Bölüm 343

avatar
8100 22

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 343


Bölüm 343: Yıldırım Tarafından İkiye Bölünmek!

 

Koca Kafalı Patrik Meng Hao’ya baktı, kalbi bir güçsüzlük hissiyle doldu. Günler süren kaçış, amansız takip, sürekli yardım diledikten sonra hissettiği duygu, tüm bunlar onu tamamen bitirmiş ve yorgun düşürmüştü. Artık pestili çıkmıştı ve yasaklı tekniği sürekli kullanmasıyla yaraları artık tamamen iyileşemez bir noktaya ulaşmıştı. O anda gelişim merkezi gücünün sadece 20-30%’unu kullanabilecek durumdaydı.

 

Böyle kısıtlı bir güçle arkasında yüzlerce gelişimci olan ve şimdiye kadar yardım istediği birçok insanı katleden Meng Hao’ya karşı koyması basitçe imkânsız bir şeydi. En ufak bir direnç göstermesine imkân yoktu.

 

Koca Kafalı Patrik bunu bildiği için Meng Hao konuştuğu anda kükredi. Bu ne bir saldırı ne de bir intihardı. Bu, üzerine çökmüş olan bütün baskıyı serbest bıraktığı bir kükremeydi. Ses dört bir yanda yankılandı.

 

Ben Ouyang, ölsem bile senin gibi bir düşmanın karşısında boyun eğmem! Eğer bugün ölsem bile gelecekte tekrar bir gelişimci olacağım! Ruhumu yok etmen beni reenkarnasyon döngüsünden mahrum bırakamayacak. Belki nasıl doğacağıma karar veremem ama nasıl öleceğime karar verebilirim, seni yıldırımla lanetlenmiş habis varlık…” Tam sesi çınladığında, bütün garezini kustuğunda ve tam gemileri yakmış gibi göründüğünde, aniden…

 

Hiçbir uyarı gelmeden masmavi, bulutsuz gökyüzünde bir yıldırım beliriverdi. İnanılmaz bir hızla Meng Hao’ya doğru düştü, görünüşe göre herhangi bir tepkiye fırsat tanımayacak gibiydi. Bir gümbürtüyle birlikte Meng Hao’nun şapkasına çarptı.

 

Şapkadan kıvılcımlar saçılırken bazıları Meng Hao’nun üzerine düştü ve onun saçlarının dikilmesine neden oldu. Şapkadan yeşilimsi bir duman yükseldi.

 

Sanki Gökler Meng Hao’nun amansız takibinin ahlaksızca olduğunu görmüş gibiydi. Ne de olsa yıldırım tam da Koca Kafalı Patriğin konuşması esnasında düşmüştü…

 

Patrik ağzı açık bir şekilde Meng Hao’ya bakakaldı. Son zamanlarda ikinci kez hiçbir neden olmaksızın gökyüzünden yıldırım düşmüştü. Bu yıldırım görünüşte sıradan gibi olsa da bir Erken Nüve Formasyonu Gelişimcisini yok edecek güce sahipti.

 

İlahi ceza!” diye bağırdı adam. “Bu senin gibi kötü insanların göreceği ilahi ceza! Yıldırım tarafından ikiye bölüneceksiniz!” Titreyen adam gürültülü bir şekilde kahkaha atmaya başladı. Meng Hao’nun ise o sırada yüzünde biraz çirkin bir ifade belirmişti. Koca Kafalı Patriğin savaşma iradesini çoktan kaybettiğini biliyordu, bu yüzden onun dikkati artık daha çok yukarıya dönmüştü.

 

Bu ikinci kez oldu...” diye düşündü. Kalbindeki kötü önsezi giderek şiddetleniyordu. Daha yarım ay bile geçmeden rastgele iki yıldırım onun peşinden gelmişti. Onların hızı inanılmaz bir seviyedeydi ve belli bir konumları ya da zamanları yok gibiydi. Dahası bu yıldırımların ikisi de Göksel Felaket aurası yaymıştı.

 

Başkası olsa bu aurayı tanımakta zorlanabilirdi, ama Meng Hao Göksel Felakete aşinaydı. Bunun kesinlikle Felaket Yıldırımı olduğundan emindi.

 

Neden böyle oluyor?” diye düşündü. “Şimdiye kadar iki kez oldu. Yani üçüncüsü de gelecek mi? Belki de daha fazlası?” Aniden Papağanın uykuya daldığı zaman Et Peltesinin yaptığı kısa konuşmayı düşündü. Daha önce de birlikte birisine Felaketi bastırma konusunda yardım ettiklerini söylemişti, ama o kişi en sonunda bunları öldürmeye çalışmıştı.

 

Yoksa… Bu Felaketi geciktirmenin neticesi mi? Yıldırımlar sürekli benim üstüme düşüp duracak mı?” Meng Hao’nun yüzü çarpık bir hal aldı ve Koca Kafalı Patriğe bakarak sakince konuştu: “Nasıl ölmek istediğini mi seçmek istiyorsun?

 

Aşağıdaki toprak çalkalandı ve yukarı doğru vahşi sarmaşıklar fırladı. Havada ileri geri salınırlarken yaklaşmadılar, fakat uçlarındaki keskin dişlerle dolu ağızlardan yapışkan bir sıvı damlıyordu.

 

Kırmızı renkleri, tuhaf salınımları, korku verici görünüşleri ve yaydıkları çürük kokusu insanın şok olmasına neden olan şeylerdi.

 

Ben…” Koca Kafalı Patrik soğukça güldü ve Meng Hao’ya küçümseyici bir bakış attı. Gururlu bir şekilde elini alnına doğru kaldırdı.

 

Hayatı için yalvaracak değildi. Bu takipçisinin arkasında bıraktığı kanlı yolu düşününce bu faciadan kaçma şansının çok küçük olduğunu anlamıştı. Bu nedenle, eğer ölecekse güçlü bir tarzda ölecekti.

 

Fakat tam eli alnına bastıracakken masmavi gökyüzünde bir yıldırım daha görüldü. İnanılmaz bir hızla Meng Hao’ya doğru düştü ve göz açıp kapayıncaya kadar kafasından on metre uzağa kadar geldi.

 

Fakat Meng Hao ilk iki yıldırımdan sonra artık dikkatini gökyüzünde tutmaya başlamıştı. Yıldırımın düşmeye başlamasıyla neredeyse aynı anda depolama çantasına vurdu ve yarı saydam bir ruh şekillenmesi çıkarttı.

 

Bu ruh şekillenmesi Li Klanı Patriğinden başkası değildi. Onu kan renkli maskeye bağlayan ince bir iplik vardı ve bu sayede dışarıda süzülebilse de kaçamayacak durumdaydı. Onun hayatı Meng Hao’nun tek bir düşüncesine bağlıydı.

 

Aniden bu şekilde dışarı çıkartılan Li Klanı Patriği etrafa kafası karışmış bir şekilde bakındı. Yıllardır ilk defa dışarıdaki gökyüzünü görüyordu. Fakat daha duygulu bir iç geçiremeden önce Meng Hao tarafından havaya savuruldu.

 

Bir gümbürtüyle birlikte yıldırım, Li Klanı Patriğinin ruh şekillenmesine sertçe çarptı. Li Klanı Patriği acınası bir çığlıkla birlikte titredi. Ondan acı ve öfke dolu bir kükreme sesi yükseldi. Onun ruh şekillenmesi parçalanmanın eşiğine gelmiş, ona büyük bir korku yaşatmıştı. Hemen onu sağlamlaştırmak için elinden geleni yaptı.

 

Eğer ruh şekillenmesi dağılırsa o da gerçek anlamda rüzgârla savrulan toza dönüşecekti.

 

Onun bu kafa karışıklığı hemen yok oldu ve şanssız durumlar tarafından silindi. Adam kükredi, havada süzülürken dişlerini gıcırdattı ve Meng Hao’ya baktı. Eğer nefret insan öldürebilseydi, onun nefreti Meng Hao’yu binlerce parçaya bölebilirdi.

 

Fakat yıldırım üçüncüsüyle kalmadı. Bir kaç nefeslik süre sonunda dördüncü yıldırım da inmeye başladı. Ama daha aşağı ulaşamadan önce Meng Hao ifadesiz bir şekilde Li Klanı Patriğini fırlattı.

 

Yıldırımla buluşan Li Klanı Patriği acınası bir feryat koparttı. Neyse ki onun ruh şekillenmesi dinçti. Et Peltesinin eziyetine maruz kaldıktan sonra zayıf görünüşüne rağmen oldukça dirençli hale gelmişti.

 

Gümbürtünün yankılanmasıyla birlikte Li Klanı Patriği neredeyse hayali bir duruma geçecek gibi oldu. Fakat daha nefesini bile alamadan beşinci yıldırım düştü ve bir acınası çığlık daha yankılandı. Koca Kafalı Patrik ise tüm bu olanları ağzı açık bir şekilde izliyordu.

 

Meng Hao’nun karşısında dururken ilk defa gözlerindeki korkuyu gizleyememişti. Bu ruh şekillenmesine karşı bir acıma hissetti. Ona göre, Meng Hao kesinlikle dünya üzerindeki en vahşi gelişimciydi. Görünüşe göre habislikten hiç geri durmayan, insanları ve tanrıları öfkelendirmekten çekinmeyen birisiydi.

 

Bu ruh şekillenmesi böylesine sefil bir haldeyken, hala ona bunu yapabiliyor...” diye düşündü adam. “Acaba aralarında nasıl bir düşmanlık var… O ruh şekillenmesi neredeyse yok olmanın eşiğine geldi.” Adam kalbinden bir iç geçirdi, Meng Hao’nun bu acımasızlığı onun başını döndürmüştü. Şu an onun hakkındaki izlenimi tamamen yerine oturmuştu.

 

O herif hayata oldukça bağlı olmalı ve yeterince kararlı biri değil. Onun ruhu bu acımasız gelişimci tarafından ele geçirilmiş. Fakat ben azimliyim. Onun gibi olmayacağım. Eğer ruhum onun tarafından ele geçirilirse, ben de perişan bir şekilde eziyete uğrayacağım.” Adam kendini bu noktaya kadar heyecanlandırdıktan sonra elini alnına götürmek için kaldırdı ama aniden vücudu sallanmaya başladı ve azmi darmadağın oldu.

 

Gözleri kocaman açıldı ve şiddetli bir korku ve inanmazlıkla doldu. Bunun nedeni ruh şekillenmesi yıldırım tarafından paramparça edilecekken Meng Hao’nun gözlerinde mor bir parıltı titreşti. Kendi hayat kuvvetiyle dolu bir ağız dolusu Altın Qi tükürdü. Bunun ardından onu Li Klanı Patriğinin ruh şekillenmesiyle bütünleştirdi ve onun bütün yaralarını iyileştirdi.

 

Tam tamamen iyileştiği anda altıncı yıldırım düştü. Gök gürültüsüyle acınası bir çığlık birbirine karıştı. Li Klanı Patiğinin gözleri hüzün ve umutsuzlukla dolmuştu. Öyle ki bu mutsuzluk onun ölme arzusunun yaşama arzusunu aştığını gösteriyordu.

 

Bu sahne Koca Kafalı Patriğin tüylerini diken diken etti ve yüzü bembeyaz oldu. Adam titremeye başladı. Biraz önce havalı laflar etmeye hazırlanırken şimdi sadece yutkunmakla yetinmişti. Alnına doğru hareket eden eli yana düştü. Gözlerindeki gururun yerini umutsuzluk aldı.

 

Aniden fark etti ki kendisine ölümcül bir darbe vursa da, o bir gelişimciydi. Öldükten sonraki anda ruhunu çıkartmak için çeşitli yöntemler kullanılabilirdi.

 

İntihar etmeye teşebbüs etse de Meng Hao’nun işkence konusunda ne kadar uzman olduğunu görünce, Koca Kafalı Patrik ölümün mutlak bir kaçış olmadığını anladı.

 

Adam ölümden korkmuyordu, onun korktuğu şey ölümden beter bir hayat yaşamaktı.

 

Meng Hao o sırada onu görmezden geliyordu ve tamamen yıldırımlara ve Li Klanı Patriğinin ruhuna odaklanmıştı.

 

Meng Hao ruh şekillenmesi yerle bir olmanın eşiğine geldiğinde, yıldırım kalıntılarının ruh ile bütünleştiğini fark etmişti. Meng Hao’nun hayat kuvvetiyle verdiği iyileşme sayesinde Li Klanı Patriğinin ruh şekillenmesi yenileniyor ve sonucunda onun içinde toplanan yıldırım artıyordu.

 

Bir Yıldırım Ruhu arıtmak, huh? Böyle bir şey yaratmak için görünüşe göre biraz özveride bulunmak gerekiyor!” Meng Hao daha fazla yıldırım için etrafına bakınırken gözleri pırıldadı. Bir tütsü çubuğunun yanma süresinin yarısı kadar sonra son bir yıldırım ortaya çıktı. Li Klanı Patriği onu da özümsedikten sonra Meng Hao onu kan renkli maskenin içine koydu. Tüm bu zaman boyunca Meng Hao’ya sürekli küfürler yağdırmıştı.

(R.N: Yıldırım Ruhu 326.bölümde açıklanmıştı.)

 

En sonunda Meng Hao düşünceli bir şekilde Koca Kafalı Patriğe döndü. Elini kaldırdı ve onu öldürmeye ve ardından sarmaşıkları onunla besleyip onun özel tekniklerini ortaya çıkarmaya hazırlandı.

 

Ne de olsa Koca Kafalı Patriğin biraz önceki tavrı oldukça azimliydi, ölmeye bile gönüllü olmuştu. Meng Hao ona ne kadar eziyet etse de ona bu tekniğin gerçek halini anlatıp anlatmadığını bilmenin bir yolu olmayacaktı.

 

Fakat, Meng Hao elini tam kaldırdığında Patrik titremeye başladı ve yüzü şiddetli bir korkuyla doldu.

 

Yoldaş Taoist… Yoldaş Taoist, lütfen beni dinle...” diye konuştu hemen. “Ben Üç Büyük Tarikatın gizli Hazine Köşklerinin yerlerini biliyorum. Orada gizlenen birçok şey var! Tılsım Tarikatımın bütün hazinelerini sana hediye olarak vereceğim. Ne istersen yapacağım, hatta sen istersen kılıç dağlarıyla yüzleşirim, alev denizleriyle çarpışırım. Ben, Koca Kafa, bundan hiçbir surette kaçınmam!” Meng Hao’nun biraz önceki yöntemi onu baştan aşağı sarsmıştı; öldükten sonra ruhunun böyle işkenceler görmesini istemiyordu.

 

Meng Hao, bir an adama boş boş baktı. Bu durum adamın daha da gerilmesine neden oldu. Hatta kendi kalp atışlarını bile duyar hale geldi. Fakat aynı zamanda gözlerinde azim dolu bir bakış belirdi. Bir zehir yemini etti ve dişlerini sıkarak alnından biraz ruh kanını çıkartarak Meng Hao’ya sundu. Bununla birlikte Meng Hao onu istediği her an öldürebilecekti.

 

Koca Kafalı Patrik yalnızca böyle azimli bir yöntemle gerçek anlamda faciadan kaçınabileceğine inanıyordu.

 

Meng Hao bunu bir an düşündü, ardından Koca Kafanın aklından geçenleri anlaması uzun sürmedi. Adama bir an baktı ve sonra yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. En sonunda uzandı ve ruh kanını kabul etti.

 

Şimdi...” dedi sakince. “Sahip olduğun şu tuhaf mirastan bahset.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr