Bölüm 415

avatar
7901 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 415


Bölüm 415: Büyük Usta Gu La

Aklını başından alan şey ne senin? Ben buradayım! Benim çırağımı incitmeye cüret eden de kim!?” Gu La’nın üzerinde gösterişli bir cübbe vardı ve havada aşağı doğru süzülürken saçları rüzgarla dalgalanıyordu. Yüz ifadesi gurur ve soğuklukla doluydu, sanki kendisi göklerin altındaki en saygın kişiydi.

Bu özellikle otuz metrelik mor pullu bir Sel Ejderhasının üstünde durduğunu göz önüne alınca daha da belirgindi. Sel Ejderhasının vahşi gözleri soluk beyazdı ve bu onu, bir ejderha gibi güçlü bir ölüm aurası yaysa da yine de kutsal ve kudretli gösteriyor, sıradan olmadığına işaret ediyordu. Onun sahip olduğu ezici aura karşısına çıkabilecek herhangi bir şeyin onu son derece ciddiye alması için yeterli olacaktı.

Bu Sel Ejderhasının üstünde duran Gu La dalgalı bir aura yayıyordu. Onun yanındaki diğer Karga Asker Kabilesi üyelerinin hepsinin Gelişim Merkezleri Nüve Formasyonu aşamasındaydı. Belli ki onlar sıradan Kabile üyeleri değillerdi, oldukça nüfuz sahibi figürlerdi.

Onlarda Gu La’nın etrafında kümelenmiş halde gökyüzünden yere doğru indiler. Olay yerine soğukkanlı gözlerle bakan Gu La’nın ifadesi otoriterdi. Onun ilk gördüğü şey doğal olarak Vahşi Devin kocaman figürü olmuştu.

Fakat açıdan dolayı onun diğer tarafındaki Meng Hao’yu o anda görememişti. Tek görebildiği şey biraz tuhaf olan Vahşi Devin itaatkar duruşuydu.

Fakat yine de onun bu davranışının Meng Hao ile ilgili olabileceği bağlantısını kuramadı. Onun düşüncelerine göre burası Batı Çölüydü ve o insanlık dışı canavarı uzun zaman önce Siyah Topraklarda bırakmıştı. Onun burada tekrar ortaya çıkmasına imkan yoktu.

Yarım yıl önce bu düşünceden çok emin değildi. Ama bugüne kadar rahat ve güvenli bir hayat geçirmişti, bu düşünce biçimi Gu La’nın içine derince işlemişti.

İkinci fark ettiği şey ise Büyük Tüylü, Siyah Yarasa ve Vahşi Devin gölgesinin altında duran diğer şeytansı sürüsüydü.

Gu La Karga Gözcü Kabilesi üyelerini tamamen görmezden geldi.

Bu iki Şeytansı Krallar sıra dışı! Batı Çölünde onca yıldır dolanan biri olarak onların nadiren görülen varlıklar olduğunu söyleyebilirim.” Gu La gülümsedi ve çırağının yakarışlarını artık umursamadı. Ellerini arkasından kenetledi, olduğu yerde durarak aşağıdaki sahneyi izledi.

O konuştuğunda Büyük Tüylü kafasını kaldırarak ona baktı; zalim ve soğuk öldürme arzusu gözlerinde parladı. Beyaz kürkü bile buz gibi bir öldürme isteği yayıyor gibiydi.

Siyah Yarasa gizemli bir şekilde gözlerini kıstı. Gu La’dan şiddetli bir baskı yayıldığını hissetti. Ona doğru gözlerini dikerken keskin dişlerini gösterdi.

Geriye kalan şeytansılar ise üzerlerinde uçan Sel Ejderhasının kudretli baskısı karşısında titrediler.

Wu Chen ve diğer Karga Gözcü Kabilesi üyelerinin yüzleri solmuştu. Karga Asker Kabilesi ve Sel Ejderhasıyla birlikte Gu La’nın geldiğini görünce hepsi de nefeslerini tuttular.

Bu… Karga Asker Kabilesinden 7. kademe Ejderhacısı Büyük Usta Gu La!!” diye bağırdı Wu Chen. Ardından Meng Hao’ya doğru baktı ve onun sakin ifadesini görünce aniden kendini biraz daha iyi hissetti.

Bu sırada havadaki diğer Karga Asker Kabilesi üyeleri Gu La’nın biraz önceki sözlerinin üzerine gülmeye başladılar.

Bu iki şeytansı cidden sıra dışı görünüyor. Hahaha! Tebrikler Büyük Usta Gu La, bugün iki tane Şeytansı Kralı kazandın. Öncekinden daha güçlü olacaksın.

Harika! Senin şansın hayret verici Büyük Usta Gu. O ikisi gerçekten de nadir görülen şeytansılar!

Memnun kahkahalarından ne dedikleri belli oluyordu; bu Şeytansı Kralları gerçekten de nadirdi. Onların sözlerini duyan Gu La’nın yüzü mutluluk ve hoşnutlukla doldu. O gerçekten de Büyük Tüylü ve Siyah Yarasayı gördükten sonra heyecanlanmıştı.

Çırağınız, ustasına selamlarını sunuyor!” dedi genç adam aşağıdan. Gu La’nın geldiğini görünce içten içe rahat bir nefes almıştı. Aniden içinde bir kibir ve üstünlük hissiyatı yükseldi.

Usta…” diye devam etti sözlerine. “Ben şans eseri bu iki Şeytansı Krala rastladım. Onları size hediye olarak sunmak için yakalayacaktım ki bu herif ortaya çıkıverdi. Hatta o bana saldırdı ve onları benden almaya çalıştı! Usta, lütfen adaleti sağlayın!” Bu konuşma sırasında nefretle dolu olan gözleri Meng Hao’nun üzerindeydi, dudakları soğuk bir gülümsemeyle kıvrıldı.

Senin Karga Gözcü Kabilesinden kim olduğun umurumda değil.” diye ileri gitti, övüngen tavrını içinde tutamıyordu. “Sen Genç Efendiyi kızdırdın ve ustanın hoşuna giden şeytansıları almak için pusu kurmaya cüret ettin. Sen kesinlikle ölümü hak ettin!

Gu La Vahşi Deve doğru baktı ve onun tuhaf itaatkarlığını dikkate aldı. Fakat görüş alanı engellendiği için Meng Hao’yu göremiyordu. Ardından Karga Asker Kabilesindeki statüsünü düşündü ve soğukkanlı bir tonla konuştu: “Bu biraz uygunsuz. Çırağım, onlar Karga Gözcü Kabilesinden Yoldaş Taoistler. Onlar hakkında böyle kötü sözler sarf etmemelisin.

Hatamı anladım, usta.” dedi genç adam kafasını eğerek. Yüzüne bir mağduriyet ifadesi takındı. “Fakat, bu herif gerçekten de güçlü. Eğer siz zamanında gelmeseydiniz, şu an kesinlikle bir ceset olacaktım.

Bu konuşmaları duyan Meng Hao sessizce güldü, ardından yavaşça ileri doğru adımlayarak Vahşi Devin arkasından çıktı. Yukarıdaki insanlar şu an onu net bir şekilde görebiliyorlardı. Meng Hao bakışlarını yukarıdaki gururlu Gu La’ya doğru yöneltti.

Meng Hao adımlamaya başladığı anda Gu La çırağının sözlerini duymuş ve cevap vermeye hazırlanıyordu, ifadesi gururluydu ve çenesi havaya doğru kalkmıştı. “Pekala, o halde Gu La’nın öğrencisine bulaşma cesareti gösteren kişi kimmiş bir göre… Uh? Ne!? URGHK!!

Gu La’nın gözleri kocaman açıldı. Sözlerinin ortasında çıkarttığı “uh” sesi onun şok oluşunu gösteriyordu.

Ne!?” kelimesi ise inanamamışlığını temsil ediyordu.

URGHK” kısmı ise… Sıçtık anlamına geliyordu.

(FN: Hahahaha!)

Aniden Gu La’nın nefesi kesildi. O anda sanki Sarı Kaynaklardan habis bir ruh görmüş gibi aniden yüzü burkuldu. Aşağı doğru bakarken zihni uğultularla doldu, sanki içinde fırtınalar kopuyordu.

Zihnindeki uğultular tıpkı on bin at, kafasının içinde dört nala koşuyormuş hissiyatı yaratıyordu. Aniden Vahşi Devin neden bu kadar itaatkar olduğunu anladığında bilinci ezildi, parçalandı.

Lanet olası Vahşi Dev.” diye düşündü içten içe ağlarken. “Bu güne kadar seni boşuna beslemişim. Sen, sen, sen… Madem bu insanlık dışı deliye daha önce rastladın, neden bana en azından bir işaret çakmıyorsun?

Bu olurken çevredeki Karga Asker Kabilesi üyeleri Meng Hao’yu gördüler. Yüksek sesle bağırmaya başlarken yüz ifadeleri kayıtsızdı.

Karga Gözcü Kabilesinin Yoldaş Taoisti, senin hareketleri çok uygunsuz. Bu şeytansıları ilk önce Büyük Usta Gu’nun çırağı gördüğü için, onları alma hakkı da onun. Senin bu şekilde onları çalmaya çalışman Karga Asker Kabilesine yapılan bir hakarettir!

“Görünüşe göre şu önemsiz Karga Gözcü Kabilesi haydutlarla dolmuş! Bahse girerim bu herif Karga Gözcü Kabilesinin bir tebaasıdır. Önemsiz tebaa, ne cüretle bu kadar agresif olabilirsin? Biz buradayken acaba herhangi bir Karga Asker Kabilesi üyesini öldürmeye çalışmaya cüret edebilecek misin!?

Tabii ki Gu La’ya eşlik eden Gelişimcilerin Meng Hao’nun kim olduğuna dair en ufak bir fikirleri yoktu. Meng Hao Karga Gözcü Kabilesinde büyük bir hareketliliğe neden olsa da Büyükbaba ve diğer güçlü üyeler bu haberin dışarı yayılmasını engellemişlerdi. Bu durum Meng Hao’nun kimliğinin gizemli kalmasına ve hiçbir yabancının detayları öğrenememesine neden olmuştu.

Hatta onun Mo Fang ile yaptığı savaşın haberi bile Kabilenin kesin emirleriyle bastırılmıştı. En ufak bir bilgi zerresi dışarı sızmamıştı.

Titreyen Gu La aniden konuştu: “Hahaha! Aslında ben bugün oldukça yorgunum. Kendinize iyi bakın, ben gidiyorum.” Gu La hemen geriye doğru yöneldi ve tam arkasını dönüp hızla oradan uzaklaşmaya yeltenirken yanındaki bazı Karga Asker Kabilesi üyeleri onun yolunu kestiler.

Büyük Usta Gu sorun ne?

“Evet, neler oluyor Büyük Usta Gu? Bu iki şeytansı eşsiz bir kudrete ve kutsallığa sahip. Bir hata olması imkansız, tamamen imkansız. Onlar kesinlikle Şeytansı Krallar!

Oh, önemli değil.” diye coştu Gu La, kalbi titriyordu. “Aniden şeytansı sürümden bir tanesini beslemeyi unuttuğumu hatırladım. Bu… um, gördüğünüz gibi…” Gu La Karga Asker Kabilesi üyelerinin yolu kaptan ellerini iterek açtı ve herkesi görmezden gelerek ayrılmaya hazırlandı.

Fakat onun genç çırağı Gu La’nın ayrılmaya hazırlandığını görünce aniden havaya uçarak onun önüne geçti. “Usta, bu herif sadece bana saldırmakla kalmadı, sizin isminizi söylediğimde aniden kibirlenmeye ve küstahlaşmaya başladı. Hatta size hakaret etti, Usta. Bu affedilemez!

Meng Hao tüm bu yaşananları yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle izledi. Yanındaki Vahşi Deve hafifçe vurdu, aniden Gu La’nın bu yeni versiyonunun öncekinden bile daha eğlenceli olduğunu fark etti.

Wu Chen ve diğer Karga Gözcü Kabilesi üyeleri karşılarında meydana gelen bu olaylarla şaşkınlığa uğramışlardı. Yüzlerinde karmaşık ifadeler vardı. Büyük Usta Gu La’nın buraya görkemli bir şekilde gelip ezici bir tavırla konuştuktan sonra aniden neden böyle davranmaya başladığını anlayamamışlardı. Hiç düşünmeden hepsi de bakışlarını Meng Hao’ya çevirdiler.

Sadece onlar değil. Karga Asker Kabilesi üyeleri de şüpheli bir şeylerin olduğunu fark etmişlerdi.

Defol karşımdan!!” diye kükredi Gu La. Elini kaldırıp önünde duran genç adamı kenara ittiği sırada Meng Hao’nun sesi bir kez daha duyuldu.

Hazır buraya kadar gelmişsin...” dedi Meng Hao gülerek, “Bu kadar acele etme.

Bu sözler hemen Gu La’nın titremesine neden oldu. Yavaşça döndü, yüzüne zorlama bir gülümseme takındı ama neredeyse ağlayacak gibiydi. Vücudu şiddetle titremeye başladı ve kafası döndü. Kalbinde bir hayal kırıklığı ve öfke fırtınası patladı.

Nasıl olabilir…?” diye düşündü. “Burası Batı Çölü… Siyah Topraklar değil…. Nasıl burada olabilir…? Ben, ben, ben….” Zihninde görüntüler belirmeye başladı. Meng Hao ile ilk karşılaştığı andan, üzerinde yapılan bütün deneylere ve en sonunda son zamanlardaki mutlu mesut geçen günleri. Fakat şimdi o mutlu mesut geçen günler asla kaçamayacağı bir kabusa dönüşmek üzereydi.

Nasıl olabilir…?” Gu La hüzün ve öfke hissetti, ama arkasını dönüp Meng Hao’ya bakmak ve onu daha yeni fark ediyormuş numarası yapmaktan başka çaresi yoktu. Yüzünde mutlu bir ifade olsa da bütün düşünme ve konuşma becerisini kaybetmiş gibiydi.

Meng Hao’ya bir şey söyleme şansı bulamadan önce, Gu La’nın üçüncü çırağı Ustasının arkasını döndüğünü gördü ve ardından rahat bir nefes aldı. Ardından vahşi bakışlarını Meng Hao’ya yöneltti.

Sen öldün! Sen 7. kademe bir Ejderhacıyı kızdırdın. Sen Karga Gözcü Kabilesinden olsan da, onlar şu an seni koruyamayacaklar!” Genç adam daha da saldırganlaştı. O anda Meng Hao’nun yanındaki iki şeytansıyı umursamıyordu. Onun düşüncesine göre Karga Mabudunun beş Kabilesi içinde Ustasını kızdırmaya cüret edebilecek çok az kişi vardı.

Gu La’nın ifadesi değişti ve kalbi güm güm atmaya başladı.

—–








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr