Bölüm 307

avatar
8620 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 307


Bölüm 307: Fang Mu ile Meng Hao Aynı Kişi!



Ji Hongdong öldüğü anda, Samanyolu Denizinin ötesindeki Doğu Toprakları sınırları içinde beyaz bir dağın zirvesinde bir şeyler oldu. Dağ karlı değildi, bunun yerine onu şekillendiren kayalıklar tamamen beyaz renkteydi, üzerinde herhangi bir leke ya da kirlilik yok gibiydi.



Doğu Topraklarında bu yer Beyaz Dağ olarak adlandırılıyordu.



Bu Beyaz Dağın bir yerinde bir sarnıç yer alıyordu. Bu sarnıç çok derindi, efsanelere göre içindeki su dağın uzunluğu boyunca aşağı iniyordu.



Bu sarnıcın yanında yaşlı bir adam oturuyordu. Adam sıskaydı, yüzü ifadesizdi ve elinde bir olta kamışı tutuyordu. Bu olta sarnıca doğru uzanıyordu ve o anda hareketsiz haldeydi.



Aniden olta gerildi. Yaşlı adamın ifadesi değişmedi, sadece sağ eliyle onu yukarı çekti. Olta havalanırken garip, acınası bir feryat havayı doldurdu. Oltanın ucunda bir ışık damlası yer alıyordu.



Işığa dikkatli bakınca onun aslında sayısız parlak iplikten oluştuğu görülebilirdi. Tüm bu ipliklerin üzerinde birer yüz vardı ve onların tam ortasında, ışık damlasının merkezinde yaşlı bir adam vardı. Onun ifadesi dehşetle doluydu ve hemen dizlerinin üzerine çökerek merhamet dilemeye başladı.



Yaşlı adam ona baktı ve sakince konuştu: “Benim çok sayıda yaşayan varlık arasından senin Karmanı avlamam senin için iyi talihten başka bir şey değildir, haksız mıyım? Neden merhamet diliyorsun?” Adam eliyle havada bir kapma hareketi yaptı ve ışık damlası eline doğru süzüldü. Onu kavradığı anda orta yaşlı adam sanki ölümden bir önceki anını yaşıyormuş gibi karşı koyan bir inilti koparttı. Bununla birlikte geç Gelişen Ruh aşamasının büyük döngüsüne ait bir Qi ortaya çıkarttı.



Yaşlı adam bu Qi’nin dışarı çıkmasına izin verdi. Ardından ışık damlasını ağzına attı. Bir kaç çiğneme sesinin ardından onu yuttu. Adamın ağzının kenarlarından biraz kan sızdı ve bu kanları hızlıca diliyle yaladı. Gözleri ışıltılı bir parlaklıkla dolmuştu.



Ah, Karmanın tadı…” diye mırıldandı. Biraz zaman geçtikten sonra gökyüzüne doğru baktı, ardından aniden dizlerinin üstüne çöktü ve kendini yere attı.



Dokuz kez secde ettikten sonra ayağa kalktı ve sarnıca doğru baktı. Bir süre sonra kaşlarını çattı. Elini ileri doğru sapladı ve elinde parçalanmış bir yeşim kayış beliriverdi.



Hmm?” Adamın gözleri parladı. “Bir Ji oğlu öldü… Benim kan soyumdan, Ji oğullarından biri Güney Diyarında mı öldü?” Yeşim kayışı eliyle sıktı ve zihninde bir yüzün görüntüsü belirdi.



Bu yüz Meng Hao’nun yüzüydü!



Aynı zamanda zihninde keskin bir ses yankılandı.



Patrik, beni öldüren kişi Mor Felek Tarikatından Fang Mu isimli kişi, aynı zamanda Meng Hao olarak da biliniyor!” Bu ses Ji Hongdong’a aitti. Bu onun ölmeden önce geriye kalan son irade parçasıydı. Sesi üzgün ve tizdi, aynı zamanda yoğun bir kızgınlıkla doluydu.



Böyle bir şeyin gerçekleşeceğini Meng Hao’nun tahmin etmesine imkan yoktu. Ji Klanı ölmeden önce ses iletme yöntemine sahipti; Meng Hao ise sadece görüntü iletme becerisinden haberdardı.



Neyse ki Ji Hongdong Klan kanının çıkartılması nihai ölümünden önce ona büyük bir acı vermişti ve sonuç olarak bilinci bir kaosun içine düşmüştü. Bununla birlikte iletebildiği tek şey Meng Hao’nun ismi olmuştu; Xu Qing meselesini tamamen unutmuştu.



İşe yaramaz aptal.” dedi yaşlı adam hafifçe kaşlarını çatarak. “Fakat ne kadar işe yaramaz da olsa damarlarında Ji Klanı kanı akıyordu. Ölümlüler nasıl onu bu kadar kolay öldürebildi? Üstelik Mor Felek Tarikatı…” Şok edici bir şekilde bu yaşlı adam Gelişimcileri sadece birer ölümlü olarak görüyordu!



Uzun elbise kolunu fiskelemesiyle birlikte yeşim kayış küle dönüştü. Ardından adam havaya sıçradı ve göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kayboldu.



Geriye sadece onun dağda yankılanan habis sesi kalmıştı: “Güney Diyarı. Uzun bir süredir oraya gitmemiştim.



———



Yeniden Doğuş Mağarasının dışında sekiz tane yaşlı adam Ji Klanı sancağının altında bacaklarını çaprazlamış oturuyorlardı. Birer birer gözlerini açtılar. Ayağa kalkarken yüzlerinde şaşkınlık ve inanamamazlık parlıyordu.



Gözleri kan çanağına dönmüştü ve dışarıya yoğun ve şiddetli öldürme arzusu yayıyorlardı. Bu şok edici sahne bölgedeki herkesi sarsmıştı. Bu sekiz yaşlı adam tarif edilemez bir öfke ve öldürme arzusuyla dolup taşarken diğer Tarikat ve Klanların Gelişimcileri o tarafa doğru hayret dolu ifadelerle bakmaya başladılar.



Bu insanların hepsi de sıra dışı Gelişim Merkezine sahip Gelişen Ruh tuhaflarıydı. Onların öldürme arzularının bir araya gelişi Gökleri sarsmaya, Yeryüzünü sallamaya ve rüzgarların rengini değiştirmeye yeterdi.



Ji oğullarından biri can verdi…” Sekiz adam birbirine baktı. Yükselen öldürme arzularıyla birlikte aynı zamanda kalplerini titreten ortak bir korku da hissediyorlardı.



Ji Klanı kurallarına göre eğer Ji Hongdong’un katilini bulamazlarsa, onlar da defin kurbanı olarak Ji Hongdong ile birlikte mezara gönderileceklerdi. Daha doğrusu onların etki sahasındaki bütün Klan üyeleri anında yok edilecekti.



Eğer katili bulup Doğu Topraklarına götürmezlerse ödeyecekleri bedel bu olacaktı!



Sekiz adamdan biri elini kaldırarak depolama çantasına vurdu. Hemen bir yeşim kayışın parçaları ortaya çıktı, toplam sekiz tane vardı. Yaşlı adamlardan her biri bir tane aldı ve daha sonra onları bir araya getirdiler. Hemen sıcak bir parıltı ortaya çıktı.



Işık gökyüzüne yükseldi ve sekiz yaşlı adamın yüzleri ona bakarken son derece sertti. Sadece onlar değil çevredeki diğer Tarikat Gelişimcileri de neler olduğunu dikkatlice inceliyorlardı.



Parıltının içinde bir figür belirdi; yüzünde bir maske vardı ve onunkim olduğunu anlamak imkansızdı. Fakat bu maske kanlı bir öldürme arzusu taşıyordu. Bu durum hemen izleyicilerin kalplerinin titremesine neden oldu.



Bu…



Bu Kan Ölümsüzünün Mirası! Bu maske Antik Lanet Klanının Kan Ölümsüzüne ait!



Haklısın! Son Kan Ölümsüzü Miras Turnuvasında onu kendi gözlerimle görmüştüm… Ama Li Klanı kaza olduğunu ve onun Kan Ölümsüzü Miras bölgesinde kaybolduğunu söylememiş miydi? Tabii ki büyük Tarikatlar onlara inanmadı ve kendi soruşturmalarını yaptılar Fakat en sonunda Li Klanının mirası elde edemediğini saptadılar…



Sekiz yaşlı adam bu sözleri duyunca gözleri pırıldadı ve öldürme arzuları daha da yoğunlaştı. Bakışları Li Klanına ait ışık sütununa doğru döndü ve bu durum Li Klanı temsilcilerinin yüzlerinin aniden titreşmesine neden oldu.



Fakat daha herhangi bir açıklama yapamadan sekiz ışık ışını aniden uzaklardan yaklaşmaya başladı. Onlar uğultular eşliğinde ilerliyordu ve yaklaştıklarında bu kişilerin Li Klanı Kıdemlileri olduğu ortaya çıktı.



Onlara liderlik eden yaşlı adam bağırdı, “Li Klanı Tao Çocuğu Li Daoyi burada öldürüldü. Yoldaş Taoistler, bu kişiyi tanıyor musunuz?” Elini salladı ve üzerinde Meng Hao’nun görüntüsü olan hayali bir ekran ortaya çıktı.



Aynı zamanda Ji Klanı’nın kayışı tarafından korunan ışık ışığının içindeki maskeli figür aniden çarpıldı ve başka bir görüntüye dönüştü. Yine, bu görüntüde de Meng Hao vardı!



O sırada bölgedeki herkesin gözleri iki parlak ekrana kilitlenmişti ve oradaki kişiyi tanımışlardı. Herkesin kafası allak bullak olmuştu.



Kafalarının allak bullak olmasının nedeni Li Klanı Tao Çocuğunun öldüğü haberiydi.



Aynı zamanda Güney Diyarının bütün Klan ve Tarikatları aniden bütün parçaları bir araya getirmişti, şu an Ji Klanının neden kırık bir yeşim kayış çıkarttığını ve neden oradaki figürün Li Klanı tarafından ortaya koyulan kişiye benzediğini anlamışlardı.



Altın Ayaz Tarikatı Patriklerinden biri nefesini tuttu. “Yoksa… Ji Klanının Ji oğullarından biri…



Eğer bu doğruysa, o zaman bunu yapan kişi büyük bir felakete uğrayacaktır! Doğu Topraklarının Ji Klanı… Bu meselenin peşini bırakır mı!?



Katil hangi Tarikattan?



Her yer ölümcül bir sessizliğe büründü. Orada bulunan bütün Gelişimciler yavaşça gerilemeye başlamıştı.



O… O yıllar önce ortadan kaybolan Meng Hao’ya benziyor…



Meng Hao? Yüce Ruh Yazıtı! Hatırladım! O Meng Hao!



Meng Hao…



Havza bölgesini büyük bir tartışma gürültüsü doldurdu. Bu karmaşanın arasında Ji Klanı yaşlılarının gözleri öldürme arzusuyla kaynıyorken, aynısı Li Klanı Kıdemlileri için de geçerliydi.



Li Klanından gelen yaşlı adam dişlerini gıcırdatarak konuştu: “Bu Meng Hao hala cesedin hayali dünyasının içinde. Gidip bölgeyi mühürleyelim! Işınlanmak yasak! O küçük piçin ne tür hazineleri olursa olsun, kanatları bile olsa kaçamayacak!” Çevredeki Gelişen Ruh Kıdemlileri hemen kuzey, güney, doğu ve batıya doğru fırladı.



Amaçlarının bölgeyi mühürlemek ve herhangi birinin ışınlanmasını engellemek olduğu belliydi.



Burada Ji Klanının Ji oğullarından biri öldürüldü. Güney Diyarının Yoldaş Taoistleri lütfen burada kalın ve detaylar ortaya çıkana kadar bekleyin. O zamana kadar kimsenin ayrılmaya izni yok.” Hemen Ji Klanının sekiz yaşlısından dört tanesi dağıldı. Belli ki Li Klanına tam olarak güvenmiyorlardı ve mühürleme işlemini kendileri uygulayacaklardı.



Görünüşe göre bu kişi bir çeşit dönüşüm sanatına sahip.” dedi Ji Klanı yaşlı adamlarından biri, bunun peşinden soğuk bir homurdanma geldi. “Bunun bir önemi yok. Ji Klanı üyelerinden birini öldürmek Gök ve Yerin Karması ile lekelenmek demektir. Gerçek dünyaya çıktığında onu hissedebileceğiz.



Tam o sırada Yeniden Doğuş Mağarasından aniden dondurucu bir Qi dışarı patladı. Bu Qi içinde korkunç bir tesir barındırıyordu; bu Ruh Bölme kudretiydi. Havzanın içinden yavaşça uzun bir figür dışarı çıktı.



O orta yaşlı bir adamdı, üzerinde uzun, turuncu bir cübbe vardı. O yürürken çevredeki çeşitli Tarikat Gelişimcilerinin dikkatini topladı. Bütün gelişimciler onu hemen tanımıştı; bu kişi buradaki Ji Klanı üyeleri arasındaki en güçlü uzmandı.



Onun Gelişim Merkezi Ruh Bölme seviyesindeydi ve diğer Klan Patrikleri Yeniden Doğuş Mağarasının çevresindeki havzadan geri çekilirken o geride kalmıştı. Bu adam mağaranın korku verici bir yer olduğunu biliyordu, Ruh Bölme aşamasındaki birisi bile gerekmediği sürece oraya girmemeliydi. İşin aslı çeşitli yerel Tarikatlardan hiçbir Patrik oraya girmeye gönüllü olmamıştı, en fazla mağaranın ağzına yaklaşabilirlerdi.



Bu adam geri çekilmemişti ve bu yüzden mağara çevresinde tuhaf yaşam formlarıyla bir kaç savaşa girişmişti. Bölgeden çıkarken yüzünde sert bir ifade vardı. Adam diğer Ji Klanı yaşlılarının yanına varınca, hepsi de onu ellerini kenetleyerek karşıladı.



Yaşlı adam elini açarak bir yeşim kayıştan geriye kalan bir yığın toz gösterdi.



Katil Meng Hao olarak da bilinen Mor Felek Tarikatından Fang Mu!” Adam sakince konuştu. “Bu, Ji Hongdong tarafından ölmeden önce iletilen mesaj. Bu mesele Patrik Ji Fang’ı bile harekete geçirdi, şu an Doğu Topraklarından buraya doğru geliyor.” Adamın sesi sakin olsa da, çevredeki diğer Tarikatların üyelerinin kalplerini titreten tehditkar bir havaya da sahipti.



Fang Mu… Meng Hao…



Bu nasıl mümkün olabilir!? Mor Felek Tarikatı Doğu Hap Bölümünden Fang Mu aynı zamanda Güney Diyarında yıllar önce herkesin aradığı Meng Hao mu!?!?



Bu… Hiç kimsenin Meng Hao’yu bulamamış olmasına şaşmamak gerek. O Mor Felek Tarikatında saklanıyormuş. O hatta Miras Çıraklığına bile yükseldi…



Bu karmaşanın içinde bakışlar birer birer Mor Felek Tarikatına ait olan ışık sütununa doğru dönüyordu. Oradaki Mor Felek Tarikatı Gelişimcilerinin yüzleri aniden değişmeye başlamıştı.



An Zaihai’nin yüzü düştü. Onun yanındaki Lin Hailong’un nefesi kesildi ve ayağa fırladı. Wu Dingqiu ise bir an sessiz kaldıktan sonra yüzünde son derece sert bir ifade belirdi. Bütün Mor Felek Tarikatı öğrencilerinin kalpleri ve zihinleri yoğun bir kriz hissiyle dolmuştu.



Tam o anda Mor Felek Tarikatının ışık sütununun içindeki Ruh Bölme Patriğinin gözleri yavaşça açıldı.



—–








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44254 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr