Bölüm 384

avatar
8024 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 384


Bölüm 384: Benim Altın Çekirdek Felaketim!


Sanki içinde bir çeşit kural olan açıklanamaz bir döngü vardı. Bu yüzden ne Kör Larva öldürülebilir, ne de ipek yok edilebilirdi. Bu gerçek anlamda mucizevi bir durumdu.


Bu varlık Göklere karşı bir başkaldırı…” Kör Larvayla bağlandıktan sonra Meng Hao’nun gözleri parladı ve kalbi güm güm attı.


Beşinci Lord Meng Hao’ya bakarken gözleri keder ve kıskançlıkla doluydu, sanki kalbi patlamanın eşiğindeydi. O sıra dışı ve özel bir şeydi ve aynı zamanda biraz önce olan olayı hissedebilmişti. Bakışları Kör Larvanın üzerine düştü ve uzun bir an geçtikten sonra iç geçirdi.


Beşinci Lord yakışıklı ve şirindir.” dedi iç geçirmeye devam ederek, “Tüm Gök ve Yerde saygı duyulan, eşsiz, güzel bir kuştur. Bu hayatımda böyle mucizevi, göklere karşı koyan bir varlık görmemiştim. Meng Hao neden aniden böyle bir şey elde etti… Bu adil değil!


Meng Hao kafasını kaldırarak gökyüzüne baktı.


Papağan, beni Göksel Felaketten saklamak için kullandığın kuvveti kaldırma zamanı geldi. Altın Çekirdek Felaketimi aşma zamanım geldi!” Gözleri benzersiz bir pırıltıyla doldu. Bu pırıltıda özgüven ve neredeyse fark edilemez bir küçümseyici bakış vardı.


Papağan gözlerini Meng Hao’ya dikti, ardından kanatlarını çırptı. Ondan rengarenk bir parıltı fırlayarak Meng Hao’nun tüm bedenini sardı.


Rengarenk parıltı üzerinden geçtikten sonra Meng Hao’dan aniden büyük bir yoğunluğa sahip olan bir aura yayıldı. Bu aura onun Gelişim Merkezine ait değildi, onun Göksel Felaketten gizlenmesini sağlamak için papağan tarafından üzerine yerleştirilen dalgalardı.


Şu an dalgalar onu ortaya çıkartmıştı, hemen gökyüzü yoğun gürleme sesleriyle doldu. Sağır edici gök gürlemeleri çınlayarak dört bir yanda yankılandı ve binlerce kilometrelik alanı kaplayarak yeri titretti.


Yıldırım öfkeli gibiydi, sanki uzun bir süredir Meng Hao’yu arıyordu ve şimdi onu bulmuştu, onun varlığını silmek için korkunç bir arzuyla yanıp tutuşuyordu.


Gök gürlemeleri havada yankılanırken gökyüzünde her yeri kaplayan simsiyah bulutlar belirdi. Şok edici gök gürlemeleriyle birlikte katman katman yükseldiler. Bu bulut katmanlarının içinde ise yıldırım çatırdadı ve çarptı. Bu görüntü son derece hayret vericiydi.


Büyü formasyonunun içine hapsolan Batı Çölü Gelişimcilerinin yüzleri şaşkınlıkla dolmuştu. Pusa yakalanmış olan Takımyıldızı Kabilesinden beyaz cübbeli Gelişimcinin de hemen yüzü düştü.


Bu… Göksel Felaket!



Meng Hao gökyüzünü dolduran Felaket bulutlarına ve yılan gibi kıvrılan sayısız gümüş yıldırım şeritlerine baktı. Kulakları tırmalayan gök gürlemeleri çınlarken soğukkanlılıkla konuştu: “Altın Işık Kilisesi Gelişimcilerini buradan götür! Onları bin beş yüz kilometre uzakta güvenli bir pozisyona çek! Geri kalanlar da bin beş yüz kilometre öteye çekilsin. Bu Felaket için kimsenin yardımına ihtiyacım yok. Bu benim Altın Çekirdek Felaketim!


Papağan bir an tereddüt etti, ardından havaya uçtu. Bir kenarda süzülen et peltesi Meng Hao’ya baktı. “Umarım yıldırım tarafından öldürülmezsin…” dedi ciddi bir şekilde. Yüzüne kadim ve bilge bir görünüş takındı. “Eğer bu olursa dünyadan bir habis insan eksilmiş olacak. Ama endişelenme eğer yıldırım seni öldürürse kalbim kırılmayacak. Aslında ben…” Meng Hao’nun kötü talihiyle eğleniyormuş gibi göründü, tam oradan ayrılacakken Meng Hao onu tuttu.


Hey! Ne yapıyorsun!?” diye öfkeyle bağırdı.


Sen gidemezsin.” diye cevapladı Meng Hao sakince. Etrafındaki sarmaşıklar anında yere gömülerek ortadan kayboldular. Papağan da yüksek bir hızla fırlamış ve bir anda beş yüz kilometre kadar uzaklaşmıştı.


Aynı zamanda Papağan pusun içindeki Altın Işık Kilisesi Gelişimcilerine bilgiyi iletmişti. Onlarda hemen dağılarak ellerinden geldiğince hızlı şekilde kaçıyorlardı. Kısa süre sonra Meng Hao’nun etrafında sadece yüzlerinde şaşkın ifadelerle pustan çıkan Batı Çölü Gelişimcileri kaldı.


Onlar Meng Hao’yu gördükleri anda yukarıda muazzam gök gürlemeleri duyuldu. Bu sesin içindeki vahşilik bile etraftaki her şeyi yerle bir etmekle tehdit ediyordu. Batı Çölü Gelişimcilerinin neredeyse yüzde otuzu kan tükürdü ve ardından sağır olduklarını fark ederek acınası çığlıklar attılar.


Buna eş zamanlı olarak yukarıdan Meng Hao’ya doğru parlak kırmızı bir yıldırım fırladı. O düşerken yakındaki diğer yıldırımları da çekti. Yıldırım Meng Hao’ya vuracağı sırada bir insan bacağı kalınlığına ulaşmıştı.


Yıldırım tam çarpmak üzereyken Meng Hao elini hızla yukarı kaldırdı. Elinin içinde et peltesi vardı.


Bir gürleme sesiyle birlikle simsiyah olan et peltesinin çığlıkları yankılandı. Muazzam miktarda kırmızı kıvılcım kolundan aşağı inip tüm vücudunu kaplarken Meng Hao’nun tüm bedeni titredi. Ardından onlar Meng Hao’nun ayaklarından yere sızarak Meng Hao’nun merkezinde bulunduğu üç yüz metrelik alanın bir kırmızı yıldırım gölüne dönüşmesine neden oldular!


Demek bu Göksel Felaket…” dedi Meng Hao, kafasını kaldırarak güldü. “Hodri meydan!” Saçları etrafta çılgınca uçuştu ve Göklere doğru gürültülü kahkahalar atarken gözleri küçümsemeyle doluydu.


Lanet olsun, o Felaketi aşıyor! O gerçekten bunu yapıyor!” Yakınlardaki Batı Çölü Gelişimcilerinin yüzleri şok içindeydi. Çoğu hiç tereddüt etmeden geri çekilmişti. Akıllarındaki tek düşünce bir an önce kaçabilmekti.


Fakat bazıların farklı fikirleri vardı. Gözlerinde titreşen öldürme arzusuyla Meng Hao’ya doğru fırladılar.


Onu öldürürsek Göksel Felaket gidecek!” Büyülü tekniklerini serbest bırakarak ona saldırmaya yeltenirken akıllarından geçen düşünce buydu.


Ne kadar toysunuz!” dedi Meng Hao gülerek, üzerine gelen Gelişimcileri önemsemedi. Onlar Meng Hao’ya yaklaştığında gökyüzünde tekrar muazzam bir gürleme duyuldu ve başka bir yıldırım düşmeye başladı.


Meng Hao bu sefer et peltesini kullanmadı. Çünkü bu gelen yıldırım Meng Hao’ya üç yüz metre kadar yaklaştıktan sonra aniden parçalandı. Düzinelerce daha küçük yıldırım arkına dönüşerek Meng Hao ve Batı Çölü Gelişimcilerin üzerine yağmur gibi yağdı.


BOOM!


Ahh, bu gerçekten kaşıntımı giderdi.” dedi Meng Hao gülerek. Aylardır rastgele düşen Felaket yıldırımlarıyla yüzleştikten sonra derisi oldukça sertleşmişti. Bir Göksel Felaket yıldırım bir Batı Çölü Gelişimcisini kolayca öldürebilirken Meng Hao’ya çok fazla zarar veremeyecekti.


Meng Hao buna alışkındı. Göksel Felaketi normal insanların hayal edemeyeceği bir yolla tecrübe etmişti ve vücudu yıldırıma oldukça alışkındı.


Bu küçük yıldırımlar ancak onun kaşıntısını giderebilirdi. Yıldırım vücuduna girdiğinde tek hissettiği ufak bir uyuşma hissi olmuştu.


Aslında bu bir nebze rahatlatıcıydı bile.


Meng Hao’yu öldürmeye çalışan düzinelerce Batı Çölü Gelişimcisi ise gümbürtü kopmasıyla birlikte anında kömür gibi simsiyah oldular. Onların büyülü teknikleri ve hazineleri çürük odun gibi yok edildiler.


Meng Hao’nun sözlerinin çınlamasıyla neredeyse aynı anda Gelişimcilerin kömür gibi kararan vücutları yere yığıldı. Bunu gören diğer Batı Çölü Gelişimcileri şok oldu.


Sekiz Gelişen Ruh Gelişimcisinin bile göz bebekleri büzüldü.


O insan mı?


Lanet olsun, görünüşe göre o gerçekten de Göksel Felaketten zevk alıyor. Bu herif insan olamaz!” Çevredeki Gelişimciler arasında bir gürültü koptu. Bu Göksel Felaket bölgesinde kaçmaya çalışanların sayısı arttı. Düşüncelerine göre ancak binlerce kilometre uzaklaştıklarında güvende olacaklar ve Göksel Felaketin dikkatini üzerlerine çekmeyeceklerdi.


Aniden Meng Hao’nun soğukluk ve öldürme arzusuyla dolu sesi yankılandı. “Altın Işık Kilisesi topluluğu! Üç bin kilometrelik alanın etrafını büyü formasyonuyla çevreleyin. Bu insanları içeri hapsedin! Onların dışarı adım atmasına izin vermeyin!” Şu an onunla birlikte burada oldukları için Meng Hao onların gitmesi konusunda isteksizdi.


Onların Nüve Formasyonu, Gelişen Ruh yada Takımyıldızı Kabilesinden gelen gizemli beyaz cübbeli adam olması önemli değildi. Meng Hao onları burada tutarak Felaketi aşma olayına katılmalarını sağlayacaktı!


Patriğin kutsal emirlerine uyacağız!” diye bağırdı beş bin Gelişimci aynı anda. Onların sesleri güçlü bir dalgaya dönüşerek Göklerin gürültülü kükremelerine karşı koydu. Ses dört bir yana dağılarak üç bin kilometrelik alanı doldurdu. Daha sonra Altın Işık Kilisesinin beş bin Gelişimcisi koşmaya başladı. Bununla birlikte aniden bir pus kabardı ve gürleme sesleri duyuldu.


İnsanlar sürekli bana dövüşmeye cesaretim olup olmadığını soruyor. Pekala bugün ben size soruyorum… Meng Hao ile dövüşmeye cesareti olan var mı!?” Elbise kolunu fiskeledi ve kendi sesinin yankısıyla birlikte diğer Gelişimcilere doğru fırladı.


Meng Hao onlara doğru hücum ederken gökyüzü Göklerin kudretini içinde barındırıyormuş gibi görünen yıldırımlarla çatırdadı, öfkeyle gürledi. Daha öncekinden bile daha kalın olan kırmızı bir yıldırım düşmeye başladı. Bu gerçekleşirken Meng Hao da bir düzine Gelişimciden oluşan bir grubun yanına varmıştı.


Gelişimcilerin yüzleri burkuldu ve içten içe lanet ve küfürler yağdırdılar. Göksel Felaket yıldırım bölünüp orada bulunan herkese çarparken dört bir yanda gürleme sesleri yankılandı. Bir anda Meng Hao’nun etrafı cesetlerle kaplandı. Bir kez daha etrafı yıldırım gölüyle sarılmıştı. Onun kahkahaları bir kez daha çınladı.


Benimle dövüşmeye cesareti olan var mı!?” diye bağırdı.


Lanet olsun, bu herif tam bir şeytan!



Uzak dur! Uzak dur!


Hava daha fazla patlamayla doldu. Meng Hao’nun gittiği her yerde yıldırımlar kükredi. Meng Hao’nun üç yüz metre etrafındaki bütün insanlar onun Felaketi aşmasına yardım eden özverili yoldaşlar gibiydi….


Göksel Felaket yıldırımı düşerek bir düzineden fazla insanı katlettiği anda Gelişen Ruh uzmanlarının gözleri öldürme arzusuyla parladı. Göksel Felaket bölgedeki Qi’yi kaosa düşürmüştü ve Gelişen Ruh Gelişimcilerinin küçük ışınlanma kullanmalarını imkansız hale getirmişti. Bu nedenle hepsi de Meng Hao’ya farklı yönlerden hücum ettiler.


Küçük ışınlanma kullanamasalar da hızları inanılmazdı. Meng Hao’nun tam üzerinde belirmeleri çok kısa bir zaman almıştı. Sekiz Gelişimci güçlerini birleştirerek Meng Hao’ya tek bir saldırı yapmayı hedefliyordu.


Geber!” diye bağırdılar. Nefretleri iliklerine kadar işlemişti. İlk önce Meng Hao tarafından tuzağa düşürülmüşler, ardından onun yüzünden yıldırımların hedefi olmuşlardı. Tüm bunlar önemsiz bir Nüve Formasyonu Gelişimcisinin yüzünden olmuştu. Adamlar onu paramparça etmeye, durum ne olursa olsun Nüve Formasyonu aşamasının Gelişen Ruh aşaması karşısında bir böcekten farksız olduğunu Meng Hao’ya öğretmeye karar vermişlerdi.


Bunu görünce Takımyıldızı Kabilesinden beyaz cübbeli Gelişimcinin yüzü aniden titreşti. Hemen “Durun!” diye bağırdı fakat çok geçti.


Meng Hao yüzünde hafif bir gülümseme ve soğukkanlı bir bakışla sekiz saldırganı görmezden geldi ve gökyüzüne doğru kafasını kaldırdı.


Göklerin kudreti bu kadar mı…?







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr