilirdi. Ya da o böyle tahmin ediyordu.


''Fakat Lordum-''


''Biliyorum. Sinirlisin fakat ona sormam gereken bir şeyler var.'' Erthyo adamı duymamış gibi davrandı. Bedenini masadan kaldırdı ve istediği soğuk suyu içerek birazcık kendini ayılttı ve gitmek için döndü.


''Genç dostum, bekle. Ben ısmarlayacağım. Gel ve benle iç.''


Erthyo onu tekrar görmezden geldi, fakat o kendine içki ısmarladığı için en azından cevap verme gereği duydu.


''Seninle konuşacağım hiçbir şey olmadığına inanıyorum.''


''D-Dostum bana yüz vermeyecek misin?'' Adamın sesi hafifçe titredi, öldürme niyeti yavaşça yayılmaya başladı fakat hemen bunu gizledi. Son derece dost canlısı olmak için kendini zorluyordu.


''Zaten hizmetçini öldürmeyerek sana yüz verdim.'' Başka bir şey söylemek istemiyordu, en fazla bir testi daha içmek ve bir yerlerde sızmak istiyordu. Buradaki işini de yarına bırakacaktı, zaten burada ne kadar kalacağı belli değildi. Fakat ne kadar kalırsa kalsın kendi zamanında 24 saat geçmiş olacaktı.


''Sen!!''' Hizmetçi sonunda dayanamamış ve kılıcıyla havayı kesmişti.


Son damla taşmıştı. Bu ikinci saldırıya uğraşıydı, ilkinde onu affetmiş fakat bunda onu affetmeyecekti. Erthyo elini yanındaki masaya geçirerek onu paramparça etti. Havaya fırlayan parçaların arasından masa bacağını tuttu, aynı anda gelen kılıç kesimini kafasını eğerek atlattı.


Bedenini çevirdi ve masa bacağını, bir mızrak olarak kullandı. Hiç beklemediği anda hizmetçiye sapladı.


Mızrak Niyeti bir nehir gibi bedeninden çıktı, tüm odayı kaplayarak huni haline geldi ve hizmetçiye doğru atıldı. Mızrak niyeti, hizmetçinin kılıç niyetiyle dağıtılsa da niyet ve mızrak kalbinden gelen niyet çok farklıydı.


Ding! Pu çi!


Hizmetçi defalarca Erthyo'nun elindeki masa ayağını kesmişti fakat sanki adamentiumdan yapılmış gibi masa bacağı hiç hasar almadan yola devam etti. Şaşkın hizmetçi daha ne olduğunu anlayamadan mızrak niyetine kullanılan masa ayağı boynunu deldi ve diğer taraftan çıktı.


Puff!!


Mızrak niyeti burada durmadı, arkasından deldi ve salonda derin yarıklar oluşturarak yayıldı. Şaşırtıcı şekilde kimseye zarar vermeden yoluna devam etti.


Erthyo adamı kendi haline, kan havuzunun içinde bıraktı ve odadan çıktı. Burada daha fazla durmak istemiyordu.



Hizmetçi öleceğini zannetti. Ancak kalın sesli adam önünde belirmişti, parmağıyla masa ayağına dokunduğunda , masa ayağı toza dönüşerek yok oldu. Adamın elinden altın bir ışık çıktı ve hizmetçiyi sardı. Yarası saniyede yok olarak, geriye temiz ten bıraktı.


''Özür dilerim efendim. Böyle yetenekli bir genci bize düşman ettim. Ben... Ben sadece...'' Az önce ölüme çok yaklaşmıştı, ölümün parıltısını bile görmüştü. Bu yüzden bedenini titremesini durduramıyordu.


''Biliyorum. Merak etme, ben de başta yanlış anladım fakat garip sözler söylese de kast ettiği şeyi anladım. Sanırım o da kızımı hedefleyenlerden birisi. Değil mi?!'' Adam Erthyo'ya döndü fakat Erthyo çoktan kaybolmuştu.

**

Erthyo orada fazla kalmaya niyeti yoktu. Kalın sesli adamın hareket ettiğini görmüştü fakat bu kadardı, bir anda hizmetçinin önünde belirmiş ve bütün hayati tehlike ihtimali olan mızrak niyetini dağıtmıştı.


Erthyo rakibiyle eşleşemeyeceğini anladığında dolayı oradan ayrılmıştı. Bu sırada bir bardak daha su içerek hıçkırığını gidermişti. Kafası hâlâ dönüyordu ancak en azından konuşurken hıçkırmıyordu.


Bir testi daha içmek istiyor olsa da odaya geri girmek istemiyordu. Adam tarafından tutulabilir ya da kadınlar tarafından saldırılabilirdi. Bu yüzden orada daha fazla durmak istemiyordu.


''Sniff...'' Düşüncelere dalmışken bir koku burnuna geldi. Bu koku içkiyle aynı kokuya sahipti, hatta tamamen aynıydı.


''Güzel, zaten bir tane daha içmek istiyordum. Son olsun bu.'' Erthyo gittiği yere baktı. Kokunun geldiği yer, siyah taş ve odundan yapılmış bir kapıydı. Kapının arkasından taze pişmiş, et ve hamur kokusu geliyordu. Erthyo buranın mutfak olduğunu düşündü.


Pat!


Bedeni olduğu yerden yok oldu. Birkaç dakika sonunda olduğu yere tekrar geldiğinde elinde bir tane testi vardı. İçi bal rengi içki doluydu.


Ortamdaki tüm üst seviye korumalar ya etrafı korumak için alanın dışındaydılar, ya da önemli kişileri korumak için balo salonundaydılar. Bu yüzden Erthyo, suya düşmüş balık gibi istediği yere gidebiliyordu.


Gulp! Gulp! Gulp!



Testiyi kafasına dikti. Hatırladığı amaç, az önce yaşanan olay her şeyi unutmuş, sadece içmeye odaklanmıştı. Amaçsızca ilerlerken kafasına testiyi dikmekle meşguldü.




Ne zaman olduğunu bilmiyordu fakat etraftaki, 30 metre ara ile duran korumalar artık 100 metre ara ile duruyordu. Holde yürüyen sadece bir tane hizmetçi vardı, o da çarşafları bir alet ile taşıyordu.


Hizmetçi Erthyo ile karşılaştığında ona birkaç soru sordu. Körkütük sarhoş olduğunu görünce, onu Vikont ya da daha üst seviye bir soylunun oğlu olduğunu düşündü.


''İleriden sola dönerseniz, bugün konaklayacağınız yere varabilirsiniz. İzninizle.'' Hizmetçi Erthyo'nu önünde saygıyla eğildi ve yoluna gitti.


Ancak Erthyo onu dinlemiyordu, tek gördüğü şey ağzını oynatan bir kadındı. Ne dediğini anlayamadığı için yoluna devam etti. Son yudumu aldığında, nerede olduğunu hatırlamadığı bir yerde testiyi bıraktı.


Yol ayrımına geldi. Hizmetçinin dediklerini anımsamaya çalıştı. Hiçbir şey demese de, yaptığı el hareketlerinden ona belirli bir yöne anlatmaya çalıştığını anlayabilmişti.


''Sağ dedi sanırım.'' Kafası dönerken duvarı tuttu ve yol ayrımından sağa döndü.


Sağ taraftan sonra tekrar sola döndü. Yolun sonunda tek bir oda vardı, etrafta ne hizmetçi ne de koruma vardı. İçeride tek bir büyü duvarı bile yoktu.



Erthyo buraya nasıl saldırmıyorlar diye düşündü fakat hemen bunu kafasından attı. Üçüncü testiyi bitirdiği anda beyni kapanmış gibiydi, yaptığı tüm hareketler iç güdüseldi. Bir hayvandan farkı olmayan, düşünme yetisini kaybetmiş bir insan gibiydi.

Ayak sesi koridorda yankılanıyordu. Kapının önüne geldiğinde düşünmeden açtı ve üstündeki cübbeyi tek hamlede çıkardı. Cübbe içi giysisini de çıkarmış, sadece iç çamaşırıyla kaldı.


Kırmızı saçları belinden süzülürken, kendini yatağa atma kararı aldı. Ancak bir su sıçratma sesi onu durdu.


Şırıl, Şırıl! Şıp! Şıp!


Ses onu çağıran bir siren sesi gibiydi, nedendir bilinmez gitmesi gerekiyor gibi hissetmişti. Kafasını yana yatırdı ve sesin kaynağına doğru yürümeye başladı. Sesin geldiği kapıyı araladığında, güzel kokulu bir duman bulutu onu karşıladı.


Bu güzel koku içkiden farklıydı, içki karışım ve özel yöntemlerle aroması arttırılmış, ilk çarpan şeyin buruna gelen kokunun olması için özenle işlenmişti. Fakat bu koku doğaldı, yağmurdan sonraki toprak kokusu gibi insanı sakinleştiren ve garip bir haz veren bir kokuydu, çiçek bahçesinden fırlayıp gelen doğal, zengin ve muhteşem bir kokuydu.


''Hm... Hıhım... Hıhım, hıhım.'' İçeriden bir ses geldi. Temiz ve hoş, kuşun şakıması kadar güzeldi. Narin bir kadının sesiydi, ancak içinde çok küçük bir çocuksuluk bulunduruyordu. Ki bu Mira'nın barındırdığı gibiydi, 18 yaşına yeni girmiş bir kadının sesi gibiydi.


İçgüdüleriyle hareket eden Erthyo neredeyse donunu çıkarıp, kızın üstüne atlayacaktı fakat bir anda durdu. Boş gözleri zekâ kırıntıları göstermeye başladı. Bedeni hareketlendi ve tek hamleyle kendini odaya fırlattı.


Yatağın kolunu tuttu, dişleri sanki onları parçalamak istiyormuş gibi sıkılıydı.


''Hayır, Erthyo sık kendini. Sen insanları öldürebilirsin ve bundan hiçbir şey hissetmeyebilirsin. Sırf zevkine olsa bile birilerini öldürebilecek kadar alçak olabilirsin. Ancak seninle daha önce hiç tanışmamış, saf ve masum bir kızın hayatını mahvedemezsin. Eğer şimdi ona dokunursan içsel şeytanına dönüşecek, ileride ki en büyük pişmanlığın olacak.'' Son zekâ parçasıyla kendini odadan atmak istedi fakat çok sesli konuşmuş olacak ki arkasından bir ses geldi.


Shing!



Bir kılıç boynuna dokundu. Kılıcı tutan kişi şok olmuş olacak ki kılıcın ucu titriyordu. Kılıç boynuna dokunduğunda arkasından titreyen bir ses geldi.


''Sen- Sen Kimsin? Hemen kendini tanıt.'' Kızın sesi titrese de, kesin bir tavrı vardı.


''B... Bırak... Gideyim.... Yoluma.... Çıkma.'' Erthyo dişlerini kıracak kadar sıkıyordu. Son zihin kırıntısıyla bedenini odadan çıkmak için fırlattı.


Ancak içgüdüleriyle hareket eden Erthyo'nun aksine kız tekniklere sahipti, anında önünde belirmiş ve kılıcı boynuna dayamıştı.


''Kendini tanıt. Y-Yoksa seni öldüreceğim.'' Kız öldüreceğim kelimesini çok keskin söylemişti, daha önce başkalarını öldürdüğü belliydi.


Erthyo'nun son gördüğü şey kızın, ince bir kılıç tutması ve üstünü bir havluyla örtmeye çalışmasıydı.


Son zihin kırıntısı...


Yok oldu.


Erthyo'nun kadınları İmparatorlukları yıkacak kadar güzeldi. Her birinin gülümsemesi erkekleri aptala dönüştürebilecek şekildeydi. Düşünün, Erthyo böyle kadınlara sahipti fakat hiçbirine dokunmamıştı. Onlara dokunmak istese de, çevrelendiği düşmanlara karşılık verebilmek için güce ihtiyacı vardı. Güce ulaşması içinde emek ve zaman ayırması gerekiyordu. Zaman kaybedemezdi.


Bu yüzden içinde biriken libido sonunda patlamıştı. Volkan alt gövdesinden fırlayarak, alevleri üst bedenine yaydı. Sonunda alevler kafasına sıçramış ve beynine sıçramıştı.


Roarr!!


Derin bir kükreme çıkardı, kızın şaşırmasını fırsat bilerek elindeki kılıcı yumruk attı ve dengesini bozdu. Elini sıkarak kılıcı düşürmesini sağladı, kızı narin kalçalarından tutarak yatağına fırlattı.



''Kyaa.. Mhphhh...'' Tiz çığlık odayı doldurdu. Ancak fazla çıkmadan durdu. Çünkü Erthyo kızın dudaklarını, kendi dudakları ile kaplamıştı.


İşte son hatırladığı şey buydu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr