27. Bölüm - Köle [Düzenlendi]

avatar
2259 20

Ejdertanrı Efsanesi - 27. Bölüm - Köle [Düzenlendi]


Satou, şaşkın bir şekilde etrafına bakıyordu. Kırk yıl düşünse yeraltında böyle büyük bir alan olduğu aklına gelmezdi. Neredeyse bir şehir kadar büyük bir yerdi burası. Aynı zamanda bu şehirde bir sürü yasa dışı şey vardı. Normalde satılması yasak olan haplardan tutunda kölelere kadar.

 

YN: Küçük bir bilgi. Nihil’de krallıkların/imparatorlukların büyük çoğunluğunda savaştıktan sonra elde edilen köleler dışında elde edilen kölelerin satışı yasaktır. Ancak bu durum sadece satılıcıları ilgilendiren bir durumdur. Birisi köle almış ise bu durum kimseyi ilgilendirmediğinden alıcı hiçbir şekilde ceza almaz ve hiçbir şekilde kölenin kaynağı araştırılmaz.

EN: Vay be işte devlet

 

Satou yasadışı köle satışlarını görünce şaşırdı. Ayrıca merak etti. Bu kadar kölenin kaynağı neydi? Satou bunu merak etse de fazla sorgulamadı. Onun yerine Rance’a sordu.

 

“Evet şimdi nereye gidiyoruz?”

 

Rance, şehirin tam ortasında duran kare şeklindeki büyük yapıyı işaret ederek konuştu.

 

“Buraya gideceğiz. Birazdan açık arttırma başlar. Çabuk olmamız lazım.”

 

Bunu duyan Satou’nun hızı gözle görülür bir şekilde arttı. Rance, Satou’ya zar zor yetişebiliyordu. Bir süre süren bu koşuşturmacanın ardından ortadaki büyük binaya vardılar.

 

Kısa bir kuyruk vardı binanın önünde. Satou ve Rance pek fazla gecikmemiş gibi duruyordu. Satou durduktan yaklaşık beş dakikanın ardından Rance, Satou’nun yanına nefes nefese bir halde vardı.

 

“Bu. Bu ne. Bu nasıl bir hız böyle?”

 

Satou sadece gülümsedi. Hızının sadece yüzde yirmisini kullanmıştı. Eğer tüm gücünü kullansa kimse ona yetişemezdi.

 

Satou ve Rance sıraya girdi. Oradaki adamlar herkesi kontrol ediyordu. Yavaşça zaman geçti. Sıra Satou ve Rance geldi. İlk konuşan Rance oldu.

 

“Ben Açgözlü Kaplan. Orada iki kişilik bir yer ayırtmış olmam lazım.”

 

Adam listeye baktı. Ardından kafasıyla onayladı.

 

“Geçebilirsiniz.”

 

Satou ve Rance sakince içeri girdiler. İçerisi tiyatro salonu gibiydi. Her yerde bir sürü koltuk vardı. Sadece üst taraflar VIP üyeler için ayrılmış gibi duruyordu. Satou ve Rance ayırtılan yerlerden birine oturdu. Aradan bir süre geçti. Bir sürü kişi geldi ve yerlerine oturdular. Bazıları korkutucu, vahşi birer görünüme sahipken bazıları ise gayet asil görünüyordu.

 

Herkes geldikten ve koltukların neredeyse hepsi dolduktan sonra ışıklar söndü. Herkesin baktığı tek yer olan sahne aydınlandı. Karşılarında gayet ortalama bir boya sahip çekici bir vücuda, dolgun göğüsler ve aynı şekilde dolgun bir kıç ile adeta insanları şehvete boğmak için doğmuş gibi görünen siyah uzun saçlı, yeşil gözlü bir kadın sunucu çıktı. Sunucu gülümseyerek konuştu.

 

YN: Nasıl tarif edeceğimi bilemedim. İleride de bu tip betimlemeler kullanabilirim o yüzden siz okuyucularıma ve sevgili editörüme sormak istiyorum. O malum bölgeyi nasıl tarif edebilirim? :D

(Bence arka tampon gayet iyi olur okurlar da tavsiye versin)

 

“Öncelikle gelen herkese teşekkür ederim. Bugün her ay bir kere yaptığımız müzayedeye geldiğiniz içinde hepinize kocaman bir hoş geldin diyorum."

 

Herkes alkışlamaya başladı. Hatta bazıları ıslık bile çalıyordu. Kısa bir süre sonra herkes sakinleşti. Ardından gülümseyen sunucu konuştu.

 

"Öyleyse ilk eşya ile açılışı yapıyorum. İlk eşyamız bir çuval dolusu [Kızıl Akbaba Tüyü]. Eminimki herkes bu kuşun tüylerinin özelliklerini biliyordur. Bu yüzden fazla bir açıklama yapmayacağım. Başlangıç fiyatı yüz altın. En az elli altın arttırabilirsiniz. Başlayın."

 

[Kızıl Akbaba] nesli tükenmekte olan bir canavar türüydü. Bu nedenle avlanması yasaklanmış idi. Bu kuşun en önemli tüyleriydi. Bu tüyler çok rahat bir şekilde manayı içinden geçirebiliyordu. Bu nedenle bu tüyler bir *yazıt ustası için olabilecek en değerli kalemlerden biriydi. Ayrıca bu tüylerle göze hoş gelen harika elbiseler de yapılabiliyordu. İşte bu nedenlerden dolayı nesli tükenme noktasına kadar gelmiş idi. Bu durumu fark eden imparatorluklar bu canavarın avlanılmasını yasaklamış idi.

 

Kısa sürede fiyat beş yüz altın olmuş, üstelik fiyatı daha da artıyordu. Satou bir yazıt ustası olmadığından ve bu tip şeylerle pek ilgilenmediğinden hiç teklif vermedi.

 

Bir süre sonra bir çuval [Kızıl Akbaba Tüyü] sekiz yüz elli altına satıldı. Bir süre daha bu tip yasadışı eşyalar sunuldu. Ancak hiçbiri Satou ve Rance'ın ilgisini çekmedi. Satou artık bitse de gitsem diye düşünmeye başlamış iken sunucunun anlattığı şey ilgisini çekti.

 

 “Sıradaki eşyamız Mor Harmoni Ormanında bulunan bir kabileden yakalanmış bir yarı insan! Yanlış duymadınız bir yarı insan! Üstelik hala bakire! Gelip siz çocukların bakireliğini almanızı bekliyor. Getirin köleyi çocuklar!”

EN: Aklıma direk Simbiyot tanrısı geldi la

YN: :(
Tekrardan YN: :(

 

Satou içinden kendiyle aynı cinsiyete sahip birisi için nasıl böyle bahsedebildiğini merak eder iken kolları bağlanmış, birkaç bez parçasıyla cinsel bölgeleri örtülmüş, uzun mor saçlara, aynı renkte kedi kulaklarına ve kuyruğa sahip olup, cinsel bölgeleri örtülmesine rağmen kar beyazı teni insanı kendine çeken yeşil gözlü ortalama Satou’dan sadece bir, iki yaş büyük bir kız getirildi. Satou kızın ifadesine dikkatli bir şekilde baktığında hiçbir üzüntü belirtisi göstermediğini fark etti. Aksine gözlerinin derinliklerinde saf bir öfke vardı. Bu da Satou’nun ilgisini çekti.

 

“Bu kız yakalanırken çok fazla adamımız yaralandı. Bu nedenle başlangıç fiyatı  altın. En az yüz altın arttırabilirsiniz. Başlayın.”

 

Fiyatı duyan çoğu kişinin yüzü buruştu. Buna Satou’da dahildi. Rance’a bakıp sordu.

 

“Şu anki bütçemiz ne kadar?”

 

Rance, Satou’nun o kızı almak istediğini anladı. Bu nedenle pis bir sırıtışla yanıtladı.

 

“Normalde pek fazla param yok. Ancak şu son kumarda baya kazanmıştım. Şu an toplam dört beyaz altınımız var.”

 

Satou kafasıyla onayladıktan sonra teklif verilmesini bekledi. En son o teklif vermek istiyordu. İlk teklif VIP alandaki bir kızdan geldi. Kızın kahverengi saçları, ela gözleriyle güzel bir yüze ve gayet ortalama bir vücuda sahipti. Ancak kızın suratındaki o kıza bakarken ki şehvetli ifade, Satou’nun midesini bulandırdı. O kızın hemen ardından VIP kısmından bir erkek teklif verdi. Erkek ortalama bir vücuda ve ortalama bir yüze sahipti. Suratında ise hiçbir ifade yoktu. Sanki tüm dünya yansa umurunda olmayacak gibiydi.

 

“İki bin beş yüz altın.”

 

Kız, adamın verdiği fiyatı duyunca dişlerini sıktı. Ancak bir şey söylemedi. Şu an tüm parasını koyarak alabilirdi. Ancak bu kızın bu kadara değmeyeceğini düşünüyordu.

 

O anda VIP salondan birisi fiyatı arttırdı.

 

“Üç bin altın. Umarım bana yüz verirsiniz. Bay White Hammer.”

 

Fiyatı arttıran kişi onu tamamen örten siyah bir pelerin giymiş idi. White Hammer biraz düşünüyormuş gibi bir ifade sergiledi. Ardından kafasıyla onayladı ve konuştu.

 

“Pekala. O zaman sıradaki eşyada da sizin de bana yüz vermenizi ümit ediyorum bay Ölüm Pelerini.”

 

Bunu duyunca Ölüm Pelerinli isimli adam biraz düşünmesinin ardından kafasıyla onayladı. Kısa süreli bir sessizlik oldu. O sırada sunucu konuştu.

 

“Satıyorum… Satıyorum… Sat-“

 

Tam o anda Satou teklif verdi.

 

“Dört bin altın!”

 

Tüm bakışlar Satou’ya döndü. Bu çocukta kimdi? Nasıl bu kadar parayı rahatlıkla söyleyebiliyordu ki?

Satou’ya bakan White Hammer’ın gözlerinden öfke saçılıyordu. Koskoca Ölüm Pelerini ona yüz vermişken bu küçük piç kim oluyordu da onun üstüne fiyat söylemeye cürret ediyordu? Sinirden gözleri kanlanan White Hammer fiyatı arttırdı.

 

“Dört bin beş yüz!”

 

Satou düşünmeden arttırdı fiyatı.

 

“Beş bin!”

 

White Hammer dişlerini gıcırdattı. Her ne kadar nadir bulunan bir köle olsa da bu kadar fiyata değmezdi. Ancak küçük bir çocuğa da yenilmeyi kabul edemiyordu. Bu nedenle fiyatı arttırdı.

 

“Beş bin beş yüz! Küçük piç, fiyat arttırmaya devam edersen sonun hiç iyi bitmeyecek!”

 

Bu şekilde konuşurken White Hammer aurasıyla da baskı kurmaya çalışmış idi.

 

Bu nedenle Satou’nun gözleri rengi kırmızı olup göz bebeği dikey elips şeklini aldı. Sonra da kendi aurasını saldı. Satou’nun aurası tüm alana baskı kurdu. Güçsüz olanlar bayılmış iken biraz gücü olanlar sadece kan kustu. Bu durumu fark eden Satou tüm aurasını yönlendirerek sadece White Hammer’a baskı kurmak için kullandı. Bu baskıyı kaldıramayan White Hammer diz çökmek zorunda kaldı. O sırada Satou kükreyerek fiyatı arttırdı

 

“Altı bin! Bana bak ihtiyar! Benim almak istediğim bir mal için fiyat arttırdın çıtımı çıkartmadan fiyatı arttırdım. Şimdi sen kim köpek oluyorsun da beni Dragon Lord’u tehtid etmeye cürret ediyorsun?!”

Noir: Sen kim köpek? Dragon lord o it haddini bilicen herkes haddini bilicek 
YN: +1

 

White Hammer korkudan hareket etmeye cürret dahi edemiyordu. Kendisi Orta kademe savaşçıydı. Ancak karşısında sanki istemeden öfkelendirdiği korkutucu bir Ejderha varmış gibi hissediyordu. Bu his sadece White Hammer’da değil Satou’nun aurasını hisseden herkeste oluşmuş idi.

 

Bu sırada sunucu zar zor kendine gelerek konuştu.

 

“Öhö öhö. Daha arttıran yoksa satıyorum… Satıyorum… Sattım öhö öhö!”

 

Sunucu bir kere daha kan kustu. Kızı tutan adamlar ise korkudan titreseler de kızı hala tutuyorlardı. Kız ise bayılmış adamların kollarında baygın bir şekilde duruyordu.

 

Satou, özellikle yanındaki Rance’a aurası baskı yapmasın diye çabalasa da yine de Rance istemsizce titriyordu. Bu titreme korkudan değil vücudunun aşırı güçlü bir kişiye verdiği doğal bir tepkimeydi.

 

Bir süre süren bu garip ortamda Satou huzurlu bir şekilde oturmuş her şeyin düzene girmesini bekliyordu. Aradan yaklaşık yarım saat geçtikten sonra herkes anca o zaman toparlandı. Sunucu da toparlanmasının hemen ardından gülümseyerek konuştu.

 

“Küçük aksaklığımızdan dolayı hepinizden özür dileriz. Sıradaki eşyamız…”

 

Bu şekilde müzayede devam etti. Satou başka bir şey almasa da Rance pembe saçlı bir köle ile birkaç parça eşya aldı.

 

 

Herkes dağıldıktan ve müzayede bittikten sonra Satou, Rance ve bir kaç kişi daha kölelerini ve eşyalarını almak için sunucuyu takip ettiler. Herkes bir tür sıraya girdi. Tabi gücünden dolayı en çok korkulan kişi Satou olduğundan en ön sıra Rance ve ondaydı. Satou ilk giren oldu. Oda da baygın bir şekilde o kız yatıyordu. Yanında ise bir adam Satou’yu bekliyordu. Satou’nun geldiğini görünce gayet saygılı bir şekilde konuştu.

 

“Bay…?”

 

“Dragon demeniz yeterli.”

 

“Pekala bay Dragon. Kölelik mührünü hazırladık.”

 

Satou’nun eline bir adet garip desenli küçük bir kağıt parçası verdi. Ardından açıkladı.

 

“Tek yapmanız gereken mananızı bu kağıda yönlendirmeniz. Mananızı yönlendirir iken de varsa bir sembolünüz onu hayal ederseniz. O sembol mühüre işler. Ardından kölenizin herhangi bir bölgesine kağıdı bastırmanız yeterli.”

 

Satou kafasıyla onayladı. Ardından manasını kağıda işlerken zihninde siyah renkte bir kafatası canlandırdı. Ancak işlemek için kullandığı mana ejder manası olduğundan mıdır bilinmez kağıtta beliren sembol mor alevlerle yanan siyah bir kafatasıydı. Satou bu şekle şaşırsa da sonradan hoşuna gitti.

 

Satou yavaşça baygın yatan köleye yaklaştı ve mührü nereye koysa düşünmeye başladı. Sonra bir anda beliren bir şeytani düşünceyle sembolü tam iki göğsünün ortasına koydu. O anda kız kaşlarını acıyla çattı. Acı çekiyor gibiydi. Mühür gittikçe yayıldı. Yavaşça tüm ruhuna yayıldı.

 

Mühür yavaşça kağıttan silindi ve tam kızın göğüslerinin ortasında, cildinde belirdi. O anda kız gözlerini açtı. Karşısında Satou'yu görünce hiç bir tepki vermedi. Sadece soğukça Satou'ya baktı. Satou kızın bu ifadesini görünce ürkmeden edemedi. Ancak bunu yüzüne yansıtmamış o da aynı soğuklukla kıza bakıyordu. İlk konuşan Satou oldu.

 

"Adım Satou Black. Bundan sonra senin sahibinim. Adın ne?"

 

Kız cevap vermedi. Bunun üzerine Satou bastırarak tekrar sordu.

 

"Adın ne? Dedim."

 

Kız gene kayıtsız bir ifadeyle cevap vermiyordu. Sanki karşısında kimse yokmuşçasına sadece soğukça bakıyordu. Bunun üzerine mühür devreye girdi ve kız acı çekmeye başladı. Ancak gene de soğuk tavrını koruyordu.

 

Tabii bu tavır oldukça kısa sürdü. Ruhundan gelen acıya fazla dayanamadığından konuştu.

 

"Adım. Yuzuru."

 

Satou iç çekti.

 

'Bu kızla anlaşmak düşündüğümden de zor olacak.'

 

Satou bu düşüncelerle Yuzuru'ya seslendi.

 

"Pekala haydi çıkalım buradan. Ancak çıkmadan önce şunu al. Üşütmeni istemem."

 

Boyutsal yüzüğünde duran fazladan öğrenci cübbesini Yuzuru'ya verdi. Yuzuru bir anlığına hafif bir şaşkınlık gösterse de soğuk tavrını koruyarak cübbeyi giydi.

 

Satou ve Yuzuru o odadan çıktılar. Ondan sonra içeri Rance girdi. O da kölesini ve eşyalarını aldıktan sonra oradan ayrıldılar.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr