Bölüm 319

avatar
9077 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 319


Bölüm 319: Enkazdan Gelen Gümbürtü



Temel Kurulum Gelişimcilerinin elli kilometreyi kat etmesi biraz zaman aldı.



Meng Hao onları beklerken bu sırada meditasyon yapıyordu. Şu an Erdemli Armağan sanatı araştırmasına dair oldukça fazla tecrübe elde etmişti. Göksel toprağa dair aydınlanma konusunda ise endişelenecek bir şey yoktu. O yavaş ve istikrarlı ilerlemek istiyordu. Bilgi birikimi yavaş yavaş artarken ona düzgünce çalışacak zamana ihtiyacı vardı. Bu yolla yavaş yavaş eksik olan büyülü sembolleri tamamlayabilecekti.



Şu an oturduğu yerde yavaşça deveran eden Mor Çekirdeğini inceliyordu. Göz açıp kapama süresinde tüm vücudunda muazzam bir çarpıntı aurası yayıldı ve ardından geri çekildi.



Bu tıpkı yıldırım gibiydi, yaymak ve geri çekmek üzerine bir döngüydü. Bu onun tamamen farklı ve Temel Kurulum aşamasından çok daha heybetli bir Gelişim Merkezi gücü tipinin ortaya çıkarmasına olanak sağlıyordu.



Usta Nüve Formasyonuna ulaştığımda Sönmeyen Alevi Çekirdeğimle kaynaştırabileceğimi söylemişti. O zaman kişisel simya alevimi kullanabilecektim…” Meng Hao’nun gözleri pırıldadı. Tabii ki bunu elde etmek için kapalı meditasyonda zorlu bir mücadele gerekecekti.



Siyah Topraklara geleli daha bir yıl bile olmamıştı fakat zamanını kapalı meditasyonda iyileşmeye harcaması zihinsel odak eksikliğine neden olmuştu. Fakat, Göksel toprak, Erdemli Armağan sanatı, simya alevini ateşlemek ve Ji Hongdong’un depolama çantası gibi konuların hepsi için Meng Hao’nun zaman ayırması gerekiyordu.



Ji Klanı tarafından izlendiği kaygıları yüzünden daima tetikteydi. Tüm zaman boyunca hiç rahatladığı an olmamıştı. Fakat neden hala Ji Klanından birinin gelmediği konusunda elinde bir ipucu vardı.



Meng Hao kararını verdi. “Görünüşe göre bir süre daha kapalı meditasyonda kalmalıyım. İhtiyacım olan her şeyi elde ettiğim zaman dışarı çıkıp Yetkin Altın Çekirdek Hapının son bileşenini arayabilirim.



Meng Hao kafasını kaldırdı ve gözlerinde soğuk bir parıltı görüldü. Dudakları şeytani bir havaya sahip olan anlamlı bir gülümsemeye büründü. Bir soğuklukla dolu gibiydi.



O sırada dört Temel Kurulum Gelişimcisi uçarak kısa dağa doğru geliyordu. Hiç tereddüt etmeden yaklaştıktan sonra bir anda dağdaki yarığa ulaştılar ve ardından aşağı doğru fırladılar.



Huang Daxian’ın yüzü soluktu ve kalbi korkuyla doluydu. Fakat aynı zamanda kafasında bir fikir de vardı. Dişlerini sıktı, titrek ama gürültülü sesle konuştuv “Biraz… Biraz daha aşağıda…



Temel Kurulum Gelişimcileri gözlerinden fışkıran öldürme arzularıyla baktılar. “Sessiz!” dedi içlerinden biri.



Dört adam hızla yarığın dibine ulaştılar. Ölümsüzler Mağarasına baktılar ve ifadeleri değişerek dikkatle doldu.



Bunun nedeni Meng Hao’nun Ölümsüzler Mağarasının kapısının açık olmasıydı. Kapı ağzına kadar açıktı ve onların içeride oturan Meng Hao’yu görebilmesine izin veriyordu. Meng Hao yavaşça başını kaldırdı, ifadesi son derece sakindi.



Üzerinde basit bir yeşil cübbe vardı ama onun beyaz saçlarla dikkat çekici buluşması hemen adamların kalplerinin yoğun bir korkuyla dolmasına neden olmuştu.



Buna ek olarak yüzü kansızdı. Buna buz gibi soğuk bakışlarını ekleyince alandaki sıcaklık anında dondurucu bir seviyeye düşmüş gibi oldu.



Dört Temel Kurulum Gelişimcisinin hepsi de nefes nefese kaldı. Meng Hao’nun görünüşü hemen içlerinde yoğun bir kriz hissiyatının yükselmesine neden olmuştu. Sanki karşılarında oturan adam bir gelişimci değil, antik bir vahşi hayvan gibiydi. Onun bakışları bile dördünü birden yutacak gibiydi.



Adamların alınlarından hemen soğuk terler akmaya başladı. Ağızları ve dilleri kurudu, akıllarını kaybetme noktasına geldiler. Oldukları yerde kalmışlar ve tek bir kaslarını bile hareket ettiremiyorlardı.



Meng Hao hiçbir şey söylemedi. Dağ yarığını ölümcül bir sessizlik doldurmuştu, tek bir nefes alma sesi dahi duyulmuyordu.



Bu sessizlik yavaş yavaş yoğun bir baskıya dönüştü, sanki dağ tamamen adamların kalbine çökmüş gibiydi. Şu an ölüm ile yaşam arasındaki çizgide gibiydiler, Meng Hao’nun bakışları onlara eğer hareket ederlerse anında öleceklerini söylüyor gibiydi.



Fakat en sonunda aralarında en düşük Gelişim Merkezine sahip olan Gelişimci bu baskıya daha fazla dayanamadı. Artık orada daha fazla duramayarak bir uğultu koparttı ve yarığın ağzına doğru yukarı fırladı.



Adam tam uçmaya başladığı anda Meng Hao sağ elinin parmağını kaldırdı. “Kapa çeneni.



Bu iki kelimenin ardından acınası bir feryat çınladı ve doğrudan diğer üç Temel Kurulum Gelişimcisinin önüne yukarıdan bir ceset düştü. Bu durum üç adamın yüzlerinin daha da solmasına ve vücutlarının daha da şiddetle titremesine neden oldu.



Biraz önce düşen cesedin alnında kanlı bir delik vardı, delikten taze, kıpkırmızı kan fışkırıyordu. Cesedin gözleri kocaman açılmış durumdaydı, son anlarında umutsuzluk ve dehşetle dolmuş gibiydi.



Bu sahne geriye kalan adamların üzerindeki baskıyı bambaşka bir boyuta taşımış ve dehşete kapılmalarına neden olmuştu. Çoktan adil öldürme paylarını yapmış olsalar da bir Temel Kurulum Gelişimcisini öldürmenin kolay olmayacağını da biliyorlardı. Hepsi de anında şiddetle titremeye başlamıştı.



Nüve Formasyonu… Bu herif kesinlikle Nüve Formasyonu aşamasında!



Lanet olsun, neden bir Nüve Formasyonu uzmanını kızdırdık!?



Üç adam birbirine acı ve umutsuzlukla dolu bakışlar attılar.



Huang Daxian ise onlardan bile daha fazla titriyordu ve yüzü endişeyle dolmuştu. Meng Hao’nun güçlü olduğunu biliyordu ama bir Orta Temel Kurulum Gelişimcisini yok edebilecek seviyede olduğunu hiç hayal etmemişti.



Biraz zaman geçtikten sonra artık Temel Kurulum Gelişimcilerinin korkuları ve gerginlikleri daha da artmış ve kalpleri patlama noktasına gelmişti. Böyle uzun bir süre boyunca ölüm tehdidi altında beklemeye zorlanmak sıradan insanların katlanabileceği bir şey değildi.



En sonunda geri kalanlardan biri daha artık buna dayanamayacak noktaya geldi. Meng Hao’nun uzun süredir gözlerinin kapalı olduğunu görünce, orta yaşlı adam dişlerini sıktı ve aniden yukarı doğru havalandı. Aynı zamanda bir yeşim kayış kırarak vücudunun etrafını bir sisle sarmaladı ve hızı patlayıcı bir şekilde arttı. Tam kaçmayı başarmış gibi görünürken Meng Hao herhangi bir hamle yapmadı, gözlerini de açmadı. Kaçan gelişimcinin yüzünde heyecanlı bir ifade belirirken diğer iki gelişimci de bir an onu takip etmek konusunda tereddüde düştü.



Aniden dağın içindeki yarığın iki tarafındaki kayalar gevşemeye başlamış gibi göründü. Birden bire şiddetli bir vahşilik yayan koyu mor bir sarmaşık dışarı fırladı. Sarmaşığın ucu çentikli, kocaman açılmış bir ağza dönüştü. Kaçan gelişimci dehşetle dolu bir çığlık atarken aniden dev bir yılan gibi görünen sarmaşık tarafından tamamen yutuldu. Adamı mideye indiren sarmaşıktan muazzam miktarda yapış yapış bir sıvı aşağı doğru aktı. Aynı zamanda dağın kayalarından daha fazla sarmaşık dışarı fırladı.



O anda düzinelerce sarmaşık etrafta salınıyordu. Yarığın ağzını kapatmışlardı ve ardından Huang Daxian ve diğer iki adamın olduğu yöne doğru uzanmışlardı.



O anda Huang Daxian’ın yüzü bembeyazdı ve tamamen boştu.



Diğer iki Temel Kurulum Gelişimcisi nefes nefese kalmıştı. Biraz önceki sahne zihinlerinden tekrar yaşanmış ve aniden içlerinde şu an tam anlamıyla cehenneme düştüklerine dair bir hissiyat oluşmuştu.



K-k-kıdemli… Beni bağışla…” dedi Temel Kurulumun büyük döngüsünde olan adam, titrek sesiyle konuşurken dizlerinin üstüne çöktü ve Meng Hao’nun karşısında secdeye kapandı.



Kıdemli, büyük bir hata yaptım, lütfen beni bağışla...” dedi diğer adam secdeye yatarak.



İkisi de korku ve dehşet içindeydi.



Meng Hao yavaşça gözlerini açt, o ikisine ve Huang Daxian’a doğru gözleri çevirdi. Onların vücutlarındaki totem dövmelerini çoktan fark etmişti. Batı Çölü Gelişimcilerinin dövmelerine benzemiyordu ama tıpkı bir sıvı gibi hareketliliğe sahip oldukları belliydi.



Buraya tıbbi hap istemek için mi geldiniz?” diye sordu Meng Hao. Elini kaldırdı ve avucunda iki tane tıbbi hap ortaya çıktı. Bu haplar mavimsi-siyah bir renge sahipti, herhangi bir tıbbi aromaya sahip değillerdi. Aslında hapların yüzeyinde hafifçe görünen vahşi, kımıldanan bir çıyan görüntüsü vardı.



Tek bir bakışta onların zehir hapı olduğu net bir şekilde anlaşılıyordu.



Daha adamlar onun sorusuna cevap veremeden Meng Hao elbise kolunu fiskeledi ve iki hap yıldırım hızıyla onların ağzına fırladı. Adamların tepki verecek zamanı olmadı; haplar dişlerine çarptı ve ardından boğazlarına girdi. Göz açıp kapayıncaya kadar haplar çözülmüştü.



İki adamın da yüzü anında değişti. Fakat direnç gösterecek bir şey yapamamışlardı. Sadece acı acı iç geçirmişlerdi, biliyorlardı ki en azından biraz daha fazla yaşamalarına izin verilmişti.



Bu hapı bir ceza olarak düşünün.” dedi Meng Hao sakince. “Sizden Huang Daxian ile birlikte etrafa bakmanızı ve buna benzer toprakları aramanızı istiyorum. Ne kadar fazla bulursanız, zehrin giderilmesini o kadar hızlandıracağım. İşin aslı yeterince çok bulabilirseniz, size bazı tıbbi haplar bile verebilirim.



Huang Daxian hemen harekete geçti, ardından razı olduğunu yüksek bir sesle belirtti.



Meng Hao elbise kolunu fiskeleyerek mor-yeşil toprağın birer parçasını üçüne doğru fırlattı. Ardından Ölümsüzler Mağarasının kapısı sertçe kapandı. Yarığın girişini kapatan sarmaşıklar geriye çekildi ve her şey normale döndü. İki Temel Kurulum Gelişimcisi derince iç geçirerek acı acı gülümsediler. Mağaradaki güçlü adamın verdiği bu toprağın ne tür bir özellik barındırdığını bilmiyorlardı. Fakat ciddi anlamda bir nebze şanslı sayılabilirlerdi. Parlayan gözleriyle birbirlerine baktılar, ardından Huang Daxian’ı da nazikçe yanlarına alarak mağaradan dışarı fırladılar.



Meng Hao’nun isteği üzerine toprak aramaya gitmişlerdi.



Zaman hızla geçti, yarım aylık süre geride kalmıştı. Bu süre zarfında Meng Hao Erdemli Armağan sanatına daha da aşina hale gelmişti. Bu sanatın gücünü idrak etmek zordu. Bu tıpkı bir şeye dokunabilmek ve onu şeytani yapmak gibiydi; fakat “dokunmak” kelimesi yerine “armağan” kelimesi kullanılıyordu!



Herhangi yaşayan bir varlığa Şeytanlık Armağan et ve onu kullan. Bu teknik aynı zamanda “habis” kelimesinin zıttı olan “erdemli” kelimesine sahipti. Fakat bu sanatın doğası saldırgan ve zulmediciydi. Bu tıpkı… Bir Şeytan Mühürleyicinin Erdemli Armağanını teslim alarak bir çeşit resmi onaydan yararlanma hakkı elde etmek gibiydi!



Dahası Meng Hao Gelişim Merkezini her deveran ettiğinde varlığını sürdüren zayıf bir aura hissedebiliyordu. Sanki Meng Hao istese… Bu aurayı kullanarak Erdemli Armağanı ve Şeytani Dönüşümü uygulayabilir gibiydi.



Şeytanın bir ruhu olmayacaktı, sadece irade dışı bir aurası olacaktı; fakat Meng Hao onu kontrol edebilecekti. Bu oldukça tuhaf bir hissiyat olacaktı, Meng Hao’nun Mor Felek Tarikatı antik kayıtlarında okuduğu astral seyahate benzer bir şeydi.



Herhangi bir canlı varlığı şeytanlaşmaya zorlamak…” Meng Hao’nun gözleri gizemli bir ışıkla parıldadı. Elini kaldırdı ve parmağına baktı. Bir an düşündükten sonra parmağını Ölümsüzler Mağarasının zeminine doğru bastırdı.



Erdemli Armağan!” dedi. O anda hemen Ölümsüzler Mağarasında çift görüntüler peyda oldu. Birden Ölümsüzler Mağarasının içinde kısa dağdan salınan zayıf bir aura hissetti.



Bu aura tuhaftı ve çeşitlilikle doluydu. Meng Hao’nun duyuları onun tam olarak ne olduğunu söyleyemiyordu. Fakat onun, yaşayan bir şeylerin Şeytani Qi’si olduğunu anlaması çok uzun sürmedi!



Ruhani Duyusunu auraya gönderirken gözleri titreşti. Zihni bir gürlemeyle doldu ve aniden görüş alanı hızla genişledi, şu an kısa dağın etrafındaki 150-200 kilometrelik alandaki her şeyi görebiliyordu.



Ruhsal Duyusu ile Şeytani Qi’nin kaynaşmasına konsantre olarak bölgedeki her şeyi hissedebiliyordu. Tam görüşünü geri çekecekken kuzeybatı yönünde bir enkaz sahasına benzeyen bir şey gördü. Normalde onu dikkate almazdı ama bu eşsiz durumda aniden enkazın içinden bir ses duymuştu.



Kederli, kadim bir gümbürtü ortaya çıkmıştı. “Ji’nin Gökleri ölme... Ben ölmedim… Ji’nin Gökleri… Beni otuz bin yıl boyunca baskı altında tuttun, ama ben hala Ölümsüzlük Armağanı Kürsüsüne adım atmayı reddediyorum!” Ses yankılandığı anda, o aniden konuştu: “Kimsin sen!?” Meng Hao’nun gökler kadar güçlü olduğunu hissettiği bir bakış aniden üzerine çöktü.



—–








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44339 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr