Bölüm 385

avatar
8214 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 385


Bölüm 385: Hodri Meydan!

Sağır edici kükremeler yükselirken sekiz Gelişen Ruh Gelişimcisinin kutsal becerileri Meng Hao’nun üzerine doğru indi. Adamların yüzleri vahşi ifadelere bürünmüştü ve sahip oldukları öldürme arzusu dışarı yayılıyordu.


Bu sahneyi izleyen herkes bir an sonra Meng Hao’nun zayıf vücudunun bir porselen gibi parçalanarak sayısız parçaya bölüneceğini hayal edebiliyordu. Bunun ardından Göksel Felaket dağılacak ve saçma savaş sona erecekti.


Meng Hao’nun bakışları gökyüzünden ona yaklaşmakta olan Gelişimcilere döndü. “Gökler kızdırılmamalı. Kışkırtılmamalı! Geçersiz kılınmamalı!! Gökler beni katletmeye çalışıyor! Siz insanlar kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Beni yok etme görevi için Göklerin yerini almak sizin ne haddinize?” diye gürültülü bir kahkaha attı.


Onun kahkahası Gelişen Ruh Gelişimcilerinin yüzlerinin anında düşmesine neden oldu. Kutsal becerilerinin Meng Hao üzerinde hiçbir şekilde etki sağlamadığını keşfedince yüzlerinde büyük bir hayret ifadesi belirdi. Onlar ayaklarında taşlar bağlı olan bir öküzün denize atılması gibi ortadan kaybolmuştu.


Bununla aynı anda adamların içinde aniden bir tehlike hissiyatı yükseldi. Gökyüzünde daha öncekilerden çok daha geniş bir yıldırım toplanmaya başladı. Üç metre kalınlığındaki bir yıldırım düşmeye başlarken bir gürleme sesi duyuldu. Bu yıldırım tıpkı devasa bir ışık sütununa benziyordu.


Yıldırım hemen dokuza bölünerek aşağı doğru indi.


Meng Hao içinde feryatlar koparan Et Peltesini tutan sağ elini havaya kaldırdı. Sekiz Gelişen Ruh Gelişimcisinin tüyleri diken diken oldu; Meng Hao’nun kahkahaları onlar için tam bir kabusa dönüştü. Hemen üzerlerine gelen Felaket Yıldırımından kaçmaya yeltendiler.


Ama ne kadar hızlı olduklarının bir önemi yoktu. Yıldırım düşerek onlara muazzam bir gümbürtüyle çarptı. Ağızlarından kanlar saçıldı ve yüzleri kireç gibi bembeyaz oldu. Geriye doğru yüksek bir hızla çekilirlerken Meng Hao’ya derin bir dehşetle baktılar.


Takımyıldız Kabilesinden beyaz cübbeli Gelişimci kaşlarını çattı. Onun yüzü çirkin ve soluktu. “Antik kayıtlarda yazanlara göre Felaketi aşan kişi Gök ve Yerdeki uğursuz bir yaşam formudur. Onun beş bin kilometre yakınındaki her şey küle dönüşecektir. Fakat bu gerçekleşene kadar o hala bir uğursuz yaşam formu durumunda! Ona yaklaşan herkes kesinlikle ölecektir!


Dahası onu öldürmek imkansız olacak. Gökler akıl ermez bir derinliğe sahip, özellikle gurur anlamında. Bu kişiyi Gökler yok edecek, başkalarının bu işe karışmasına imkan var mı? Şu an onu öldürmeye çalışmak Göklere düşman olmakla aynı anlama geliyor!


O Felaket Yıldırımı tarafından öldürüldüğünde, vücudu bir yıldırım topu gibi patlayacak… Antik kayıtlara göre o yıldırım patlaması meydana geldiğinde, Felaket aşkınlığı bölgesinin içindeki her şey hiçliğe karışacak.


Hayatta kalmak için tek umudumuz onun Felaketi aşmayı başarması olacak. Dahası, Yıldırımın vücudumuzu etkilemesine izin veremeyiz. Eğer bu olursa ve bunun sonucunda ölmezsen Karma çağrışımından kaçınmış olacaksın… Eğer Karma çağrışımından kaçınırsan, daha sonra Felaket Yıldırımı seni öldürene kadar durmayacak. Bu sekiz Gelişen Ruh Gelişimcisi… Artık ölümü garantilediler!


Yüzünde sert bir ifade olan beyaz cübbeli gelişimci son hızıyla geri çekildi.


Yıldırımlar arka arkaya düşerken Meng Hao kendini savunmak için Et Peltesini eliyle yukarıda tutuyordu. Yıldırım sürekli Meng Hao’nun etrafındaki alana dağılıyor ve yakındaki Gelişimcilerin kan donduran çığlıkları yükseliyordu. Kısa süre sonra hava küfür ve lanetleme sözleriyle doldu.


Meng Hao bunu önemsemedi. Bu onun Patrik Reliance’dan öğrendiği bir şeydi. Eğer birini oyuna getirdiysen ve ardından onlar tarafından küfür yiyorsan sakinliğini korumak zorundaydın. Bu tam anlamıyla Patrik Reliance’ın tarzıydı.


Meng Hao yıllar boyunca bir çok insanı kandırmıştı ve bu yeteneğinde oldukça yükselmişti. Bu nedenle düşen yıldırımları üç bin kilometrelik bölgedeki çeşitli Gelişimcilerin üzerine yönlendirmeye devam etti.


Her gittiği yer bir yıldırım gölü ve hüzünlü küfürlerle sarılıyordu. Ayrıldığı yerlerde ise arkasında kavrulmuş cesetler bırakıyordu.


Buradaki Gelişimciler için bu olay bir katliamdan başka bir şey değildi, katile karşı kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Ne ona saldırabiliyorlar ne de kaçabiliyorlardı çünkü yıldırım tarafından çarpılsa bile Meng Hao’nun hızının inanılmaz olduğunu keşfedince dehşete düşmüşlerdi!


Zaman geçti, Göksel Felaket düşmeye devam etti ve çevredeki Gelişimcilerin neredeyse hepsi Meng Hao yüzünden ölümle buluşmuştu. Geriye aşağı yukarı yüz kişi kalmıştı, hepsi de farklı farklı yönlere dağılmıştı ve yüzleri bembeyazdı. Eğer Meng Hao’nun gözleri onların bulunduğu tarafa dönerse hemen son hızla tam tersi yöne kaçıyorlardı.


Ne yazık ki… Yıldırım düşmeye devam etti, ondan kaçınamayan bazı insanlar vardı. Bu özellikle bazı noktalarda Meng Hao’ya saldıran Gelişimciler için geçerliydi. Meng Hao’nun yıldırım çekmek için onların yanına yaklaşmasına bile gerek yoktu.


Örneğin sekiz Gelişen Ruh Gelişimcisi nerede olurlarsa olsunlar ya da nereye kaçarlarsa kaçsınlar, Meng Hao’ya yıldırım düştüğü anda kendilerine de düştüğünü fark etmişlerdi.


Her yıldırım içinde inanılmaz bir güç barındırıyordu. Onlar Gelişen Ruh Gelişimcileri olsalar da işler böyle devam ederse buna karşı koyamayacak hale geleceklerdi.


Lanet olsun, Göklerin lanetli piçi çok sadist! Bu onun Felaketi, biz masumuz…


Onu öldüreceğim! Öldüreceğim!!


Eğer o ölmezse, yemin ediyorum o benim tüm hayatım boyunca en büyük can düşmanım olacak!!


Gök gürültüsü seslerinin arasında geriye kalan yüz kadar Gelişimcinin kükremeleri devam etti. Yıldırım Meng Hao’yu her aradığında onlar da yıldırımı tecrübe ediyorlardı.


Meng Hao hafifçe öksürerek Et Peltesini aşağı indirdi. Et Peltesi artık doymuş gibi görünüyordu, neredeyse şişmişti.


Sen ahlaksızsın, sen çok habissin…


Boom!


Aaaahh! Seni habis piç….


Boom!


Gitmeme izin ver tamam mı Efendim? Sen dünyadaki en iyi efendisin. Bu küçüğünü affet tamam mı? Artık doydum. Gerçekten. Doydum. Daha fazla yiyemem…


Et Peltesinin içinde bulunduğu sefil durumu gören Meng Hao onunla son bir yıldırımı daha engelledikten sonra elbise kolunu fiskeledi. Et Peltesi anında bir prizmatik ışık ışınına dönüşerek pusun içine doğru fırladı.


“Lanet olası Meng Hao!” diye kükredi. “Sadece bekle habis, ahlaksız piç seni. Seni bu hayatımda kesinlikle yolundan çevireceğim!” Et Peltesi küfürler savurmaya devam ederken Meng Hao ona tek bir cümle iletti.


Eğer beklenmedik bir şey olmazsa, Gelişen Ruh aşamasına ulaştığımda Felaket Yıldırımı için yine yardımını alacağım.”


Et Peltesi aniden titredi ve yüzünde yağcı bir ifade belirdi. Konuyla ilgili başka hiçbir şey söylemeden pusun içine girdi. Meng Hao’dan korkmuştu, ondan tamamen korkmuştu. Daha fazla konuşmakla zaman harcarsa biraz daha yıldırım yemeye zorlanacağından ve bunun sonucunda patlayacağından endişelendi.


Meng Hao etrafındaki üç bin kilometrelik alana baktı ve hiç kimseyi göremedi. Geriye kalan yüz civarı insan çoktan dağılmış ve saklanacak bir yerler bulmuşlardı. Eğer Meng Hao onları bulamazsa, o zaman Göksel Felaket de gelmeyecekti.


Meng Hao derin bir nefes alırken gözleri konsantrasyonla doldu. Artık gerçek Felaket aşımı başlıyordu. Çünkü Felaket Yıldırımı artık saf kırmızı renkte değildi; artık içinde yeni bir renk barındırıyordu.


Bu renk derin ve simsiyah olarak tarif edilebilirdi!


Derin, simsiyah yıldırım!


Artık her düşen yıldırım iki katı yıkıcı güce sahipti. Meng Hao aşağı doğru kükreyen yıldırıma baktığında içindeki kırmızı ve siyahın inanılmaz bir imha gücünün olduğunu görebiliyordu. İçinde Li Klanı Patriği olan sağ elini yukarı kaldırdı.


Patlamayla birlikte acı dolu bir feryat koptu. Ruh şekillenmesi yamuldu ama dağılmadı. Meng Hao’nun onu şimdiye kadar kullanmasıyla tam bir Yıldırım Ruhu olamasa da artık bu yolda oldukça ilerlemişti.


“Lanet olsun sana Meng Hao, bunu yanına bırakmayacağım!” Li Klanı Patriğinin kükremeleri şok edici ve hüzünle doluydu. Son yarım yıldır daha önce hayatında hiç tecrübe etmediği işkenceleri ve acıları yaşamıştı. O, yüce bir pozisyonda doğmuş ve Li Klanında bir Patrik olmuştu. Fakat Meng Hao ile birlikte anlatılamaz bir ızdırap tecrübe etmişti.


O anda kalbi hüzünle dolmuş ve Meng Hao’ya hakaretler savuruyor olsa da bir kez daha havaya kaldırıldı. Acınası çığlıklarla birlikte hava bir gürlemeyle doldu.


Aslında şu an daha önce Et Peltesiyle geçirdiği zamanın Meng Hao ile geçirdiği zamandan daha iyi olduğunu düşünüyordu. Daha önce Et Peltesinin var olan en büyük kabus olduğunu düşünmüştü. Ama uzun zaman önce bu düşüncesi değişmişti. Şu an Et Peltesi ona oldukça cazip görünüyordu. Meng Hao gerçek nihai kabustu.


Yıldırımlar arka arkaya düşmeye devam ederken gürültüler çınlamaya devam etti. Li Klanı Patriğinin ve Meng Hao’nun yıldırım direnci yüksek olsa da, bu onlar için bile zordu.


Meng Hao’nun vücudu titredi. Etrafındaki zemin tamamen yok edilmiş ve çoğu kristalleşmişti. Siyahımsı-kırmızı cevher gibi görünen zemin, korkunç ve dehşet verici bir görünüme sahipti.


Yıldırım bu yeni zemin tipine çarptığında sekiyor ve Meng Hao’nun daha fazla yara almasına neden oluyordu. Meng Hao bu yüzden sürekli konum değiştirmek zorunda kalıyordu. Üzerine çöken baskı giderek artıyordu, bu durum bölgede saklanmış olan diğer yüz civarı Gelişimci için de geçerliydi.


Yıldırımlar arka arkaya yağmur gibi düşmeye devam ederken ara sıra kan donduran çığlıklar yükseliyordu. Şu an beş yüz kilometre ötede bulunan totemlerle süslenmiş bir adamın ağzından kanlar sızıyordu. Yıldırımlar ona çarpmaya devam etti ve adam artık dayanamayarak öldü. En sonunda Meng Hao’nun Felaketi aşmasına yardım etmekten başka seçeneği kalmamıştı.


Adam öldükten sonra Göklerden düşen yıldırımların sayısı da arttı.


İki yüz elli kilometre uzakta üç tane Batı Çölü Gelişimcisi bacaklarını çaprazlayarak oturmuş ve güçlerini birleştirerek toplamda dokuz tane pırıltılı totem ve düzinelerce büyülü eşyayla üzerlerinde parıldayan bir kalkan yaratmışlardı. Yıldırımlar kalkanın üzerine yağmaya devam etti. Aniden…


Üç ardıl kırmızı-siyah Felaket Yıldırımı kalkana çarptıktan sonra onu paramparça ettiler. Büyülü eşyalar yerle bir oldu ve dokuz totem parçalara ayrıldı. Üç Gelişimcinin vücutları kasıldı ve ağızlarından kanlar saçıldı. Kısa bir süre sonra rüzgarda savrulan küllere dönüşmekten kaçınamadılar.


Bin kilometre ötede gizli bir yer altı odasına kaçmış olan bir Batı Çölü Gelişimcisi vardı. Kendini gizlemek için üzerinde binlerce insan kafatasından oluşan bir daire süzülüyordu. Bu şimdiye kadar işe yaramıştı ama kırmızı-siyah yıldırımlar kafataslarına çarptıkça onları parçalamış ve ardından buz kristallerine dönüştürmüştü. Bir an sonra ise adam yerle kaynaşmış olan bir kristal yığını haline gelmişti.


Bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar sonra Meng Hao biraz kan tükürdü, ardından kafasını yukarı kaldırarak kahkaha attı. Saçları etrafta uçuyordu ve tüm vücudu yıldırım yaralarıyla kaplanmıştı. Fakat onun delice kahkahalarında en ufak bir azalma olmamıştı.


Felaketi aşma yolculuğunda ona eşlik eden yüz civarı Gelişimciden geriye aşağı yukarı yirmi kişi kalmıştı. Geriye kalanlar ölmüştü.


İki tütsü çubuğunun yanma süresi kadar sonra Meng Hao’nun vücudunda bir gümbürtü çınladı. Li Klanı Patriği ölmenin eşiğine gelmişti. Meng Hao onu kullanabileceği kadar kullanmış ve artık onu yerine koymuştu. Bu yıldırım dalgasının adından Meng Hao’nun vücudu yıkılmanın eşiğine gelmişti. O anda gözlerinde Mor Qi ortaya çıktı ve vücudu yenilenmeye başladı.


Hodri meydan!!” diye kükredi, bir yanda da kafasını geriye atarak kahkahalara boğulmuştu. Onun bu kahkahaları ürpertici olsa da aynı zamanda kararlılık ve bir nebze de delilikle doluydu. Bu kahkaha sesleri koşmaya devam eden Altın Işık Kilisesinin beş bin Gelişimcisinin kulağına tamamen vahşice geliyordu.

—–








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr