11. Bölüm - Ayrılış [Düzenlendi]

avatar
2561 26

Ejdertanrı Efsanesi - 11. Bölüm - Ayrılış [Düzenlendi]


Sabah daha tam aydınlanmamışken Black klanının önü capcanlıydı. Herkes genç efendilerini uğurluyordu. Hemen hemen herkes genç efendileri için mutlu hem de gittiği için üzgündü. Herkes ile konuşan Satou en son ailesiyle konuşmaya başladı. Satou daha bir şey demeden Jun konuşmaya başladı.

 

“Bak evlat. Dün yaptığın boyun eğmez davranışın oldukça yersizdi. Daha dikkatli olman lazım. En azından ileride onları ezecek kadar güçlenene kadar tevazu göstermeli sonrasında da başın dik bir şekilde onları ezmelisin. Tamam mı? Gerçi dünkü olaydan sonra dediklerimi dinlemeyeceğine ve başına bir iş açacağına eminim. Bu yüzden bizim için endişelenme. Git ve sana karşı çıkanı patakla. Haha!”

 

Jun kahkahasına Satou'da katıldı. Satou'yu en iyi babası tanıyordu. Eskiden öyle olmasa bile şu an –soyunun etkisinden dolayı- karşısına imparatorun tek oğlu gelse bile ölene kadar başı dik ve gururlu tavrını sürdürecekti. Birlikte biraz gülen ikilinin gülmeleri bittikten sonra Jun'un yanındaki Leia Satou'yla konuşmaya başladı.

 

"Oğlum kendine dikkat et. Fazla yaralanma ve eve sık sık uğra tamam mı oğlum."

 

"Tamam anne. Merak etme ilk fırsatta ziyarete geleceğim."

 

Satou annesi ve babasıyla konuştuktan sonra klanının diğer büyükleriyle de vedalaştı. En son da köşede sessizce bekleyen Rose’a doğru yürüdü.

 

Rose, Satou'nun buradan ayrılacağını duyduğunda üzülse de güçlenmek için gittiğini bildiğinden bir şey diyememişti. Ancak üzüntüsünü gizleyemiyordu.

 

"Genç efendi-"

 

Yanına geldikten sonra herkesin şoktan ağzını açık bırakacak o olayı yaptı.

 

Rose'un daha konuşmasına fırsat vermeden dudaklarına yapıştı. Uzun bir öpücüğün ardından Satou konuştu.

 

"Merak etme. En kısa zamanda ziyarete geleceğim. Eğer sana birisi herhangi bir şey yapmaya cürret ederse bana mektup yollarsın. Durumum ne olursa olsun. Sana sorun çıkaranı gebertmeye geleceğimden emin olabilirsin."

 

YN: Yazarınız şu an Satou'yu kıskanıyor...

Düzlendikten Sonra Tekrar YN: Hala kıskanıyor…

 

Satou'nun dediğini duyan Rose utancından sadece onaylarcasına kafasını sallayabildi. Satou ailesiyle Rose hakkında bir kaç şey daha konuştuktan sonra Black klanından ayrıldı. Yol üzerinde Swerd klanına gidip Lemac'la da vedalaşıp, şehir kapısında onu bekleyen Rias'a doğru gitti.

 

Rias hoşnutsuz bir tavırla söylendi.

 

"Sonunda gelebildin."

 

Satou sırıttı.

 

"Ailemle vedalaştım da. Her neyse nereye gidiyoruz şimdi?"

 

"İlk rotamız buraya yakın olan Gün Işığı şehrine gideceğiz. Muhtemelen bir hafta da varırız. Ardından bu krallığınızın başkenti olan Kızıl Ateş şehrine gidebilmek için Kanlı ormandan geçeceğiz. Kanlı ormandan geçişimiz ve Kızıl Ateş krallığına varışımız muhtemelen iki veyahut üç hafta da sürer. Sonra da oradaki ışınlanma düzeneğinden Draconis Akademisi'ne ışınlanacağız."

 

"Pekala haydi yola çıkalım o zaman!"

 

İlk defa evden uzaklaşacağından heyecanlı olan Satou, Rias ile birlikte atlarla Ay & Güneş şehrinden ayrıldılar.

 

İlk iki gün hiç bir problem olmadan at sürüp, kamp yapan ikili, üçüncü günde ise onları 10 kişilik bir haydut grubu takip etmeye başladı.

 

"Hey patron. Bunlar zengin gibi duruyor. Salak gibi korumalar olmadan geziyorlar. Muhtemelen şu çocuk kendi gücüne aşırı güvenen kibirli genç efendilerden. Bence gidip çocuğu öldürüp kadınla biraz 'ilgilendikten' sonra köle diye satalım ne dersin."

 

Lider, adamının dediklerini biraz düşündükten sonra onaylayıp etraflarını sarma emri verdi.

 

Satou ve Rias ise tüm bunlardan haberdar bir şekilde yürümeye devam ediyorlardı. Karşılarındaki haydut grubu onlar için hiçbir şey ifade etmeyecek kadar zayıftı. Bu nedenle umursamazdılar. Gerçi Satou o adamın dediğini keskin duyuları sayesinde duyduğundan biraz öfkeli de olsa birazdan onlara günlerini göstereceğinden fazla kafaya takmadı.

 

Haydutlar kısa sürede Satou ve Rias'ın etrafını sardılar. Ardından haydut lideri öne çıkıp konuşmaya başladı.

 

"Ellerinizdeki her şeyi bize verirseniz, acısız bir ölüm yaşayacağınızı garanti ederim."

 

Satou bu adamın kibirli cümlesine küçümsercesine gülümsedi. Ardından haydut grubunu şaşırtacak soruyu sordu.

 

"Abla, bu haydutları ben öldürsem olur mu? Hem biraz deneyim kazanmış olurum."

 

Satou'nun dediği ile şaşıran Rias kafası ile onayladı.

 

Rias onay verdiği an Satou ilk olarak kadınıyla 'ilgilenmeyi' düşünen adama daldı. O kadar hızlı düşmanına fırladı ki kimse daha ne olduğunu bile anlayamadı. Elini pençe şekline sokup ejder manasını koluna odakladı. Hemen ardından da bağırdı.

 

"[Ejder Pençesi!]"

 

Ejder manasıyla kaplı olan pençe şeklindeki eli hiç duraksamadan direkt adamın kalbinin olduğu kısma kocaman bir delik açtı.

 

Adam daha ne olduğunu anlayamadan öldü.

 

Herkes şaşkın bir şekilde oluşan manzaraya bakıyordu. Tek vuruşta ölen o haydut bilge aleminin başlarındaydı. Bu çocuk ne kadar güçlüydü böyle!

 

Tek vuruşta kocaman bir delik açıldığını gören Satou bile şaşırdı. İlk defa bu tekniği kullanıyordu ancak bu kadar güçlü olacağını tahmin etmemişti. Adama vururken sanki boşluğa vuruyormuşçasına hiçbir engel hissedememişti.

 

En az diğer haydutlar kadar şaşkın olan haydut lideri hızla şaşkınlığından sıyrılıp hemen Satou'ya saldırma emri verdi.

 

"Ne boş boş dikiliyorsunuz amına koyduklarım! Öldürün şunu!"

 

Liderlerinin emrini duyan adamlar kısa bir tereddüt etseler de liderlerine duydukları korku baskın geldi ve direkt Satou’ya saldırmaya başladılar. Bu adamların en güçsüzü Manayı Hissetme başlangıçta olsa da Satou hepsini rahatlıkla yenebilirdi.

 

Satou, onun kafasını kesmeye çalışan adamdan eğilerek sıyrıldı. Ardından direkt önüne fırlayıp bir yumrukla kafasını uçurdu.


Hemen arkasına dönüp ona arkadan saldırmaya çalışan haydudun karnına doğru bir tekme attı. Adam anında bir kaç metre uçtu. Adam ayağa kalkmaya çalışırken, Satou yerden demin öldürdüğü haydudun kılıcını alıp ayağa kalkmaya çalışan adamın direkt kafasını koparttı. Ardından kafayı eline alıp ona korkuyla bakmaya başlayan haydutlardan birine doğru fırlattı.

 

Satou'nun fırlattığı kafa adamın direkt göğsüne çarptı. O kadar güçle fırlatmıştı ki adamın göğüs kafesindeki tüm kemikler içine göçtü ve oracıkta can verdi.

 

Tüm bu olanları gören haydutların hepsi ise hem şaşkın hem de korkmuş bir şekilde karşılarındaki gence bakıyordu. Nasıl bir şeytanı kışkırtmışlardı böyle?

 

Herkes ona korkuyla bakarken Satou onlara yeni oyuncaklar bulmuşçasına gülümseyerek bakıyordu.

 

"Ee beyler devam edelim mi?"

 

...

 

Son derece kısa ve sıkıcı bir dövüşün ardından Satou tüm haydutları öldürmeyi başardı. Haydutlar her ne kadar güçlü de olsa Satou hepsinden daha güçlüydü. Satou'yu biraz zorlamayı başarabilen tek kişi o Haydut lideri'ydi.

 

Şimdi ise tüm haydutları katlettiğinden artık onların eşyalarını rahatlıkla soyabilirdi. Dokuz hayduttan pek fazla değerli bir şey çıkmadı. İyi sayılabilecek tek şey haydutlardan çıkan 100 gümüştü.

 

Esas iyi eşyalar haydutların liderinden çıktı. Satou, haydut liderinden bir depolama yüzüğü buldu. Bu yüzüğü kendine bağlayıp, içine baktığında ise içinde 10 altın ve tuhaf şekillere sahip iki kılıç buldu. Bu iki kılıçta siyah renkteydi. Üzerlerinde ise tüyler ürperten bir yılana benzer bir ejderha işlemesi vardı.

 

Bu iki kılıcı eline alan Satou şaşırdı. Ağırlıkları tamamen eşitti. Satou bütün gümüş ve altınları boyutsal yüzüğüne depoladıktan sonra Rias'a elindeki kılıçları sordu.

 

"Abla bu kılıçların neden ağırlıkları eşit?"

 

Rias o sırada şaşkınca Satou'ya bakıyordu. Az önce sanki bir insan değil adeta bir canavar Satou'nun vücudunda hayat bulmuşta önüne gelene saldırmaya başlamış gibiydi. Hayatında bir çok tuhaf tiple karşılaşan Rias ilk defa böyle vahşi bir yanı olan bir çocuk görüyordu. Tam düşüncelere dalmışken Satou'nun sesi onu kendine getirdi.

 

"Ha- Ne? Kılıçlar mı? O kılıçlar muhtemelen ikili kılıçlardır. İkili kılıç kullanıcıları için böyle eşit ağırlıkta kılıçlar dövülür."

 

Rias'ın söylediğini anlayan Satou kafasıyla onaylayıp, kılıçları depolama yüzüğüne geri yolladı. Ardından da atına atladı ve Rias ile yolculuklarının devamında hiç bir sorun yaşamadan Gün Işığı şehrine vardılar.

 

Gün Işığı şehrine ulaşan ikili girişe doğru atlarıyla giderken konuşuyorlardı.

 

"Abla Kanlı ormandan geçeceğimiz zaman bir kaç tane orta kademe canavar öldürebilir miyiz?"

 

"Neden?”

 

Kafasını öne eğen Satou bir anlığına Rias herşeyi anlatmayı düşündü. Ancak bu kararından hemen vazgeçti. Ailesine bile söylemediği bir şeyi daha bir kaç gündür tanıdığı birisine hemen güvenipte anlatamazdı.

 

"Bilmem savaş deneyimi kazanmam açısından..."

 

"Savaş deneyimi mi?"

 

Rias zarifçe kahkaha attı. Rias'a bakan Satou ise az daha attan düşüyordu.

 

"Velet. Eğer senin savaş tecrüben olmasaydı o haydutları öldürürken en azından tereddüt ederdin. Ancak sen tereddüt etmeyi bırak sanki oyun oynuyormuşçasına keyifliydin. Yani bir neden söyleyeceksen en azından daha inandırıcı ol."

 

Satou istemsizce utandı. Aslında gerçekten doğruyu söylemişti. Daha önce hiç savaşmamıştı ama ejder kanı nedeniyle savaşmaya başladığında sanki kendini bulmuş gibi büyük bir heyecan hissetti ve kuduz köpek gibi önündeki haydutlara saldırdı. O nedenle gerçeği de söyleyemezdi.

 

Konuşmaya devam ederlerken girişe sonunda ulaştılar. Muhafızlar karşısındakilerinin statüleri anlamışçasına hiç zorluk çıkarmadan çekildiler. Satou ve Rias rahatlıkla şehre girdiler. Kısa bir süre yürüşün ardından şehrin girişindeki ahıra atları bıraktılar. Ardından en yakın hana girdiler. Hancı orta yaşlı bir kadındı. Rias sordu.

 

"Boş oda var mı?"

 

Kadın ilgisizce yanıtladı.

 

"Bir boş oda var. Haftalık 50 gümüş."

 

Rias ve Satou, oda olmadığından handan ayrıldı. Ardından bir kaç hana daha gittiler. Şans o ki hepsinde tek oda vardı. Hava kararmaya başlayınca mecburen tek oda kiralamak zorunda kaldılar. Satou ve Rias bir süre kimin yatakta yatacağı konuşunda tartıştılar. Bir süre süren tartışmanın ardından ikisi birlikte yatmaya ancak araya battaniye koymaya karar verdiler. Satou dış tarafta Rias ise iç tarafta yatıyordu. Yatmadan önce Rias garip bir ses tonuyla Satou'yu tekrar uyardı.

 

"Sakın bu battaniyeyi geçip bana dokunmaya cüret etme yoksa...?"

 

Rias daha cümlesini bitiremeden Satou onu böldü.

 

"Tamam eğer geçersem beni küle çevireceksin. Alt tarafı beraber yatacağız yav ne büyüttün. Gelip yanına sana tecavüz edecek filan değilim yani. Hem zaten öyle bir şeye kalkışsam duyuların sayesinde daha kalkışamadan küle dönerim."

 

Satou'nun cevabı üzerine Rias, Satou'ya hak verdiğinden sadece Hmph! diye homurdanarak yana doğru döndü. Bunun üzerine Satou da diğer tarafa döndü. Ardından uyuyakaldılar.

 

...

 

Ortalama bir yetmiş boylarında siyah saç ve gözleriyle tatlı bir yüze sahip bir çocuk endişeli bir ifadeyle koşturuyordu. Etrafta çeşitli çığlık sesleri vardı. Bu sesleri duydukça çocuk daha da endişeli bir şekilde koşuyordu. Kısa bir koşunun ardından harabeye dönmüş yere vardı çocuk. Çocuğun önüne birden yere bir tabela düştü. Tablenın üzerinde Black Klanı yazıyordu. Çocuk tabelayı umursamayıp harabe mekanın içine girdi. Ardından gördükleri karşısında donakaldı.

 

Karşısında kazıklara geçirilmiş 3 farklı kafa vardı. Bu kafaları gören çocuk ağlamaya başladı.

 

"Anne! Baba! Rose! Özür dilerim sizi bırakmamalıydım!"

 

Çocuk ağlarken önüne bir adam yürümeye başladı. Adam tek elinde ağır bir kılıç tutuyordu. Adamın koyu kırmızı saçları ve kırmızı gözleri vardı. Yüzündeki kocaman X şeklindeki yara izi ile oldukça korkutucu duruyordu. Bu adamı umursamayan çocuk ağlamaya devam etti. O anda adam konuştu.

 

"Aileni öldürünce geleceğini biliyordum. Tamda tahmin ettiğim gibi geldin. Son Ejdertanrı Satou Black."

 

Satou bu sesi duyduğu anda kafasını ona çevirdi ve öfkeyle kükredi.

 

"Neden! Neden ailemi öldürdün orospu çocuğu!"

 

Satou'nun hakaretini duymamışçasına adam Satou'ya doğru yürümeye devam etti. Ardından Satou daha kendini savunamadan kafasını elindeki ağır kılıçla kesti.

 

...

 

Satou bu rüyayı görürken odada;

 

Satou bir süre sessizce uyurken birden titremeye başladı. Bu titremeyi Rias da hissetti. Bu nedenle tam uykuya dalacak iken uyandı. Tam ne oluyor diye söylenecekken Satou'nun titrediğini gördü.

 

"Hey velet iyi misin?"

 

Satou cevap vermedi hala bolca titriyordu. Tam uyandırmayı düşünürken Satou'nun ağzından belli belirsiz çıkan bir ses duydu.

 

"Ö-özür dilerim... Anne, baba… Rose… Benim yüzümden…"

 

Satou'nun sesi o kadar üzgündü ki Rias istemsizce etkilendi. Satou'nun bir kâbus gördüğü belliydi. Ancak nasıl kötü bir kâbus görüyorsa tir tir titriyordu. Satou'yu o halde görünce çocuğa üzüldü. Battaniyeyi bir köşeye fırlatıp, Satou'ya sıkı sıkı sarıldı. Ardından Satou'nun kulağına fısıldadı.

 

"Tamam. Geçti, geçti. Olanlar sadece bir rüya tamam mı? Geçti…"

 

Rias'ın mırıldanması etkili olmuşçasına titremesi gözle görülür bir biçimde azaldı. Ancak birden Satou'nun gözünden bir damla yaş düştü. Sessizce birbirlerine sarılmış bir biçimde böyle uyumaya devam ettiler.

 

Rias daha önce bırak bir erkekle birlikte yatmayı, bir erkekle aynı odada bile kalmamıştı. Bu nedenle birlikte yattıklarından beri içinde ister istemez oluşan bir tedirginlik vardı. Ancak Satou'nun korkudan titrediğini görünce tüm tedirginliğini unuttu. Onun yerine derin bir acıma ve şefkat göstermesi gerektiğini hissetti Satou'ya karşı. Bu nedenle hiç tereddüt etmeden Satou'ya sarıldı ve onunla beraber uyuyakaldı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44342 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr