65. Bölüm - Garip Kabza [Düzenlendi]

avatar
1578 14

Ejdertanrı Efsanesi - 65. Bölüm - Garip Kabza [Düzenlendi]


Satou’nun içten gülümsemesi iki kızında kalplerinin erimesine neden oldu ve yüzleri kızardı.

 

Satou onların bu haline de hafiften kıkırdadıktan sonra iki dev ejderhanın tuttuğu kapının önündeki "龍" kazınmış mühre baktı, yüzüğünden müdireden aldığı tılsımı çıkarttı.

 

Tılsımda da kapıdakine benzer bir mühür vardı.

 

Satou kapıdaki mühre doğru uzattı tılsımı.

 

Tılsım kapıdaki mühre tepki verircesine güneş gibi parlamaya başladı.

 

Kapıdaki mühürde benzer bir şekilde parıldadı, tılsım elinden kaydı ve hızlıca kapıdaki mühürle kaynaştı.

 

Satou bunun olacağını bildiğinden hiç karışmadı.

 

Kaynaşan tılsım ile kapı yavaşça açıldı.

 

Satou hazırlıklı olsa da kızlarla birlikte o da şaşırdı.

 

Kısa bir süre şaşırdıktan sonra malikanenin girişine doğru yürümeye başladılar.

 

Satou, kızları kanatları arasına almış tetikte bir şekilde kızlarla ilerliyordu.

 

Satou’nun bu tetikte halini anlamasalar da onları düşündüğü için mutlu oldular.

 

Satou yavaş ve her olan harekete karşı tetikte iken sonunda kapıya vardılar.

 

Kapı oldukça garip bir tasarıma sahipti. Yine ejderha desenleri olsa da desenler sanki canlı gibiydi.

 

Satou 'Burada yaşayanın ejderhalarla derdi ne?' diye düşünmeden edemedi.

 

Satou, kapıya yaklaştı, kılıcını çıkarttı ve parmağına küçük bir kesik attı.

 

Sonra ise kan akan parmağını kapıya dayadı.

 

Ejderha desenleri yeşil bir ışıkla parıldadı. Satou ve kızlar bir kaç adım geri çekildi.

 

Ardından kapı yavaşça aralandı.

 

İçerisi sanki dışarıdan tamamen soyutlanmış ve en yeni halini korumuş gibi tertemizdi.

 

Gelenleri ilk önce oldukça göze hoş gelen bir lobi karşılıyordu. Köşelerde ki ortantılı merdivenler ile üst kata çıkılabiliyordu.

 

Duvarlarda bir şeyler anlatırcasına garip desenler vardı ve her birinin içinden tarifsiz, kavranması oldukça zor, derin auralar yayılıyordu.

 

Fakat Satou’nun ilgisini bunlar çekmedi. Satou’nun ilgisini çeken tam merdivenlerin simetrik bir şekilde ortasında duran büyük sunaktı.

 

Sunak oldukça garipti. Sunakta kirpi dikenleri kadar sivri kaplan pençeleri kadar kalın keskin dikenler vardı. Dikkatlice bakınca sunaktan, aşağıdan yukarıya doğru bakan şekilde işlenmiş garip ejderha motifleri görülebiliyordu.

 

Bu sunak tüm bu antik içerikleri ile burada yeni gibi duran onca şeye tezatlık oluşturuyordu.

 

Sunağın üzerinde ise tek bir yazı vardı.

 

"Is mos take tantum sanguinis pura."

 

Bu yazı tipi aynı içindeki çekirdeği bulduğu heykeldekiyle aynıydı.

 

Fakat burada ne demek istiyordu?

 

Satou'nun aklına direkt Damon’a sormak geldi.

 

Damon ise iç çekti.

 

'Antik dil. Anlaması oldukça zor bir dildir. Bir kaç şey bilsem de bu dil ile ilgili. Düzgün bir şekilde çeviremeyebilirim.'

 

Sessizlik oldu. Kızlar neden durduklarını anlamasalar da Satou’nun ciddi bir şekilde sunağa bakmasından önemli bir şey olduğunu düşündüklerinden dikkatini bozmamak için bir soru dahi sormadılar.

 

Kısa bir süre sonra Damon mırıldanmaya ve ardından aydınlanmış gibi kahkaha atmaya başladı.

 

'Saf kan… Saf kan… Tabii ya! Hahahahaha! İşte bu! Velet çabuk şu sunağa kanını akıt. Gerçekten şanslısın haha!'

 

Satou, Damon’un gittikçe kafayı yediğini düşünse de dediği gibi sunağa yaklaşmadan önce ne olur ne olmaz kızlara uzakta kalmalarını söyledi.

 

Sunağa adım adım ilerledi.

 

Sunağa kolunu uzattı ve Gyakusatsu ile bileğini kesti.

 

Kan öfkeli bir deniz gibi hiddetle akmaya başladı.

 

Kestiği yer iyileştikçe Satou tekrar kesti ve çok milisaniyelik aralıklarla iki dakika boyunca nerede ise bir insanın ölümüne sebep olacak kadar fazla kan kaybı yaşadı. Suratı beyazladı. Fakat oldukça sakindi. Hatta gözlerinde beklenti izleri bile görülüyordu.

 

'Damon bu kadar heyecanlandıysa kesin harika bir hazine beni bekliyor.' diye düşündü Satou.

 

Kızlar endişense de Satou'nun sakin ifadesi nedeniyle hayran da kalmışlardı. Dikkatini bozup ölümüne neden olmaktan da korktuklarından bir şey sormadılar.

 

Kısa bir süre sonra ise sunak sonunda kan ile doldu.

 

Satou bileğini kesmeyi bıraktı ve geriye doğru sendeledi. Çok fazla kan kaybetmişti.

 

Kızlar hızla düşmesin diye koşarak yanına geldi.

 

"Satou iyi misin!?"

 

"Neden böyle aptalca bir şey yaptın?"

 

Roselia bir kolundan, Rose bir kolundan girdi Satou’nun ki bu sayede düşmesini engellediler.

 

Satou’nun kalbi ısındı ve gülümsedi. Onu böylesine düşünen kadınları varken nasıl mutsuz olabilirdi ki?

 

O sırada sarkan kolları ile istemeden iki kızında tepeciklerine dokundu.

 

Fakat sonra aldığı hisle o dokunma avuçlamayla karıştı.

 

Roselia'nın ki oldukça yumuşak ve Rose'unkine nazaran dolgundu. Roselia'nın kine alışkın da olsa yumuşaklığı her daim ona ayrı bir zevk veriyordu.

 

Rose'un ki Roselia'ya nazaran daha naif gibiydi. Öyle ki "istemeden" tutması ile nerede ise avuçlamıştı adeta.

 

Satou’nun bu eylemine karşın Roselia acı acı gülümser iken Rose kızardı fakat kaçınmaya da çalışmadı.

 

Bu sırada sunak dolan kanı su gibi içmeye başladı. O kadar hızlı tüketiyordu ki kan havuzunun içinde oldukça hızlı genişleyen bir girdap oluşmuştu.

 

Kısa süre sonra kandan oluşan girdap tamamen kurudu. Sunak kanın hepsini emdi.

 

Sunak kanın hepsini emdikten bir kaç saniye geçmişti ki birden ejderha desenleri kan renginde parıldamaya başladı.

 

Üstelik bu parıldama sadece sunakta iken gittikçe yayılmaya duvarlardaki desenlerinde parlamasına neden oluyordu.

 

Satou şaşırdı. Bir şey beklese de bu kadar büyük bir tepki beklemiyordu.

 

Kızlar da oldukça şaşırdı.

 

O sırada kimse görmese de dışarıda ki figürün görünümü değişmeye başladı.

 

Boyu küçüldü. Yüzü daha çocuksu bir hal aldı.

 

Sonunda figür adeta Satou’nun kopyası haline geldi!

 

 Kopya Satou elindeki parlak cismi ona doğru uzattı. Satou yüzünde tereddütlü bir ifadeyle o parlak cismi eline aldı. Sonra kopya tuhaf bir şekilde gülümsedi ve silinerek oradan kayboldu.


Satou elindeki şeye bakıyordu.

 

Bu şey garip bir şekilde parıldayan bir… Kabzaydı.

 

Kabza oldukça sadeydi. Hatta aşırı sadeydi. Sıradan bir kılıç kabzasından herhangi bir farkı yoktu. Fakat garip bir şekilde ondan ezici bir baskı yayılıyordu.

 

Kızlar bunun ne için böylesine bir baskı yaydığını anlamadılar.

 

"Bu… Bu da ne böyle?"

 

"Bu baskı… Korkutucu…"

 

Kızlar bunun oldukça gizemli garip bir hazine olduğunu düşündü. Satou ise bunu en iyi bilebilecek kişiye sordu.

 

‘Bunun ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?’

 

Kısa bir süre sessizlik oldu. Damon ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Bu nedenle tekrar sorup dikkatini dağıtmak istemedi.

 

Sonrasında ise yanıt geldi.

 

‘Hiç bir fikrim yok. Hazine seviyesi bakımından Ölümsüz Kral seviyesine zar zor yetişir. Fakat bu kabzada tanımlayamadığım bir şey var… Yine de şunu kesin olarak söyleyebilirim ki bu silah bu gezegenden değil.’

 

Ölümsüz Kral?

 

Satou, Damon’un neden bahsettiğini anlamasa da şu an sormak için uygun değildi.

 

‘Peki bunu yanıma alsam bir sorun olur mu?’

 

‘Şimdilik almandan bir zarar gelmez. Yine de aldıktan sonra ne olduğunu anlayana kadar çıkartma. Anladın mı?’

 

Satou onayladı ve uzaysal yüzüğüne atmaya çalıştı.

 

Fakat tam o sırada bir şeyi tetiklemiş olmalı ki parıldayan desenlerdeki mana hızla Satou’ya atıldı!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44309 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr