Bölüm 356: Beklenmedik Bir Şey…

avatar
7858 22

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 356: Beklenmedik Bir Şey…


Bölüm 356: Beklenmedik Bir Şey…


Antik Uçan Yağmur Ejderi için Sel Ejderhaları neşeyle yenilecek yiyecekler gibiydi!


Meng Hao’nun Uçan Yağmur Ejderinin hayaleti havada süzüldü, devasa hayali görüntüsü her yeri sarstı.


Etraftaki düzinelerce Sel Ejderhası vahşi çığlıklar atarken dehşete düşmüşlerdi. Vücutları titredi ve tam kaçacaklarken hayali Uçan Yağmur Ejderi sessiz bir kükreme daha koparttı. Yerdeki kurtlar önce sallanmaya başladılar ve ardından yere yattılar. Devasa mavi aslanlar bile titreyen kafalarını yere eğdiler ve itaatkar inilti sesleri çıkarttılar.


Sel Ejderhaları umutsuzlukla dolmuş gibi göründüler. Fakat hareket etmeye cüret edemediler. Meng Hao’nun Uçan Yağmur Ejderi birinin üzerine doğru çullandı ve onu yuttu.


Savaş alanına ölümcül bir sessizlik hakimdi. Gökyüzünde meydana gelen olay herkesin nefesini kesmişti. Uçan Yağmur Ejderi Sel Ejderhalarını birer birer yutmaya devam etti.


Kısa bir süre sona bütün Sel Ejderhaları yutulduktan sonra Uçan yağmur Ejderi tekrar Meng Hao’ya doğru uçtu ve ardından gözden kayboldu.


Bölgede çıt çıkmıyordu.


Meng Hao boğazını temizledi ve ardından Hanxue Shan’a doğru ilerledi. Kızın karşısına geldiğinde onun yüzünün inanamaz ve dehşet dolu bir ifadeye büründüğünü gördü, bu durum onun yanındaki genç adam için de geçerliydi.


Senin hayatını kurtardım.” dedi Meng Hao biraz utanmış görünerek. “Bana hala borcunu ödemedin. Daha önceki hareketini düşünürsek, kaçman gerçekten uygun bir hareket miydi?” Meng Hao bu sözleri genç bir kıza söylerken biraz beceriksizdi.


Hanxue Shan titredi ve güzel gözleri dehşetle pırıldadı. O endişeli haliyle nasıl cevap vereceğini bilemedi.


Fakat tam o anda kızın gözleri aniden genişledi. Sadece o değil, savaş alanında dikkati Meng Hao’nun üzerinde olan herkesin nefesi hızlanmıştı.


Meng Hao’nun arkasındaki bir kükreme sesiyle birlikte doksan metre uzunluğunda bir dev devasa kılıcını havada savurarak ona doğru geliyordu.


Bu kılıç sanki havada bile bir delik açabilmeye vasıfmış gibi görünüyordu. Havada delici bir ses yankılanırken kılıç Meng Hao’ya doğru indi. Kılıç dışarı dalgalar yaymak yerine sanki etraftaki havayı içine çekiyor gibiydi. Meng Hao’nun etrafındaki sis çalkalanmaya başladı.


Tüm bunları tarif etmek zaman alsa da aslında anlık olaylardı. Meng Hao konuşmasını bitirdiği anda devasa kılıç onun kafasından aşağı yukarı otuz metre uzaktaydı!


Kılıç boydan boya yaklaşık üç yüz metre uzunluğundaydı. Dev ise doksan metre boyundaydı ve muazzam bir güçle dolup taşıyordu. Onun bir Gelişim merkezi olmasa da, insanı korkuya düşürecek kadar güçlü olduğu barizdi.


Kılıcın Meng Hao’nun kafasına doğru inmesi çevredeki sisin dört bir yana taşmasına neden oldu. Bu durum Meng Hao’yu savaş alanında daha da dikkat çeken bir duruma soktu.


Fakat, kılıç üzerine inmek üzereyken Meng Hao kafasını bile kaldırmadan sağ eliyle uzandı ve kılıcı fiziksel olarak kavradı. Muazzam bir gümbürtü koptu.


Kılıçtan Meng Hao’ya büyük bir enerji akın etti ve onun kemiklerinin çatırdamasına, etrafındaki zeminde devasa çatlakların oluşmasına neden oldu. Hatta bu muazzam enerji onun ayaklarının toprağa yirmi santim kadar batmasına neden oldu.


Meng Hao’nun ifadesi hiç değişmedi. Bakışlarını koca deve çevirdi.


Zaman!” dedi sakince ve on Tahta Zaman Kılıcı depolama çantasından fırlayarak Lotus Zaman Formasyonuna geçti. Kılıçlar havada dönerek devin etrafını kuşattı.


Dev kükredi ve kılıcını tekrar geri çekmeye çalıştı, ama ne kadar zorlarsa zorlasın kılıç Meng Hao’nun elinden ayrılamadı. Onu almasına imkan yoktu.


Dev kükrerken gözleri yeşil bir ışıkla parladı. Kılıcı bıraktı ve ardından elini kıvırıp yumruk haline getirerek Meng Hao’ya doğru indirdi.


İlginç…” dedi Meng Hao gülerek. “Seni öldürmek büyük bir kayıp olur.” Ağır kılıcı bir kenara attı, Tahta Zaman Kılıçlarını geri çağırdı ve ardından Kanlı İnfilak Parlamasını kullanarak devasa yumruğunun sertçe indiği yerden kayboldu. Tekrar ortaya çıktığı anda, devin kafasının üstündeydi. Sol elinin parmağını aşağı doğrulttu.


Erdemli Armağan!


Meng Hao hemen savaş alanının her yerinde çift görüntülerin peyda olduğunu gördü. Sadece ona görünür halde olan Qi iplikleri hızla devin kafasına doğru akın ettiler.


Dev kükredi ve iki eliyle Meng Hao’ya doğru uzandı. Fakat Kanlı İnfilak Parlamasıyla Meng Hao bundan kolayca kaçındı. Dev onu ne kadar tutmaya çalışsa da başaramadı ve Meng Hao Erdemli Armağan Sanatını kullanmaya devam etti. Bu görüntü bütün izleyicilerin gözlerinin şaşkınlıkla dolmasına neden oldu.


Erdemli Armağanı almak senin için iyi bir talih, eğer direnmeye devam edersen…” Meng Hao elini devin kafasının üstüne doğru bastırdı, gözlerinde tuhaf bir ışık parlıyordu. Devin iradesinin direncini hissedebiliyordu ama aynı zamanda Meng Hao’nun kullandığı Şeytani Qi’ye karşı bir arzu da algılayabiliyordu. Çarpık tereddüt onu biraz zapt ediyor gibiydi.


Meng Hao aynı zamanda bu devin bir insan değil, daha çok bir hayvana benzediğini söyleyebilirdi. Devin kocaman bir fiziksel vücudu olsa da aslında insan dilini konuşamıyordu. Onun sezgileri oldukça sınırlıydı ve gelişim pratiği yapmaya vasıf değildi.


Fakat saldırırken ortaya çıkarttığı fiziksel kuvvet Temel Kurulum aşamasının büyük döngüsü kadar patlayıcıydı. Aslında bazı yönlerden böyle saf fiziksel kuvvet Gelişim Merkezi gücünden çok daha korkutucuydu.


Meng Hao bu nedenle Erdemli Armağan sanatını test etmeye karar vermişti. Onun etkilerine dair tahminlerinin doğru olup olmadığını görmek istiyordu... Meng Hao’nun tahmini, bir Şeytan Mühürleyici olarak Erdemli Armağanı gök ve yerde yaşayan bütün canlılar üzerinde kullanabiliyor olmalıydı, bu canlılara kendi onayını verecek ve böylece onların şeytani olmalarına yardım edecekti!


Kelimeler ağzından çıktığı anda koca dev sallanmaya başladı. Gözlerindeki yeşil ışık parıltısı kayboldu, sanki aniden düşünebiliyor hale gelmişti. Daha önceki vahşi ifadesi gitmiş yerine itaatkar bir ifade gelmişti. Şu an Şeytani Qi’nin vücuduna akmasına izin veriyordu.


Siyah Toprak Gelişimcileri tam olarak neler olduğunu anlamadılar, ama yine de karşılarındaki sahne tam anlamıyla şok ediciydi, fakat tabii ki biraz önceki Uçan Yağmur Ejderi olayı daha inanılmazdı.


Fakat Batı Çölü Gelişimcilerinin şu an olanlar karşısında zihinleri kontrolsüzce dönüyordu.


Bu durum özellikle üç Ejderhacı için geçerliydi. Yüzlerinden benzersiz bir inanamamışlık vardı, sanki zihinleri tamamen yerle bir olmuştu. Beyinleri neredeyse durma noktasına gelmişti.


Bir Vahşi Dev gerçekten de teslim oldu…. Bu imkansız! Vahşi Devler asla teslim olmazlar! Büyük Ejderhacılar bile bunu yapamaz. Bizim Göksel Vahşiler Kabilemiz bile onları ancak Vahşi Dev güruhuyla yaptığı özel anlaşmalarla kullanabiliyor. Bizden başka Batı Çölündeki hiç kimse bir Vahşi Devi kullanmak için alamaz!


Bunun Gelişim Merkeziyle alakası yok. Bu Vahşi Devlerin bir kuralı gibi. Onların gururu ve salt asaletleri buna izin vermez. Peki… Peki, şimdi neler oluyor o zaman?


Batı Çölü Ejderhacıları Meng Hao’nun devin kafasında durduğunu görünce şok oldular. Meng Hao savaş alanında yarattığı kaosa ya da ona bakan insanların şaşkınlıklarına aldırış etmedi. Hatta yarattığı sisin havaya yükseldiğini ve bir zehir yağmuruna dönüştüğünü bile fark etmedi.


Bunun yerine soluk yüzlü Hanxue Shan’a doğru bakıyordu.


Şimdi seni ikinci kez kurtardım.” dedi gülümseyerek. “Bana borcunu nasıl ödeyeceğini düşünmelisin. Buraya gel, seni eve götüreceğim.” Dev aniden yere doğru uzandı ve elini Hanxue Shan’ın önüne serdi.


Etraftakilerin herkesin bakışları altında Hanxue Shang Meng Hao’ya ağzı açık bakakaldı. Nedenini bile bilmeden kendini birden ayağını kaldırıp devin eline adım atarken buldu. Dev onu yukarı kaldırdı ve kafasının üstüne, Meng Hao’nun durduğu yere bıraktı. Ardından, dev kükredi ve uzun adımlarla Kutsal Kar Şehrine doğru yürümeye başladı.


Yukarıdaki gökyüzünde savaşa tutuşmuş olan iki Gelişen Ruh Gelişimcisi şu an aşağıdaki tuhaf olaya bakıyorlardı. Meng Hao da onların dikkatini fark etmişti.


Dev ileri doğru ilerlerken vahşi rüzgarlar yaratıyor, yerin sallanmasına neden oluyordu. Kısa süre sonra Kutsal Kar Şehrinin koruyucu kalkanına ulaştı. İçerideki gelişimciler neler olup bittiğini görmüşlerdi, kalkanı açmakla açmamak arasında kararsızlardı.


Tam o sırada aniden savaş borazanları çalındı. Siyah Toprak Sarayı ve Batı Çölü Gelişimcileri geri çekilmeye başladı. Bunlara şehrin etrafındaki şeytansılar ve vahşi canavarlar da dahildi. Bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar sonra, Kutsal Kar Şehrinin yakınında tek bir düşman kalmadı.


Bu ilk test savaşının yapılma sebebi iki tarafın birbirini tartmak istemesiydi. Bu yüzden savaş Gelişen Ruh aşamasının altıyla sınırlı kalmıştı. Fakat Meng Hao’nun ortaya çıkışı bütün işleri bozmuştu. Siyah Toprak Sarayı ordusunun morali alt üst olmuş, bu yüzden hiç tereddüt etmeden geri çekilmişlerdi.


Bir çok insan savaşın daha yeni başladığını bilse de Siyah Toprak Sarayı geri çekilirken Kutsal Kar Şehrinden büyük bir neşeli gürültü koptu.


Gelişen Ruh aşamasındaki yaşlı kadın aşağı doğru uçarak Meng Hao’nun karşısında durdu. Kadın ona bakarken etraflarına bir sessizlik hakim oldu. Kalkan hala açılmamıştı. Bütün gözler Meng Hao’nun üzerindeydi.


Ne istiyorsun?” diye sordu yaşlı kadın.


Bir tane Soğuk Kar Larvası.” Meng Hao gülümseyerek cevapladı.


Ne yaptın da bunu istiyorsun?” Kadın acelesiz bir tonla cevapladı.


Onu kurtardım.” dedi Meng Hao Hanxue Shan’ı işaret ederek.


Yaşlı kadın başını sağa sola salladı. “Bu yeterli değil.


Onu iki kez kurtardım!” dedi Meng Hao, sesi ciddiyetle doluydu.


Hala yeterli değil.” Yaşlı kadın Meng Hao’ya sakince baktı.


Meng Hao bir an tereddüt etti. “Sanırım onu üçüncü kez kurtarmam gerekebilir.” dedi.


Onunla evlensen bile, yine yeterli olmayacak.” dedi yaşlı kadın soğukkanlılıkla. “Bir Soğuk Kar Larvasını larva aşamasına kadar tamamen büyütmek için bir yıl gerekir. Şu an, Klanda sadece iki tane pupa kaldı!


Meng Hao bir an düşündü. “Ben zehir konusunda iyiyim.” dedi.


Yaşlı kadın ona derin bir bakış attı. “Eğer Soğuk Kar Klanı için bir yıl boyunca zehir yaparsan, o zaman bir Soğuk Kar Larvası alabilirsin. Fakat, eğer başka amaçlarının olduğunu saptarsam bu şehirden canlı ayrılamazsın.” Bununla birlikte sağ eliyle bir hareket yaptı ve Hanxue Shan’ın ona doğru uçmasına neden oldu. Birlikte kalkana doğru uçtular.


Kalkanı geçerken Hanxue Shan arkasına dönerek Meng Hao’ya baktı.


Büyükanne sana söz verdi!” dedi. “Eğer herhangi habis bir planın varsa, göksel yıldırım senin ruhunu yok edecek. Kendine dikkat etsen iyi olur!


Meng Hao gülümsedi ve tam bir şey söyleyecekken yüzü aniden titreşti. Bir an bile duraksamadan içinde Li Klanı Patriğinin ruhu olan elini havaya kaldırdı. Bir gök gürültüsü çınladı ve Li Klanı Patriğinin ruh şekillenmesine bir yıldırım sertçe çarptı. Acınası bir çığlığın ardından coşkulu küfürler yağmaya başladı. Meng Hao ruhu hemen yerine geri koydu.


Meng Hao etrafına bakınca, yaşlı kadın da dahil herkesin ona şaşkın şaşkın baktığını fark etti.


Uh, bu garipti...” dedi hafifçe öksürerek, utanmış görünüyordu. “Ne kadar da beklenmedik bir şey.

—–







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr