34. Bölüm - Ölümsüz Mirası (4) [Düzenlendi]

avatar
1950 21

Ejdertanrı Efsanesi - 34. Bölüm - Ölümsüz Mirası (4) [Düzenlendi]


Satou gördüğü karşısında konuşamayacak hale geldi. 

 

Rose, yatağa bağlanmış, vücudu çırılçıplak bir halde ağzına bir tür bez tıkanmış bir şekilde yatırılmıştı. Vücudunda çeşitli kırbaç darbeleri vardı. Bu darbeler çok yeniydi. Bir kaç saat önce oluştuğu çok belliydi. Rose’un yüzüne baktığında ise ağlamaktan gözlerinin kızardığını görebilirdiniz.

 

Yatağın yan tarafında ise bir adam pantolonunu giyiyordu. Bu adam beyaz saçlar ve sarı gözler ile yakışıklı bir yüze, ne yapılı ne de cılız denilebilecek ortalama bir vücuda sahipti. Bu adam Dong White’dan başkası değildi.

 

Dong, Satou’ya pis bir şekilde sırıtarak baktı ve sanki eski dostlarmışçasına bir tonla Satou’yla konuştu.

 

“Hoşgeldin Satou. Bende tam senin şu güzellikle ilgileniyordum. İnanır mısın? Bakire olması beni şaşırttı. O kadar yıldır yanında olduğu halde bir kere bile elini sürmemen… İktidarsız filan mısın yoksa?”

 

Satou öfke sınırını çoktan geçmişti. Bu nedenle tamamen öfkeyle konuştu.

 

“Seni öldüreceğim! Ne olursa olsun öldüreceğim! Cesedini de köpeklere yem edeceğim!”

 

Dong kahkaha attı.

 

“HAHAHA sen? Sakat olduğunu farkında değilsin galiba Satou. Sen bir sakatsın. Bu nedenle bana boş tehditlerle gelme. İstediğim zaman seni öldürebileceğimi sakın unutma. Eminim neden şu an seni öldürmedim merak ediyorsundur? Bunun hiçbir şekilde senle ilgisi yok. Yani sana karşı bir garezim olduğunu filan düşünme. Eminim biliyorsundur. Bir canlının iradesini kırmanın birden fazla yolu vardır. Bu yollardan birisi durmadan işkence etmektir. Yani... Umarım seni buraya getirmemin nedenini anlamışsındır.”

 

Satou daha da öfkelendi. Dong’un ne demek istediğini gayet iyi anlamıştı. Onu kullanarak Rose’un iradesini daha kolay kırmayı amaçlıyordu. 

 

Kullanılma hissi, hem de sevdiği kadına karşı. Üstelik hiçbir şekilde karşıda çıkabilmesi mümkün değildi. Satou hem çaresiz hem de öfkeli hissediyordu. Dong’u öldürmek istiyordu. Ancak bunu yapacak gücü yoktu.

 

Satou’nun çaresizliğini umursamayan Dong, pantalonunu giydikten sonra yanda duran üç farklı kırbaca doğru yürüdü. Kırbaçlardan biri gayet sıradan hiç bir özelliği olmayan bir kırbaç idi. Diğerinin üzerinde ise çeşitli dikenler vardı kırbacın. Sonuncusu ise ejderha pullarına benzer garip pullarla kaplıydı. Dong ilk olarak normal kırbacı aldı ve yavaşça Rose yaklaşmaya başladı.

 

Rose’un gözlerinde korku belirdi. Satou’da bunu görünce adamların ellerinden kurtulmaya çalıştı.

 

“Bırakın lan beni! Dong! Eğer ona dokunursan annenden emdiğin sütü burnundan getirmezsem bende Satou Black değilim!”

 

Satou’nun tehditlerini umursamayan Dong, Rose’u kırbaçlamaya başladı. Rose acıdan dolayı çığlık atmak istese de ağzındaki bezden dolayı sadece boğuk bir inleme çıkıyordu. Her kırbaç bir öncekinden daha sertti. Satou ise hiçbir şey yapamıyordu. Durmadan durması için bağırsada bir etkisi yoktu.

 

...

 

Ne kadar süre geçtiği bilinmeyen bir vaktin ardından kırbaçlamayı bıraktı. Ancak bu kırbaçlar onun küçüğünü tekrar uyandırdığından Dong pis bir sırıtışla pantalonunu çıkarttı ve Rose'a bakarak konuştu.

 

"Hiç onun önünde yapmadık."

 

Dong suratında pis bir ifadeyle Rose’un yanına geldi. Yavaşça yatağa oturdu ve Rose’a girmeye başladı.

 

Bunu gören Satou öfkeyle sövmeye devam ediyordu.

 

“Hele bi bu durumdan çıksam. Senin o sikini götüne sokacağım!”

 

Satou her ne kadar öfkeyle sövse de gözlerinden aynı zamanda yaşta akıyordu. Duygusal olarak çökmenin eşiğinde gibi duruyordu.

 

Tabii Dong bunu umursamadı ve saatlerce Rose tecavüz etti.

 

Tüm bunlar olurken Satou neredeyse çökmenin eşiğine gelmişti. Neden sevdiği kadını bile koruyamıyordu? Neden? Tüm bunlar neden başına gelmişti ki!?

 

O sırada kendi kendine mırıldandı.

 

“Çünkü güçsüzüm…”

 

O sırada Rose’a tecavüz eden Dong, Satou’nun dediğini duydu ve belini hızla hareket ettirmeye devam eder iken bunu kahkaha atarak yanıtladı.

 

“Hahahaha Evet güçsüzsün. O kadar güçsüzsün ki sevdiğin kadını bile elimden alamıyorsun. Ancak merak etme şu an aşırı iyi vakit geçiriyorum sevdiğin kadın ile.”

 

Satou’nun ifadesi iyice bozuldu. Gözlerinden hızla yaşlar akmaya devam ederken sessiz kaldı.

 

 

Biz diyelim bir ay, siz deyin iki ay boyunca bu şekilde çeşitli işkenceler devam etti. Satou ve Rose zaman kavramlarını yitirmişlerdi. Rose’un gözlerinin feri gitmişti artık. Tabii aynısı Satou içinde geçerliydi. Bu kadar psikolojik baskı onun için fazlaydı.

 

O sırada Dong, Rose’a tecavüz etmeye devam ediyordu. Dong bir kez daha içine boşaldıktan sonra Rose’un içinden çıkıp yataktan kalktı. Şaheserine bakarcasına yüzünde bir gurur vardı. Ardından Satou’ya baktı ve içtenmişçesine konuştu.

 

“Teşekkürler Satou. Rose’un sonunda iradesi kırılmış gibi görünüyor. Artık sana ihtiyacım olmadığından acısız bir ölüm bahşedeceğime emin olabilirsin. Çocuklar! Onu köpeklere atın!”

 

Satou, bunu duyunca hiç bir tepki göstermedi. Bağlandığı yerdeki ipler çözüldü ve onu odadan çıkardılar. Ardından Satou’yu sürükleyerek götürmeye başladılar. Satou hiç bir direniş göstermedi. Ancak bir şey mırıldanıyordu.

 

“Güç… Güç istiyorum… Güçlenmek… Ölmek istemiyorum…”

 

Satou’nun mırıldanmasını umursamayan adamlar onu villadan çıkardılar. Biraz yürüdüler. Ardından ahıra benzer bir yere geldiler. Orada bir kaç farklı kafes vardı. Kafeslerin her birinde ise farklı bir cins köpek vardı.

 

Satou’yu o kafeslerin tam ortasına attı adamlar. Satou, oraya atılınca oradaki köpekler adeta delirmişçesine kafese saldırmaya başladılar. Avını gören avcılar gibiydi her biri. Satou, sadece köpeklere bir bakış attı ve kahkaha attı.

 

“Hahaha! Beni öldürmek mi istiyorsunuz? Gelinde öldürün o zaman!”

 

Satou yavaşça ayağa kalktı. Gözlerinden delilik akıyordu. Kahkaha atarak konuşmaya devam etti.

 

“Hahahaha! Madem Dong piçini öldüremiyorum. En azından siz köpeciklerden birini de benimle birlikte götüreceğim. Hahaha!”

 

Bu sırada bir adam tüm kafeslerin açılmasını sağlayan bir kolu aşağı indirdi ve tüm köpekler kafesten hızla fırladı. İlk köpek hızla Satou’nun sağ bacağına ikinci köpek sol bacağına atıldı. Daha önce de defalarca bunu yapmışlarcasına koordineliydi hepsi.

 

Satou, daha tepki verme şansı bile bulamamış iken bir tane köpek direkt Satou’nun üzerine atladı ve vücudunu parçalamaya başladı. Diğer köpeklerde çeşitli parçalarına atıldılar.

 

Satou ise deli gibi kahkaha atıyor ancak bir yandan da ağlıyordu.

 

“Neden? Tüm bunların sebebi sadece güçsüz olmam mı!?”

 

Güç!

 

Satou tam o anda ölmek üzereyken bir aydınlanma yaşadı.

 

‘Güç! Bu dünyanın kanunu güç! Güçlü olan güçsüzü ezer! Güçsüzüm. Bu yüzdende güçsüzlüğümün cezasını çekiyorum! Güçlü olmalıyım! Herkesten güçlü!’

 

Satou kahkaha atmaya devam ederken bağırdı.

 

“GÜÇ İSTİYORUM! HERŞEYE, HERKESE DİZ ÇÖKTÜRECEK, TAPTIRACAK KADAR GÜÇLÜ OLMAK İSTİYORUM!”

 

Satou bağırdığı sırada İlizyon cam gibi çatladı. Ardından parçalanmaya başladı. Ancak Satou, neler olduğunu idrak etmeye fırsatı olmadan ruhu bu kadar acıyı daha fazla kaldıramadığından gözleri karardı ve bayıldı.

 

Yaşlı adam önündeki ekrana bakarak kafasıyla onayladı. Gözlerine bakan birisi bunu anlamasından hoşnut olduğunu fark edebilirdi.

 

“Sonunda. Varisim olmaya layık birisi.”

 

Yaşlı adam yavaşça silikleşerek yok oldu. Satou’nun üzerinde duran ekran ise cam misali parçalara ayrılıp toza dönüştü.

 

 

O sırada Ay ve Güneş şehrindeki White klanının klan lideri köşkünde Hasai düşünceli ve kasvetli bir ifadeyle volta atıyordu. Satou gittiğinden beri Black klanı, şehirdeki baskın güç olmuştu. Gittikçe de güçleniyorlardı. Gerek ekonomik, gerekse askeri güç bakımından gittikçe White klanını ezmeye başlamışlardı. Ancak tabii ki White klanının farklı şehirlerdeki ilişkileri sağolsun bu durumdan çok etkilenmemişlerdi. Ancak gene de şehiri kontrol etmek için savaş çıkması an meselesiydi. Bu nedenle Hasai White karamsar bir şekilde düşünüyordu.

 

O sırada birisi kapıyı çaldı. Hasai seslendi.

 

“Gir!”

 

İçeri yaşlı bir adam girdi ve saygıyla konuştu.

 

“Efendim beklediğiniz Işığın Temsilcileri Paralı Asker Loncası geldi.”

 

Bunu duyan Hasai White’ın yüzü aydınlandı.

 

“Güzel girmelerini söyle.”

 

“Emredersiniz efendim.”

 

Adam, Hasai’nin sözünü ikiletmeden oradan ayrıldı. Hasai’nin ise yüzündeki tüm karamsarlık yok olmuş, yerini şeytani bir gülümseme almış idi.

 

“Savaş daha başlamadan bitti. Biz kazandık hahaha!”

 

 

Draconis Akademisinde bir odada bir kadın masadaki kağıtlara bakıyordu. Bu kadın müdireden başkası değildi. Raporları okuduktan sonra tam karşısında, ayakta saygıyla bekleyen kahverengi saçlar ve gözler ile güzel bir yüze ve ortalamanın bir tık üstünde güzel bir vücudu olan kadına bakarak sordu.

 

"Hmm. Satou hâlâ gelmedi ha? Pekala üç gün daha bekleyin. Eğer hâlâ gelmezse arama timi kuracağız."

 

Kadın inanamadı. Şaşkınlıkla sordu.

 

"Sizi sorgulamak gibi olmasın ancak emin misiniz hanımım? O öğrenci buna değer mi?"

 

Müdire sadece kafasıyla onayladı. Kadın daha fazla sorgulamaya cürret edemedi ve odadan ayrıldı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr