Bölüm 88 - Su Eğitimi

avatar
905 8

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 88 - Su Eğitimi


Elisa aşırı güç kullandığını görünce biraz utandı.


“Ehe, şey… Biraz fazla tepki vermiş olabilirim.”


Satou iç geçirirken bu patlamanın diğerlerini de çekeceğini düşündü.


“Her neyse, buralarda fazla durmamalıyız. Bu ses uzaklardaki namevtleri bile toplayacak kadar şiddetliydi.”


Elisa onayladı.


“Haklısın, gidelim.”


Böylece bir kez daha yola koyuldular.



Bu şekilde bir hafta geçti. Kıtanın her yerinde namevt saldırıları artıyordu. Bu namevtler ilk başlarda sıradan bir ölümlü kadar güçlüyken, sayıları arttıkça aralarında daha güçlüler de belirmeye başladı. Bu dehşet verici çoğalma hızları tüm imparatorluklara ve onlarında ötesinde ki güçlere endişe ve korku getirdi.


Hatta öyle ki haraç kesmek dışında hiç bir halta yaramadıklarını düşündükleri kiliseler bile müdahale etmek için yeni çözüm yolları aramaya devam etmekteydi.


Tabii tüm bunların dışında kalan Satou’muz, Elisa ve Yuzuru’yla sonunda kalabileceği bir köy bulmuştu ve üstelik ilkindeki gibi ölüler yoktu. Capcanlıydı.


Satou rahatlarken, sonunda günlerdir yürümenin verdiği yorgunluğu hissetti. Bir gelişimci olduğundan dayanıklılığı oldukça yüksekti. Fakat duraksamadan ilerlemek çok ama çok yorucuydu. Yuzuru ve Elisa da kendisiyle benzer şekilde yorgun gözlerle bakıyorlardı.


Daha sonra biraz köyde gezdiler ve kalabilecekleri küçük bir han buldular. Satou’nun parası pek olmasa da Elisa da vardı. Üç oda aldı ve üçü de kendi odalarına geçip başka hiçbir şey düşünmeden yatıp uyudular.


Tabii Satou’nun yaptığına uyumak denilebilirse…


Satou gözlerini ruh sarayında açtığında oranın oldukça değişmiş olduğunu fark edip şaşırdı. Demirci aletleri dizilmişti köşeye ve orada oldukça antik bir hava veren keçi adam bir şeyler dövüyordu.


Bu keçi adamı tarif edecek olursak kızıl bir lav denizi gibi olan sol kolu ve görkemli bir kıvrım ile uzanan keçiboynuzları ile vikingleri andıran gür sakalları ve bıyıkları olan insanımsı bir varlıktı.


Lavdan eliyle çekici, diğer eliyle örsü tutuyordu.


Manzara oldukça büyüleyiciydi. Demire vurma sesleri yankılanıyordu ve Satou küçük bir merak hissediyordu.


Damon’a dönüp, "O ne yapıyor?" diye merakla sordu.


Damon kafasını iki yana sallayarak, "Ben de bilmiyorum. Geldiğinden beri arada iletişim kurmak dışında çoğunlukla bunla uğraşıyor. Oldukça garip…" diye cevapladı.


Satou'nun merakı oldukça yükselse de saygı gösterip onu rahatsız etmedi.


O sırada da Damon’dan dönüşüm dışındaki eğitimi almaya devam etti. Yine oldukça fazla canavarla karşı karşıyaydı.


Yine de bu tarz düşmanlarla oldukça fazla kez savaştığından artık alışmıştı. Onlar ona, o da onlara saldırırken bir kez olsun tereddüt dahi etmediler.


Böylece Satou zihninde büyük bir savaş vermeye başladı.


… 


Aradan geçen zamanın ardından Cornel’in işi bitti ve uzun zamandır eline çekici almamanın hamlığına rağmen başardığı şahesere iç geçirerek baktı.


“Ne yazık ki bu sadece burada kalacak bir hayal parçası.” diye mırıldanırken elindeki parlayan büyük kılıcı fırlattı.


Kişinin kendi ruh sarayında oluşan her şey bir hayal ürünüydü. Bu yüzden kişinin kendini geliştirme yolları oldukça sınırlıydı.


Cornel bir kez daha iç geçirirken Damon’un ne yaptığını merak etti.


Damon sonunda başını uğraştığı şeyden kaldırdığını fark etmedi. O da kendini fark ettirme gereği duymadı.


Bu sırada Damon da Satou’yu sıkı bir eğitime sokmuştu. Önceki savaşında zayıflığını derince anlayan Satou savaş boyunca bir kez bile alev büyüsü kullanmadı. Sadece diğer elementlere çalıştı.


Sonucunda oldukça sağlam bir dayak yemekteydi. Fakat o bundan zevk alıyordu. Zorlanmanın verdiği hissi sevmeye başlamıştı.


Satou'unun ne için çaba sarf ettigini gören Cornel güldü. 'Eksiklerini kapatmak için çaba sarf ediyor. Ne yazık ki sadece çabayla gelişemezsin.'


Onun zamanında sayısız kişi onun öğrencisi olmak istedi. Doğal olarak mirasçı aradığı dönemlerde Cornel de bazılarını kabul etti. Öğrencileri arasında oldukça yetenekli olanlar, iradeleri sarsılmaz olanlar da olmuştu ama hiçbiri istediği başarıyı elde edemedi.


Bunun sonucu olarak da bu işe yaramazların hepsini kendi yerinden kovdu ve bir daha öğrenci almayı aklından dahi geçirmedi. En azından o hadise olana kadar.


O sırada Satou tam anlamıyla kendini dövüşe vermişti. Etrafında daha önce kullanmadığı büyüleri kullanmaya çalışıyordu.


En basiti, suyu dondurarak buz büyüsüyle saldırmaya çalışıyordu. Fakat tek yapabildiği buzdan sarkıtlardı. Bunun sebebini anlayamadı. İlk elementini yaptığında çok kolayda başarabilmişken şimdi bu kadar zorlanması ona oldukça garip geldi.


Bunu Damon doğal bir şekilde “Her elementi kullanabilecek olsan da zıt elementlerde antrenman yapmak özellikle zordur. Alev hırçın ve ırkımız için kontrol etmesi en basit olanı. Su ise bizim karşıtımız. Her ne kadar ona da yatkınlığın olsa da sıkıcı bir çaba içinde olman gerek. Fakat iyi yanından bak. Sadece bu element için bu zorluğu yaşayacaksın.” diye açıkladı.


Satou duyduğu sesle anlamış bir şekilde kafasını sallayıp önündeki onla eşit güçteki devasa canavarlara baktı.


Etrafında buzdan bir alan oluşturmak için ejder manasını kullanırken “Pekâlâ, öyleyse… Elinizde ne varsa gelin!” diye haykırdı.


Canavarlar ise alaycı bir tavır takındı. En azından Satou’ya gözüken buydu ve bu öfkesini tetikledi.


Sonucundaysa gözlerinde beliren yoğun öfkeyle ejder manası adeta kudurmuş gibi su manasına dönüşmeye başladı. Ardından da bu su manası hızla buza dönüştü. Etrafındaki alan gittikçe fazla soğumaya başladı. Satou farkında olmadan ejder manasına ölümün manasını da karıştırmıştı.


Bu sadece zihninde olduğundan Damon ve Cornel rahatlıkla bunu görebildi ve ikisi de şok oldu. Ölüm manası çürütücü bir etkiye sahip oldukça güçlü bir manaydı. Bununla birlikte oldukça güçlü olan ejder manası birleşirse ne olurdu?


Düşüncesi bile ikisini büyük bir beklentiye soktu.


Tabii her ne kadar sinirli olsa da Satou'nun zihni tamamiyle kapanmamıştı. Hayal gücü aktif bir rol oynuyordu. Etrafında çeşitli buz mızrakları, kılıçları, topları, ejderhaları, kuşları, kaplanları ve buna benzer buzdan çeşitli canavarlar ve objeler oluştu. Bu objeler ise son sürat ona doğru gelen iki canavara fırladı.


Gerçekte bu kadar fazlasını yapamayabilirdi. Fakat burası ruh sarayıydı. Yeteri kadar gözü dönerse aşırıya rahatlıkla kaçabilirdi.


Karşısında iki canavar olmasına rağmen Damon onları olabildiğince zeki yapmıştı. Hatta iradesinin küçük bir kısmıyla onları yönlendiriyordu. Bu yüzden de Satou baya zorlanmıştı.


Gelen buz saldırılarını görünce iki canavardan, devasa dört tane kanadı olan anka korunmak için kendini alevlerle kapladı. Yanındaki devasa boynuzları olan kaplan ise ona doğru koşan kaplana boynuzlarıyla kafa attı.


Güm!


Boynuzlarıyla kaplanı parçalara ayırdı ve üstelik bununla durma niyeti de yok gibiydi. Ona doğru saldıran her şeye kafa atıp, pençelerle saldırıyordu. Ve bu vahşi saldırıları tıpkı bir çekiç etkisi yapıyor buzları parçalıyordu.


Havadan gelen kuşlar ve kuşa benzer buz saldırıları ise dört kanatlı ankaya çarptığı gibi kanatlarını parçaladı. Anka acı verici bir çığlık attı. Fakat kuşlar acımasızca ona saldırmaya devam etti.


Anka alevleriyle mücadele verse de tek yaptığı bazılarını eritmek ve bunun sonucunda da onları onu iyice hareketsiz bırakacak bir biçime sokmaktı. Kanatları mühürlenmişti ve bu sebeple acı verici bir şekilde yere çakıldı.


Satou birini indirdiği için sevinirken onun buz saldırılarını paramparça eden canavarı görünce biraz şaşırdı. Fakat bu şaşkınlığı kısa sürdü. Aklına aniden gelen fikirle buz alanını daha da genişletti.


Aniden genişleyen buz alanı kaplanı hazırlıksız yakaladı ve ayaklarının altında çoktan bir buz alanı oluşmuş oldu ve buna elverişli olmayan patilerinden dolayı buzda kayıp düştü.


Kaplan sinirli bir şekilde kükredi. Fakat kükremesinin hemen ardından yerini şaşkınlık aldı ve hareket edemediğini fark etti. Ön ayaklarına baktığında ise dehşete düştü. Bacakları buzla kaplanmıştı!


Debelenmeye çalıştı. Fakat buz en ufak bir kırılma belirtisi göstermiyordu. Kaplan kükrüyor ve debeleniyordu ve bunu izlemek Satou’yu oldukça eğlendiriyordu. Bu iki canavar bu elementi kullanmaya tamamen alışana kadar ona çektirmedikleri kalmamıştı. Bunların hayali birer canavar olduğunu bilmesine rağmen, bu onun zevk almasına engel değildi.


Canavarlar acı kükremelerle debelenirken, buzlanan bölgeden buzdan önce yayılan çürümeyi fark etmedi. Çürüme hızla ön ayaklarını -diğerinin kanatlarını- tamamen kaybetmelerine sebep olmuştu. Buzun ilerlediği yerler buzlanmadan önce çürüyordu. Bu sebeple de hissettikleri acılar artıyordu.


Bunu gören Damon oldukça şaşkındı.


“Ölüm manasını istemsizce kullanıp böylesine dehşet bir sentez yapması…”


Arkasından duyduğu mırıltı tarafından sözü kesildi.


“İlginç.”


Cornel’in geldiğini duyan Damon şaşkınlığını atlattı. Onun yerine hafif bir gurur ifadesiyle “Değil mi? Onu ben yetiştirdim.” diye böbürlenmeye başladı.


Cornel onu görmezden geldi. Bunun yerine olayı daha fazla gözlemledi.

‘Kolay sinirleniyor. Sabır konusunda eksikliği olduğu aşikar. Fakat bir şeyi öğrenmek istediğinde ona takıyor. İnatçı. Sadece inadın öğrenmesine yeteceğini hiç sanmasam da… Görelim bakalım.’


Satou ise o sırada canavarların öldüğüne emin olmak için birkaç buz mızrağı çaktı kafalarına. Bir şey olmadığına emin olduktan sonra anca rahat nefes alabildi.


Satou rahat bir nefes aldığı sırada kendini birden ruh sarayında geri buldu. Üstelik onu izleyen iki çift gözle karşı karşıya bir şekilde.


Satou, Cornel’i görünce şaşırdı ve ‘Anlaşılan işi tahmin ettiğimizden uzun sürmüş. Ya da bizim eğitimimiz de uzun sürmüş olabilir.’ diye düşündü.


O sırada Cornel, Satou’ya bakarken kısa bir düşünmeden sonra, “Evet, tamamen konuşma şansımız olmamıştı. Seni zaten öğrencim olarak aldığımdan formaliteleri geçelim. Soruların varsa sor.” dedi.


Satou soru sormadan önce düşündü. Aklında birçok soru işareti vardı. Fakat şu an en önemlileri sorması yeterli olurdu.


“Öyleyse soruyorum. Ölüler bu gezegene yığılmaya başladı. Bu gezegende yaklaşık ne kadar namevt var ve bu namevtleri kontrol etmem mümkün mü? Bu sorular dışında diğer elementleri öğretmeniz de mümkün mü bana? Buradaki yaşlı bunak pek öğretmeye hevesli değil de…”


Onun dediğini duyan Damon hırçın bir şekilde karşılık verdi.


“Kendi başına öğrenemezsen benim bilgilerim sana destek değil tam tersi etkiyi gösterir!”


Onun yanıtını duyan Cornel cevap vermeden biraz durdu.


“Damon'un kendi bildiği vardır. Beni ilgilendirmez. Fakat demin gördüğüm saçmalık beni oldukça rahatsız etti. Bu yüzden her ne kadar savaşmayı bilen birisi olmasam da sana su elementiyle ilgili bir kaç tavsiye verebilirim."


Cornel'in cevabını duyunca Satou mutlu oldu ve Damon'a dalga geçer gibi dil çıkarttı. Damon ona sinirli bir bakış attı. Cornel'in ise bu iki çocukla hiç uğraşası yoktu. Bu yüzden tavırlarını görmezden geldi.


"Buzu kullanırken gereksiz mana harcadığını fark ettim. Üstelik üstündeki kontrolün de tamamiyle içgüdüseldi. Kasten yaptığın hiçbir şey yoktu. Bu kontrolsüzlüğün sebebini biliyor musun?"


Satou cevap veremedi. Sessizliğini bilmiyorum olarak kabul eden Cornel devam etti.


"Bunun sebebi basit. Daha temelini dahi bilmediğin bir elementi kullandın. Suyu bilmeden buzu nasıl istediğin gibi kullanabileceğini sanıyorsun? Ayrıca bilgisizliğin yetmezmiş gibi gereksiz mana harcayan şeyler oluşturuyorsun. Bu gereksiz mana tüketimi sadece senin sonun olur."


Satou, kafasını kaşıyarak sordu.


"Öyleyse ne yapmalıyım?"


Cornel cevap vermeden önce bir su küresi oluşturdu elinde. Su manasıyla oluşan bir küreyi Satou dikkatli bir şekilde izliyordu.


"Savaşlarda fazla havalı hareketler yapmaya çalışmak senin ölümüne sebep olur."


Elindeki su topu yavaş yavaş keskin bıçaklarıyla ninja yıldızına dönüşmeye başladı. Bu ninja yıldızı oldukça hızlı bir şekilde dönüyordu. Bu dönen ninja yıldızını, oldukça sağlam görünen kuklalardan birine savurdu ve ninja yıldızı hızla ikiye ayrıldı.


"Su elementinin özelliği sadelik ve kontroldür. Hatta çoğu elementin odak noktası kontroldür. Hangi element olursa olsun bir elementi ne kadar iyi kontrol edersen şekle sokman o kadar kolay olur. Suyu diğerlerinden ayıran kısım çok yönlü olmasıdır. Bu yüzden kontrol suda çok önemli. Tüm bunları kısaltmamız gerekirse; su da dahil, elementlerin üstünde kontrolün ne kadar iyiyse o kadar güçlüsündür."


Satou şaşkınlıkla savurduğu su büyüsüne bakarken aynı anda Cornel'i dinlemekteydi.


"Su ve buz büyücülerinin genelinin kişiliği de bu yüzden soğuktur. Anca soğuk, dikkati kolay dağılmayan insanlar odağını vererek kontrol sahibi olabilirler. En azından ölümlülerin düşüncesine göre böyle. Bunun senin için geçerli olduğunu sanmıyorum."


Satou dikkatli bir şekilde düşünürken dinlemeye devam etti.


"Her şeyden önce senin soyun diğerlerinden çok daha farklı. Sen duygularına göre hareket ediyorsun ve bu seni güçlü kılıyor. Bu yüzden diğerlerinin aksine bu yapıda olmana gerek yok. Sadece odağını ver. Gerisi gelecektir."


Satou, onun dediklerini dikkatlice düşünürken gözleri parladı. Aydınlanma yaşamıştı. Cornel, kısa bir şaşkınlık yaşadı. Dehşet verici bir hızda öğreniyordu.


Hemen meditasyon yapmaya başladı.


Cornel, Satou'yu izlerken Damon’a imalı bir bakış attı. Damon bakışını anladı ama cevap vermedi. Ne de olsa onun öğretimine tamamiyle tersti.


Aslında en başında o da bunu düşünmüştü ancak Satou’nun kendi başına kavramasının daha iyi olacağından ve onun gelişimini engelleyeceğinden korkmuştu. 


O sırada Satou avcunun içinde bir su küresi oluşturmayı başarmıştı. Üstelik su küresi tıpkı Cornel'in yaptığı gibi yavaşça ninja yıldızı şeklini almaya ve dönmeye başladı. Oldukça yavaşta olsa yavaş yavaş hızlanıyordu.


Sonunda yaptığı şeyi görmek için gözlerini açtığında oldukça şaşırıp tıpkı bir çocuk gibi sevindi. Artık daha fazla savaşma seçeneği vardı. Konuşmalarına devam etmeden önce ayağa sıçradı ve kuklalardan birine fırlattı.


Ninja yıldızı direkt kuklanın kafasına saplandı. Oldukça iyiydi.


Onun böylesine hızla kavraması gerçekten şaşkınlık vericiydi. Fakat Cornel kısa sürede toparlayabildi. Satou'nun biraz daha sevinmesine izin verdikten sonra konularına dönmek için sahte bir şekilde öksürdü.



“Öhm, diğer sorularına gelecek olursak, o gezegenden gelen namevt sayısı çok fazla. Sana şunu söyleyebilirim ki o gezegen bir tür namevt üretim yeri gibi. Neredeyse sınırsız. Onları kontrol altına almak ise… O çok daha zor. Bunu denemek için en azından tahminimce Kral âlemine ulaşmalısın.”


Satou dediklerini duyunca karışık hislerle doldu. Namevt sayısı için kullanılan benzetme onu şaşkına çevirmiş, ileride orayı ele geçirme şansının olması onu mutlu etmişti.


Satou’nun hislerini yaşamasına izin verdikten sonra Cornel, “Evet, başka bir sorun var mı?” diye sordu.


Satou ise kafasını iki yana sallayarak “Senin hakkında sorularım olsa da şimdilik bu kadar. Onları daha sonra soracağım.” diye yanıtladı. Bir yandan vereceği eğitimi o da merak ediyordu.


Cornel’in yüzünde onun dediğini duyunca gülümseme belirdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr