182. Bölüm Gözenekten Temizlik

avatar
1106 10

İnatçı Yükselen - 182. Bölüm Gözenekten Temizlik


Erthyo ifadesiz bir şekilde ağaçtan ağaca atladı. Adımları sert olmasına rağmen çok gizliydi, hiçbir yaprak kıpırdamıyor, dal titremiyordu. Geçtiği bölgedeki canlılar bile onu fark edemiyordu.



Her şey düzgün gidiyor gibi görünse, başarılı bir şekilde kaçmış gibi gözükse de birkaç sıkıntı vardı. İlki rakipleriydi, çok deneyimliydiler. Erthyo hiç kanıt bırakmamaya uğraşsa da, onu bulmuşlardı. Gittiği yöndeki her küçük ayrıntıyı fark ederek onu takip ediyorlardı.



İkincisi ise içindeki karmaşaydı. Dışarıdan bakan biri savaşa anlam veremezdi. '' Ne yani? BüyükUsta manası olmayan biriyle 1'e 1 adil bir dövüş mü yaptı? O suikastçı değil miydi? Kendisi suikastçıların yüz karası olmalı. ''



Böyle düşünebilirdi fakat Erthyo o adamın çok iyi bir mana kullanıcısı olduğunu biliyordu. Element olarak zehir ve karanlık kullanıyor ve her saldırısında bu elementleri Erthyo'nun bedenine enjekte ediyordu. Eğer savaşta birkaç dakika daha hayatta kalabilseydi, Erthyo ölmese bile dövüşmeye devam edemezdi.



Erthyo gözeneklerini açarak bu zehir ve karanlık elementini atmak istiyordu fakat zehir ve karanlık elementi çok inatçıydı. Ona yapıştıkları anda yayılmış ve bırakmayı reddederek, yapışkanlıklarını güçlendirmişlerdi.



Hiçbir enerjiye sahip olmayan Erthyo ise buna yapabileceği bir şey yoktu. Sadece dişini sıkarak ilerlemeye devam etti. Bu sorunu, suikastçıları atlattıktan sonra düşünecekti.



Erthyo etrafına baktı, çoktan etrafı sarılmıştı. Çoğu BüyükUsta seviyesindeydi, hatta geriden gelmekte olan birkaç Bilgede vardı.



Erthyo biliyordu ki, onu öldürmek için iş birliği yapmıyorlardı. Onun kafasına konan ödül, sadece onu öldüren tarafın alabileceği bir şeydi. Bu Bilgeler için ise bu çok değerli bir şey olmalıydı. Ancak tek gelen kendilerinin olmadığını görünce onu öldürmek için acele etmeye başlamışlardı.



Sağdan bir bıçak süzülerek gözüne doğru atıldı. Havada on parçaya bölündü, aynı anda üstünden gelen birkaç yılan tıslaması vardı. Şakağına ve boynuna atlayarak onu ısırmaya çalıştılar.



Erthyo önündeki dalı tekmeledi ve havaya sıçrayarak takla attı. Mızrağını etrafında tam bir tur çevirdi ve önündeki dala dengeli bir şekilde indi. Arkasına bakmadan ilerlemeye devam etti.



Arkasında ise birçok yılanın başı ve yere düşen bıçak vardı.



Erthyo böyle deneme saldırıları ile duracak biri değildi. Hızı onlardan düşük olabilir ve takip edilebilirdi. Ancak gücü onlarla eşitti, Erthyo önceki savaşta ne kadar güçlü olduğuna dair bir anlayış kazanmıştı. Gücü kendini kovalayan bu BüyükUstalardan sadece birkaç tanesinden güçsüzdü, Bilge seviyelerle karşılaştırılamasa da, bunlar gibi çerezlerle baş edebilirdi.



Erthyo düşüncelere dalmışken, kafasının arkasından çekiç benzeri bir saldırı geldi. Bu suikastçı bıçağını bir çekiç gibi kullanarak Erthyo'yu sersemletmeye çalışıyordu.



'' Sonunda beni ciddiye aldınız. '' Mızrak elinde dans etti. Herkesi büyüleyecek manevralarla tüm saldırıları karşıladı ve ilerlemeye devam etti.



Ateş Zincirleri, Kara Atmaca, Kan Vebası, Don Bıçakları...



Erthyo tek bir saniye gözünü kırpmıştı fakat her tarafı saldırı ve büyüler ile dolmuştu. Üstüne gelen tüm saldırıların isimlerini biliyordu, gözünü gördüğü her yer büyü olsa da, Mavi gözleri bu büyülerin yapılışını ve şekillerini aklına kazıyordu.



Erthyo mızrağını hareket ettirdi. Önüne gelen ilk büyü olan Ateş Zincirlerinin hepsini def etti. Elin uyuşmuş ve avcu daha da kanamış olsa da, onu tamamen kısıtlayacak olan tek büyüyü def etmeyi başarmıştı.



Kara Atmaca ve Kan Vebası yeteneklerinin bedenine vurmasına izin verdi.



Svişşşş, Fşşşşş



Kara Atmaca karanlıkta ilerledi ve yüksek hızıyla Erthyo'yu defalarca pençeledi. Kan vebası ise Kara Atmaca büyüsünü bozmayacak şekilde hareket ederek Erthyo'nun bedenine vurdu.



Ancak bunlar onu durdurmadı. Erthyo mızrağını ileriye doğru sapladı. Saplaması karanlığı delmişti, görünmeye orman mızrağın ucundaki gümüş ışıkla dolmuştu.



Tink! Tink! Tink!



Erthyo'nun mızrak niyeti alınmış olabilirdi, ancak mızrak yolu onunlaydı. Ve zorluklarla bilediği bu yol kolayca karşılanabilecek bir şey değildi.



Tüm buz bıçakları düştüğünde, Erthyo sıçradı ve tüm bedenini havada döndürdü. Mızrakta elinde dönmeye başladı, havada koni şekline geldiler ve ileriye doğru atıldı.



Aslında Erthyo mızrağa dönüşmüştü. Mızrağın kendisi Erthyo idi.



Mızrak önündeki onlarca büyüyü deşti ve kendine bir yol açtı. Kendini engellemeye çalışan bariyer katmanları bile delinerek geçildi. Mızrağı durdurulamazdı, İmparatorun yolunda duranlar ölmek zorundaydı.



Erthyo yere düşmeden bir dala tutundu ve kendi ileriye attı.



Bir suikastçı sonunda dayanamamıştı. Yerinden atlayarak Erthyo'ya acımasızca tekme attı. Havadaki ardıl görüntüler oluşturan tekmelerinin sayısı dostları tarafından bile sayılamadı.



Erthyo bu saldırı yüzünden durmak zorunda kaldı. Tekmeler bir duvar oluşturmuştu, ilerlemesi saçma olurdu. Ancak bu durma işlemi bir saniyeydi, ardından yoluna devam etmeye başladı, kendini engelleyen tekmelere doğru koştu.



Yeri tekmeledi ve kendi tekme atmaya başladı. Ancak bu ölüm kalım savaşıydı, normlara veya savaş kurallarına uyup, tekmeye tekme ile karşılık vermeyecekti. Havada mızrağı hareketlenerek defalarca sapladı. Her saplama arkasında tepeleri yok edebilecek bir güç taşıyordu.



Fakat hızı yeterli değildi. Saldırılar çarpıştığında, sadece 5 saldırıya bacaklarıyla, 4 saldırıya mızrağıyla karşılık verebilmişti, ayrıca yumruğu ise 2 saldırıyı karşılayabilmişti fakat üstüne gelen otuzdan fazla saldırı daha vardı.



Tud!


İlk saldırı çarptığında, sanki bir çatlaktan bir damla su girmiş gibi hissetmişti.



Tud! Tud! Tud!



Üst üste gelen üç saldırıdan sonra bu çatlak büyümüş, su daha da güçlü içeri girmeye başlamıştı.



Tud! Tud! Tud!



Erthyo elinden geldiğince engellemeye çalışsa da, otuz saldırıdan yirmi beşi çoktan vurmuştu. Son saldırı ise göğsünün tam ortasına vurmak için geliyordu.



TUD!



Saldırı bir tetikleyici gibiydi, kırık sonunda dayanamamış ve tamamen yok olmuş gibiydi, saldırı Erthyo'ya vurduğunda, Erthyo'nun vücudu kırık bir uçurtma gibi geri uçmaya başladı. Kan, ne kadar bastırmaya çalışsa da ağzından çıkmış, havada gökkuşağı şekli oluşturmuştu.



Bam!



Karanlıkta bir ağaç, Erthyo'nun çarpmasıyla ikiye kırıldı, uçarak ikinci ağacıda kırdı ve sonunda üçüncü ağaçta durabilmişti. Bedeni ağacın altında kalmıştı, en azından diğerlerinin gördüğü buydu.



'' Vay, Su Akıntı Tarikatının, Çatlaktan Geçen Nehir tekniği gerçekten çok güçlü. Bizim saldırılarımız bu canavara işlemezken, sen sadece 41 saldırıyla onu yenmeyi başardın. '' Gölgelerden bir adam çıkarak, saldırıyı yapan adamın yanına geldi. Onu övüyor gibi görünse de, aslında 41 kelimesini söylerken ki alaycılığı herkes tarafından hissedilebilmişti.



Saldırıyı yapan adam onu takmadı, su kadar dingin bir tonda konuştu. '' Su Akıntı Tarikatının en önemli tekniklerinden biriyle vuruldu, 41 kere olması önemsiz. Hepsi bir saldırının devamıydı ve gerekliydi. Kaburgaları toza dönüşmüş olmalı. Yaptığımız anlaşmayı unutmayın, bu adamı kim avladıysa bedeni onun olacaktı. Bu yüzden umarım yolumuza çıkmazsınız. ''



Diğer suikastçılar yollarından çekilirken dişlerini sıktılar. Eğer normal bir zamanda olsalardı bedeni çalmak için harekete geçerlerdi. Ancak kenarda bulunan bir öğrenci çoktan kaydı canlı olarak gelen Bilge seviyelere gönderiyordu. Eğer harekete geçerlerse Su Akışı Tarikatının misillemesi ile karşılaşabilirlerdi.



Gözlerinde açgözlülük ve kıskançlıkla bakarken, tek yapabilecekleri içlerinden küfretmekti.



Saldırı yapan adam dingin bir şekilde ileri yürüdü. İlk ağacı geçerken, ağaca bir kere baktı. Ağaçta kan vardı fakat kanın dışında Su da vardı. Su hafif bir koyu rengindeydi, ki bu tekniğin işe yaradığını ve ne kadar ilerlediğini gösteriyordu. En yüksek aşamada, kişi en koyu tonda su ile savaşabilir, dokunması bile rakibin içine su aktarmasına ve onu içten yok etmesine neden olabilirdi.



Adam tatmin olmuş bir şekilde kafasını salladı ve ikinci ağacı geçti. Fakat fazla ilerleyemeden durdu.



Mana Kullanıcıları bu yola girdiklerinde gözleri normal bir insan daha iyi olmaya başlıyordu. Normalde burada, normal bir insan kör olarak dolaşabilirdi. Ancak onlar yollarında ilerlerken aynı anda savaşabilecek kadar görüşe sahiplerdi.



Oraya doğru yürüyen kişiler, dingin suratlı adamın suratının aniden çirkinleştiğini görünce, yanına gittiler ve Erthyo'nun bedenin olduğu yere baktılar.



'' Y.. Yok mu oldu? Hem de o kadar büyük bir yaralanmadan sonra. '' İnanamamış bir ses kalabalıktan çıktı. Herkes Erthyo'nun saldırıdan aldığı yarayı görmüştü, kustuğu kan bile bir gökkuşağı oluşturacak kadar çoktu.



Erthyo'nun bedeninin olması gereken yerde, birkaç taş vardı. Taşın üstünde dil çıkaran bir surat bile çizilmişti. Ancak Erthyo'nun bedeni ortalarda yoktu. Etraf su ve kan dolu olsa da, Erthyo'nun süründüğünü gösteren işaretlerde yoktu. Sanki yer yarılmış ve içine girmiş gibiydi.



Dingin suratlı adam tek saldırıyla bu kayayı yok etmek istiyordu fakat o anda bir ses duyuldu. Arkasına baktığında öğretmeni olan adam çoktan yanına doğru geliyordu ve ümitli bir tonda konuştu.



'' Hahaha. Benim biricik öğrencim. Yakaladın mı onu? Nerede? Hadi göster ustana. Ustan senin sayende Çatlak ve Bindirme yasalarını çalışabilecek, sana daha sonra zamanı geldiğinde onu vereceğim ki çalışabilesin. Şimdi, Hadi ver çocuğu da öldürelim. Sonra Üstattan yasaları almak için kafasını keselim. ''



Ustasının umutlu ve mutlu sesini, ayrıca vaat ettiği şeyleri duyunca Dingin suratlı adamın suratı daha da kötü oldu. Fark etmeden sıktığı taş patlamıştı.



***



Erthyo çoktan oradan uzaklaşmıştı, kalan gücüyle tüm duyularını bastırdı. Koku yaymamak içi koku organlarını devre dışı bile bırakmıştı. Eli göğsünü tutarken, ağzının kenarlarından parmak boyutunda kan şeritleri akıyordu.



Erthyo ilerlerken tökezliyordu. Her adımında bedeni sarsılıyordu, ayrıca bedeninden siyah, açık renkli bir su çıkıyordu.



Erthyo YokEdilemez Bedeni çalıştırdı ve gözeneklerini açtı. Mana kullanamadığı için beden iyileşmesi eskisi kadar hızlı değildi fakat hâlâ yapabileceği birkaç şey vardı.



YokEdilemez Bedenin Gözenekten Temizlik tekniği gibi. Bu tekniğin olayı basitti, kişinin içindeki kişiye zararlı her şeyi gözeneklerden atarak bedeni temizlerdi. Ancak bu temizlik, kirlilik temizliği gibi değildi, daha çok vücutta olmaması gereken bir şeyi atmak gibiydi. Tabii ki diğer içsel temizlik tekniklerinden daha güçlüydü fakat kan gölü oluşturacak bir yetenek değildi sadece kısa süreli bir dalga oluşturur sonra da kimse bu olayı hatırlamazdı. Ancak yine de dalga sırasında çok büyük paralar kazandırabilirdi. (Buradaki dalga, başkalarının vereceği tepki anlamında.)



Erthyo gözeneklerini tamamen açtı, açılan gözeneklerden sadece kara su çıkıyordu. Ancak bu su dışarı çıkarken azalacakmış gibi görünmüyordu.



''Huuuuuuupp!!'' Derin nefes aldı. Sadece ağzından değil, gözeneklerinden bile nefes aldı. İçerideki soğuk hava tenini süpürerek bedeninin içine girdi. Erthyo tüm havayı yönlendirmek için, derisini baskıladı ve gözeneklerini kapattı. Hava bedeninin derinliklerine gideseye kadar buna devam etti.



İçine girmiş havayı çok dikkatli kullanması gerekiyordu, eğer yanlış hareket ederse tekrar başlamakla kalmayacak bir de içsel yara alacaktı. Böyle bir durumda bu çok sıkıntı olurdu.



Soğuk hava içeri girdi ve bedenin derinliklerinde hareket etmeye başladı. Bedeninin içindeki inatçı zehir, karanlık element ve kara su sanki bir tehdit hissetmiş gibi çalkalanmaya başladı. Etrafa saldırarak tahrip ediyor, Erthyo'ya devam ederse onu içten öldüreceklerini söyleyerek tehdit ediyorlardı.



'' Beni tehdit mi ediyorsunuz? Siz sadece elementsiniz, yerinizi bilin. '' Erthyo kükredi, inatçılığı ve elementlere boyun eğmesine izin vermeyen içsel kibri harekete geçtiği için artık acıyı hissetmiyordu. Sırtı mızrak kadar dik iken havayı yönlendirdi. İlk hedefi zehirdi.



'' Zehri kontrol eden ben, içimde bir zehir bulundurmak istemiyorum. '' Hava içini süpürdü, havanın birazı içinden hareket ederek sağ kolundaki gözeneklerden dışarı çıktı. Çıkan hava yeşil, mor bir zehir taşıyordu, havanın kendisi bir zehre dönüşmüştü. Ancak sürekli hava akışı sağlanan mağarada hızlıca dağılarak havaya karıştı ve arındı.



Erthyo havayı gözenek ve kaslarını kontrol ederek sıkıştırdı ve kontrol etti. Onları zehre yönlendirerek zehri bedeninden atıyordu. Zaman geçti ve tam 6 saat sonunda bedenindeki zehir tamamen çıkmıştı, bedeninin zehirlere karşı olan dayanıklılığı artmıştı.



Erthyo nefesini verdi, tüm gözeneklerini açtı. Gözeneklerden giren rüzgâr başta nemliydi, ayrıca kemiklere işleyen ısırıcı bir soğuğa sahipti. Erthyo rüzgarın her hareketinde hafifçe titremişti, ancak bedeninden çıkan hava artık soğuk ve nemli değildi. Asit gibi gittiği her yeri hafifçe eritiyordu, ayrıca beden sıcaklığından daha sıcaktı.



Erthyo ikinci tura başlamak için tekrar derin nefes aldı. Soğuk rüzgâr, asitli, zehirli havayı süpürdü ve Erthyo'nun bedenine girdi. Erthyo bedenine giren havaları, zehirli havadan ayırdı ve bedeninin derinliklerine yolladı.



Zehir kolaydı, sonuçta cisimleşmiş bir elementti ve element olarak değil, bir cisim aracılığıyla bedene giriyordu. Bu yüzden sıvı- yarı katı olarak görünebilirdi. Ancak karanlık öyle değildi. Karanlık saf elementti ve silah Erthyo ve adam arasında bir köprü görevi görmüştü. Tek işlevi karanlık elementini karşıdaki kişiye aktarmaktı. Bu da saf karanlık elementinin Erthyo'nun, elementlerden mahrum fiziksel bedenine girmesine neden olmuştu.



Erthyo rüzgar elementini ilerletti. İşi çok zordu, karşıt elementler olsalar bir sıkıntı olmazdı, ancak rüzgâr karanlığa karşı gelemezdi. Bu yüzden Erthyo bile ne yapacağını bilmiyordu. Şu anda tek yapabileceği denemekti.



Soğuk rüzgâr bedenden çıkmadığını görünce hareketlendi ve Erthyo'nun açtığı yoldan gitmeye başladı. Bedenin içinde, organları kaplamış siyah karanlık elementine kadar ilerledi.



Erthyo'nun yönlendirmesi ile Rüzgar, Karanlık ile bulaştı. Karanlık bir düşmanın geldiğini fark ettiğinde saldırıya geçti, alanın bir dalga biçiminde yayarak rüzgara atıldı. Rüzgarı tek hamlede yutmak istiyormuş gibiydi.



Erthyo kaslarını hareketlendirdi ve bedeninin içindeki eti feda ederek, rüzgarı kurtardı. Eğer bu saldırı rüzgara vursaydı, rüzgâr tamamen yok olurdu ve Erthyo içsel hasar alabilirdi.



Bir süre derin düşünceden sonra hiçbir şey bulamadı. Aklına herhangi bir fikir gelmemişti, bu yüzden son bir şey deneyerek şimdilik vazgeçmeye karar verdi.



'' Madem ona düşmanca yaklaştığı için rüzgâr elementine saldırdı. Ben de onu düşman olarak görmem. '' Erthyo kaslarını kapatarak havayı ilerletti. Hava Erthyo'nun ilerletmesi ile karanlık elementine yaklaştı.



Karanlık elementi rüzgara baktı, ancak ondan düşmanlık sezmediği için ne yapıyorsa ona döndü. Erthyo'yu yemeye.



Erthyo rüzgâr elementi ile karanlık elementinin dış hattını süpürdü ve yukarı çıkararak geri aynı yere döndü.



Fakat bunu yaptığında hoş bir sürpriz ile karşılaştı. Rüzgarın içinde çok küçükte olsa karanlık elementi vardı. Çok küçük olsa da oradaydı, çırpınarak buradan çıkmaya ve ana bedene dönmeye çalışıyordu ancak zengin rüzgâr elementi onu engelliyor, düşmanı yok ederek, içgüdüsel olarak kendi hayatını tehdit eden düşmana karşı geliyordu.



'' Haha, İşe yaradı.''






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44308 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr