Bölüm 411

avatar
7710 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 411


Bölüm 411: 7. Kademe Mo Zi

Papağan asla geri dönmedi. Meng Hao’nun da pek umurunda değildi. Papağan kim bilir kaç yıldır yaşıyordu, fakat tabiatı gereği ölümüne susamış gibiydi. Ama yine de hala ölmemişti. Meng Hao onun hayatta kalma becerilerine güveniyordu.

Dahası çan formundaki Et Peltesi de onunla birlikteydi. Eğer bir şey olursa endişelenmesi gereken kişi Papağan değil, Yabancı Canavardı.

Günler geride kalırken Meng Hao bu sürenin çoğunu avlusunda oturup Yeşilodun Ağacı totemine çalışarak geçirdi. Totem alnında titreşiyor ve tüm vücuduna sonsuz bir hayat kuvveti yayıyordu. Meng Hao her gözünü kapatıp meditasyon yaptığında kalp atışları bile etrafındaki yer ve gökte dalgalanmalar yaratıyor gibiydi.

Bu beş elementten sadece bir tanesi, bir Ahşap tip totem. O benim Gelişim Merkezimi Gelişen Ruh aşamasına oldukça yaklaştırdı bile…” Gözlerini tekrar açtığında onlar ışıl ışıl parlıyordu.

İçindeki totemik gücü dikkatlice inceledikten sonra yeni bir kavrayışa ulaşmıştı.

Eğer beş elementten ikinci totemi elde edebilirsem, o zaman Gelişim Merkezim Altın Çekirdeğin tam döngüsünde olsa bile kan renkli maske olmadan Erken Gelişen Ruh aşamasının zirvesindeki biriyle dövüşebilecek kadar güçlü olacağım!

Aslında… Totemlerin gücünü kullanarak Gelişen Ruh aşamasına ait olan bazı kutsal becerileri bile kullanabileceğim!

Aynı zaman zarfında Meng Hao ayrıca Mo Fang’dan aldığı şeytansı sürüsünün üzerinde de deneyler yaptı. Onları Şeytan Besleme Haplarıyla besledi ve hatta onları ava götürdü. Nispeten kısa bir sürede şeytansılar daha vahşi ve sert bir hale geldiler. Tabii ki kısıtlı zamandan dolayı onlarla Yeşilodun Kurtları arasında hala büyük bir fark vardı.

Fakat işler böyle devam ederse, beş Yeşilodun Kurduyla kıyaslanamasalar bile değişmeye ve güçlenmeye devam edeceklerdi.

En sonunda bir öğle vaktinde Meng Hao avlusunda meditasyonda otururken aniden Karga Gözcü Kabilesinin arka dağ kısmından muazzam bir kükreme yankılandı. Kükreme sesi yankılanırken Meng Hao’ya doğru yirmi metreden büyük devasa bir siyah piton siyah ışın şeklinde fırladı.

Siyah yılanın güçlü bir aurası vardı ve vahşilikle doluydu. Onun çatallı ağzından içeri ve dışarı hızla titreşti ve onun sadece mevcudiyeti bile bölgeyi kaosa sürükleyen bir aura gönderdi. Dahası Göksel bir görünüme sahip olan siyah, çalkalanan bir sis, yılanın uçuşuyla birlikte etrafta kabardı.

Siyah yılanın üstünde siyah cübbeli yaşlı bir adam vardı. Onun ifadesi sertti ve gözleri kibir ve kendini beğenmişlikle doluydu, siyah yılan oraya yaklaştı ve ardından Meng Hao’nun avlusunun üzerinde havada durdu. Yaşlı adam küçümseyen gözlerle aşağıdaki Meng Hao’ya baktı.

Yaşlı adamın Gelişim Merkezi çok yüksek değildi, sadece Orta Nüve Formasyonu aşamasındaydı, fakat vücudu şok edici dalgalar çıkartan karmaşık totem dövmeleriyle süslenmişti. Bu dövmeler sayesinde adam Gelişen Ruh aşamasına benzer bir aura yayabiliyordu.

Demek Meng Hao sensin!” Gürültülü bir ses çınladı. Bu ses sanki bir insana ait değil gibiydi, sanki sayısız canavar aynı anda kükremişti. Ses dört bir yana doğru süzülerek dağın arkasındaki kısımdaki bütün Gelişimcilerin kalplerinin titremesine neden oldu. Bütün şeytansılar korkudan titremeye başladılar.

Siyah yılanın üstündeki yaşlı adamı hemen tanıyanlar oldu.

“7. kademe Ejderhacı, Büyük Usta Mo Zi!!”

O gerçekten de Büyük Usta Mo Zi! Demek Büyük Usta Meng’e bakmaya geldi!

Büyük Usta Meng, Mo Fang’ın şeytansı sürüsünü almıştı. Şu an Büyükbaba ve diğerleri araya girse bile iyi şeyler olmayacak. Bu, Karga Gözcü Kabilesinin ilk Ejderhacı savaşı olacak. Büyük Usta Meng’e karşı Büyük Usta Mo!”

Meng Hao avlusunda bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Yavaşça gözlerini açtı ve bu gözleri soğuk bir parıltıyla kaplandı. Havda siyah yılanın üstünde duran yaşlı adama doğru kayıtsız bir bakış attı.

Bu sıradan bir bakıştı; gözlerinde ne şok edici bir keskinlik vardı, ne de ağzından sarsıcı kelimeler çıktı. Sadece kafasını kaldırarak baktı. Meng Hao’nun bakışı vahşi kibre ve öfkeye sahip olan siyah yılanın üzerinden geçince yılan aniden titremeye başladı.

Onun basit zihninden aniden dehşet dolu korku dalgaları yükseldi. Meng Hao’nun bakışı sıradan gibiydi, yaşlı adam neler olduğuna dair en ufak bir ipucu görememişti. Ama siyah şeytansı yılan şiddetle titredi, kalbi ve zihni allak bullak oldu. Korku ve dehşet tam ruhundan yükseliyordu.

Sanki üzerindeki baskı hayat kuvvetine çökmüş gibiydi. Onun ruhunun derinliklerinden yükselen bu korku ve dehşet hissi muhtemelen onun soyunu yaratan antik atası için bile geçerli olacaktı. O da Meng Hao’nun karşısında korkudan titreyecekti. Meng Hao’nun yaydığı ifade edilemeyen aura, siyah yılanın onu Gökler kadar korkunç görmesine neden oluyordu.

Sadece tek bir bakışla siyah yılanın ürpertici bir uluma kopartmasına ve ardından hemen geriye çekilmesine neden oldu. Şaşkına dönen siyah cübbeli adam elinden gelen her şeyi yapsa da siyah yılan o anda tamamen kendini kaybetmiş haldeydi.

Meng Hao’nun bakışını başka yöne çevirdiği anda ancak tekrar kendine gelebildi. Eğer Meng Hao ona biraz daha uzun baksaydı muhtemelen gökyüzünden yere düşecekti.

Olanları gören herhangi biri yoktu. Fakat Mo Zi’nin kalbi titredi ve yaşadığı şaşkınlığı dışarı vurmaktan kendini son anda tuttu. Gözleri kocaman açıldı. Buraya Meng Hao’yu cezalandırmak ve şeytansı sürüsünü geri almak için kibirli bir tavırla gelmişti. Ama aniden bütün planları değişmişti. Havada süzülürken aşağıdaki Meng Hao’ya baktı, aklından çeşit çeşit düşünceler geçti.

Lanet olsun!” diye düşündü, “Büyükbabanın, Büyük Kıdemlinin ve diğerlerinin benim buraya gelişimi engellememelerine şaşmamak gerek. Bu herif yüksek seviye bir Ejderhacıymış!! Onun kademesi kaç acaba…?”

Nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu Meng Hao soğukkanlılıkla. Sesi sakindi ama gözleri soğuklukla doluydu. 7. kademe Ejderhacı Mo Zi’ye doğru baktı ve aniden adamın vücudundaki totemlerin oldukça ilginç olduğunu fark etti.

Ben Mo Zi. Yoldaş Taoist Meng, benim oğlum iyi bir öğrenci değildir ama hayatının yarısını şeytansı sürüsünü toplamak için harcadı. Bu meseleye ilişkin bir açıklama talep ettim. Fakat, ikimiz de Ejderhacıyız. Bir ay sonra Karga Mabudunun beş Kabilesinin Atalarına ibadet etmeye gideceği gün gelecek.

“O zaman Ata’nın topraklarına giriş sırası beş büyük Kabile arasında yapılacak olan bir yarışmayla belirlenecek! O gün, senin gizli Ejderhacı sanatını tecrübe etmeyi umuyorum!” Mo Zi, Meng Hao’nun kaçıncı kademe Ejderhacı olduğunu bilmiyordu; fakat buraya gelmişken hemen ayrılamazdı. Bu nedenle bu zorlama sözleri söyledi, ardından döndü ve siyah yılanla oradan ayrıldı.

Adam oradan ayrılırken kararını vermişti. “Onun kaçıncı kademe olduğuna karar vermeliyim. Aceleci hareket yapmamalıyım. Beş büyük Kabile yarışmasını kullanarak onun ne kadar iyi olduğunu göreceğim.

Adam birdenbire gelmiş ve hızlıca ayrılmıştı. Çevredeki izleyiciler olup bitenleri görmüş ve sadece şaşkınlıkla izleyebilmişlerdi.

Meng Hao da bir an şaşkınlık geçirmişti. 7. kademe Ejderhacı Mo Zi’nin buraya neden geldiğini kısa bir sürede anlamıştı. Fakat, onun buraya geliş niyeti ve gidişi birbirine tamamen zıttı. Meng Hao soğukça gülümsedi ve gözleri pırıldadı.

Demek beklenen an geliyor; beş büyük Kabile, Atalarına kurban sunacaklar… Bunu yapmak için Karga Mabudu Kutsal Topraklarına girmek zorundalar. Orası diğerleriyle belirlediğimiz buluşma noktasıydı.

Fakat, şu an Ahşap tip toteme sahibim, Kutsal Topraklara girmek o kadar da önemli değil. Dahası, Karga Gözcü Kabilesi gerçekten de bana iyi davranıyor.” Biraz düşündükten sonra gözlerini kapatarak Yeşilodun Ağaç totemine çalışmaya devam etti.

Sonraki günün şafağında ilk ışıklar gökyüzünde belirdiği sırada Meng Hao trans durumundan çıktı. Etrafındaki sessiz şeytansı sürüsüne doğru bakındı. Şunan düzinelerce şeytansısı üç grup şeklinde organize edilmişti. Birinci grup Büyük Tüylünün liderliğindeki Yeşilodun Kurtlarıydı.

Diğer grup Siyah Yarasa liderliğindeki Yeşilodun Yarasalarıydı. İki grup arasında sayı bakımından büyük bir fark vardı. Yeşilodun Kurtları daha fazlaydı ama Yeşilodun Yarasalarının seviyeleri daha yüksekti. İki grubun denk olmasına gerek yoktu, ama aralarında belli bir sınır vardı. Çok iyi anlaşamıyorlardı ve aralarında biraz düşmanlık vardı.

Üçüncü grup ise Yeşilodun Yılanlarıydı. Onların sayıları iki grubun ortasındaydı. Fakat kuvvet anlamında diğer iki grup ile boy ölçüşemezlerdi. Daha düşük pozisyonda olduklarından Siyah Yarasa ve Büyük Tüylü’ye karşı korku besliyorlardı.

Meng Hao üç şeytansı grubuna bir an düşünceli şekilde baktı. Ardından vücudunun titreşmesiyle birlikte avludan ayrıldı. Onun arkasından Büyük Tüylü kafasını kaldırdı, ardından o da bir bulantıya dönüşerek diğer Kurtlarla birlikte Meng Hao’nun peşinden gitti. Siyah Yarasanın gözleri titreşti ve havalanarak beraberindeki Yeşilodun Yarasalarını yanında götürdü.

Meng Hao dağın arka bölgesinden ayrılırken Yeşilodun Yılanları ise yan taraftaki pozisyona geçmişlerdi. Yol boyunca Meng Hao’yu gören Kabile üyeleri ona korkuyla bakmış, ardından ondan kaçınmak için kafalarını eğmişlerdi.

Meng Hao Karga Gözcü Kabilesinden ayrıldıktan sonra kendini çevre dağ ormanında buldu. Genelde yaptığı gibi çeşitli şeytansı sürülerini avlanmak için farklı yönlere gönderdi. Kendisi ise uzun bir ağacın altında oturarak meditasyona başladı.

Büyük Tüylü ayrılmak yerine Meng Hao’nun yanına uzandı. Miskin gibi görünse de aslında soğuk ve ihtiyatla dolu gözleriyle etrafa bakınıyordu.

Meng Hao Karga Gözcü Kabilesine geleli yarım yıldan fazla olmuştu. Bu sürede sık sık Yeşilodun Kurtlarını dışarı avlanmaya çıkartmıştı ve her seferinde Büyük Tüylü hep Meng Hao’ya yakın durmuştu. Yiyeceğini ise genelde diğer Yeşilodun Kurtları getirmişti. Meng Hao emir vermediği sürece onun yanından asla ayrılmayacaktı.

Şu an Meng Hao’nun şeytansı sürüsü daha güçlü ve büyüktü; yine de Büyük Tüylü aynı şekilde davranmaya devam ediyordu.

Meng Hao onun başına hafifçe vurdu. Bununla birlikte aklına Mastif geldi. Aniden zihnini kan renkli maskenin içine gönderdi. Mastifin hala derin uykuda olduğunu hissedince bir iç geçirdi.

Ne zaman uyanacaksın?” diye düşündü. Ruhsal Duyusunu geri çekti, ardından çevresindeki ormana bakındı. Hafif bir meltem ağaçların arasından süzülürken hışırtı seslerinin yükselmesine neden oldu.

İlk bakışta burası sanki Güney Diyarı gibi geldi. Fakat aynı zamanda burada aşina olmadığı bir şey vardı; evindeymiş hissiyatı vermiyordu.

Siyah Topraklardan ayrıldıktan sonra, Ji Klanının beni arayışına müdahale eden Göksel tılsımın gücü kaybolmuş olmalı. Şu andan itibaren… Her an Ji Klanının gelişine hazırlıklı olmalıyım. Ayrıca Siyah Topraklardan ayrılmış olsam da, belki de üzerimde hala bu müdahaleyi devam ettirebilecek kadar Göksel Tılsım gücü vardır.” Meng Hao gözlerini gökyüzüne dikerken kalbi sorularla doluydu. Aradan geçen yarım yıl boyunca Ji Klanından hiç kimseye rastlamamıştı. Şu an Ji Klanının onun peşinden gelmemesinin ana nedeninin, elde ettiği Göksel Tılsım Sembolleri ve onları aydınlanma kazanmak için kullanması olduğu düşüncesine kapılmaya başlamıştı.

Ji Klanı…” diye düşündü, gözleri soğukla doldu. “Günün birinde güçleneceğim… O zaman Ji Klanı benim üstünlüğümü tanımak zorunda kalacak!” Derin bir nefes aldı ve gözleri kararlılıkla doldu.

Tam o sırada Meng Hao’nun zihni aniden titreşti. Kafasını çevirerek uzaklara doğru baktı. Bununla birlikte aniden kulaklarına yüksek perdeli bir ses süzüldü.

Bu Siyahdemir Yılanını ilk gören kişinin kim olduğunun bir önemi yok. Benim Ustam 7. kademe Ejderhacı Gu La. Gerçekten de bu Genç Efendiyle mücadele etmeye mi cüret edeceksin!?

R.N: Gu La, Meng Hao’nun ilk Kutsal Kar Şehrine gittiğinde esir aldığı Batı Çölü Gelişimcisiydi.Daha sonra bu Karga Mabudu Kabileleri bölgesine ışınlanırken Vahşi Dev ile birlikte kaybolmuşlardı.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr