Bölüm 311

avatar
8609 22

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 311


Bölüm 311: Şu an O Bir Gelişimci!



Meng Hao etrafında çalkalanan pusa bakarken yüzünde sert bir ifade vardı. Hemen dilini ısırdı ve biraz kan tükürdü. Kan havaya düştüğü anda bir kan sisine dönüşerek Meng Hao’nun ayaklarının altına toplandı.



Bu onun hızını bir kaç kat artırmasına yardımcı oldu; hemen beş kilometre ötedeki büzülen Ölümsüz cesedinin yanında tekrar belirdi.



Bunun hemen ardından bir ağız dolusu kan tükürdü ve daha önce siyah olan saçları beyazlaştı. Biraz önce Kan Ölümsüzü Mirasının çeşitli yasaklı tekniklerinden birini kullanmıştı. Bu tekniği kullanan bir Nüve Formasyonu Gelişimcisi anında vücudunun kapasitesinin ötesinde bir hız elde ediyordu.



Bu tam anlamıyla küçük bir ışınlanma değildi ama kısa mesafe söz konusu olunca çok bir farkı yoktu. Küçük ışınlanma Gelişen Ruh Gelişimcilerinin bir kutsal becerisiydi. Nüve Formasyonu Gelişimcileri ise bu yasaklı sanatı hayatları boyunca sadece üç kez kullanabilirlerdi.



Meng Hao’nun vücudunun kaybolduğu yerde bir yıkım meydana geldi, hava bu yasaklı teknik yüzünden parçalanmıştı. Meng Hao kendi gücü ve yeteneklerini kullanarak asla böyle bir şey yapamazdı.



Bu ölümden kaçınmasının tek yoluydu!



Tüm bölge kısıtlayıcı büyülerle kilitlenmiş durumdaydı ve ışınlanmayı imkansız hale getirmişlerdi. Fakat bu yasaklı sanat bir küçük ışınlanma değildi, daha çok bir patlayıcı hız artışı gibiydi. Fakat bu teknik Meng Hao’nun kan tükürmesine ve iç organlarının yaralandığına dair belirtilerin meydana çıkmasına neden olmuştu. Buna ek olarak bacaklarından çatlama sesleri gelmişti.



Meng Hao’nun yüzü bembeyazdı. Fakat en ufak bir tereddüt göstermedi. Kendi ömründen kullanıp yaralarını iyileştirirken göz bebekleri mor renkle parladı.



Meng Hao’nun ömrü Nüve Formasyonuna ulaştıktan sonra artmıştı; genel olarak konuşmak gerekirse dört yüzyıl kadar yaşayabilecekti. Fakat şu an ömrünün ciddi bir kısmını çoktan harcamıştı.



Ödediği bu bedel yüzünden hala genç olsa da yüzü donuktu ve bu Mor Göz Bebeği Dönüşümü tarafından değiştirilemeyen bir şeydi.



Hala avantajlılar.” Meng Hao’nun etrafındaki Ji ve Li Klanlarının Gelişen Ruh Gelişimcileri Nüve Formasyonunun büyük döngüsüne kadar kısıtlanmış olsalar da havada yüksek bir hızla ilerliyorlardı.



Meng Hao şu ana kadar onlardan kaçınabilmişti ve bu durum Kıdemli grubundaki gözlerin titreşmesine neden olmuştu. Meng Hao’nun şimdiye kadar ölümden kaçabilmesi onları şaşırtmıştı.



Han Bei, Chu Yuyan ve diğerleri kalplerinde şokla birlikte uzaktan bunu izliyorlardı.



Xu Qing’in elleri yumruk şeklini aldı ve alt dudağını ısırdı. Meng Hao’yu soluk yüzüyle izlerken ona yardım etme arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Fakat nefes nefese kalan Meng Hao biraz önce onunla göz teması kurmuş ve bunu yapmasını yasakladığına dair net bir mesaj vermişti.



Ona attığı bakışta sanki o kadar çabamın boşa gitmesine izin verme der gibiydi. Xu Qing onu izledi, titriyordu ve gözleri yaşlarla dolmuştu.



Li Klanı yaşlılarından biri Meng Hao’ya bakarak ileri fırladı. “Seni küçümsediğim falan yok, küçük...” dedi soğukça gülerek. “Bizim Tao Çocuğumuzu öldürebilmene şaşırmamak gerek. Ama bugün elimizden kaçamayacaksın! Yaptıklarının bedelini hayatınla ödeyeceksin!



Neler saçmalıyorsun!” diye cevapladı Meng Hao, depolama çantasına vurdu. Hemen ortaya kan renkli maske çıktı ve onu hiç tereddüt etmeden yüzüne geçirdi. Maske yüzüyle bütünleştiğinde kanlı bir öldürücü aura peyda oldu. Bunu görenler anında sarsılmıştı.



Chen Fan ve diğerleri de şaşırmıştı ama çok fazla değildi. Habis Kan Qi’si bölgeyi sarınca bir kaç adım geri çekilmişlerdi. Diğer taraftan Ji ve Li Klanlarının kıdemlilerinin yüzleri hemen değişmişti.



Meng Hao’nun yeşil cübbesi bir anda kırmızı ışıkla donandı, sanki üzerine kanın kendisini giymiş gibiydi. Kızıl parıltı ve sadece iki gözü olan kırmızı maske hemen Gelişen Ruh Gelişimcilerinin kendi Klanlarının antik kayıtlarında gördükleri tasvirleri anımsatmıştı.



Antik Lanet Klanının Kan Ölümsüzü!



Tıpkı ona benziyordu!



Yoğun öldürme arzusu, kaynayan cani istek hemen Meng Hao’nun kafasının üzerinde kırmızı renkli bir Çekirdek Qi’si şekline büründü. Bu Çekirdek Qi’si kabardı ve dört bir yana dağıldı.



Meng Hao’nun altındaki Ölümsüzün cesedi ise büzülmüş ve otuz metreye kadar düşmüştü.



Ji ve Li Klanlarının düzinelerce yaşlısı hala yüksek bir hızla yaklaşıyordu. Ji Klanının sekiz kıdemlisinden birinin gözleri yoğun bir öldürme arzusuyla parladı ve konuşmaya başladı: “Kendini fazla abartıyorsun!



Kendi güvenliğini garanti altına almak için Meng Hao’yu bizzat kendisi öldürmeye karar vermişti. Hiç tereddüdü yoktu ya da kendinden zayıf birine zorbalık yaptığı için itibarının zedeleneceğini umursamıyordu, ileri doğru fırlayarak diğerlerinin önüne geçti, öldürme arzusu göklere kadar ulaşmıştı.



Geber!!” diye bağırdı, sesi habisti. Hızlıca sağ elini kaldırdı. Normalde Meng Hao onun yaptığı bu hızlı hareketi göremezdi bile. Ama şu an hareketin bulanık şeklini görebilmişti.

 

Adam ona süratle yaklaşıyordu!



Bir yüz olmadan!” Meng Hao sağ elini sallarken gözleri kıpkırmızı parladı. Saçları tamamen beyazlamıştı; fakat kızıl parıltıya boğulmuş olması sebebiyle aslında kırmızı görünüyordu!



Çekirdek Qi’si kaynadı ve hemen devasa bir yüze dönüştü. Sol gözün duruşu garipti ve sağ gözün olduğu yerde de Meng Hao vardı. Yüz uçarak doğrudan Ji ve Li kıdemlilerine doğru yöneldi. Havada bir gümbürtü koptu.



Hayatını ortaya koy! Kendi varlığını sürdürebilmek için rakiplerinin işini bitir!



Gümbürtü ortaya çıktığı anda zemin kabardı. Her yer sarsıldı, hatta siyah pus bile. Bu patlama havzanın dışından bile duyulmuştu.



Siyah Elek Tarikatının Mor Elek Patriğinin gözleri pırıldadı. Onun arkasındaki Siyah Elek Tarikatı Ruh Bölme Patriğinin de ifadesi aynıydı. İkisi havalandılar ve tam siyah pusun içine dalacakken aniden Mor Felek Tarikatının iki Ruh Bölme Patriği ortadan kayboldu. Fakat bir an sonra tam Siyah Elek Tarikatı Patriklerinin önünde belirmişlerdi.



Eğer bir adım daha atarsanız, sizi öldürdüğümüz için bizi suçlayamazsınız!” dedi Mor Felek Tarikatı Patriklerinden biri, yüzünde sert bir ifade vardı. Gözleri öfke ve öldürme arzusuyla parladı.



Siyah pusun içinde gümbürtü sesi yankılanmaya devam etti. Meng Hao’nun etrafını sarmış olan devasa yüz un ufak olmuştu. Onun ağzından kanlar sızarken vücudundaki kemiklerin neredeyse yarısı kırılmıştı. Etinde sayısız yırtık vardı ve bu yırtıklardan akan kan elbisesinin kızıla dönmesine neden olmuştu. Elbisesinin kırmızılığı artık kızıl parıltı yüzünden değil, kanının cübbeyi kırmıza boyaması yüzündendi!



Vücudu geriye doğru sendeledi ve Ölümsüzün cesedinin üstüne düştü. Titreyerek dişlerini sıktı ve ayağa kalktı. Meng Hao şuan eskiden Reliance Tarikatında Wang Tengfei ile yüzleştiği zamanki haline benziyordu… Onun inatçılığı, azmi ve güçlü kalbi vücudu çökmenin eşiğinde olsa dahi daima var olmuştu!



Gözlerinde kırmızı bir parıltı titreşti. Vücudundan damlayan kanlar şu an ayağının altındaki on beş metre uzunluğa kadar büzülmüş durumda olan Ölümsüzün cesedine damlıyordu.



Ji Klanının Gelişen Ruh Gelişimcisi tarafında ise, adamın vücudu titriyordu ve yüzü düşmüştü. Adam yaralanmamış olsa da Meng Hao’ya ciddi bir ifadeyle bakıyordu. Onun biraz önceki saldırısı Nüve Formasyonu büyük döngüsünün gücüyle desteklenmişti. Bu saldırının gücü bir Nüve Formasyonu Gelişimcisini yok etmek için yeterli olmalıydı. Fakat Meng Hao… Ölmemişti!



Hemen adamın gözlerinde aç gözlülükle birlikte yoğun bir öldürme arzusu titreşti.



Meng Hao’nun Gelişim Merkezinin sadece Erken Nüve Formasyonu aşamasında olduğunu net bir şekilde görebiliyordu, biraz önceki gibi bir güç kullanabilmesinin sebebi… Kan renkli maskeydi!



Bunu fark eden yalnızca o değildi, onun yanındaki diğer yaşlılar da parlayan gözlerle Meng Hao’ya doğru bakıyordu.



Meng Hao’nun saldırısı kendisini ciddi şekilde yaralamıştı. Fakat onun Gelişim Merkezi seviyesini göz önüne alınca, baskılanmış bir Gelişen Ruh Gelişimcisinin bir saldırısına karşı koyabilmesi bu maskenin ne kadar güçlü olduğunu göstermişti.



Maskeyle birlikte Meng Hao’nun öncekine göre tamamen ve mutlak bir şekilde farklı olduğu söylenebilirdi.



Fakat… Buna rağmen o hala rakibinin dengi değildi. Onun vücudu çökmenin eşiğindeydi, tıpkı içinde yağ kalmamış olan bir yağ lambası gibiydi. Maskenin altındaki yüzü soluktu ve kırışıklıklarla doluydu. Fakat gözleri delice yanıyor ve mor bir parıltı yayıyordu.



Bir kez daha ömrünü yakarak kendini iyileştirdi.



Üzerine doğru gelen düzinelerce Gelişimciye baktı ve ardından aniden kafasını gökyüzüne kaldırdı ve güldü. İfadesi inatçı bir gurur içeriyordu, asla boyun eğmeyeceğini gösteren türden bir hırçınlığa sahipti.



O Büyük Usta Hap Kazanıydı! O Dokuzuncu Şeytan Mühürleyiciydi! O Fang Mu idi! O… Meng Hao idi!



O doğuştan bir bilgin olsa da şu an Nüve Formasyonu aşamasındaki bir Gelişimciydi. Karşısında bir düzineden fazla Gelişen Ruh uzmanı vardı. Onlar baskılanmıştı ve kan renkli maske yüzünden kendisi neredeyse insanlıktan çıkmıştı. Fakat Güney Diyarını tamamen göz önüne alınca, son binlerce yılda bunu yapabilen tek kişi oydu!



Bu nedenle Meng Hao kahkaha attı. Bu kahkahada pişmanlıktan eser yoktu, bu kahkaha gururlu bir duyguyla doluydu, bu kahkaha göklere kadar yükselen bir inatçılıkla doluydu!



Hayat kuvvetini kullanarak kendini iyileştirince maskenin altındaki yüzü hızla yaşlandı. Saçları artık çoktan bembeyaz olmuş durumdaydı. Fakat dışarıdan bakınca kızıl parıltıyla birlikte saçları parlak kırmızı görünüyordu!



Bu görüntü hemen izleyenlerin kalplerinde derin bir etki bırakmıştı. Yerle bir olan zihinsel alemin içinden dışarı ışınlanan Güney Diyarı Seçilmişlerinin ilk gördüğü şey Meng Hao idi. Bu görüntü zihinlerine kazınmıştı, bunu yüzlerce yıl, binlerce yıl, hatta hayatlarının sonuna kadar unutmayacaklardı!



Meng Hao o anda öğle vaktinde gökyüzünde yanan bir güneş gibiydi, adeta bir nesli temsil ediyordu. Bir daha onun gibisi asla ortaya çıkmayacaktı. Kimse Meng Hao’dan üstün gelemeyecekti.



Bu herkesin aklından geçen düşünceydi.



Seçilmiş? Tao Çocuğu? Yüzünde maskesi, dalgalanan kızıl saçlarıyla ondan fazla Gelişen Ruh Gelişimcisiyle yüzleşiyor ve kahkaha atıyordu… Diğerleri Meng Hao’ya nazaran böcek gibiydi!



Şu an… O bir Gelişimci!” Bu kelimeleri ilk kimin mırıldandığını söylemek zordu ama tüm Seçilmişlerin zihinlerinde yankılanması sadece bir an aldı.



Serinin yazarı Er Gen’in notu: Gelişimci, Gök ve Yere karşı ayakta durmalıdır. Gelişimci ne kadar kanlı bir savaş verse de asla boyun eğmeme inatçılığına sahip olmalıdır. Gelişimci budur. Bana göre bir Gelişimci bembeyaz saçlarıyla kanlar içinde düşmanlarına karşı ayakta durabilen kişidir. Her türlü tehlikeye rağmen, önünde zorlu bir yol olmasına rağmen bir Gelişimci dişlerini sıkar, kafasını kaldırır ve kahkaha atar! Bu şekilde o bir efsane olacaktır! Bana göre bir Gelişimci böyledir.



—–








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr