26. Bölüm - Yeraltı Şehri [Düzenlendi]

avatar
2158 17

Ejdertanrı Efsanesi - 26. Bölüm - Yeraltı Şehri [Düzenlendi]


Noir/EN: İyi okumalar.
***
Rias yaklaşık bir saat boyunca Satou'nun elementine alışmasını bekledi. Ardından konuştu.

 

"Artık elementini kullanmaya alışmış olman lazım. Şimdi sana üç farklı teknik kullanmayı öğreteceğim. Bir haftada bunlardan birini öğrenmeni istiyorum. Şimdi beni dikkatli izle."

 

Satou kafasıyla onayladı ve gözlerinin biçimi farkında olmadan değişti. Önce gözlerinin rengi kırmızı oldu. Sonra ise göz bebeği dikey elips şeklini aldı.

 

Rias ise ilk tekniği göstermek için oturduğu sandalyeden kalktı. Elini kapıya doğru doğrultu. O sırada da Satou'yla konuşuyordu. Konuşurken ise elinde küçük bir ateş topu büyüyordu.

 

"Dikkatli izle Satou. Bu teknik en basit teknik olan, Ateş Topu."

 

Ateş topu hızla kapıya fırladı. Ancak garip bir şekilde kapıya bir şey olmadı. Rias dönüp Satou'ya baktığında Satou'nun gözleri çoktan eski siyah haline dönmüştü. Rias sordu.

 

"Anlamadığın bir şey var mı?"

 

"Var hocam. Kapı nasıl o alev topundan parçalanmadı?"

 

Rias hoş bir gülümsemeyle bu soruyu yanıtladı.

 

"Ateş topunun içinde hiç güç kullanmadım da ondan. Bu da bir tür kontrol. Eğer sen mesela benim yaptığım gibi bir ateş topu fırlatsan gücünü ayarlayamadığından o kapı paramparça olur."

 

Satou anlamış bir şekilde kafasını onayladı. Satou, Rance'dan buranın yakınlarında bir talim alanı olduğunu öğrenmişti. Oraya gidip denemeler yapmayı kafasına not aldı.

 

"Sıradaki teknik bir tür savunma tekniği. Bu tekniğin adı Ateş Duvarı."

 

Rias hızla elini sanki boşluğu kesiyormuşçasına sağdan sola doğru hareket ettirdi. O an da yerden bir alev belirdi. Alevler hızla yükseldi ve alevden bir duvar oluştu. Satou ise bu tekniğin de zihninde yer etmesi için elinden geleni yaptı. Bu ciddi hali Satou'yu daha da karizmatik gösteriyordu. Rias bir anlığına Satou'nun bu halinden etkilendi. Sonra düşündü.

 

'Öğrencim hakkında neler düşünüyorum ben böyle?'


Kafasını sallayarak bu düşüncelerden kendini uzaklaştırdı. Sonra da Satou'ya son tekniği gösterdi. Bu sefer Rias'ın etrafını ateşler sarmıştı. Giysilerini komple sarmış alev alev yanıyordu Rias. Bu haldeyken Satou'ya bakarak konuştu.

 

"Bu da son teknik. Adı Ateş Kabuk."

 

Satou kafasıyla onaylasada Rias'ın tekniğin alevini tam anlamıyla kontrol edemediğini ve giysilerini kazara yaktığını fark etti. Bu nedenle içten içe pis bir şekilde sırıtsa da görünüşde ilgiyle tekniği inceliyordu. Satou'nun ilgiyle incelediğini gören Rias sordu.

 

"Tekniğin temel prensibini anlayabildin mi?"

 

"Evet hocam."

 

"Peki, bir hafta sonra bu tekniklerden en azından birini öğrenmeni istiyorum."

 

Rias [Ateş Kabuk] tekniğini kullanmayı bıraktığı anda vücudunun yarısı ortaya çıktı. O dolgun göğüsleri açığa çıkmış Satou'nun gözlerine ziyafet çektiriyordu. Onun dışında vücudunun çoğu açılmıştı. O çekici vücut hatları insanı kendine çekiyordu. Rias'ın ise suratı pancar gibi kızardı. Ancak hızlı davrandı ve hemen yüzüğünden aynı cübbeden alıp üzerine geçirdi. Satou göz ziyafetinin kısa sürdüğünü görünce üzüldü. Rias ise Satou'nun hayal kırıklığına uğramış ifadesini görünce öfkelendi ve bağırdı.

 

"BUGÜN ÖĞRETECEKLERİMİ ÖĞRENDİN ZATEN. ÇABUK ANTREMAN YAPMAYA!"

 

Satou, Rias'ın öfkesini fark ettiğinden hızla oradan ayrıldı. Satou, talim alanına giderken aklında beliren bir düşünceyle talim alanına gitmekten vazgeçti. Kendisi özel birisiydi. Ürettiği alevlerde normal alevler değildi. Hiç dikkatlerini üzerine toplamak istemiyordu. Bu nedenle bir ormanda teknikleri geliştirmeye karar verdi. Katliam Ormanı'na gitmek için yol almaya karar verdi. Gitmeden önce Lucina'ya sordu.

 

"Lucina, ejder manasıyla ilgili kitapta yazan sence doğru mu?"

 

Lucina aralarındaki bağ aracılıyla yanıtladı.

 

'Olabilir Satou. Benim atalarımın anılarında da Ejderhaların birden fazla elementleri rahatlıkla kullandıkları geçiyor. Ancak gene de dikkatli ol.'

 

Satou, yürürken Lucina'nın kafasını okşadı. Satou katliam ormanına gitmeden önce Roselia ile bir süre konuştu. Ardından her zamanki buluşma yerindeki Rance'da Katliam Ormanına gideceğini anlattı. O sırada Rance ilgi çekici bir teklif yaptı.

 

"Gitmeden önce, bu gece olacak olan müzayedeye gelsene. Bu gece ki müzayede de iyi bir kaç kölenin satışa sunulacağını duydum. Hem sende canavarların içinden çekirdekleri çıkarmakla uğraşmak yerine bir köle alır ona yaptırırsın ha? Hem ayrıca malum işler içinde kullanabilirsin. Anlarsın ya. Ne dersin?"

 

Satou, Rance'ın son dediği imayı göz ardı ederek kabul etti.

 

"Pekala o zaman, kaç saat sonra nerede buluşuyoruz?"

 

Rance kısa bir düre düşündü.

 

"Yaklaşık on saat sonra her zaman buluştuğumuz yerde yani burada buluşalım."

 

"Tamamdır."

 

Satou ve Rance ayrıldılar. Satou bugün gidemeyeceğinden dolayı sıkıntılı bir şekilde odasına döndü ve meditasyon yapmaya başladı.

 

 

Satou gecenin en karanlık saatlerinde meditasyonda iken gözlerini açtı. Ardından meditasyon pozisyonunu bozup yataktan kalktı. Biraz esneme hareketleri yaptı. O sırada kendi kendine söylendi.

 

"Uff. Her yerim tutulmuş."

 

Gelişimciler için on saat hiç bir şeydi. Bazı gelişimciler yıllarca meditasyonda kalır ve hiç bir yeri tutulmazdı. Ancak unutmamak gerekir ki Satou daha yolun baya başındaydı. Bu nedenle tutulması normaldi.

 

Satou esneme hareketlerini bitirdikten sonra sessizce odadan çıktı. Ardından da yavaşça merdivenlerden inerek yurttan ayrıldı. Normalde gece vakti akademi öğrencilerinin dışarı çıkması yasaktı. Ancak Satou S sınıf bir öğrenci olduğundan bu kuralı rahatlıkla görmezden gelebiliyordu. Ancak Rance bu kuralı görmezden gelemezdi. Bu nedenle Rance yaptığı bir bakıma suçtu. Ancak bu durum Satou'yu ilgilendirmiyordu.

 

Kısa bir süre yürüyüşün sonunda Satou, Rance ile buluşacakları mekana vardı. Ancak Rance ortalıkta gözükmüyordu. Satou biraz bekledikten sonra kafasını bir tür bezle kapatan Rance gördü. Satou bunu görünce gülmesini tutamadı.

 

“Hahaha bu hal ne? Hahaaha”

 

Satou’nun gülmesine karşın Rance depresif bir tonla karşılık verdi.

 

“Herkes senin gibi S sınıf öğrencisi değil.”

 

Bunu duyunca Satou gülmeyi bıraktı. Ardından sanki eski dostuymuşçasına omzunu sıvazladı.

 

“Boş ver. Göz önünde bulunmakta pek iyi bir şey değil.”

 

Satou’nun dediği bir bakıma doğru da olsa Rance sadece onu avutmak için öyle dediğini biliyordu. Bu nedenle morali biraz daha iyileşmiş, bu gece gidecekleri müzayedeyi düşününce de iyice deminki keyifsizliğini geride bıraktı.

 

“Haydi gidelim Satou.”

 

Satou, Rance eski haline geldiğini görünce güldü.

 

“Tamam patron.”

 

Rance gözlerini devirdi. Ardından gülerek yanıtladı.

 

“Kim kimin patronu acaba?”

 

İki tarafta birbirleriyle şakalaşarak yollarına devam etti. Kısa bir yürüyüşün ardından Satou ve Rance birlikte eski püskü görünen bir eve vardılar. Ev o kadar eski gözüküyordu ki sanki dokunsan çökecekmiş gibiydi. Satou şüpheci bir şekilde sordu.

 

“Burada mı?”

 

Rance yanıtladı.

 

“Aynen burada müzayede.”

 

Rance önden yürüdü ve kapıya bir tür ritimle tıklattı. İçerinden bir ses geldi.

 

“Parola.”

 

Rance yanıtladı.

 

“Yaralı kaplan ısırmaz.”


YN: Soran olursa diye diyorum. Neden böyle bir parola koyduğum hakkında en ufak bir fikrim yok.

 

Kısa bir bekleyişin ardından kapı açıldı. Kapı açıldıktan sonra karşılarında sırf kastan oluşan 2 metre uzunluğunda kel, sakallı bir adam vardı. Rance’ye baktıktan sonra konuştu.

 

“Geçebilirsin paragöz kaplan.”

 

Rance bir şey söylemeden geçti. Rance geçtikten sonra Satou da geçecek iken adam onu durdu. Kaslı adam elinde bir tür kristal çıkartıp sordu.

 

“Takma adınız?”

 

Rance, gelmeden önce bu takma ad olayını anlatmıştı. Burada olan her üyenin bir takma adı vardı. Bu sayede içeride bir problem yaşasalar bile kimse kimseyi tanımıyordu. Adamın çıkarttığı ise ses bir ses kayıt cihazıydı. Kayıt edilen ses sayesinde, kişinin gerçekten o olup olmadığı doğrulanıyordu. Satou yanıtladı.

 

“Dragon Lord.”

 

Adam sakince sordu.

 

“Parolanız?”

 

Bu parola da ekstra bir tür güvenlik yöntemiydi. Aslında sesi kayıt olduğundan bu tip bir şey gereksiz olsa da çeşitli prosedürlerden dolayı sorması gerekiyordu.

 

“Ejderhalar ölür. Dragon Lord ölmez.”


EN: Bu yazarı öldürücem az kaldı
YN: Ama ben ne yaptım ki? :D

 

“Tamamdır geçebilirsiniz.”

 

Adam geçmesine izin verince Satou, Rance’ın yanına geldi. Karşılarında bir duvar vardı. Satou’nun sezgileri her ne kadar bu duvarın sıradan bir duvar olmadığını söylese de içeriye mana gönderse bile duvar dışında bir şey hissedilmiyordu. Bunu gören Rance sırıttı.

 

“Bu kadar basit olsa çoktan burası keşfedilmiş olurdu.”

 

Satou kafasıyla onayladı. Rance orada bulunan bir meşaleyi öne doğru çekti. Karşılarındaki duvar yavaşça şeffaflaşarak yok oldu. Önlerinde ise geniş bir merdiven belirdi. Satou şaşırdı. Rance ise artık alıştığından normal geliyordu bu tip olaylar. Bunu Satou’ya da açıkladı.

 

“Burada bir tür koruma düzeneği var. Bu düzenekten geçmek içinde şu gördüğün meşaleyi çekmek gerekiyordu.”

 

Satou, anladığını ifade eder bir şekilde kafasını salladı. Birlikte merdivenden aşağıya doğru yürümeye başladılar. Her on merdivenin ardından bir meşale konulmuştu. Bu nedenle oldukça loş bir ortama neden oluyordu.

Yaklaşık yarım saatlik bir inişin ardından aşağıdan ışık gelmeye başladı. Işık gittikçe parlak bir hal aldı. Sonunda ise Satou ve Rance merdivenlerin sonuna geldiler. Kafasında yatan Lucina parlak ışıktan dolayı patileriyle gözlerini kapattı. Karşılarında bir şehir kadar büyük bir alan vardı. Önlerinde büyük bir tabela vardı. Tabelanın üzerine kanla birkaç söz yazılmıştı. Bu sözler işe şunlardı;

 

“Kızıl Kafatası Yeraltı Şehrine Hoşgeldiniz!”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr