48. Bölüm - Aileyle Buluşma [Düzenlendi]

avatar
1919 17

Ejdertanrı Efsanesi - 48. Bölüm - Aileyle Buluşma [Düzenlendi]


Satou, Alfred sayesinde olanları daha detaylı öğrendi ve babasının topladığı adam sayısını duyunca şok oldu.

 

Üç yüz elli kişilik ordu!

 

Böyle bir ordu sadece bir klanı yok etmek için toplanmış olması mümkün değildi!

 

Her ne kadar sayı az görünse de bu üç yüz elli kişinin her biri eşsiz güçlere sahipti ve en güçsüzü Bilge aleminin ortalarındaydı. Bu da yaklaşık bin elli kişilik bir orduya eş değer bir güçte ordu demekti!

 

Tabii bu sadece ortalama orandı. Ancak bu bile Satou’nun babasının planlarının basit olmadığını düşünmesine yetmişti.

 

Ne yazık ki Satou fazla derin düşünüyordu.

 

Tahminin aksine şu anki asker sayıları küçük bir krallığın ortalama asker sayısının 1/3’ine bile ulaşamamıştı.

 

Gerçi yine de bir klanda olması gereken miktardan bir hayli fazlaydı. Bu nedenle Roselia da baya şaşırdı.

 

Satou ve Roselia, bu Alfred isimli muhafızı dinlerken anlatım biçiminden klanına ne kadar sadık bir üye olduğunu fark etmişlerdi.

 

Satou ise klanına bağlılığından ötürü bu adamı baya sevmişti. Eğer korumaya ihtiyacı olsaydı koruma olarak bu adamı alabilirdi.

 

Satou ve Roselia, adamı dinleye dinleye aile köşküne vardılar. Sonrasında ise Satou, Alfred isimli muhafıza yerine dönmesine emretti.

 

Sonrasında ise Roselia ile birlikte köşke girdiler. Köşkte her köşkte olan bir sahneyle karşılaştılar.

 

Hizmetkarlar bir oyana bir bu yana koşuşturuyorlardı. Bu sahneyi görünce Satou’nun yüzünde bir tebessüm belirdi. Sıradan gelişimciler için 4 ay oldukça kısa bir süreydi. Ancak unutmamak gerekir ki yaşıtlarından aşırı farklı davransa da daha 15 yaşındaydı.

 

Bu sırada, köşkün uşaklarından birini gördü ve ona seslendi.

 

“Hey, Edward! Buraya gel!”

 

Bu uşağın adıydı. Edward küçüklüğünden beri en çok muhatap olduğu uşak olduğundan Satou onu anında tanımıştı.

 

Edward, Satou’nun sesini duyunca hemen kim olduğunu anladı ve hızla Satou’nun yanına geldi.

 

Satou’nun önünde eğildi. Sonrasında ise saygıyla konuştu.

 

“Genç efendi hoşgeldiniz. Ailenize şu anda yemek hazırlanıyor olmalı. Eğer yemeğe katılmayı düşünüyorsanız, hemen fazladan bir kişiye daha…” Cümlesini devam etmeden önce Satou’nun yanındaki kıza baktı. Edward oldukça deneyimli bir uşaktı. Bu iki gencin -Satou ile Roselia’nın- arasında bir şey olduğunu kolaylıkla fark edebilmişti. Bu nedenle cümlesini şu şekilde değiştirdi. “Yani iki kişiye daha yetecek yemek hazırlamalarını aşçılara bildirebilirim.”

 

Satou kafasıyla onayladı.

 

“Tamam söyle aşçılara en iyi yemeği yapsınlar. Ha bir de Rose, hizmetçim nerede biliyor musun Edward?”

 

“Hizmetçinizin, siz olmayınca hiç bir işi olmadığından şu anda odasında olması gerekir genç efendi. İsterseniz hemen çağırtabilirim?”


Satou kafasını iki yana salladı. Maalesef şu an ailesiyle konuşmaktan istese bile Rose ile konuşacak fırsatı olmazdı.

 

“Sonra çağırırım ben. Önemli bir işleri yoksa annem ve babamla görüşmek istiyorum. Şu anda ne yapıyorlar?”

 

“Babanız, çalışma odasında savaş için planlamalar yapıyor olmalı. Ancak bu sadece bu hizmetkarınızın kendi varsayımı. Kendisi bize; çok işinin olduğunu, önemli bir şey olmadıkça ve yemek hazır olduğu vakit dışında rahatsız edilmek istemediğini söyledi. Anneniz ise odasında şu anda dinlenmekte.”

 

Satou anlayışla kafasını salladı. Her ne kadar ailesini özlemiş olsa da babasını bu savaşın yaklaştığı vakitlerde yanına gidip rahatsız edemezdi.

 

Annesini ise şu an rahatsız etmek istemiyordu. Uyandığında nasıl olsa konuşacaklardı.

 

“Pekala Edward. Yanımdaki leydinin kim olduğunu tahmin etmişsindir zaten. Benim en yakınımda olan odayı yanımdaki güzel bayan için hazırla. Odada birisi varsa da at gitsin.”

 

Edward emri alınca saygıyla eğildi ve oradan ayrıldı.

 

Satou ise şimdilik köşkte bulunan misafirleri karşılamak için olan salona doğru Roselia ile birlikte geçti.

 

 

Yaklaşık 1 saat sonra Black klanındaki bir odada;

 

Jun odasında düşünceler içindeydi. White klanı ne diye böyle pasif hareket ediyordu?

 

En ufak bir sorun dahi çıkarmıyorlardı. Bu da onu huzursuz ediyordu.

 

Huzursuz bir şekilde düşüncelerle boğuşurken birden kapı çaldı.

 

TAK! TAK!

 

Jun iç çekti.

 

“Gir.”

 

İçeri kızıl saçlı bir hizmetçi girdi. Jun’un önünde saygıyla eğildi ve konuştu.

 

"Efendim yemek vakti geldi. Emrettiğiniz üzere haber vermeye geldim. Aynı zamanda önemli bir haberim var efendim."

 

Jun, ilgisizce sordu.

 

“Ne oldu?”

 

“Genç efendi döndü efendim.”

 

“...”

 

Jun iç geçirdi. Oğlu tamda dönecek vakti bulmuştu.

 

“Pekala. Gidebilirsin.”

 

“Emredersiniz efendim.”

 

Hizmetçi bir kere daha eğildikten sonra odadan ayrıldı.

 

 

Black klanında başka bir odada;

 

TAK TAK!

Leia kapı sesini duyunca gözlerini araladı. Yatakta doğruldu ve konuştu.

  

“Gir.”

 

İçeri kızıl saçlı bir hizmetçi girdi. Hizmetçi saygıyla eğilip konuştu.

 

“Hanımım. Yemek vakti geldi. İsteğiniz üzerine yemeğin hazır olduğunu bildirmeye geldim.”

 

Leia kafasıyla onayladı.

 

“Mmm. Tamam. Çekilebilirsin.”

 

Ancak hizmetçi çekilmedi. Saygılı bir şekilde konuşmasına devam etti.

 

“Hanımım bir şey daha var.”

 

“Ne oldu?”

 

“Hanımım. Genç efendi… döndü.”

 

Sessizlik! Odada büyük bir sessizlik oluştu.

 

Hizmetçi ağzını açmaya cüret edemiyordu. Hanımından ise hiçbir yanıt yoktu.

 

Bir süre sonra ise Leia konuştu.

 

“Çekilebilirsin.”

 

Hizmetçi bir şey söylemeye cüret edemediğinden oradan sessizce ayrıldı.

 

 

Salonda Satou, Roselia ile muhabbet ediyordu. O sırada salonun kapısı çaldı.

 

İçeri bir hizmetkar geldi. Eğilip, bildirdi.

 

“Genç efendi. Yemek vakti geldi. Anneniz ve babanız sizi bekliyor.”

 

Satou kafasıyla onayladı.

 

“Tamam çekilebilirsin.”

 

Hizmetkar saygıyla eğilip salondan ayrıldı.

 

“Hadi gidelim. “

 

Satou, gülümseyerek bunları söylese de içinde gerginlik vardı.

 

‘Babam kesin bana kızacak!’ Diye düşündü Satou.

 

Roselia ise kafasıyla onaylayıp kalktı. O da biraz gergindi. Fakat onun gerginliği Satou’ya nazaran daha belirgindi.

 

 

Yemek salonunun kapısının önünde;

 

Satou ve Roselia gergin bir şekilde duruyorlardı. İkisinin de gergin olmak için kendi sebebi vardı.

Tabii göreceli olarak Satou’nun ki daha basit bir nedenden olduğundan, gözlerinde kararlı bir ifade ile kapıyı açtı. Ailesi ne kadar azarlarsa azarlasın bu kritik günlerde onların yanında duracaktı!

 

Kapı açıldıktan sonra onları uzunlamasına bir masa karşıladı. Masanın üzeri gayet sadeydi. Sade çatal bıçak, kaşık, tabaklar vb. şeyler vardı.

 

Masanın başında ise annesi ve babası oturuyordu. Annesi ve babasının yüzünde oğullarını görünce oldukça garip birer ifade oluşmuştu.

 

Annesi, bir yandan tam savaş vakti geldiği için endişe, bir yandan özlediğinden dolayı sevinçli bir ifade karışımını taşıyordu. Tabii ağırlık endişe idi.

 

Babası ise… Tarif edilemeyecek kadar ilginç bir ifade taşıyordu. Kimse yüzündeki ifadeden ne hissettiğini anlayamazdı.

 

Satou, bir kaç adım öne çıktı. Ardından annesi ve babasının önünde eğildi.


“Bu evlat, bu kadar geç geldiği için özür diliyor. Geliş rotasyonum vaktinden daha uzun sürdü. Buraya gelmemi eminim başta annem olmak üzere klanımdaki kimse istemiyordur. Ancak klanım savaştayken akademide rahatça gelişim yapamazdım. Gerekirse klanım ile birlikte kanımın son damlasına kadar savaşırım! Bu nedenle ailemden tüm içtenliğimle özür diliyorum!”

 

Satou eğilirken en sonunda kafasını yere değecek derecede eğdi. Kanı durmadan ayağa kalkması için ona baskı yapsa veya kalbini sarsmaya çalışsa da Satou kararlılık ile aynı pozisyonda duruyordu. Bu evrende muhtemelen onun bu kadar eğilmesini sağlayabilecek tek kişi ailesiydi.

 

Ailesinden ise hiçbir yanıt yoktu. Kısa bir sessizlik oluştu. Ancak bu sessizlik Satou için yıllar gibiydi.

 

En sonunda babası Jun iç çekti.

“Kararlılığını buradan hissedebiliyorum evlat. Ayağa kalk. Madem arzun böyle. O zaman engellemeye çalışmam boşa. Ancak unutma! Eğer kaybedecek gibi olursak anında şehirden ayrılacaksın! Anlaşıldı mı?”

 

Satou biraz düşündü ve her ne kadar istemese de kafasıyla onayladı. Aksi takdirde ailesi onu döndürmek için elinden geleni yapacağını düşünüyordu.

 

Leia ise her ne kadar bu savaş vaktinde burada olmasını istemese de kocasının üstüne söz söylemezdi.

 

Bu nedenle konuyu değiştirmek amacıyla birazda merak ettiğinden Leia, Satou’nun yanında hareketsizce duran güzel kıza sordu.

 

“E madem bu konu da hallolduğuna göre bu güzel kızı bizimle tanıştırmayacak mısın?”

 

Roselia, Leia’nın sesini duyunca kendine geldi. Satou’nun ilk defa böyle saygı ile davrandığını görünce şok olmuştu.

 

Satou her ne kadar yakınlarına karşı ılıman birisi olsa da hiç kimsenin önünde eğilmeyen birisiydi. Bu nedenle şok olmaması garip olurdu.

 

“B...Ben Liatpac Krallığının prensesi Roselia. S...Sizin oğlunuzun...”

 

Satou, Roselia’nın konuşamayacak kadar gerginleştiğini fark ettiğinden müdahale etme gereği duydu.

 

“Anne kendisi… Eee… Benim sevgilim olur. Sizinle tanışacağını duyduğundan beri biraz gergin de. Kusuruna bakmayın.”

 

Konuşmasını bitirdikten sonra aklına Rose geldi. Kesin bu durumu soracaklar diye düşündü Satou.

 

Ancak beklentisi tamamen boşa çıktı.

 

Ne annesi ne de babası Satou’ya o konuyla ilgili bir soru sordu.

 

Akşam oldukça eğlenceli geçti. Özellikle Jun olmak üzere, Jun ve Leia bu olası savaşın getirdiği stres ve endişeyi oğullarıyla muhabbet ederek biraz da olsa unutabilmişlerdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr