6. Bölüm - Borcunuzu Ödemeyi Unutmayın! [DÜZENLENECEK BİR ŞEY BULUNAMADI]

avatar
2835 21

Ejdertanrı Efsanesi - 6. Bölüm - Borcunuzu Ödemeyi Unutmayın! [DÜZENLENECEK BİR ŞEY BULUNAMADI]


Bu bölüm, bir kaç bölüm önce yazarınızı bölüm için sıkıştıran Nefret5335 gelsin. :D

***

 

Adam neredeyse Satou'ya vurmak üzereyken bir el onu durdurdu. Bu adamı tutan elin sahibi olan adam siyah saçlara ve siyah gözlere ortalama bir vücuda sahip orta yaşlı bir adamdı. Bu adam Satou'nun babası Jun Black'ti.

 

Jun başından beri bu maçı izliyordu. Oğlunun ilk girişini gördüğünde şaşırmıştı. Diğer herkes gibi o da öfkeli olduğunu düşünmüştü.

 

'O Rose adındaki hizmetçiye bu kadar fazla mı değer veriyor?'

 

Tam düşüncelere dalmışken Satou'nun White klanını adaletsizlikle suçlamasını ve isteklerini duymuştu. O an tüm düşünceleri aklından silindi ve sırıtarak baş parmak işareti yapmıştı. Ardından aklından şunları geçirmişti.

 

'İşte benim oğlum!'

 

O andan itibaren olan olaylar karşısında aynı diğer Black klanındakiler gibi şok olmuş adeta zihni donmuştu. Sakinleşip bir süre düşündükten sonra aklına 3 gün önce Satou'yu bir yere gönderdiği geldi.

 

'Muhtemelen orada onu baya güçlendirecek bir eşya buldu.'

 

Tam o an da ise o adam ona Satou'ya saldırıya geçtiğini ve direkt dantianını hedeflediğini gördü ve anında engellemek için atıldı.

 

Adamın kolunu sıkıca tutarken Jun öfkeyle kükredi.

 

"Hasai White bu ne cürret!"

 

Hasai White. White klanının lideri aynı zamanda Dong White'ın babasıydı. Bütün bunlar olurken tepkisiz kalmıştı. Çünkü kendi oğlunun ve rakibinin gücünü çok iyi biliyordu. Daha önceden Satou'yu araştırmış ve daha temel oluşturma aleminde olduğunu öğrenmişti. Bu nedenle sessizce izliyordu. Ta ki Dong'un suratı domuz poposuna benzeyene kadar. İlk önce aynı diğerleri gibi şaşırmış ardından öfkesini kontrol edemeyip Satou'ya saldırmıştı.

 

Hasai, Jun'un kendini engellediğini fark edince hızla kolunu çekti. Ardından tehditkar bir biçimde konuştu.

 

"Jun, çekil önümden! Çekilmezsen seni de klanından gelen herkesi de şuracıkta öldürürüm."

 

Jun'da bu cevabı bekliyormuşçasına anında yanıtladı.

 

"Yapabiliyorsan yapsana!"

 

İkisi de tam birbirlerine saldıracak iken Satou birden sanki konuyla alakası yokmuşçasına sakince seslendi.

 

"Hey! Bay Hasai oğlunuzu önemsiyor musunuz?"

 

Tüm halk Black klanı, White klanı, Jun ve Hasai hepsi Satou'ya bakmaya başladı. Bu soru biraz saçma değil miydi? Oğlunu önemsemese neden ortama atlayıp oğlunu yenene saldırırdı ki?

 

Satou Hasai'nin cevabını beklemeden üstüne gitmeye devam etti. 

 

"Bay Hasai madem oğlunuzu bu kadar düşünüyorsanız. Size bir kaç soru sormak istiyorum. Madem oğlunuzu düşünüyordunuz neden genç kadınlara tecavüz ettiğinde onu azarlayıp doğru yola sokmaya çalışmadınız da burada bana meydan okuyup aynı sefil bir domuz gibi yere yığıldığında neden ilk önce oğlunuzun durumunu kontrol etmek yerine bana saldırdınız? Dur tahmin edeyim. Sırf White klanınızın şanı lekelenmesin diye değil mi? Ama bir şeyi unutmuyor musunuz? Bu gençler arasında bir savaş. Bu gençlerin arasındaki savaşa müdahale ederek White klanınızın ününe leke sürmüş daha da önemlisi kendi oğlunuzun beni hiç bir şekilde yenemeyeceğini anca babasını kullanarak beni bastırabilecek birisi olabileceğini ispatlamış olmuyor musunuz?"

 

Halk, Black klanı, White klanı, hatta Jun ve Hasai bile şok olmuş bir şekilde Satou'ya bakıyorlardı.

 


Özellikle Hasai hem şok olmuş hem de öfkelenmişti. İşin kötüsü verebileceği bir cevabı da yoktu. Her söylediği söz o kadar doğruydu ki nasıl yanıtlayacağını bilemedi. Biraz düşünmenin ardından eğer bu şeytana yanıt verirse daha da küçük düşeceğini hissederek cevap vermek yerine soğukça homurdanıp oğluna baktı.

 

"Birisini şunu alsın klana geri dönüyoruz!"

 

Dong'u White klanından bir kaç kişi aldı ve yürümeye başladılar. Olayın bittiğini düşünen kalabalıkta dağılmaya başlamıştı. Tam o anda Satou insanları kan kusturacak o sözleri söyledi.

 

"Umarım White klanınız ödemeyi zamanında yapar!"

 

Hasai bir anlık tökezledi. Ardından soğukça homurdandı ve oradan ayrıldılar.

 

Satou ise ailesi ve büyükleri ile birlikte ana aile köşküne doğru ilerledi.

 

...

 

Savaşın üzerinden geçen üç saatin ardından Satou odasına girmiş gelişim yapıyor bir yandan da zihnini boşaltıyordu. Bu gün hem rahatlamış hem de yorulmuştu. Rahatlamıştı. Çünkü sonunda Dong White'ı öldüremese bile onu hayatı boyunca unutamayacağı bir duruma sokmuştu. Yorulmuştu. Çünkü 2 buçuk saat boyunca klandakilerin ve ailesinin sorularını cevaplamakla uğraşmıştı. Tabii ki Antik Ejder Taşı'nı bulduğunu söylememişti. Sadece bir harabe bulduğunu, o harabede güçlendirici bir hap bulduğunu, o harabeye girerken korumaların yarısının öldüğünü, diğer yarısınınsa o harabeden çıkarken öldüğünü söylemişti.

 

Yeteri kadar gelişim yaptığını düşünen Satou gelişim yapmayı bırakıp son yaptıklarını düşünmeye başladı. Kısa bir süre düşündükten sonra konuştuğu ihtiyarın söylediğini hatırladı.

 

"Taş zamanla kişiliğini değiştirecek."

 

Tek nedeni bu olmalıydı.

 

'Fazla kafa yormama gerek yok. Bu değişimin bana yardımda bulunacağını hissediyorum. Zaten engellemek için yapabileceğim bir şey yok.'

 

Düşüncelerinden sıyrılan Satou odasından çıktı. Şu an yapacak bir işi olmadığından ve gelişim yapmaktan sıkıldığından ve daha da önemlisi Rose görmek istediğinden aile köşkünden çıkıp hizmetçiler için ayrılan yere gitmeye karar verdi. Aile köşkünden çıktı ve hizmetçiler için ayrılan yere yürümeye başladı. O sırada ister istemez hakkında konuşulanlara da kulak misafiri oluyordu.

 

"Duydun mu? genç efendi, White klanının genç efendisini yenmiş!"

 

"Ne yenmesi! Bildiğin adamı oyuncak gibi oynattı. Bizzat kendi gözlerimle gördüm."

 

"Hadi canım! Daha genç efendi kaç yaşında ki?"

 

"On beş! Sadece on beş yaşında olduğu halde genç efendi onunla oynadı hatta Dong'un suratını domuz poposuna çevirdi!"

 

"O Dong sonunda hak ettiğini buldu. O kadar kötülük yaptıktan sonra cezasını genç efendi verdi."

 

Dedikoduların bir kısmını duyan Satou istemsizce gülümsedi. İstemese bile ününün yayılacağını tahmin etmişti. Ama böyle kahramancasına anılmak ister istemez onu kibirlendirdi. O anda aradığı yere vardı. Biraz dolandıktan sonra Rose nerede kaldığını bilmediğini hatırladı. Biraz daha bakındıktan sonra hiç bir iş yapmayan bir hammalın yanına gidip sordu.

 

"Bakar mısınız?"

 

Hamal daha yeni işini bitirmiş olduğu belli bir şekilde yorgun bir ses tonuyla yanıtladı.

 

"Ne?"

 

Satou, adamın yorgun olduğunu anladığından fazla uzatmadan Rose'un odasının ne tarafta olduğunu sordu ve oraya doğru yürümeye başladı.

 

Kısa sürenin ardından Rose'un kapısına gelince kapıyı tıklattı. Ardından güzel bir ses duydu.

 

"Kimsiniz?"

 

Satou biraz şaka yapmaya karar verdi. Sesini elinden geldiğince inceltip konuştu.

 

"Rose siz misiniz?"

 

Rose güzel sesiyle yanıtladı.

 

"Evet benim."

 

Satou ne tepki vereceğini merak ettiğinden sesini üzgün bir tona sokup konuştu.

 

"Genç efendi... O..."

 

Rose anında kapıyı açtı. Üzerinde pijamalarıyla oldukça tatlı duruyordu. Muhtemelen kapıyı çaldığı sıralar öğle uykusundan yeni uyanmıştı. Şu an gözleri dolmuş her an ağlayabilecekmiş gibi duruyordu. Satou buraya doğru gelirken tanınmamak için bir şapka takmıştı. Bu nedenle Satou'yu tanıyamadı. Rose endişeli bir ses tonuyla sordu.

 

"S-Satou'ya n-ne oldu?"

 

Satou'ya bir şey olmasından o kadar korkuyordu ki sesi titriyordu. Bunu görünce Satou suçlu hissetti ve şaka yapmayı bıraktı.

 

"O şu an tam da karşınızda hanımefendi."

 

Hemen ardından kafasındaki şapkayı bir kenara fırlattı.

 

Tam havalı bir söz söyleyecek iken Rose, Satou'ya sıkı sıkı sarılırdı. Rose'un gözlerinden akan yaşları omzunda hissediyordu Satou. Böyle ufak bir şaka yaptığı için şimdi daha da büyük bir suçluluk hissetmeye başladı. O sırada Satou, Rose'un bir şey mırıldandığını duydu.

 

"Sana bir şey olacak diye çok korktum."

 

Satou da Rose sarıldı.

 

"Geçti. Geçti. Bana kimse bir şey yapamaz."

 

Bir süre daha sakinleştirdikten sonra Rose'a bugün olanları anlatmaya başladı. Rose oraya bir hizmetçi olarak gitmesi hoş karşılanmayacağından bugün odadan hiç çıkmamıştı. Bu nedenle de bugün olanları duymamıştı ve tabii ki ilk ağız yani olayı yaşayan birinden dinlemesi daha da şok edici bir etki yaptı.

 

"He işte sonra ağzının ortasına iki tane yapıştırmadan önce dedim: "Benim kadınımı aklından bile geçirirsen bir daha canını alırım." Sonra onun suratını görmen lazımdı. Aynı domuz poposu gibiydi HAHAHA"

 

Satou konuştukça Rose, Satou'nun kişiliğinin değiştiğini fark etti. Ancak bu değişimin iyi olduğunu düşünüyordu. Nihil'de güçlü, güçsüzü ezerdi. Eğer Satou nazik kalsaydı; er ya da geç ölmekten beter bir durumla karşılaşırdı. Gerçi bir kaç günde bu kadar değişmesi garip olsa da bir şey demedi.

 

Satou bütün gün boyunca Rose ile muhabbet etti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr