149. Bölüm: Plan

avatar
1435 11

İnatçı Yükselen - 149. Bölüm: Plan


Erthyo gruba doğru bakarken Diana’nın elindeki uykudaki abaküsü gördü. Abaküsteki taşların çoğu sağa doğru çekilmişti, içindeki mana çoktan bitmişti. Ancak buna rağmen sağlam ve güçlü bir hava yayıyordu.

 

‘’Bu o saçma derecedeki sağlam kalkanları sağlayan hazine mi?’’ Erthyo Mingu ve Wiar ile savaşırken bu kalkanlar yüzünden defalarca kötü duruma düşüyordu ancak Diana’nın yaralı olması ve yetersiz gücü ile bu abaküs tüm gücünü gösterememişti.

 

‘’Hiori onu bana getir.’’ Erthyo abaküsü gösterirken konuştu.

 

‘’Tamam.’’ Hiori gölgelere karıştı. Birkaç saniye sonra Diana’nın yanında belirdi ve hızlıca elinden abaküsü alarak geri gitti.

 

Hiori abaküsü alırken diğerleri hiçbir hareket yapmadı. Yapamazlardı, rakipleri çok güçlüydü ve kendileri ne kadar hap almış olsalar da, Erthyo’nun alevleri içlerinde dolaşıyor ve organlarına saldırıyordu. Onu baskılarken bir şey yapmak imkânsızdı.

 

Scarlett dişlerini sıktı ve konuştu. Konuşurken sesinde, nefret, öldürme arzusu ve hiddet vardı.

 

‘’ İstediğini aldın mı? İstersen depolama yüzüklerimizi de verebiliriz ancak bizi bırakmak zorundasın.’’

 

‘’Hahaha, Benimle anlaşma yapacak konumda mı zannediyorsun kendini? Şu an hepiniz benim esirlerimsiniz. Bağlayın onları! Direnirlerse uzuvlarını kırmakta tereddüt etmeyin. Sadece…’’ Erthyo abaküsü depolama yüzüğüne koydu. Dianayı gösterdi ve konuştu. ‘’ O kadına ne olursa olsun dokunmayın. Bu bir emirdir.’’

 

‘’Anlaşıldı!’’ 

 

Erthyo emirleri verdikten sonra Liderler harekete geçti. Çoğu kişi direnmeye çalıştı fakat her hareketlerinde Erthyo’nun alevleri nüksediyordu ve onların mana, özel yetenek enerjisi ya da teknik kullanmalarını engelliyordu.

 

Diana ise karmaşık bakışlarla Erthyo’ya bakıyordu. Direnç göstermeden diğerleri tarafından esir alınırken gözlerini Erthyo’dan ayırmadı.

 

Hiori Erthyo’nun bu hareketlerini görünce kısık sesle konuştu.

 

‘’Demek ki kadının olarak seçtiğin kişiler arasında bir kriterin yok. Düşman ya da Dost fark etmiyor.’’

 

Erthyo düşüncelerini ortasındayken bu sözleri duyunca neredeyse kahkaha atacaktı.

 

‘’Hayır, hayır yanlış anladın. Ona dokunmamalarının sebebi onu kadınım olarak almam değil.’’ (Erthyo)

 

‘’O zaman ne? ‘’(Hiori)

 

‘’O hamile.’’ (Erthyo)

 

‘’Hamile mi?’’ Hiori şaşırdı ve ruh gücüyle Diana’yı taradı, taraması bitince Diana'nın rahminde bir kalp atışı hissetti.

 

‘’Diana Wiar’ın bebeğini doğuracak. Ben ne kadar şeytan olsam da günahsız bir çocuğun ölümüne sebep olamam. Bu yüzden ona dokunulmamasını emrettim.’’(Erthyo)

 

Hiori’nin gözleri bu sözleri duyunca parladı. 


Erthyo konuşmaya devam edecek iken dışarıdan gelen bir ses duydu.

 

Döndüğünde şeytanların çoktan öldüğünü, Mira, Sakura, Ermy, İreny ve Elizabeth’in çatlaktan geçip üstüne geldiğini gördü. Rahibe kıyafetli kadında onun yanında geliyordu.

 

Onlardan çok uzakta olmayan bir yerde ise Ustası Pitti geliyordu. Giysileri temizdi, eski halinden hiçbir farkı yoktu. Usta Lan ise ortalıkta yoktu. Erthyo bunu görünce öldüğünü anladı.

 

Kızlar geldikten sonra Erthyo konuşmalarına izin vermedi.

 

‘’Sizinle konuşmak isterim fakat ondan önce Bayan Rahibe ile bir şeyler konuşamam gerekiyor sanırım.’’

 

Rahibe gelirken bile Erthyo’ya kaşları çatık bakıyordu. Öldürme niyeti, bir rahibenin şeytana bakarken salması doğal bir niyetti fakat Erthyo prensesleri ve kahramanları esir aldığında özellikle öldürme niyeti tavan yapmıştı. Eğer kendisinden güçsüz olduğunu bilmeseydi saldıracaktı.

 

Rahibe Erthyo’nun kendi niyetini anladığında istifini bozmadan soğuk bir tonda konuşmaya başladı.

 

‘’Din Krallığı olarak kendi Krallığımızı etkilemeyen şeylere dokunmuyoruz. Bu yüzden sizin savaşınıza Şeytan olmanıza rağmen karışmadım. Fakat diğer krallıklar ile bir ittifak içindeyiz. Prensesler ve Kahramanlar alınırken oturup izlemeyeceğim…’’

 

Kadının konuşması giderek sıkıcılaşmaya başlıyordu. İttifaklarından, onları neden bırakması gerektiğinden bahsediyordu. Erthyo kadını dinlememeye karar verdi. Ustasına bir ses iletimi gönderdi.

 

‘’Usta buralarda hiç orta yaşlı, kılıç niyetinde ileri bir aşamaya ulaşmış bir adam gördün mü?’’

 

‘’Oh, ondan mı bahsediyorsun? Bir süreliğine uykuda, kadınının ülkesinden olduğu için onu öldürmedim fakat senin için şu an biraz sıkıntı olabilirdi. Bu yüzden onu bayılttım, uzaysal bir alan oluşturup içine attım. Birkaç güne içinden çıkabilir.’’

 

‘’O benim kadınım değil. Ama teşekkürler.’’ Erthyo cevabı verirken Mira’ya göz ucuyla bakmadan edemedi. Eğer o kadını olsaydı çok harika olabilirdi…

 

‘’Ne düşünüyorum ben?’’ Erthyo kafasını salladı ve Rahibeye geri döndü.

 

Rahibe sonunda konuşmasını bitirmişti. O kadar çok konuşmuştu ki yüzü hafif kızarmıştı. Ancak Din Ülkesinin gücünden ve diğer ülkelerin gücünden bahsetmişti ve bu konuşmadan çok memnundu.

 

 

Krallıklardaki güçlü kişilerden bahsettikçe Erthyo’nun arkasındaki Liderlerin yüz ifadesi değişmeye başlamıştı. Her yeni güçlü kişide yüzleri daha da kötü oluyordu. Rahibe kadın bunu görünce Erthyo’nun esirleri bırakacağına tamamen emindi.

 

‘’Bitirdin mi?’’

 

‘’Evet.’’

 

‘’Tamam, artık gidebilirsin.’’ Erthyo kadını kovar gibi ellerini salladı. Artık bu rahibe ile uğraşmak istemiyordu. En kısa sürede inzivaya girip, savaşta kazandığı deneyimleri emmek ve gücünü sağlamlaştırmak istiyordu.

 

‘’Ne?’’ Rahibe Erthyo’nun düşünmeden reddettiğini görünce şaşırdı. O kadar güçlü kişiden bahsettikten sonra kendi adamları bile soğuk terler dökmeye başlamıştı. Ona rağmen Liderleri bu isteği düşünmemişti bile.

 

Rahibe Erthyo’nun genç aklıyla, kibirle hareket ettiğini düşündü. Kendisi bu yaşta, Büyük Usta-Orta seviyeye ulaşması çok yetenekli bir dahi olduğunu gösteriyordu. En azından Pylos Dünyası içinde.

 

Bundan dolayı kibirli olmaya hakkı vardı. Rahibe bunu düşününce yüzüne bir gülümseme kondurdu ve tekrar açıklamaya başladı.

 

Erthyo Rahibe’nin tekrar gereksiz konuştuğunu görünce kaşlarını çattı ve arkasını döndü.

 

‘’Hey, Nereye gidiyorsun?’’

 

‘’Bu seni ilgilendirmez. Hadi gidelim.'' Erthyo bağırdı, arkasında Ordu Boyutuna giden bir portal çoktan açılmıştı.


‘’Ne?’’
Rahibe sonunda Erthyo’nun onun isteğini takmadığını anladı. Ses tonu daha da soğudu. Alaycı bir gülümseme ile konuştu.

 

‘’Sana esirleri vermeni tavsiye ederim. Yoksa tüm ülkeler tarafından avlanacaksın. Kadınların bile bundan kurtulamayacak, seni bile öldürmek yerine işkence edecekler. Yoksa kibrinden dolayı başka kimseyi göremeyen bir aptal mısın? Sana söyleyeyim. Bu dünyada senin gibi çok dahi var fakat çoğu daha gelişemeden ölüyor. Akıllıca seçim yapmanı tavsiye ederim.’’

 

Erthyo adım atacak iken aniden durdu. Bir Buda bile kendisine hakaret edildiğinde sinirlenirdi. Ki Erthyo ne bir buda idi, ne de kendine hakaret edilmesine yüzünde bir gülümseme ile bakabilecek bir adamdı.

 

Arkasını döndü ve Rahibeye doğru yürümeye başladı.

 

‘’Sonunda doğru yola geldin mi? Böyle olman iyi. En azından kendin için neyin iyi olduğunu biliyorsun.’’ Kadın kibirli bir tonda konuştu. Erthyo’nun kendisine yüzünde bir gülümseme ile esirleri vereceğini düşünüyordu.

 

Ancak gerçeklik, hayal dünyası ile aynı değildi.

 

Bamm!!!

 

Erthyo bir anda hızlandı ve kadının önünde belirdi. Yumruğunu sıktı ve son gücü ile yumruk attı.

 

Puuu!!

 

Rahibe kadın arkaya doğru uçarken kan kustu, Kustuğu kanın içinde organ parçaları bile vardı. Bu Erthyo’nun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu.

 

‘’Bu size olan cevabım. Seni öldürmemem bile sana olan hediyemdir. Git ve o üstlerine söyle. Bu kişiler benim savaş esirlerim. Eğer bunları benden almak istiyorlarsa, gelip benimle anlaşabilirler. Tabii nerede ve ne zaman olacağı benim isteğime bağlı.’’

 

Erthyo ilerlerken önünde bir portal açıldı. Portaldan girmeden önce arkasındakilere bağırdı.

 

‘’Kızlar gelin benimle. Bayan Mira, Bayan Sakura ve Bayan Elizabeth sizi bir çay ikram etmek için Krallığıma davet ediyorum.’’ Erthyo başka bir şey söylemeden içeri girdi.

 

‘’Krallığın mı?’’ Tüm Liderler içeri girerken kızlar şaşkınca portala doğru bakmaya başladı. Mira hızlıca Hioriyi kendine doğru çekti ve konuştu.

 

‘’Bana bu Krallık meselesini biraz anlatır mısın?’’

 

‘’Tabii ki.’’ Mira Erthyo’ya yakın kişilerden biriydi. Bu yüzden Hiori ona bir şeyler anlatmayı pek kafasına takmadı.

 

Ermy, İreny ve Sakura da onu takip ederken Hiori’nin anlattıklarını dinlemeye başladı.

 

Elizabeth biraz tereddütteydi. Sonuçta eğer Erthyo’nun arkasından giderse Şeytanların tarafına katıldığını düşündürecekti. Fakat Eğer gitmez ise içini kemiren sorulara cevap bulamayacaktı.

 

Rahibe’nin yanına gitti ve onun ağzına, altın bir hap attı. İyileştirme Büyüsü ile yaralarını istikrarlı bir hale getirdikten sonra portaldan içeri girdi.

 

Ortamda sadece şaşkın maceracılar, yerde yatan Rahibe ve Suikastçıyla savaşları neredeyse bitmiş Lii ve Gözcü vardı.

 

**

 

Ordu Boyutunda bir odada.

 

Oda diğer odalardan farklı olarak çok lükstü. Anka Kuşu soyuna sahip kuşların tüylerinden yapılmış yatak ve halı, tamamen altınlardan oluşmuş eşyaların üstünde durduğu kara göl odunundan yapılmış şifonyer ve masalar, Altın Damarlı Çelik ile yapılmış gösterişli bir avize ise odanın tam tepesinde, canavar kristalleri sayesinde ışık büyüsü ile odayı aydınlatıyordu.

 

Diğer odaların aksine bu oda çok gösterişli ve pahalıydı.

 

Bu odanın tam ortasında masadan, gümüş bardağında şarap içen bir adam vardı. Bu adamın kafası bir atın kafası gibiydi, ağzı ve kulakları bir ata benziyordu fakat yüz yapısı bir erkeğinkine benziyordu. Yüz yapısı böyle olunca oldukça çirkin gözüküyordu.

 

Fakat bu kişi bunu takmıyormuş gibi şarabını yudumlamaya devam ediyordu. Kibirli bir bakışla şarabını yudumladı ve ağzında leziz şarap suyunu dolaştırdı.

 

Püü!!

 

Ancak adam bundan iğrenmiş gibi bir yüz ifadesi ile şarabı tükürdü ve bardağı yere fırlattı.

 

‘’Cevap geldi mi?’’ Adam arkasına bakmadan konuştu.

 

Bu kişi son günlerde burada ikamet eden At Prensi idi.

 

Aslında kendisinin niyeti buraya gelip, Alex ve Hioriyi ele geçirmekti. Çoğu zaman güzel bir prenses ya da kraliçe gördüğünde, ona sahip olan krallığa gider ve o kadınla kralın gözü önünde oynardı. Bundan çokda zevk alırdı.

 

165 kadını vardı ve bu kadınların çoğu diğer krallıklardan zorla aldığı prenses ve kraliçelerdi. İstediği ile oynayabiliyor, istediğini adamlarına verebiliyor ya da istediği her şeyi yapabiliyordu. Başkalarının hayatını kontrol etme hissini çok seviyordu. Sırf bu kişiliği yüzünden haplar ile oluşmuş seviyesi ile en güçlü prens olmasına rağmen aslında asıl gücü, Usta seviyesine bile çıkamıyordu.

 

Ancak işler Hiori ve Alex’e gelince değişmişti. Bu ikili, sahip olduğu kadınlardan katlarca güzeldi, pamuk gibi ciltleri, dingin su gibi gözleri, savaş çıkartacak güzellikleri ve orantılı bedenlerini görünce At Prensi kendi kadınlarına bakarken iğrenmeye başlamıştı.

 

Sonunda bu iki kızı buraya kadar kovalamış ve Krallığa girmişlerdi.

 

At Prensi burayı normal bir krallık olarak görmüş ve içeri girip anında iki kadını huzuruna istemişti. Hatta ileri gidip, tahta bile oturmuştu.

 

Normal bir krallık olsa hiçbir kral kendine karşı gelemez, gülümseyen bir yüzle kadınları huzuruna getirirdi.

 

Ancak rakipleri güçlü Büyük Ustalardı. Anında onu ayaklarının altına almışlar, direnen astını da ağır yaralamış ve hesap sormuşlardı.

 

Geldiği yeri söyleyince önce şüpheyle yaklaşmış, araştırınca ise onun kim olduğunu öğrenmişlerdi. At prens bundan sonra hepsinin özür dileyerek ayaklarını yalayacağını düşünüyordu fakat daha fazla yanılamazdı.

Tek yaptıkları ona en lüks odayı vermek ve günlük yemeklerini yenilemekti. Gönderdikleri ise erkek uşaklardı. Hiçbir kadın buranın 15 metre yakınına yaklaşamıyordu.

 

At prens sonunda patlamıştı, şehvetli bir yapısı vardı, neredeyse her gün kadınlar ile oynadığı için bu kadar kadınsızlığa dayanamamış ve bir kadını sakatlasa bile buraya getirmesini astından istemişti.

 

Ancak astı tam bunu yapacak iken en güçlüleri ile karşılaşmış ve dört uzvu paramparça olmuştu. At Prens ise sonunda hiddetlenmiş ve hesap sormaya, Krallarını çağırıp özür dilemesini isteyince, burun kemikleri toza dönüşmüştü.

 

Kendisini odaya kapattıklarında sonunda dayanamamış ve Ustasına bir ses tılsımı göndermişti.

 

Ustasının bu söylediklerini duyunca hiddetlenmiş ve buraya tüm hızıyla geleceğini bildirmişti.

 

Son günlerde de yakında konaklıyordu.

 

Bunu yapmasının sebebi ise buradaki kişilerin güç seviyesiydi. 3 Lider Büyük Usta Orta, en güçlüleri ise yarım adım Bilge seviyesindeydi. Ayrıca seviyesi bilinmeyen 3 canavar daha vardı.

 

Ustasına bunları ilettikten sonra cevabını beklemeye koyulmuştu.

 

‘’Evet geldi.’’ Arkasından bir ses geldi. Bu sesin geldiği yerde, kol ve bacaklarında sargılar bulunan bir adam vardı. Herhangi bir yerde bulunabilecek bir yüze sahipti. Hiçbir özelliği yoktu.

 

‘’Ne demiş?’’

 

‘’Yakınlarda Kaoro ormanı bulmuş, tüm ormanı araştırırsa içeride 10 Bilge Seviye Kaoro bulabileceğini söylemiş. Hatta Büyük Bilge seviyeli Kral bile varmış fakat ona yaklaşmaya cesaret edememiş. Bu yüzden buraya saldırmadan önce bu Bilge Canavarları çekmeye karar vermiş. Yarın saldırıya geçiyormuş.’’

 

‘’Güzel! Buradan nasıl çıkabileceğimizi araştırdın mı?’’

 

‘’Maalesef araştıramadım fakat Ustanız bunu için bir çözümü olduğunu söyledi. Sadece doğru zamanı beklemenizi söylüyormuş.’’

 

At Adam bunu duyunca yüzünde şehvetli ve iğrenç bir sırıtma belirdi.

 

‘’Çok güzel. Buradan kaçarken o adamın kadınlarını da yanımda götüreceğim. Burası yıkıldığında ise onun önünde hepsi ile oynayacağım.’’

 

**

 

Başka bir odada Bir ve İki ise hınzır gülüşmeler ile bu sözleri dinliyordu.

 

‘’Cidden aptal. Onları dinlemeyeceğimizi zannetmiş ve bütün bilgiyi bize verdi. Neyse bunu Lorda bildirmemiz gerek. Bu çok önemli bir konu.’’

 

‘’Lordumuz çoktan misafir odasına geçti. Şu adamı sabitleyeyim, ardından yanına geçeriz.’’

 

İki önüne döndü, Bir çekiç, diğer elinde bir kazık vardı. Bu çekicin pek özelliği yoktu fakat elindeki kazık özel Karşıt-Mana demiri ile yapılmıştı. Bu manayı baskılayabilen ve manayı engelleyebilen bir kazıktı.

 

İki kazığı aldı ve önündeki Wiar’ın omzuna yerleştirdi.

 

Pat!

 

Puçi!

 

Ahhhhh!!

 

Çekiçle defalarca vurduktan sonra kazık hareketsiz bir şekilde Wiar’ı duvara astı. Wiar solgun bir suratla acı içindeydi ve üstü başı kanla boyanmıştı. Gözlerindeki odak kaymıştı, nefes alış verişleri çok kısıktı.

 

‘’Hey, Onu öldürmeye mi niyetlisin? Eğer ölürse Lordumuz bizi mahveder.’’ Bir, İkiyi azarladı. Depolama yüzüğünden kırmızı iksir şişesini çıkardı.

 

Bush!!

 

İksiri Wiar’a döktü. Döktüğü kısımlardaki yaralar iyileşmeye, nefesi düzelmeye başladı. Yüzündeki solukluk, yerini kırmızılığa bıraktı.

 

‘’Güzel, hadi gidelim.’’

 

İkili odadan ayrıldığında, Wiar arkalarından, nefret, hiddet ve öldürme niyeti ile baktı. Ancak acıdan dolayı fazla dayanamadan bayıldı.

 

**

 

Erthyo bir süredir kızlar ile konuşuyordu. Çayını yudumlarken kızların sorularına sabırlıca cevap veriyordu. Özellikle Ermy ve İreny çok soru soruyordu.

 

Erthyo hiçbir soruyu atlamadan cevap vermeye başladı. Bu soruları cevapladıkça ruh denizindeki, kendinin bile fark etmediği bir engel yavaşça kalkmaya başladı. Engel kalktıkça mana akışı daha hızlı oldu, algısı o fark etmeden arttı. Ayrıca Ruhu daha güçlendi.

 

Erthyo sorulara cevap verirken odaya Bir ve İki girdi. İkili hızlıca Erthyo’nun kulaklarına bir şeyler fısıldadı.

 

‘’Hoo, demek böyle bir planları varmış. Tamamdır, Siz gidebilirsiniz. Yarın için ise savaşa hazırlanmanıza gerek yok. Bütün olayı ben halledeceğim.’’

 

‘’Anlaşıldı.’’

 

İkili odadan çıktıktan sonra Erthyo konuşmaya devam etti. Bu konuşma geceye kadar sürdü.

 

Sonunda Mira, Ermy ve İreny’e Ordu Boyutunda Lider pozisyonu verdi. Böylece istedikleri zaman buraya girip çıkabileceklerdi. Sakura ise Ziyaretçi pozisyonu aldı.

 

Buradaki ana Liderlerin izni olduğu sürece buraya girebilecekti.

 

Elizabeth hiçbir şey söylemedi. Buraya geldiği anda dışarı çıktı ve dışarıyı incelemeye başladı.

 

Erthyo onun bunu neden yaptığını biliyordu. Erthyo’ya güvenmekle yanlış mı yapmış diye kontrol etmek istiyordu ve bunu kontrol ediyordu. Erthyo’nun bunla hiçbir sıkıntısı yoktu.

 

Onlar konuşurken Erthyo’nun halk içindeki saygınlığı giderek artıyordu. Bu kişiler yıllarca Ay Zindanında yaşamıştı, zamanında prenses ve kahramanlar bile bu zindana seviye atlamak ve gelişmek için gelmişlerdi. Prenses ve kahramanların ne kadar acımasız ve güçlü olduklarını biliyorlardı.

 

Erthyo ise 3 Bilge, Prenses ve Kahramanları yenmişti. Üstüne ezici bir şekilde kazanmıştı. Bu bilgi halka, saman alevi gibi yayılmış, popülerliği ve saygınlığı artmıştı.

 

Erthyo bundan da memnundu. Bu olayların yayılması, Şeytan Lordu Saygınlık Onuru puanlarını arttırmıştı. Bu sayede şehir üzerindeki kontrolü daha da artmış. Ekleyebileceği yeni şeyler gelmişti.


Gece olduğunda Erthyo yatmaya gitmedi. Bunun yerine meditasyona girdi, bugün yaşadığı şeylerden fazlasıyla anlayış kazanmıştı ve onları özümsemesi gerekiyordu. Kazandığı anlayışlar çok fazlaydı, bu yüzden onları özümsemeye o kadar odaklanmıştı ki, aldığı depolama yüzüklerini kontrol etmeyi bile unutmuştu.


Zaten bugün hiçbir şey olmayacak diye düşünüyordu. Haklıydı da, bu dünyada görünür bir şey bu akşamlık olmayacaktı.


Fakat yarın bugün ile aynı olmayacaktı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44308 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr