51. Bölüm - Kontrolsüz Dönüşüm [Düzenlendi]

avatar
1721 12

Ejdertanrı Efsanesi - 51. Bölüm - Kontrolsüz Dönüşüm [Düzenlendi]


Satou manasını kılıçlara akıtarak hızla saldırdı. Kılıçlarının birinden ürpertici miktarda soğukluk diğerinde ise adeta bir güneş kadar yoğun bir sıcaklık yayılıyordu. Bunlar Satou’nun çok nadir kullandığı Heiwa ve Gyakusatsu idi.

 

Gyakusatsu’dan ürpertici bir turuncu alev yayılırken Satou tereddüt bile etmeden onu önündeki adama doğru savurdu.

 

Alev adeta bir dalga gibi atıldı! Kılıç daha adama değmeden önündeki adam turuncu alevlerle yanmaya başladı. Adam çığlık ata ata üç saniyede can verdi. O adama yakın olanların kalplerinde korku oluştu. Fakat bunu düşünecek lükse sahip değildiler. Bu nedenle saldırmaya devam ederken onları saran alevleri fark etmediler.

 

Fark ettiklerinde ise çok geçti.

 

Bir vuruşta en azından 5 askeri 6 saniyede öldürmüştü!

 

Bu dehşetengiz manzarayı gören bazı askerler savaşmayı unutup ona korkuyla baktı. Bu nasıl korkutucu bir güçtü böyle!

 

Tabii bu kişiler daha yaşadıkları şoku atlatamadan can vermişlerdi…

 

Satou tabii bu 6 saniyelik dilimde boş durmuyordu. Önüne çıkan her askeri tavuk keser gibi öldürüyordu.

 

Satou için bu savaş bir oyundan farksızdı. 600 askerin alemlerini bilemese de -daha doğrusu ölçmeye gerek duymasa da- hiç biri onu yenebilecek kadar güçlü değildi.

 

Sadece o ayıya benzeyen adamın gücünü tanımlayamıyordu. Bu nedenle en kısa sürede onunla karşılaşıp yenmek istiyordu.

 

Fakat ne yazık ki onunla karşılaşamadı. Bu nedenle de sinirini kalan düşmanlara yöneltmeye karar verdi.

 

 

Savaşın başka bir yerinde:

 

İki figür çarpışıyordu. Birisi siyah saç ve gözleriyle orta yaşlı bir adam iken diğeri de orta yaşlarda görünse de düşmanına göre daha iri yapılı idi.

 

Bunlar Jun ile ayıya benzeyen adamdan başkaları değildi.

 

Bu iki savaşçı şiddetli bir şekilde çarpışıyordu. O kadar şiddetliydi ki ordular liderlerine yardım etmeye cüret edemiyordu.

 

Ayıya benzeyen adam elindeki kısa kılıçla Jun’a bir kez daha saldırdı.

 

“Parıltılı Kesiş!”

 

Adamın elindeki kılıç da garip bir ışıltıyla parıldadı. Bu adamın ustalaştığı basit tekniklerden birisi olan Parıltılı Kesiş tekniğiydi.

 

Jun buna karşılık elindeki mızrakla saldırdı.

 

“Göğü Delen Mızrak!”

 

Jun’un elindeki mızrağın ucu karanlık bir ışıltı ile parıldadı. Bu parıltı Göğü Delen Mızrak tekniği ile karanlık elementinin harmanlamasıydı.

 

Mızrak garip bir yörünge ile hareket etti. Adeta gerçekten göğü biçecekmiş gibi hissettiriyordu.

 

Mızrağın kara ışıltılı ucu ile parıldayan kılıcın gövdesi çarpıştı!

 

Çarpışma oldukça şiddetliydi.

 

Jun çarpışma sonucu 5 adım geri gitti. Buradan düşmanının ne kadar güçlü olduğunu düşünebilirdiniz. Tabii ayıya benzeyen adam en az 10 adım geriye gitmeseydi.

 

Ayıya benzeyen adam kan kustu. Rakibi açıkça ondan daha güçlü olduğunu fark edince bir anlığına yüzü buruştu. Fakat ardından gülümsedi.

 

“Yiğidi öldür hakkını yeme. Gerçekten güçlüsün. Fakat...”

 

Elindeki kısa kılıcı yere attı ve kemerinde asılı duran garip görünümlü hançeri çıkartıp Jun’a atılırken cümlesini devam ettirdi.

 

“...yine de benim dengim değilsin!”

 

Hançerin etrafında mor renkte tuhaf bir ışıltı belirdi.

 

Bu zehirdi!

 

Jun’un gözleri buz kesti ve hançer darbesini atlatmaya çalıştı. Fakat gücünü tek bir noktaya odaklanıp tek seferde işini bitirmeye çalıştığından gücü baya azalmıştı. Tamamen kaçınamayacağını fark edince istemsizce sövdü.

 

“Kahretsin!”

 

Yine de tepkisinin oldukça iyi olduğu söylenebilirdi. Sadece göğsünde hafif bir çizik oluşmuştu.

 

Bunu gören ayıya benzeyen adamın sırıtması kötücül bir hal aldı ve daha şiddetli saldırmaya başladı. Jun ise tabii ki karşılık veriyordu. Hatta düşmanının omzunu delmişti.

 

Fakat ne kadar kaçarak savaşırsa savaşsın zehirli hançerden darbe almaktan kaçınamadı.

 

Tam adamın karnında bir delik açacak iken vücudunun ağırlaşmaya başladığını hissetti.

 

Biraz daha savaştıktan sonra dayanamayıp diz çöktü.

 

Ayıya benzeyen adam ise sonunda der gibi bir ifade ile rahatladı.

 

“İtiraf etmem gerekir ki bünyen oldukça sağlammış. Çoğu insan bu zehirli silah ile yapılan 2 zorlasan 3 darbe takasının ardından yere yığılıyordu. Eminim ne zehrine maruz kaldığını merak ediyorsundur. Nasıl olsa öleceğinden anlatmamda bir sakınca yok. Şu an Ayı Bastıran olarak bilinen bir zehre maruz kaldın. Epey nadir bulunan bir zehirdir. Özelliği bir süreliğine düşmanının gücünü bastırmaktır. Genelde bu zehir canavarlar için kullanılsa da insanlarda oldukça işe yaradığını inkar etmemek lazım ha? Duyduğum kadarı ile herhangi bir Bilgeyi bile rahatlıkla dize getirebilirmiş bu zehir. Bana bunu kullandırılabilecek kadar güçlü olduğun için gurur duymalısın. Bunu sadece yenemeyeceğim düşmanlar için kullanıyorum. Hey! Bana öyle bakma. Bilirsin, aşk ve savaşta her yol mübahtır. Ayrıca merak etme bu zehrin bir etkisi olarak da öldürdüğümde minimum acıya maruz kalacaksın. Pekala son bir sözün var mı?”

Jun cevap vermedi. Ayağa kalkmaya çalıştı. Fakat boşaydı. Zehir yayılmıştı.

 

Ayıya benzeyen adam adım adım Jun’un yanına geliyordu.

 

Yürürken aniden durdu, eğildi, ve yere attığı kısa kılıcı eline aldı. Kısa kılıç oldukça garipti. Kılıcın gövdesi kabzaya doğru yaklaştıkça garip bir şekilde koyu yeşile çalıyordu.

 

Kabzası ise olabilecek en sade şekilde tasarlanmıştı.

 

Kısa kılıcı eline alan ayıya benzeyen adam adım adım Jun’a doğru yaklaştı. Gittikçe aurası vahşileşiyordu.

 

Bilge aleminin orta kademesinden birisi olarak vahşi aurasıyla adeta mistik bir canavar gibi görünüyordu.

 

 

Bu sırada Satou ise savaşırken bir yandan babasını arıyordu.

 

Savaşın ilgi çekici olacağını düşünüp babamdan ayrı düşmek büyük bir hataydı diye düşündü Satou.

 

O sırada bir kaç çarpışma sesi duydu. Ses aşırı yüksekti. Bu küçük ölçekli savaşta bile fark edilebiliyordu.

 

Satou bunun babasından geldiğini düşünüp oraya doğru koşmaya başladı. İçinde bir huzursuzluk vardı. Daha açık olmak gerekirse o illüzyonda ki gibi babasını kaybetmekten korkuyordu.

 

Son sürat koşmaya başladı. Önüne bir düşman çıkınca anında katlediyor ve duraksamadan hedefine doğru gidiyordu.

 

Satou bilmese de katlettiği düşmanlar en azından Manayı hissetme aleminin başlangıç kademesinde olan insanlardı. Bu derece bir güç anca bu şekilde tanımlanabilirdi:

 

Dehşet Verici!

 

Üstelik tam gücünü kullanmadığı haliydi. Tam gücünü kullansa rahatlıkla katliam yapabilirdi!

 

Neyse ki birincil hedefi katliam değil babasını bulmaktı ve başarıyla buldu.

 

Satou’nun gözleri bir an odağını kaybetti. Titredi.

 

Bunun nedeni Jun’un ayağa bile kalkamayacak bir halde olmasıydı!

 

Ayıya benzeyen adam ise işini bitirmek için adım adım yaklaşıyordu.

 

Bunu gören Satou’nun gözleri ejderha gözlerine -kızıl dikey elips haline- dönüştü. Fakat bu sefer bir farklılık vardı. Gözlerinde tanımlanamayan mor bir ışıltı vardı.

 

Tabii bunu Satou fark etmedi ve babasını kurtarmak için var gücüyle atıldı!

 

Sırtından iki kanat çıktı ve öfkeyle kükrerken ayıya benzeyen adama saldırdı!

 

“Babamı rahat bırak!”

 

Gücü ve hızı küçümsenecek gibi değildi. Fakat ayıya benzeyen adamın da tepkisi oldukça iyiydi. Hızla geriye sıçradı ve ölümcül bir kılıç saldırısından kurtuldu.

 

Ayıya benzeyen adam şaşırdı. Onun içgüdüsel olarak geri çekilmesine neden olacak kadar güçlü birisini beklemiyordu.

 

Karşısındaki dikkatle süzünce daha da şaşırdı. Neredeyse çocuktu lan bu!

 

Fakat gücü inanılmaz bir şekilde onun çekilmesini gerektirecek kadar güçlüydü.

 

Sonra daha önce duyduğu kükremeyi anımsadı ve sordu.

 

“Sen şu arkandakinin oğlu musun?”

 

Satou cevaplamadı. Çünkü o sırada nerede ise vücudunun kontrolünü kaybetmek üzereydi. Aklında o iki yıldaki anılar dolup onu delirtiyordu!

 

Daha fazla dayanamadı ve hızla ayıya benzeyen adama atıldı.

 

Ayıya benzeyen adam Satou’nun saldırısını küçümsemeye cesaret edemedi. Hemen bir eline hançeri aldı.

 

Bir hançer bir kısa kılıç.

 

Bu onun savaş tarzıydı.

 

“Parlak Kılıcın Hilesi!”

 

Kullandığı kılıç birden parıldamaya başladı. Fakat Satou hızla kızıl ve buzul renkte parlayan silahlar kullandığından bu ışık çok göze çarpmıyordu.

 

Adam kılıcı ile garip bir şekilde saldırmaya başladı. Sağ taraftan kılıçla vururken sol alttan hançer darbesi vuruyordu!

 

Aslında darbeleri oldukça güçlüydü. Fakat ne yazık ki karşısında Satou vardı.

 

Satou gittikçe daha da vahşi saldırmaya başladı. Vahşileştikçe vücudu belirli değişimler geçiriyordu. Kanatları aynı kalsa da teni yavaşça pullanıp kararmaya başlamıştı. Dikkat etmeyen birisi bunu fark etmezdi.

 

Adam dikkat etse de şu an düşünecek lükse sahip değildi. Normalde hep saldıran taraf olan adam birden savunma durumuna düşmüştü. Üstelik ondan küçük bir veledin karşısında!

 

Küçük düşmüş hissetti. Hem de baya küçük düşmüş!

 

Gözleri kanlandı ve kalan gücü ile savunmayı bırakıp tek bir saldırı ile saldırdı.

 

“Kutsanmışın Kesiği!”

 

Kılıç ve hançer garip bir şekilde parıldamaya başladı. Parlaklık arttıkça arttı. Nerede ise kör edecek boyuta ulaştı.

 

Fakat buna rağmen Satou tüm vahşiliği ile saldırıyordu. Üstelik artık tüm vücudunu siyah pullar sarmıştı! Adeta bir iblisin reenkarnasyonuna benziyordu!

 

Fakat değişimler daha yeni başlıyordu. Satou bir anda durdu.

 

Ellerindeki kılıçları bıraktı. Bunun nedeni elleri dehşetengiz pençeleri dönüşmesiydi!

 

Ardından Satou’nun yüzü ejderha ile insan arasında oldukça garip bir şekil aldı. Ağzı uzadı, dişleri sivrileşti, burnu da adeta gerçek bir ejderha burnuna benzedi.

 

Satou dönüşümünü tamamladıktan sonra içinden sesler gelmeye başladı.

 

Crack! Crack! Crack!

 

Her çatırdı sesinde gücü tahmin edilemez bir şekilde yükseliyordu!

 

Vahşi Canavar Alemi Zirve!

 

Savaş Canavar Başlangıç!

 

Savaş Canavar Orta!

 

Savaş Canavar Yüksek!

 

 

Usta Canavar Başlangıç!

 

Tam bu alemde enerji yükselmesi durdu. Bir seferde neredeyse birkaç alem atlamıştı!

 

Ayıya benzeyen adam bu yükselen enerji karşısında korkudan idrarını kaçırdı. Pis koku tüm savaş alanına yayıldı. Kendisi sadece bilge aleminin orta kademesinde bir savaşçıydı. Böyle bir canavar ile savaşmasının imkanı yoktu!

 

ROAR!

 

O anda korkutucu bir kükreme duydu. Bu kükreme onun kalan ufacık minicik cesaretinin de kırılmasına neden oldu. Bu nedenle de tereddüt etmeden kaçmaya çalıştı!


***
Evet arkadaşlar toplunun 1. partının sonuna geldik. 2. partı da muhtemelen bi kaç gün içinde gelir. Veya bugünde gelebilir? Hiç belli olmaz.

Bu arada eski sunucuyu değiştirdik. Yoksa hala 
Ay Krallığına katılmadınız mı? Orada boş muhabbetler, fikir alışverişi yapıyoruz hem sıcak hem de sıcak olduğu kadarda boş bir mekan. Hepinizi beklerim.

Ayrıca yazarlar ve okurların toplanıp hoş sohbetler ettiği Yazarların Semavi Mühürüne de herkesi beklerim. Ben çoğunlukla kendi sunucumda aktif olsam da oraya da uğramamazlık yapmıyorum. Yanii gelirseniz iki yer de de hoş sohbetler ederiz






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44341 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr