Bölüm 313

avatar
8586 25

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 313


Bölüm 313: O Bir… Ölümsüz!



Yoğun ölüm kalım hissiyatı Ji ve Li Klanlarının kıdemlilerinin kalplerini sarstı. Gözleri şiddetli bir hayretle parladı.



Onların Gelişim Merkezlerini, yaşlarını ve engin tecrübelerini göz önüne alınca dünyada onları hayrete düşürebilecek çok fazla şey yoktu.



Ama şu an kalplerinde derin bir tehlike hissiyatı aynı anda yükselmişti.



Gelişen Ruh Gelişimcileri böyle bir kriz hissiyle birlikte aynı zamanda derin bir dehşetle de dolmuşlardı.



Gelişen Ruh aşamasına kadar gelişim yapmak son derece zor bir şeydi. Bir çok insan bu yolda yürürken düşmüştü; bu noktaya kadar gelebilen insanlar iyi şansa sahip olan ve çok sayıda talihli durumla karşılaşmış olan kişilerdi. Fakat şu an yüz yüze oldukları ölüm kalım krizi onların kalplerinde ve zihinlerinde derin bir etki oluşturmuştu.



Bu ondan fazla sayıda yaşlı adam ilk defa aniden bir pişmanlık hissetmişlerdi…



Fakat daha geri çekilmeye fırsat bulamadan üç yüz metre genişliğinde kan renkli ekrandan şiddetli bir kükreme sesi çıktı. Bu ses sanki yoluna çıkan her şeyi yok edebilmeye muktedirmiş gibi bir havaya sahipti.



Havayı dolduran bu ses onu işiten herkesin kalbinin ve zihninin tamamen sarsıntıya uğramasına neden oldu. Bazı düşük Gelişim Merkezine sahip kişiler kan tükürdü. Ondan fazla sayıda yaşlı adamın şaşkın bakışları altında devasa kan renkli ekran aniden parçalanarak açılır gibi oldu.



İçeriden muazzam bir kırmızı ışık parıltısı taştı. Bu kırmızı ışığın içinde görünen şey…



Onlara doğru uzanan devasa bir patiydi!



Bu, devasa bir vahşi hayvana ait olan tek bir patiydi. Bu patinin uzun, keskin pençeleri vardı ve kalın, kırmızı bir kürkle kaplıydı. Bu patide tarif edilemez şeytani bir aura vardı. Bu kan renkli ekrandan çıkan otuz metre büyüklüğündeki tek bir pati, Gelişim Merkezlerini baskılayan kuvveti önemsemeyerek ileri doğru fırladı.



Pençe ortaya çıktığı anda şiddetli ve korku verici bir aura net bir şekilde hissedildi. Bu aura patlayarak tüm bölgeyi doldurdu ve yaşlı adamların yüzlerinin şok ile dolmasına neden oldu. Onların göz bebekleri büzüldü ve allak bullak olmuş zihinleriyle geriye doğru çekilmeye başladılar.



Bu…



Ruh Bölme aurası!!



Lanet olsun! Bu Meng Hao nasıl olur da bir Ruh Bölme aurasına sahip olabilir!?!?



Yaşlı adamların tüyleri anında diken diken oldu ve içlerindeki kriz hissiyatı daha da büyüdü. Tam kaçmaya yeltendikleri anda kan renkli ekrandan çıkan pati havada yükseldi. Ardından onlara doğru düşmeye başladı.



Bu tabii ki uyuyan Kan Mastifinin patisiydi. Aradan geçen on yıllık sürede uyanamamıştı. Fakat Meng Hao Nüve Formasyonu aşamasına ulaşınca aralarındaki bağlantı daha da güçlü bir hale gelmişti. Meng Hao’nun tekrarlanan çağrıları ve kritik bir ölüm kalım anıyla yüzleşmesi şiddetli bir kışkırtmaya sebep olmuş ve Kan Mastifinin aniden uyanmasını sağlamıştı.



O anda tek yapabildiği patisini dünyanın içine uzatmak ve saldırı yapmaktı.



Gök ve yeri inanılmaz bir kükreme sesi doldurdu. Çoktan Ruh Bölme seviyesine evrilmiş olan Mastif patisini uğultular eşliğinde gönderdi. Bu saldırıdan kaçınamayacak olan Ji Klanının üç kıdemlisinin yüzleri delilikle dolarak kendi Gelişim Merkezlerini patlattılar.



Üç adam kan donduran çığlıklar attı. Ağızlarından kanlar saçıldı ve vücutları yerle bir olmaya başladı. Onların Gelişen Ruhları kaçmaya yeltendi ama daha çok uzaklaşamadan pati tarafından paramparça edildiler.



Li Klanı kıdemlilerinden dört kişi de kaçınmak konusunda yavaş kalmıştı. Bu yavaşlık onların ölümüyle sonuçlanmıştı.



Kan Mastifinin devasa patisi bir gümbürtü sesi eşliğinde o dördünün üstüne çökmüştü. Onların vücutları anında parçalanmış et yığınına dönüşmüş, Gelişen Ruhları da kaçamamış ve hemen toz haline dönüşmüştü!



Bu sahne herkesi şaşkınlığa uğratmıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar bir düzine kadar Gelişen Ruh Gelişimcisinden yedi tanesi anında katledilmişti!!



Bu yedi adam Kan Mastifinin tek bir pati saldırısına bile direnememişti ve tam anlamıyla imha edilmişlerdi. O anda diğer yaşlı adamlar korkuyla dolmuştu, yüzlerinden kan çekilmiş, kalpleri hızlanmış ve tüyleri diken diken olmuştu. O anda tek düşünebildikleri şey mümkün olduğunca hızlı bir şekilde kaçabilmekti.



Her şey beklenenin tam tersi yönde gelişiyordu ve hayal gücünün sınırlarını aşmış durumdaydı. Meng Hao gibi önemsiz bir Nüve Formasyonu Gelişimcisini öldürmenin bu kadar zor olacağını nereden bilebilirlerdi?



Meng Hao için Nüve Formasyonuna ulaşmanın zirveye giden yolda sadece ilk adım olduğunu bilmelerine imkan yoktu. Nüve Formasyonuna ulaştıktan sonra bir çok büyülü teknik dizilerini ve diğer yöntemleri kullanabilir hale gelmişti.



Yani Meng Hao’nun her şeyi son bir patlayıcı final yapmak için sakladığı söylenebilirdi!



Gümbürtü hala havada yankılanırken Mastifin patisi yavaşça ortadan kaybolmaya başladı. Devasa kan renkli ekran da yok oluyordu. Meng Hao yere doğru düşen maskeyi tuttu.



O anda Han Bei ve diğerleri adeta nefes bile almaktan aciz durumdaydı. Daha önce yağı bitmiş olarak nitelendirdikleri Meng Hao’ya bakıyorlardı. Hiçbiri de olayların bu yönde gelişebileceğini hayal bile edememişti.



Kan Mabudu!” Nefesi keslen Li Shiqi titriyordu. “Bu bir Kan Mabudu!!” diğerleri de hemen Kan Ölümsüzü Miras turnuvasını ve kan renkli Mastifi hatırladı.



O zamanlar Mastifin kime ait olduğuna dair bir fikirleri yoktu. Şimdi ise olayı anladıkları söylenebilirdi, ama bu konuda düşünecek çok zamanları olmamıştı. Biraz önce olanları kendi gözleriyle görünce zihinleri dönmüştü.



Kan renkli maskeyi yakalayan Meng Hao biraz tıbbi hap çıkartarak onları tüketti. Dişlerini sıktı, ayağa kalkmaya uğraştı. İnsan grubuna doğru baktı. Bakışları Xu Qing üzerinde durduktan sonra arkasını döndü ve elinden geldiğince hızlı bir şekilde Yeniden Doğuş Mağarasına doğru yoluna devam etti.



Fang Mu…” diye bağırdı Chu Yuyan. Onun gidişini izlerken aniden onu bir daha ne zaman göreceğini bilmesine imkan olmadığını fark etti. Eğer şimdi bağırmazsa belki de bir daha hiç böyle bir fırsat bulamayacaktı.



Meng Hao’nun vücudu hafiften titredi, ama ilerlemeye devam etti.



Gelişen Ruh tuhaflarının Kan Mastifinin aniden ortaya çıkışının ve yedi kişiyi öldürmesinin gözlerini korkuttuğunu biliyordu. Fakat onların neler olduğunu anlaması çok uzun sürmeyecekti. Bir an tereddüt ettikten sonra Meng Hao’nun dışarıdan güçlü gibi görünse de aslında son derece zayıf olduğunu kesinlikle fark edeceklerdi. Ardından da kısa süre sonra tekrar onun peşine düşeceklerdi.



Kan Mastifi biraz önceki saldırıdan sonra anında tekrar derin uykuya geri dönmüştü. Artık Meng Hao ona ne kadar çağrı yaparsa yapsın tekrar uyanmayacaktı.



Buradan dışarıya açılan bütün yollar mühürlenmiş durumda. Benim Tek seçeneğim… Yeniden Doğuş Mağarası.” Dişlerini gıcırdatan Meng Hao havada uğultular eşliğinde ilerledi.



O sırada geriye kalan yedi-sekiz yaşlı adam aniden kaçmayı bıraktılar. İfadeleri tereddütle doluydu. Biraz önce yaşanan olayları analiz ediyor gibilerdi. Onların yaşını ve tecrübesini düşününce durumu anlamaları on nefeslik süre aldı. Bunun üzerine yüzleri çirkin ifadelerle doldu ve hemen arkalarını dönerek tekrar Meng Hao’nun peşine düştüler.



Göz açıp kapayıncaya kadar kaçmakla meşgul olan bütün Gelişen Ruh Gelişimcileri tekrar Meng Hao’yu takibe başlamıştı.



Meng Hao o sırada Yeniden Doğuş Mağarasından yalnızca yirmi beş kilometre uzaklıktaydı ve bu uzaklığa geldiği anda aniden hafif bir iç geçirme sesi duyuldu.



Bu bir kadının iç geçirme sesiydi. Bu ses tamamen beklenmedikti ama anında havayı doldurmuş, geriye kalan Gelişen Ruh Gelişimcilerinin yüzlerinin titreşmesine neden olmuş, titreyen vücutlarıyla geriye doğru sendelerken kan tükürmelerine neden olmuştu. Yüzlerinde afallamış ifadeler vardı, sanki Kan Mastifinden bile daha güçlü bir şeyle karşılaşmış gibiydiler.



Titreyen vücutlarının içindeki Gelişen Ruhları sarsıldı ve yüzlerindeki korku zirve noktasına ulaştı.



Sadece onlar değil, havzanın dışındaki bütün Gelişimciler de bu iç geçirme sesini duymuştu ve kalpleri titremiş, zihinleri allak bullak olmuştu. Ağızlarından kanlar saçılmıştı. Çeşitli Tarikatların Ruh Bölme Patriklerinin yüzleri benzersiz ifadelerle dolmuştu.



Bu…



Hepsinin de yüzleri düştü ve ağızlarından kanlar fışkırdı; sanki bazı ciddi iç yaralanmalar geçiriyorlar gibilerdi!



Havzadaki pusun içinde oturan Ji Klanı Ruh Bölme Gelişimcisi de kan tükürdü. Yeniden Doğuş Mağarasından gelen sesi duymasıyla birlikte yüzü inanılmaz bir hayretle dolmuştu.



Bu ses orada varlığını sürdüren tuhaf yaşam formlarından birine ait değildi, bu bir kadının iç geçirme sesiydi!



Pusun içinde görünmez durumda bulunan Wang Klanı patriği tüm vücudunun sarsıldığını hissetti. “Kim o? O bir… Ölümsüz!!” Sanki içinde mor bir fırtına peyda olmuş gibiydi, yüzü son derece temkinli bir ifadeyle doldu ve gözleri parıldadı. Yeniden Doğuş Mağarasına doğru bakan gözleri şok ve dehşet belirtileriyle doluydu.



Tam o sırada Yeniden Doğuş Mağarasından gelen bir kadın sesi duyuldu.



Bu ses içtendi ve yine yumuşak bir iç geçirmeyle birlikte gelmişti. “Yıllar önce kazara beni tutan mührü gevşettin. Bu Karma ekmek olarak sayılabilir… Bugün Yeniden Doğuş Mağarasına gelmemelisin. Git, kaçmana yardım edeceğim. Bu da Karmayı hasat etmek sayılır.” Ses mağaranın içinde yankılandığında aniden dışarı beyaz, parlak bir ışık fırladı.



O bir puldu!



Bir balık pulu!



O dışarı doğru fırladığı anda aniden bir tüyü anımsatmaya başladı.



Bir Anka tüyü!



Pul benzeri tüy inanılmaz bir hızla uçtu, neredeyse anında Meng Hao’nun karşısında belirivermişti. Bunun hemen ardından kendini Meng Hao’nun alnına damgaladı. Meng Hao’nun tüm vücudu sarsılırken pul benzeri tüyden taşan sıcak bir güç tüm vücudunu doldurdu.



Bunun hemen ardından Meng Hao’nun Gelişim Merkezi dengeli bir hale geldi. Artık ne bir yangın ne de yerle bir olma durumu vardı. Bunun aksine o tamamen yenilenmişti. Daha önceki gibi yine Erken Nüve Formasyonu aşamasındaydı. Göz açıp kapayıncaya kadar yaraları neredeyse yüzde yirmi oranında iyileşmişti.



Dahası onun ömrü de biraz artmıştı; Meng Hao’nun yüzü artık yaşlı bir adam gibi değildi. Önceki gibi genç görünüyordu. Fakat yüzünün solgunluğu değişmemişti.



Saçlarının beyazlığının değişmesi de mümkün görünmüyordu.



Sana bir Ankanın gücünü ödünç vereceğim. Git. Burayı terk et…” Bu ses yankılandığında Meng Hao’nun vücudu aniden kendini iten inanılmaz bir güç hissetti, bu güç tüm vücudunu sardı ve onu ileri itti. Aniden tıpkı bir Anka gibi ileri doğru fırlamaya başladı.



Sekiz Gelişen Ruh Gelişimcisinden hiçbiri onu durdurmak için en ufak bir hamle göstermemişti. Yeniden Doğuş Mağarasından gelen kadın sesi o bölgedeki herkesin kalbini dehşetle doldurmak için yeterli olmuştu.



Meng Hao aniden havzanın dışına fırlarken düşünmek için zamanı yoktu ve dış dünyada gözlerinin önünde Güney Diyarının bütün Tarikat ve Klanlarının Gelişimcileri belirdi.



Onların gördüğü şey kayan bir yıldız gibiydi. Bu kayan yıldızın içinde beyaz saçlı, kan rengi cübbesiyle Meng Hao vardı.



Meng Hao’nun gözleri kafa karışıklığıyla parıldadı ama bir an sonra bunun yerini kavramışlık aldı. Ona yardım edenin kim olduğunu biliyordu.



Anka… O kadın, o yıl Yeniden Doğuş Mağarasına doğru uçan Ankaydı… Ama neden beni kurtardı? Ben tam olarak nasıl bir Karma ektim?



Şeytan Mühürleyici Birliğindeki herkes kalpsiz…” dedi kadın iç geçirerek. “Artık kendi başınasın.” Kadının bu sözleri kulaklarında yankılandığı anda Meng Hao’nun gözleri kocaman açıldı.



R.N: Bu anka ile ilgili bölümler 104, 110,111,112.



Kitabın Sonu.



—–



Fullbringer Notu: Hayırlısıyla 3. Kitapta bitti. Durmak yok yola devam. Emeğini yaladığım Rassnt kardeşime teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Siz okuyucularımıza da bizi takip ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Kendime de yaşamaya devam ettiğim için teşekkür ediyorum.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr