Bölüm 91 - Buz Ankası

avatar
1013 8

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 91 - Buz Ankası


Satou oldukça kararlı bir şekilde konuştu. Kararlı ve de bir o kadar da görkemli aurasıyla söyledikleri o kadar cesaret vericiydi ki köylüler hızla onun dediklerine kapıldılar.


"Bunu yapabiliriz!" 


"Şşt! Namevtleri daha çabuk mu çekmek istiyorsun?" 


"Fazla heyecanlandım galiba."


Köylüler arasında sohbet dönerken Satou ellerini kararlı bir şekilde sıktı. Günlerin oldukça yorucu geçeceğini düşündü.


Elisa ise yüzünde ciddi bir ifadeyle "Öyleyse başlayalım." dedi. Satou ve Yuzuru başını sallayarak onayladı. Ne yazık ki Yuzuru’nun yapabileceği pek bir şey yoktu.


Fakat Satou yapması gerekeni çok iyi biliyordu. Yukarı çıkıp gözlem yapabilir ya da yaylım ateşi açabilirdi ki bunu yapmaya karar vermişti.


Satou'nun göz bebeği dikey elips şeklini alırken, gözlerinin rengi kan kızılı bir hale geldi. Bu, ejder güçlerini kullanırken oluşan bir yan etki gibiydi. Tabii yardımı da yok değildi.


Gözleri bu şekli aldıktan sonra kendisi de havaya doğru görkemli bir şekilde fırladı. Sanki özgürlüğüne kavuşmuş bir güvercin gibi hızla yükseldi. O kadar hızlıydı ki ardında ardıl görüntüler bırakıyordu. O sırada her ne kadar görünmese de Satou görkemli bir şekilde kanatlarını açmıştı. Fakat büyü yüzünden tek görülebilen Satou’nun havada sabit duruşuydu.


Satou etrafı biraz inceledi ve manzaranın pek değişmemiş olduğunu gördü. Hatta sayıları gittikçe artıyor gibiydi. Oldukça fazla miktarda geliyorlardı. Satou kısa bir süre düşünüp menzili hesapladıktan sonra onları geciktirmek ve de sayılarını azaltmak için saldırıda bulunmaya karar verdi.


Elleriyle alev topları oluşturmaya başladı. Alevler her zamanki gibi normal renginden daha turuncumsuydu. Alevleri hızla köye doğru ilerleyen namevtlere doğru fırlattı.


Alev topları tıpkı bir tüfekten çıkan mermiler gibi hızla yere çarptı.


Boom!


İki kocaman krater açıldı. Ölü olmalarına rağmen garip çığlıkları net bir şekilde duyulabiliyordu. Bu çığlıkların sahipleri ne yazık ki oldukça hızlı bir şekilde küle döndüler. Yüzlerce namevt iki alev topuyla küle dönüvermişti. Hareketlerini görebilen biri olsa korkuyla titreyebilirdi!


Fakat Satou pek tatmin olmuş hissetmiyordu. Beklentileri oldukça yüksekti. Hayal kırıklığına uğramıştı.


"Fazla güçsüzler. Sadece sayı üstünlüğüne güvenen böceklerden ibaretler. Belki de öğretmen büyüsünü yapmayı bitirene kadar hepsini çoktan öldürmüş olurum."


'Fazla kibirlenme! Oradakilerle tek başına savaşman mevcut alemin için ölüme kafa atmaktan başka bir şey değil.' 


Damon'un uyarısını duyan Satou derince bir nefes verdi. Fakat düşüncesinden vazgeçmedi. Her biri gerçekten zayıftı. Kısa sürede onları yok edebileceğine dair yüksek bir güvene sahipti. Hatta rahatlıkla sabah olmadan öldürebileceğini söylemeye cüret edebilirdi.


Ne yazık ki hesaplamalarında bir takım yanlışlar vardı.


Satou kendine güvendiğinden oldukça rahatlamıştı. Bu sebepten sıklıkla alev topu atmak yerine arada bir aşağıya bakıp köylülerin ne yaptığını kontrol ediyordu ve gördüğü sonuçlardan da oldukça memnundu.


Bir süre sonra sayılarının anormal artışını fark eden Satou eski rahatlığından kurtuldu. Daha önceki ordunun, iki, üç… Hayır! Tam tamına beş katına yakın namevtin hızla köye doğru ilerlediğine yemin edebilirdi. Bu yüzden aksaklık etmeye cüret edemeyip hızla alev topları fırlatmaya başladı.


Tabii alttakilerde boş durmuyordu. Büyücüler her cepheye dağılmış ve surlara yaklaşan namevtleri yok ediyorlardı. Bu sayede Satou kitle imha silahı gibi önüne geleni yok edebilecek fırsatı bulabiliyordu.


Tıpkı seri atış moduna sahip bir bazuka gibiydi. Hızla atıyor ve her biri yüksek tahribata sebebiyet veriyordu. Üstüne üstlük bu hareketi çok az bir mana harcıyordu. O kadar ki bunu bütün gün yapabilirdi!


Satou seri atışlar yapmaya devam ederken ‘Yaptığım eğitimler meyvesini vermeye başladı.’ diye düşünerek sevindi. Savaş sırasında harcadığı miktarı sabit tutmak ilk kullandığı zamanlar zordu. Şimdiyse çok az bir çabayla seri atışlar yapabiliyordu.


Namevtler bazen tek tek bazense toplu halde ölüyorlardı. Bu yüzden köy şu an için oldukça güvenliydi. Köydeki, anne, yaşlı ve çocuklarsa böylesine güvenli olunca açıkçası madene gidip gitmemek arasında tereddütteydiler. Bazıları kararını verip gitmişken geneli oldukları yerde tereddütlüydü.


Bu şekilde saatler geçti ve güneş yüzünü göstermeye başladı. Satou uyandığında gece yarısıydı. Zaman oldukça çabuk geçmişti. Tüm bu süre boyunca alev topu fırlata fırlata mana rezervinin beşte birini tüketmişti


Fakat namevtler gelmeye devam ediyordu. Satou bu sürekli atıştan dolayı oldukça yorulmuştu. Bu yüzden ‘Biraz aşağı inip dinlenmek iyi bir fikir olabilir.’ diye düşündü. Tam kanatlarını çırpıp inecekken gördüğü manzara ilgisini çekti.


Namevtler hızla gelirlerken güneşin yükselişiyle birlikte hızları gözle görülür bir hızda yavaşlamaya başladı, sonra da aniden durdular ve sanki bir bitkiymiş gibi sallanmaya başladılar. Çok garipti.


Bunların oluş sırasını izleyen Satou bile garipsemeden edemedi ama durmaları iyi haberdi. Rahat bir nefes aldı.


“Oh, sonunda. Aşağı ineyim de rahatlayabileceğimizi söyleyeyim.”


Aşağıya doğru inmeye başladı. O sırada diğerleri de olan olayı fark edince saldırmayı bıraktı. Herkes saldırının durmasıyla kısa bir rahatlık yaşadı.


Fakat Elisa hala büyüyü hazırlamaya devam ediyordu. Satou onun olduğu yere bakınca yoğun bir baskı hissetti.


Elisa o sırada bir takım sözler söylüyor ve yere bir mühür kazıyordu. Ne yaptığını bilmiyordu ama yaptığı şeyin oldukça korkunç bir tahribat gücüne sahip olacağına emindi. O köyden çok daha kötü bir tahribat. Düşüncesi bile onu heyecanlandırdı.


Fakat heyecan yaşarken aynı anda bir yorgunluk vücuduna nüksetti. Böylesine uzun savaşlara vücudu alışık değildi. Her ne kadar mental olarak alışsa da ve vücudu sıradan bir insan vücudu olmasa da alışık olmadığından bitap düşmüştü.


Bu yüzden kısa bir süreliğine dinlenmede sorun görmedi. Yorgunlukla veya umursamazlığından bulunduğu konumu önemsemeyip meditasyon yapmaya başladı. O sıradaysa Lucina’ya etrafı kolaçan etmesini söyledi.


‘Bana bırak ortak!’ diye zihninde yanıtı duyuncaysa huzurla mediatif duruma geçebildi.


O sıradaysa köydekiler herhangi bir şey olmamasının verdiği mutlulukla Satou’nun etrafını sarmaya başlamıştı. Herkes onun kahramanca alev toplarını fırlatışını görmüştü. Şimdiyse gelen hiçbir saldırgan olmamasıyla onu zafer kazanmış bir kahraman gibi görüyorlardı.


Yine de onun yorgun yüz ifadesine bakınca hiç kimse onu rahatsız etmedi. Sadece sessizce minnettarlıklarını sundular ve plana uyarak kalan herkes yavaş yavaş o madene doğru ilerlediler.


Satou içinse ne yazık ki durmak yoktu. Vücudu sürekli bir mana akışıyla vücuduna ve çekirdeğine mana çekmeye devam ediyordu. Kendisiyle ruh sarayında ayrı bir eğitim görüyordu.


“Bu sefer karşındakilerin hepsi namevt. Her biri senin mevcut aleminin bir kaç kat üstünde. Unutma alev ve ışık elementleri kullanman yasak.”


Daha yeni namevtlerle yüzleşen Satou tekrar ceset yüzleri göreceği için bir iğrenti hissetmeden edemedi.


“Cidden bunlarla uğraşmak zorunda mıyım? Onun yerine biraz dinlensem… Olmaz mı?”


Gelen yanıtsa sertti.


“Hayır. Hala elementlerde yeterli ustalığı edinemedin. Yeterli ustalığı kazan. Zaten bundan sonra burada savaşman gerekmeyecek. En azından… Her neyse bugün de eğitimine devam edeceğiz yarın anca dinlenebilirsin. Hazır mısın?”


Satou aldığı yanıtı duyunca iç geçirdi.


“Hazırım. Başlat ihtiyar.”


Karşısında bir kez daha bir ordu vardı. Tıpkı az önce bomba yağmuru yaptıklarına benziyordu. Fakat aralarındaki baskı konusunda gözle görülür bir fark vardı.


Satou bu kadar fazla sayıda namevtin belirişi karşısında kısa bir şaşkınlık yaşasa da hızlıca toparlandı. Ayağını yere vurdu ve toprak hızla havaya yükseldi.


Havaya yükseldikten sonra etrafta su küreleri belirmeye başladı. Beliren bu küreleri yavaşça belli bir biçim almaya başladılar. Kocaman bir anka kuşu!


Sonraysa bu anka kuşu hızla donup buzdan bir ankaya dönüşüverdi ve bu anka son hız topraktan yukarı çıkmaya çalışan namevtlere ilerledi. Tam çarpmak üzereyken…


BOOM!


Anka kuşu çeşitli buzdan dikenlere dönüşüverdi! Hepsi hızla namevtlere saplandılar ve hızla silinerek kayboldular.


“Yeterli mi?”


Satou sorarken bir yandan derince nefesler alıp veriyordu. Tüm dikkatini ve odağını bunu yapmak için harcamıştı.


Damon ise gördüğü manzara karşısında açıkça şaşkına uğramıştı. Daha önceleri kullandığı büyülere nazaran şimdi gözle görülür bir gelişme vardı.


Damon ‘Eğitim yöntemim yanlış mı?’ diye düşünmeden edemedi. Cornel ona açıkladıktan sonra hızla kavramıştı. Bu tek kelimeyle… Korkunçtu!


Cornel ise tüm bunlar olurken ilgisiz bir şekilde demircilikle uğraşıyordu. Demirciliği seviyordu. Her ne kadar burada yaptıkları hızla boşluğa karışacak olsa da bundan zevk alıyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44335 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr