Bölüm 414

avatar
7152 22

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 414


Bölüm 414: Usta, Kurtar Beni!

Kükreme çınladı, Gökleri salladı ve yerin titremesine neden oldu. Çevredeki orman sanki bir rüzgar peyda olmuş ve bütün canlıları paramparça etmeye hazırlanıyormuş gibi bir kaosun içine düştü.

Bu kükremenin içinde bütün Gelişimcilerin hissedebildiği kudretli bir baskı vardı. O aniden Karga Gözcü Kabilesi üyelerinin yüzlerinin düşmesine neden oldu; ağızlarından kanlar saçıldı ve kulakları çınladı.

Büyük Tüylünün bütün beyaz tüyleri dikildi ve şok edici bir şekilde temkinli bir aura yaydı. Gözleri dondurucu bir soğuklukla doldu ve bu gözlerin içinde en ufak bir duygu sezilemiyordu, sadece öldürme arzusu vardı.

Büyük Tüylü başını eğdi ve içgüdüsel olarak düşük perdeli, tehditkar hırıltılar çıkartmaya başladı.

Onun yanındaki Siyah Yarasa da onun kadar ciddi baktı. Hırıltının geldiği yöne doğru bakışlarını yöneltti, gözleri gizemli bir şekilde titreşiyordu. Yavaşça ağzını açarak keskin, vahşi dişlerini gösterdi.

Bölgede böyle tepki veren tek şeytansılar onların ikisiydi. Diğerleri bu kükremeyi duydukları anda titremeye başlamışlardı. Birer birer karınlarının üstüne yattılar, bu kudretli baskıdan dolayı hareket etmeye bile cesaretleri yok gibiydi.

Hatta 2. Tüylü ve diğerleri kafalarını kaldırmak için bile kendilerini zorlamak zorunda kaldılar. Gözleri korku ve mücadeleyle dolmuşken düşük perdeli ulumalar koparttılar.

Genç adam ve diğer iki Karga Asker Kabilesi üyesinin ise yüzleri titreşti ve titrediler. Genç adam hemen elindeki et parçasını aldı ve onu önüne doğru atmaya hazırlandı.

Sen öldün!” diye bağırdı. “Artık seni hiç kimse kurtaramaz!

Kükreme sesi uzaklardan yankılandığı sırada Meng Hao da en sonunda ormanından çıkarak herkesin önünde durdu.

Karga Gözcü Kabilesi üyeleri bakışlarını birer birer ona doğru çevirdiler ve ifadeleri sanki kan bağları olan bir akrabalarını görmüş gibi oldu. Hemen ellerini kenetlediler ve heyecanla ona baş selamı verdiler.

Büyük Usta Meng!!

Bu Büyük Usta Meng!

Selamlar Büyük Usta Meng!

Bu durum özellikle Wu Chen için geçerliydi. Meng Hao’yu gören ilk kişi oydu ve ifadesi müthiş bir heyecanla dolmuştu. Meng Hao’yu burada görmek onun sadece saygıyla dolmasına neden olmamış, aynı zamanda bir çeşit fanatizmin eşiğine getirmişti.

Wu Hai o anda hafifçe kalbinden bir iç geçirdi. Onun yanındaki Wu Ling’in yüzünde karmaşık bir ifade vardı ve istemsizce başını eğdi.

Meng Hao hafif bir gülümsemeyle onlara doğru başını salladı. Ardından bakışları uzaklara doğru döndü. Herkesin üzerine çöken baskıyı hissedebilmişti ve bunun üzerine gülümsedi. Meng Hao’nun Ruhsal Duyusunu kullanmasına bile gerek yoktu; ormanın uzaklarındaki şeyin Vahşi Dev olduğunu kolaylıkla söyleyebilirdi. Dev onlara doğru son hızla geliyordu, büyük ihtimalle aynı zamanda ağzından sular akıyordu.

Meng Hao ortaya çıktığı anda sanki aniden şeytansıların üzerindeki baskı kalkmış gibi oldu. Şeytansılar birer birer ayaklandılar ve gururlu, kudretli ifadeleri tekrar yerine geldi. 2. Tüylü gözlerinde mutlu bir ifadeyle Meng Hao’ya doğru koştu. Meng Hao’nun etrafının şeytansılar tarafından sarılması çok uzun sürmedi.

Büyük Tüylünün vücudu da bir anda titreşerek Meng Hao’nun yanına geri döndü. O anda artık vahşi görünmüyordu, bunun aksine akıllı ve büyüleyici bir hali vardı.

Siyah Yarasa da bir an tereddüt ettikten sonra Meng Hao’ya doğru uçtu. Fakat soğuk gözleriyle uzaklara doğru bakmaya devam ediyordu.

Büyük Usta Meng?” dedi Gu La’nın üçüncü çırağının tavrı kibirli ve küçümseyiciydi. “Karga Gözcü Kabilesinde ne zaman Büyük Usta Meng diye biri türedi!? Sanırım bu şeytansı sürüsü sana ait. Pekala, benim ustam Karga Asker Kabilesinden 7. kademe Ejderhacı Gu La’dır. Eğer akıllı bir adamsan hemen şeytansı sürünü bana teslim edersin. Eğer yapmazsan şu an yolda olan ustam ile yüzleşmek zorunda kalacaksın. Ve bil bakalım başka ne var, bir tanede Vahşi Dev geliyor!

O konuşurken yer titredi ve uzaklardan sarsıcı bir kükreme daha geldi.

Et… Et…” Ses tıpkı gök gürültüsü gibiydi, her şeyi süpürüp geçiyordu. Yer kabarırken Karga Gözcü Kabilesi üyeleri hala ne yapacağını bilemez haldeydi. Meng Hao’nun yanındaki şeytansılardan Siyah Yarasa ve Büyük Tüylü hariç diğerleri krizi hissederek hırıldamaya başladılar.

Bunu duydun mu?” dedi genç adam heyecanla. “Bu Vahşi Devin kükremesi! O, benim ustamın yıllar önce zapt ettiği antik bir şeytansı olan Şeytani Erdem Koruyucusu. Bir Vahşi Dev!!” Genç adam içten bir kahkaha attı. “Vahşi Devler yemek olarak diğer şeytansıları yerler ve Batı Çölünde nadiren görülürler. Efsanelere göre onlar nadiren bir Efendiye bağlanırlar. Fakat benim ustam onu bağlamayı başarmış ve bu yüzden dev onun emirlerine uyuyor!

Yer bir kez daha titredi ve Vahşi Devin kükremesi giderek yakınlaşmaya başladı. Karga Gözcü Kabilesi üyeleri gerilemeye başladılar ve şeytansıların hırıltıları giderek şiddetlendi. Meng Hao ise yüzünde bir gülümsemeyle ormana doğru bakıyordu.

Görünüşe göre Gu La’da biraz yetenek varmış...” diye düşündü Meng Hao. “Ona Vahşi Devi besleme görevini verdikten sonra, ayrı düşmemizin üzerine Vahşi Devi yiyecek ile kontrol edebileceğini fark etmiş olmalı.

Korkmadın mı!?” diye bağırdı genç adam. “Vahşi Dev ortaya çıktığında hepiniz öleceksiniz!!” Genç adam kafasını kaldırıp kahkahalar atarken ayaklarının altındaki zemin titredi. Uzaklarda, büyük adımlarla ilerleyen bir figür görülmüştü bile.

Onun vücudu devasa idi ve şiddetle kükrerken barbarımsı bir aura yayıyordu. Şu an orada bulunan herkes artık onu görebiliyordu.

Et… Et…” Bir kükreme daha çevreyi doldurdu, etrafta kıvrılarak gök gürültüsü gibi yankılandı. Aynı zamanda Vahşi Dev aniden havaya sıçradı. Ormandan fırladı ve devasa cüssesiyle güneşin önüne geçene kadar yukarı uçtu. Aşağıda Karga Gözcü Kabilesinin üyelerinin gözleri kocaman açıldı ve şaşkınlıkla doldular. Bu şok edici Vahşi Deve bakarken nefes bile alamıyorlardı.

Gu La’nın üçüncü çırağı olduğu yerde sakin ve soğukkanlı bir şekilde durdu. Fakat o da içten içe gergindi. Eğer buna mutlak gereksinim duymasaydı ve ustasının şu an buraya gelmek için yola çıktığını bilmeseydi asla bu Vahşi Devi buraya çağırmazdı.

Vahşi Dev sadece yiyecek için ortaya çıkan oldukça sinirli bir şeytansı idi. Ustası Gu La bile Vahşi Deve nezaketle muamele ediyor ve onu sürekli besliyordu. Hatta uyumaya hazırlanırken onun sırtını bile kaşıyordu.

Saygın Vahşi Dev, onlar senin yiyeceklerin!!” diye bağırdı, bu sözler tıpkı ustasının sözleri gibiydi. Vücudu titredi, bir kükreme koparttı ve ardından elindeki et parçasını doğrudan Meng Hao’ya doğru fırlattı.

Aynı zamanda kendisi de geri çekildi. Diğer iki Karga Asker Kabilesi üyeleri de onu takip ettiler, yüzleri soluktu ve vücutları titriyordu.

Fakat onlar biraz geç kalmıştı. Vahşi Dev tıpkı bir fırtına gibi indi. Vücudu hala havadayken kocaman elini aşağı doğru fırlattı ve iki Karga Asker Kabilesi Gelişimcisinden birini kaptı. Adam çığlıklar atarken dev onu ağzına attı. Çiğneme sesleri duyuldu ve ardından adam dev tarafından yutuldu.

Et! Et!” diye kükredi Vahşi Dev. Onun gözünde Gelişimciler yada şeytansılar önemsizdi. Gözlerini havada uğuldayarak ilerleyen et parçasına çevirdi. Onu kapmak için elini salladı.

Yoldaş Kabile üyesinin kapılıp yendiğini gören genç çırağın kalbi telaşla doldu. Fakat aynı zamanda içinde bir zalimlik de yükseldi. Vahşi Devin elinin Meng Hao’ya doğru hareket ettiğini gördü ve vahşice kahkahalar atmaya başladı.

Genç Efendinin istediği şeytansılar...” Daha sözlerini bitiremeden önce gözleri aniden kocaman açıldı ve inanamaz bir ifadeyle doldu. Ağzı açık kaldı, ilk önce kafası karışmış gibi göründü ve ardından hayretle afalladı.

Çünkü bunun nedeni Meng Hao’nun aniden konuşmasıydı.

Aklın fikrin et yemekte! Buraya gel lan!

Daha sonra genç adam Meng Hao’nun ne yaptığını gördü.

Meng Hao uzanarak et parçasını kaptı ve yaklaşan Vahşi Devi izledi. Şok edici bir şekilde Vahşi Dev yaklaştığında Meng Hao’nun sözleri onun tüm vücudunun titremesine neden oldu.

Sanki Vahşi Dev için Meng Hao’nun sesi Göksel bir baskı içeriyordu. Görünüşe göre o ne kadar aç yada vahşi olsa da Meng Hao’nun sesi hayatı boyunca unutamayacağı bir güç gibiydi.

Vahşi Devin gözleri kocaman açılırken kafasının üzerinde duran adamı, bölgedeki Şeytani Qi’nin uyandığı ve ona bağlılık et yada esir ol dediği sahneyi hatırladı.

Onun devasa eli aniden Meng Hao’ya bir metre kala havada durdu. Bir an Meng Hao’ya bakakaldı ve bununla birlikte gözlerindeki delilik yok oldu. Bunun yerini bir mutluluk ve bir parça hayal kırıklığı aldı, sanki ona karşı bir kini var gibiydi. Dev muazzam bir kükreme koparttı.

Mutluluğunun nedeni sonunda Efendisini bulduğu içindi. Hayal kırıklığının nedeni ise son zamanlarda hiç tam doyana kadar et yiyememiş olmasıydı ve Meng Hao’yu bulamadığı için hep morali bozuk haldeydi. Tüm bu duygular attığı bu son kükremenin içinde dört bir yanda yankılandı.

Kapa çeneni ve buraya gel!” diye azarladı Meng Hao.

Koca dev hemen sessizleşti ve tıpkı itaatkar bir kedi yavrusu gibi Meng Hao’nun yanına geldi. Şeytasılardan kaçınmaya dikkat ederek Meng Hao’nun yanına çömeldi.

Vahşi Devin yüzü mutluluk ve itaatkarlıkla doluydu. Bu olay orada bulunan herkesin kafasını allak bullak etti. Her şey beklediklerinin tam tersinde cereyan ediyordu ve bu durum onları tam anlamıyla şaşkınlığa uğratmıştı.

Biraz önce Vahşi Dev tarif edilemez bir delilikle doluydu. Fakat şimdi tamamen itaatkardı ve en ufak bir vahşilik göstermiyordu. Aslında gerçekten de efendisini bulmuş gibiydi.

Yere çömelmesi sanki bir tür alışkanlık gibiydi, sanki bunu Meng Hao’nun yanında önceden bir çok kez yapmıştı.

Bu durum ortama bir sessizlik çökmesine neden oldu. Wu Chen bakakaldı. Wu Hai’nin nefesi kesildi. Wu Ling’in ağzı açıktı.

Gu La’nın üçüncü çırağı olan genç adam ise daha önceki delilikle dolu, insan yiyen ve ustasının bile zar zor ilgilenebildiği bu Vahşi Devin şu anki kedi gibi itaatkar duruşunu idrak etmekte zorlanıyordu. Kafası döndü ve aniden bu Vahşi Devin kendi ustasına değil de daha önce hiç görmediği bu Büyük Usta Meng isimli kişiye ait olduğu hissiyatına kapıldı.

Vahşi Devimi bu bölgede dolanması için bırakmıştım ve sen onu bana saldırması için mi çağırdığını söylüyorsun?” dedi Meng Hao, yüzünde bir gülümsemeyle genç adama baktı.

Genç adam ağzını açtı, ama beyni o an bomboştu. Diyecek bir şey bulamıyordu. Tüm bu olanlar aklını ve kalbini allak bullak etmişti. Fakat, tam o anda uzaklardan kopan yedi ya da sekiz tane prizmatik ışık ışını belirdi. Bu figürlerin liderliğini yüzünde gururlu bir ifade olan Gu La yapıyordu. Bunun üzerine hemen genç adam kendine geldi. Havaya doğru heyecanlı bir şekilde baktı.

“Usta, kurtar beni!!”







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44297 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr