Bölüm 407

avatar
7867 22

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 407


Bölüm 407: Beşinci Nesil Şeytan Mühürleyici!

Antik Tao; Gökleri Mühürlemek İçin Israrcı Arzu; Dağlardaki Her Şeyin İyiliği İçin; Dokuz Dağ ve Denizlere Tao Felaketi Gelmeli; Benim Kaderim Ebedidir!

Antik Tao; Sayısız Şeytan Çeşidine Çalış; Ölümsüzlere Ait Olmayan Yolda Yürü; Dokuz Dağ ve Denizlerin Felaketiyle Yüzleş; Benim Tao’m Sonsuzdur; Kitleler Hataya Düştü ama Benim Tao’m Doğru; Benim Kaderim Ebedidir!

Kadim ses Meng Hao’nun zihninde bir gök gürültüsü gibi gürledi ve yankılandı. Meng Hao’nun gözleri pırıldadı ve derin bir nefes aldı. Elini ona doğru uzatan devasa Treant’a baktı ve ardından gözleri kararlılıkla doldu. Uzun adımlarla ilerledi, doğrudan avucuna yürüdü.

Treant’ın eline adımını attığı anda, Treant kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı ve kükredi. Kükreme Yeri ve Göğü sarsarak gökyüzünü dolduran bulutların parçalanmasına ve dağılmasına neden oldu. Yukarıda içinde başka bir dünya görülen bir burgaç ile birlikte mavi gökyüzü kendini gösterdi.

Bununla birlikte Treant elini Meng Hao’ya herhangi bir zarar vermeyecek şekilde kapattı. Daha sonra vücudu yeşil bir ışık ışınına dönüşerek gökyüzüne fırladı. Göz açıp kapayıncaya kadar burgacın içine girdi. Onun vücudu genişlemeye başladı. Meng Hao’nun bakışları altında devasa Treant büyümeye devam etti. Kısa bir sürede devasa bir Gök ve Yer ağacına dönüştü.

Ağaç ortaya çıktığı anda Meng Hao’nun zihni gürleme sesleriyle doldu. Bilincinin genişlemeye başladığını hissetti; zaman aktı ve Gökler parçalandı. Yıldızlar ona doğru akın etti.

Yukarı doğru baktığında gökyüzünde artık gökyüzü değil yıldızlar olduğunu gördü. Aşağıda ise Batı Çölünün engin toprakları görülüyordu. Fakat bu topraklar Güney Diyarından ayrılmamış durumdaydı. Azur renkli Samanyolu Denizinin diğer tarafında Doğu Toprakları titriyordu ve Kuzey Menziliyle arasında büyük bir fırtına çalkalanıyordu.

Bunlar Batı Gök Gezegeninin topraklarıydı, kim bilir kaç yıl öncesinden bir sahneydi.

Aşağıdaki engin topraklar düz değildi, bir küre, gezegen şeklindeydi.

Aniden Treant’ın kadim, yankılı sesi zihnini doldurdu.

Burası… Güney Gök Gezegeni!

Dokuzuncu Dağ ve Denize bitişik dört tane ebedi gezegen vardır. Güney Gök. Doğu Zafer. Kuzey Kamış. Batı Saadet. İlkel iradeye göre onlar ebediyen Dokuzuncu Dağın etrafında bir yörünge izlerler…

Ben ise Dokuzuncu Denizde Açıkyeşil adı verilen bir adadan geldim. Ben Açıkyeşil Adasından Yeşilodun Ustasıyım!”

Meng Hao derin bir nefes aldı. Treant konuşurken aşağısındaki toprakların daralarak bir gezegene dönüştüğünü gördü. Aynı zamanda, uzaklardaki yıldızların içinde gördüğü şey…

Tarif edilemez bir büyüklüğü sahip, sonuz bir uzunluktaki bir dağ idi!!

Bu dağın boyutu Güney Gök Gezegeninin çok çok üstündeydi. Aralarındaki ilişki tıpkı bir dev ile bir böcek gibiydi! Meng Hao onu gördüğü anda, kafası dönmeye başladı. Sanki bilinci ikiye bölünecekmiş gibiydi. Kalbi ve zihni uğultularla doldu.

Meng Hao Dokuzuncu Dağ ve Denizi ya da Güney Gök Gezegenini tam olarak anlayamasa da, bu konuda tamamen cahil de değildi. Fakat şu an gerçekten de Dokuzuncu Dağın haşmetine bakıyordu!

Bakışları Dokuzuncu Dağ ve onun etrafında dönen Güney Gök Gezegeni de dahil dört gezegene kilitlenmişti. Dokuzuncu Dağın iki tarafında yıldızların içine doğru sonsuza kadar uzanıyormuş gibi görünen iki devasa deniz vardı!

Bu denizler belki normal deniz suyundan oluşmuyordu, ama yüzeyinde gezegenleri bile ezip geçebilecek kadar büyük dalgalar görünüyordu.

Bu sahne Meng Hao’nun kalbinin ve zihninin benzersiz bir şiddetle titremesine neden oldu.

Aynı sırada denizlerden birinden havalanan yeşil bir ışık ışını gördü. Yeşil ışının içinde Göklerin kendisiyle bile çarpışmaya muktedirmiş gibi görünen devasa yeşil bir ağaç gördü.

Ağaç, engin denizden fırlayarak Güney Gök Gezegenine doğru semayı geçti. Fakat oraya yaklaştığı anda Meng Hao’nun zihninde bir gürültü koptu. Aniden Güney Gök Gezegeninin yüzeyinde muazzam bir yüz belirdi.

Bu yüz gözleri kapalı yaşlı bir adam şeklindeydi. Sanki Güney Gök Gezegeni onun vücuduydu, kafası hayaliydi ve gezegenin üstüne yerleştirilmişti. Aniden ağzı açıldı ve oraya gelen yeşil ağaca bir şey söyledi. Meng Hao onun ne söylediğini tam olarak çıkartamadı.

Kelimeler o ağızdan döküldüğü anda ışık ışınının içindeki Yeşilodun Ağacı parçalanmaya ve çözünmeye başladı. Bunun sonucunda ortaya çıkan parçacıklar Güney Gök Gezegenine doğru düşmeye başladı.

Bu parçacıkların çoğu yaklaştıkları süreçte küllere dönüştüler. Ama küçük bir parça hayatta kalmayı başarabildi. O parça Meng Hao’ya doğru fırlayarak onun vücudunun kırılmasına sebep oldu. Daha sonra Meng Hao ile kaynaştı ve ikisi birlikte Batı Çölüne düştüler. Daha sonra bir kök ortaya çıktı.

Meng Hao’nun kafası karışmıştı. Hiç acı hissetmedi; daha çok sanki bir ağaca dönüşmüş gibi bir hissiyatla dolmuştu. Sayısız yıl geride kaldı ve en sonunda bir Yeşilodun Ağacı oldu.

Yıllar geçip giderken beyaz bir kurt, rengarenk bir yılan ve ufak bir yarasa ağacın altını kendilerine ev olarak edindiler. Yıllar geçti. En sonunda yağmurlu bir akşamda bir figür oraya doğru yaklaştı.

Bu, elinde şemsiye tutan orta yaşlı bir adamdı. Gelerek ağacın önünde durdu ve ona baktı.

Demek Güney Göğe Tao’sunu doğrulamak için gelen başka bir varlık daha var. Vücut ve can yok olmuş, ama kendini Güney Göğe kanıtlama çabasıyla geriye bir ruh tohumu kalmış…

Pekala. Güney Göğün Batı Çölünde olduğumuzdan, Birliğimin gücünü kullanarak seni tamamen nesilden nesle totemleri aktarma becerisiyle donatacağım. Tıpkı Güney Diyarının Şeytani Tao Hapı gibi… Antik Bir Tao yolu, benim kaderim Ebedidir.” Adam iç geçirdi, elini kaldırdı ve onu ağacın üzerine yerleştirdi. Uzun bir zaman geçtikten sonra, adam döndü ve uzaklara doğru yürümeye başladı.

Bununla birlikte ondan sayısız titrek ışık iplikleri çıktı. Onlar sönük ve zayıftı, ama her biri onun vücuduna bağlı gibi görünüyordu. İplikler kıvrıldılar ve havada yok oldular. Bu iplikler tıpkı Karma iplikleri gibiydi.

Ben Birliğimin Beşinci Nesliyim, Beşinci Nesil Şeytan Mühürleyici Taoist Usta. Benim Tao’m Dokuzuncu Dağ ve Denizinkinden farklı. Farklı Tao’lar ile uzlaşmalar sağlanamaz. Onların doğru yada yanlış olması önemli değil. Benim Tao’m sonsuza kadar var olacak!

Dokuz Dağ ve Denizlerin Felaketiyle yüzleşeceğim.” Adam kafasını çevirdi ve Yeşilodun Ağacına baktı. O anda Meng Hao sanki adam kendisine bakıyormuş gibi hissetti. Aniden zihni uğuldamaya başladı. Adam devam etti: “Ayrılmadan önce seninle karşılaşmam… Kaderdir. Görünüşe göre bizim yazgımız gelecekte bir gün benim varislerimden biri için bir aydınlanma noktası olacak.

Şeytan Mühürleyiciler Birliğinin çizgisi bozulmayacak diye bir şey yok. Eğer genç nesil aydınlanma kazanabilirse, o devam edecek. Eğer olmazsa, o zaman Dokuz Dağ ve Denizlerin Tao Felaketi gelecek ve ardından insanlar Şeytan Mühürleyicilerin iradesini hatırlayacak.

Meng Hao’nun zihnindeki uğultular uzun bir süre devam etti. En sonunda kaybolduğunda, gözlerinin önündeki her şey yok olmaya başladı.

O… Treant’ın avucunda duruyordu. Gökyüzü önceki gibi bulutlarla kaplıydı ve havada Karga Gözcü Kabilesi üyelerinin ilahileri yankılanıyordu. Biraz önce tecrübe ettiği her şey sanki sadece bir anlık sürede gerçekleşmiş gibiydi. Fakat Meng Hao bir ebediyeti tecrübe etmişti.

Meng Hao’nun gözleri boş bir ifadeyle doluydu. Etrafındaki her şey ona anlamsız geldi, Treant’ın avucundan indi ve ardından sunağa bacaklarını çaprazlayarak oturdu. Gözlerini kapattı.

Aniden vücudundan yeşil bir parıltı yükselmeye başladı. Yeşil parıltının içinde dallar görülüyordu. Onlar sunağın taş yüzeyine gömüldüler; Meng Hao sanki bir Treant olmuş gibiydi.

Çevredeki Kabile üyeleri bunu görünce kalpleri ve zihinleri titremeye başladı ve sessizce bakakaldılar. Yeryüzü ve Gökyüzü Papazlarının nefesleri hızlandı ve gözleri inanamaz ifadelerle doldu.

Tam o anda uzaklardan bir ışık ışını yaklaştı. Işın oldukça yaşlı bir adama dönüştü. Gelişim Merkezinin yaydığı dalgalar onun Orta Gelişen Ruh aşamasında olduğunu gösteriyordu. Yaşlı adam ortaya çıktığı anda bakışları Meng Hao’nun üzerine düştü ve ifadesi titreşti.

Uzun bir süre geçtikten sonra yaşlı adam konuşmaya başladı: “Ata Yeşilodun bir totem bahşediyor…” İki Baş Papaz adama baktılar. Yüzlerinde ciddi ifadelerle başlarını aşağı yukarı salladılar.

Onun Ata Yeşilodundan bir totem aldığını düşününce, onunla ilgili bütün araştırmaları iptal edin. Onun nereden geldiği yada söylediklerinin doğru olup olmadığı önemli değil. O artık Karga Gözcü Kabilesinin ebedi tebaasıdır!

Zaman yavaşça aktı. Meng Hao tekrar gözlerini açtığında yedi gün geçmişti.

Gözlerini açtığında çevredeki Kabile üyelerinin dağılmış olduğunu gördü. Akşam vaktiydi ve görüş alanında tek bir insan yoktu. Dağın zirvesindeki sunakta tek başınaydı.

Kafa karışıklığı gözlerinde belli oluyordu. Gözlerini indirerek vücuduna baktı ve ona çok sayıda dalın bağlanmış olduğunu, bu dalların dört bir yana yayıldığını ve kendisini bir ağaç gibi gösterdiğini gördü.

Meng Hao uzun bir süre sonra derin bir nefes aldı. Ağaç dalları yavaşça geri çekilerek onun vücuduyla kaynaştılar. En sonunda Meng Hao ayağa kalktı.

Sakin bir yüz ifadesiyle gökyüzüne doğru baktı ve dalgınca bir iç geçirdi.

3,000 Tao var. Simya Tao’su. Şeytanların Yolu. Totemler. Çeşitli teknikler ve yöntemler. Hepsi de büyük Tao’lar. İster totemler olsun ister Şeytan Mühürleme, hatta Siyah Toprakları şekillendiren Göksel Tılsım….

Bu tıpkı elde ettiğim üç sayfalık gizli sanatlar gibi. İlki hızlandırma ve tıbbi hap yapımıyla ilgili. İkincisi, zaman hazineleri üretme üzerine. Üçüncüsü, Şeytanları dönüştürebilen Ejderhacı sanatları. Bu üçü çeşitli noktalarda birbirlerine bağlanıyorlar ama gerçekte hepsi de aynı kaynaktan çıkıyor!”

Onların hepsi de Şeytan mühürlemeyle ilgili!” Meng Hao’nun gözleri tuhaf bir ışıkla parladı. Aydınlanma elde ettiği anda ister Güney Diyarı olsun isterse de Batı Çölünün olsun bir önemi yoktu, iş Gök ve Yere gelince bütün mesele Ölümsüzler ve Şeytanlar ile ilgiliydi!

Eğer Ölümsüzlere açık bir örnek vermek gerekirse, Güney Gök Gezegeninin mağrur Ji Klanı en iyisi olacaktı. Eğer Şeytanlara örnek vermek gerekirse de… En iyisi gizemli ve çeşit çeşit Şeytan Mühürleyiciler olacaktı!

Olağan dışı olan şey, Şeytanların çeşitlilikleriyle karakterize edilmiş olmaları… Bu nedenle, Güney Göğün büyük topraklarında onlar, Güney Diyarında Simya Tao’su ile temsil edildiler. Siyah Topraklarda onlar tılsımlı sembollerdir ve Batı Çölünde ise totemler. Belli ki Doğu Topraklarında ve Kuzey Menzilinin de kendi Şeytan çeşitleri var.”

En nihayetinde hepsi de Şeytan!

Onlar Ölümsüzlerden farklılar. Ölümsüzlerin kendi onurları var, ama Şeytanlar farklılıklara sahipler. Ölümsüzler sadece tek bir yoldan yürürken, diğer sayısız yolun hepsi de Şeytanidir!” İçinde yıldırımlar çakan zihni uğuldayan Meng Hao, aniden benzersiz bir aydınlanma elde etti.

Onun düşünceleri bu noktaya ulaştığında, vücudu Karga Gözcü Dağının zirvesinde olsa da, bilinci genişleyerek Göklerin en yukarısına yükseldi. Siyah Topraklara ilk girdiğinde zihninde dolanan düşünceler en sonunda aniden tek bir sonuca bağlandı.

Her şey Dokuz Dağ ve Denizlerin Qi’si ile ilgili olmalı. Ölümsüzler bu Qi’ye Öz diyor. Fakat, Şeytan Mühürleyiciler için o Şeytani Qi. Bu durumda… Belki de Dokuzuncu Dağ ve Deniz aslında Göklerin inanılmaz güçlü, devasa bir Şeytanıdır!” Meng Hao’nun gözleri ışıl ışıl parladı.

Eğer Dokuzuncu Dağ ve Deniz kitlesel olarak bir Şeytan ise, o zaman onun Qi’si Dağın etrafındaki gezegenleri dolduracaktır. İster Ji Klanı olsun isterse de diğer güçlü uzmanlar, bütün bu Ölümsüzler Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özünü elde etmeyi arzulayacak ve böylece onun Lordu olacaklar.

Diğer taraftan ise, Şeytan Mühürleme başka bir gelişim yoludur ve Dokuzuncu Dağ ve Denizin Qi’sini elde etmekle alakası yoktur. Eğer o bir Şeytan ise, benim isteğim doğrultusunda mühürlenebilir yada onaylanabilir!

—–







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr