Bölüm 369

avatar
7649 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 369


Bölüm 369: Dikenli Sur


Meng Hao’nun gözleri birden açıldı: “Dikenli Sur tohumunu bana ver!


Meng Hao’nun gözlerinde tuhaf bir ışık parıldadı, sanki bu gözlerde zamanın kendisi gömülüymüş gibiydi. Ardından yavaş yavaş insanın bir kere baktığında hayatının sonuna kadar unutamayacağı bir çeşit büyülü tekniğe benzeyen tarif edilemez bir güce dönüştü.


Hanxue Shan’ın kalbi sarsıldı. Daha önce Ruh Bölme Patriği bir kez uyandığında böyle bir bakışa şahit olmuştu. Onun gözleri sanki zamanı içinde barındırıyormuş gibi derin bir anlaşılmazlığa sahipti. Onun attığı basit bir bakış Hanxue Shan için yıllar boyunca unutulamayacak bir şey haline gelecekti.


Hanxue Shan’ın kafası döndü, Meng Hao’ya direnme becerisini kaybetmiş gibiydi. Hiç düşünmeden elini uzattı ve klanın kutsal yadigarı, Dikenli Sur Tohumunu ona verdi.


Meng Hao bu tohuma dokunduğu anda ağzı açık kaldı. Gelişim Merkezi hızla deveran etti ve aniden altın bir ışık dışarı yayıldı. Meng Hao’nun içindeki gizli hızlandırma sanatı, Zaman Büyüsü ve yeni elde ettiği Gizli Ejderhacı Tekniğinin hepsi serbest bırakıldı.


Bütün bitkileri hızlandırma becerisi. Zaman gücünü serbest bırakma büyüsü. Göklerin altındaki bütün canavarları kontrol edebilme gücüne sahip Ejderhacı becerisi. Bu üç gizemli sanat Meng Hao’nun içinde bütünleşti ve Gelişim Merkezi deveran olurken elindeki Dikenli Sur tohumu aniden genişlemeye başladı. Tohum artık kuru değildi, saniyeler içinde bir tomurcuk kendini gösterdi ve ardından bir bitki şekillendi. Göz açıp kapayıncaya kadar Meng Hao’nun kolunun uzunluğu kadar büyüdü.


Meng Hao’nun vücudu artık altın ışıkla parlamıyordu. Şaşırtıcı bir şekilde artık yoğun, bitki benzeri bir aura yayıyordu. Bu aura hemen saldırgan Batı Çölü Gelişimcilerinin dikkatini çekti. Gözlerini Meng Hao’ya çevirdiklerinde nedenini anlamasalar da kalpleri titremeye başladı. Hemen ona doğru fırladılar.


Meng Hao’nun yanındaki tek kişi Hanxue Shan idi. Diğer herkes çoktan kaçmıştı. Şehir duvarı yıkılıyordu ve yukarıda dövüş halinde olan dört Büyük Kıdemlinin yüzleri umutsuzlukla doluydu.


Üç aylık sürenin ardından Siyah Toprak Sarayı ve Batı Çölünün böyle büyük çaplı bir saldırı başlatacaklarını tahmin etmemişlerdi. Kutsal Kar Şehrinin buna karşı koymasına imkan yoktu.


Hanxue Shan yüzünde acı bir gülümsemeyle sekiz tane Batı Çölü Gelişimcisinin Meng Hao’ya doğru yaklaşmasını izledi. Onlara karşı bir şey yapabilmesine imkan yoktu. Bir anda adamlar Meng Hao’nun otuz metre kadar yakınına geldiler.


Meng Hao Dikenli Sur tohumunu kavrayarak orada bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Yeşil bitki ve yapraklar sağ kolunu kaplamıştı ve büyümeye devam ederek tüm vücudunu sarıyordu.


Otuz metre. Yirmi beş metre. On beş metre!


Adamlar on beş metreye kadar yaklaştıklarında Meng Hao’nun kapalı olan gözleri aniden açıldı. Parlayan gözleriyle sağ elini uzattı ve yere doğru bastırdı.


Bununla birlikte vücudunu saran bitki materyali toprağın içine gömüldü. Aniden şok edici gümbürtülerle birlikte üç metre uzunluğunda bir diken şehir duvarının yanındaki zeminden dışarı doğru saplandı. Onun hareket hızını tarif etmek zordu ve bu durum ondan kaçınmayı neredeyse imkansız kılıyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar diken Batı Çölü Gelişimcilerinden birine saplanmıştı.


Daha sonra Meng Hao’nun etrafından daha fazla diken dışarı fırladı. Acınası çığlıklar havayı doldururken geriye kalan yedi Gelişimci de uzun dikenler tarafından delindiler ve havaya kaldırıldılar.


Daha şaşırtıcı olan şey ise dikenler Gelişimcilere saplandıktan sonra sanki Gelişimcilerin kanını ve Gelişim Merkezini özümsüyormuş gibi kıpırdanıp titrediler. Sekiz adam bir anda çürümeye başladı. İnsana bile ait değilmiş gibi hissedilen kan donduran çığlıklar havayı doldurdu, dört bir yanda yankılanarak çevredeki diğer Gelişimcilerin inanılmaz bir şaşkınlıkla dolmasına neden oldular.


Bu da ne?” diye düşündüler, nefesleri kesilmişti.


Daha herhangi bir tepki veremeden önce, sekiz Gelişimcinin buruşmuş vücutlarından çıkan küçük diken yığınları dört bir yana fırladı.


Bazıları zemine saplanarak ortadan kayboldular. Kısa bir süre sonra ise oradan çok uzak olmayan bir mesafede, başka bir Gelişimcinin vücuduna saplanmış halde görüldüler.


Diğerleri ise doğrudan yakındaki Gelişimcilere fırladılar. Gelişimciler çığlıklar atarken vücutları çürüdü ve ardından dikenler patlayarak dışarı çıktılar.


Dikenler şehir duvarlarından dışarı fırlarken Meng Hao tüm bunların merkezindeydi. Bu tabii ki büyük bir karmaşaya sebep olmuştu. Dikenler aslında Kutsal Kar Şehri Gelişimcileri yada Siyah Toprak Sarayı insanları arasında ayrım yapmıyordu. Karşılarına çıkan herkese saplanıyorlar, etlerini, kanlarını ve hayat kuvvetlerini özümsüyorlar ve ardından genişliyorlardı. Kısa bir süre sonra Meng Hao’nun etrafındaki üç bin metrelik alan dikenlerle dolu bir dünya haline gelmişti.


Bu olay tabii ki savaşın gidişatını etkilemişti. Çok sayıda Siyah Toprak Sarayı insanı şaşkınlık içinde geri çekilmişti. Ne yazık ki çok yavaşlardı ve her şeye rağmen dikenlere kurban gitmişlerdi. Kısa bir süre sonra tüm şehir keskin, vahşi ve parlak kırmızı renkte dikenlerle dolmuştu. Bu noktada artık dikenler şehrin dışına doğru da yayılmaya başlamıştı.


Şehrin içinde Kutsal kar Şehri Gelişimcileri soluk yüzlerle oldukları yerde duruyorlardı ve hareket etmeye cesaretleri yoktu. Etraflarındaki her şey sayısız dikenle sarılmıştı. Şehrin dışındaki Siyah Toprak Sarayı Gelişimcilerine ve onların canavarlarına doğru baktılar. Acı haykırışlarla geri çekiliyorlardı ve bu sırada etraflarındaki zeminden dikenler patlıyordu.


Gökyüzü de artık güvenli değildi. Dikenler havaya fırlıyor, yukarıdaki uçan herhangi bir canlı varlığa saplanıyorlardı.


Şu an her yer dikenlerle kaplanmış gibiydi. Şehrin dışında sadece bir kaç yüz Siyah Toprak Sarayı ve Batı Çölü Gelişimcisi bu olaydan etkilenmeden kaçabilmişti. Arkalarında bıraktıkları manzaraya hayret ve şok içinde bakakaldılar.


Yukarı ise dört Büyük Kıdemli ve rakip Gelişen Ruh Gelişimcileri artık dövüşebilecek durumda değillerdi. Birbirlerinden ayrıldılar ve sürekli fırlayan dikenleri engellediler.


Şu anda savaş alanında bütün gözler Meng Hao’ya kilitlenmişti. Onun önünde vahşi, devasa bir diken gökyüzüne doğru yükseliyordu. Bu dikenden Kan Qi’si yayılıyordu ve sayısız küçük dikenle kaplanmıştı. Bu devasa diken tam anlamıyla habis bir görünüme sahipti.


Meng Hao bütün bunların merkezindeki kişi konumundaydı ve bulunduğu yer diken olmayan tek yerdi. O, bütün dikenlerin kaynağıymış gibi görünüyordu ve yavaş yavaş ayağa kalkarken sayısız insan nefesini tuttu.


Meng Hao’nun sağ kolu her biri dikenlerle kaplı olan sayısız yaprakla sarılmıştı. Bütün bu dikenlerin kaynağının Meng Hao olduğu çok barizdi.


Meng Hao derin bir nefes aldı. Dikenli Sur Tohumunun böylesine etkileyici olabileceğini hiç hayal etmemişti. Dikenlerin dost ile düşmanı ayırt edememesi gerçeğine karşı Meng Hao’nun yapabileceği bir şey yoktu. Dikenler büyümek için Meng Hao’nun hızlandırma gücüne ihtiyaç duyuyorlardı, ama Gelişimcilerin hayat ve kanlarını özümsemeye gelince, Meng Hao onları hissedebilse de kontrol edemiyordu.


Büyük Usta Meng…” dedi yakınlardaki bir Kutsal Kar Şehri Gelişimcisi. Onun sol bacağı bir diken tarafından vurulmuştu. Bu kelimeler ağzından döküldüğü anda bir diken oraya doğru uçtu ve adam ağzını kapattı. Diken adamın alnına bir kaç santim kala durdu, orada kısa bir süre asılı kaldıktan sonra uzaklaştı.


Her yere bir sessizlik çöktü. Bölgede dikenler tarafından vurulan bütün Gelişimciler şaşkınlıkla oldukları yerde duruyorlar, çıt çıkarmaya bile cesaret edemiyorlardı.


Yukarıda, havada süzülen Gelişen Ruh Gelişimcilerinin yüzleri titreşti ve onlarda hareket etmeye ya da konuşmaya cüret edemediler. Bunun nedeni etraflarının on binlerce diken tarafından sarılmış olmasıydı. Görünüşe göre eğer en ufak bir hareket yaparlarsa, dikenler aniden onlara saplanacak ve onları öldüreceklerdi.


Meng Hao derin bir nefes aldı ve gözleri ışıl ışıl parladı.


Şehir duvarında ve şehrin dışında sayısız Gelişimci ve canavar dikenler tarafından vurulmuştu. Onların yüzleri soluktu ve Korku dolu bir şekilde gözlerini Meng Hao’ya dikmişlerdi.


Tehlikeden kaçmayı başarmış olan bir kaç yüz insan da kış zamanındaki ağustos böcekleri kadar sessiz bir şeklide Meng Hao’ya baktılar. O anda aniden savaş alanındaki herkes tüm savaşın sonucunun tek bir kişinin elinde olduğunu fark etti.


O kişi Meng Hao’dan başkası değildi.


Fakat savaş alanındaki insanlar arasında kararın aslında kendisi tarafından verilmediğini bilen tek kişi de Meng Hao idi. Gerçekte bu Dikenli Sur onun hiçbir emrine cevap vermiyordu…


Meng Hao etrafına bakınarak sessizce düşündü. Dikenler hala çevredeki yüzlerinde umutsuz ifadelerle oldukları yerde duran Gelişimcilere saplanmış halde duruyordu.


Tam o sırada aniden Meng Hao’nun kulaklarına başkalarının duyamadığı bir ses girdi. Bu kadim ses o kadar zayıftı ki sanki ölmek üzere olan birine aitmiş gibiydi.


Yıkıcı Dikenli Sur Ruh Bölme aşamasının altındaki her şeyi yok edebilir. O bir kez kök saldıktan sonra hareket ettirilemez ve bir ay boyunca yaşar… Senin onu nasıl uyandırdığının bir önemi yok. Şu an zihnini yatıştırman ve içinde biraz iraden bulunan bir damla kendi kanından çıkartman lazım. O kanı önünde duran Dikenli Sur gövdesine yerleştireceksin. Unutma… Kan damlası senin iradeni içermeli. O irade senin dikenlere bir emir vermene olanak sağlayacak.” Bu ses sanki hiçlikten geliyormuş gibiydi ama Meng Hao onu duyduğu anda aniden üç ay önce Zhou Dekun alınırken duyduğu sesi hatırladı.


Bu ses o zamankiyle aynıydı.


Meng Hao düşünürken gözleri pırıldadı. Kadim sesin anlattığı yönteme göre alnında bir kesik açtı. Bu kesikte Meng Hao’nun Gelişim merkezinden ve iradesinden birazına sahip olan bir damla kan belirdi. Kan damlası ileri doğru uçarken, Meng Hao tüm vücudundan bir zayıflık dalgasının aktığını hissetti. Meng Hao tüm hayatı boyunca bu özelliğe sahip olan kan damlasından beşten fazla üretemeyeceğini biliyordu!


Beşten sonrası onun için büyük kayıp olacaktı.


Etrafı derin bir sessizlikle kaplanmış olan Meng Hao dişlerini sıktı. Bu kan son derece değerliydi ama Soğuk Kar Larvası için yapmalıydı… Meng Hao damlanın ileri uçmasına ve Dikenli Surun gövdesine girmesine olanak sağladı. Gözleri parladı.


Yoluna herhangi bir engel çıkmadı; kan Dikenli Surun gövdesi ile bütünleşti ve ardından gövde titremeye başladı.


Aniden Kutsal Kar Şehri Gelişimcilerine saplanan dikenler görüş alanından kayboldular ve Gelişimcilerin yaraları kapanmaya başladı. Aslında dikenler onların vücutlarında kalmış ve yaraların iyileşmesinde kullanılmıştı.


Dikenler ortadan kaybolurken şehrin dışındaki Siyah Toprak Sarayı ve Batı Çölü Gelişimcileri kan donduran feryatlar koparttılar. Onların vücutları aniden çürümeye başlamıştı. Bazı Gelişimcilerin kendilerini yok etmeyi seçmesiyle birlikte hava patlama sesleriyle doldu.


Bu patlamalar Meng Hao’nun zihninin sanki parçalanıyormuş gibi hissetmesine neden oldu. Sanki Dikenli Surun gövdesi ile bir olmuştu ve etrafa dağılmış halde olan bütün o dikenler de Meng Hao’nun iradesinin uzantıları gibiydi.


Tek bir düşünceyle herkesi öldürebilirdi.


Aynı sırada Ruhsal Duyusunun tükeniyor olduğunu hissetti. Meng Hao’nun Ruhsal Duyusu kendi aşamasının çok üstündeydi. Eğer öyle olmasaydı bu gerilme onu tamamen tüketmiş olurdu.


Meng Hao’nun iradesi aniden yeni bir şey hissetti. Şehrin dışında, bir çok dikenin saplanmış olduğu bir konumda birisi düşük bir tonla konuştu.


Büyük Usta Meng, bu sen misin?







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44250 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr