Bölüm 241

avatar
9134 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 241


Bölüm 241: Doğunun Mor Qi’si



Mor Felek Tarikatının dışında, Birçok üç yüz metre uzunluğunda hava gemisi gökyüzüne doğru fırladı. Bu gemilerden birinde Erdem Koruyucusu Tang Shicang ve uzaklara dalıp gitmiş olan Büyük Usta Ebedi Dağ vardı.



Tang Shicang bir an tereddüt etti, ardından zihninde dönüp duran soruyu sormaya karar verdi. “Büyük Usta Ebedi Dağ, gerçekten de onlara antik Giriş Hapını bu kadar kolay mı vereceksiniz?



Ebedi Dağ uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra hafifçe gülümsedi. “Giriş Hapı kusurlu ve ben ona uzun bir süre çalıştım. Üstelik… Doğu Hap Bölümünün kontrol ettiği bütün kaynakları düşününce gerçekten de onlarda zaten bir Giriş Hapı olmadığını mı düşünüyorsun?



Tang Shicang’ın gözleri pırıldadı. Bir an sonra başını salladı.



Üstelik…” diye devam etti Ebedi Dağ. “Mor Felek Tarikatını ziyaret amacım başarıya ulaştı. Basit bir Giriş Hapı bunun yanında hiçbir şey.” Gözleri tuhaf bir ışıkla parladı.



Oh?” Tang Shicang şaşırdı. Hala durumu anlamamıştı. “Ama Büyük Usta Hap Şeytanı yüzünü göstermedi. Büyük Usta Ebedi Dağ, hangi amacınızı gerçekleştirdiniz?



Mor Felek Tarikatına Ustaya saygılarımı iletmek için gittiğimi kim söyledi?” diye cevapladı, sesi kadimdi ve bilgelikle doluydu. “Usta zaten beni görmeyi kesinlikle reddedecekti. Tıbbi hapım sadece bir bahaneydi. Asıl amacım Büyük Usta Hap Kazanını görmekti!” Ebedi Dağ güldü.



Onun sahip olduğu simya Tao’su alemine kadar gelişim yapmış olan biri, tabii ki de çok iyi içgörü güçlerine sahip olacaktı.



Tang Shicang bir an hayretle bakakaldı. “Büyük Usta Hap Kazanı mı? O…” Tam konuşmaya devam edecekken bir anda durdu. Göz bebekleri büzüldü ve aniden gözleri inanamaz bir bakışla doldu. Ebedi Dağ’a doğru döndü. “Yoksa….



Büyük Usta Hap Kazanı o genç adamdı!” dedi Ebedi Dağ, sesi öyle keskindi ki bir iğneyi ikiye bölebilir ve demiri dilimleyebilirdi. Bu sözler Tang Shicang’ın üzerinde soğuk duş etkisi yarattı. Hemen nefesi ağırlaştı.



Büyük Usta Ebedi Dağ’ın Doğu Hap Bölümü hakkında söylediklerinden şüphe duyması için bir neden yoktu. Ama bu Büyük Usta Hap Kazanı meselesi fazla şaşkınlık vericiydi ve inanması zordu.



An Zaihai kesinlikle biliyordu.” dedi Ebedi Dağ. “Onun feraset gücünü göz önüne alınca, kesinlikle Usta’ya söylemiş olmalı. Kıdemli Kardeş Lin’in simya Tao’su yeteneği ise yüzlerce yıldır herhangi bir gelişim göstermedi. O, Büyük Ustalık kapısında asla geçemeyecek. Doğal olarak Fang Mu’nun hap yapım yeteneğini göremedi, özellikle zafer kazanmak için kullandığı belirsiz son yöntemi fark etmedi. Fang Mu kesinlikle çok parlak bir simyacı.



Çocuk çok genç, ama yine de o Büyük Usta Hap Kazanı. Bu durum….” Tang Shicang derin bir nefes aldı ve gözleri tuhaf bir ışıkla doldu.



Şimdilik Büyük Usta sıfatı onun için söz konusu olamaz. Fakat, o gerçek bir tohum… Eğer onu kızdırmak istiyorsan, git ve onun kimliğini tüm Güney Diyarına ifşa et. Ama unutma bir Simya Tao’su Büyük Ustası aynı zamanda Zehir Tao’su Büyük Ustasıdır. Onun için bir Tarikatı tamamen silip süpürmek bir masadan toz almak kadar kolay olacaktır. Onun şöhret kazanması yaptığı Delirtme Hapı ve içindeki deli, şeytani irade sayesinde oldu. Hapı kendi gözlerimle görmemiş olsam da yeşim kayışa işlenmiş olan görüntüler tüylerimi diken diken etmeye yetti.” Ebedi Dağ sakince konuşuyordu ama bu sözler Tang Shicang’ın tam kalbine bıçak gibi saplanıyordu.



O belli ki kimliğinin ortaya çıkmamasını istiyor.” diye devam etti Büyük Usta. “Bu yüzden ona problem çıkartmazsan iyi olur. Benim en çok bilmek istediğim şey ise… Onun üçüncü terk eden olup olmayacağı?” Gülümsedi. Onun sözleri bir soruydu, ama gözlerinde cevabı zaten biliyormuş gibi bir bakış vardı.



Altın Ayaz Tarikatı insanlarının Mor Felek Tarikatını ziyaret ettiği sırada Güney Diyarının uzak bir yerinde, Yeniden Doğuş Mağarasının yakınında yıllar önce gökyüzünden düşen ceset duruyordu. Şu an onlarca Gelişimci çok uzaklardan yüksek bir hızla ona doğru ilerliyordu.



Onların hepsi de siyah elbiseliydi. Vücutlarından çıkan auralar habis ve soğuktu. Sanki yazın sıcak havasını yer altının sarı kaynaklarının dondurucu havasına dönüştürebilirlerdi.



Bu Gelişimcilerin Gelişim Merkezleri istikrarsızdı. Bazen Temel Kurulum aşamasında, bazen Nüve Formasyonu aşamasında bazen de Gelişen Ruh aşamasında oluyordu. Hatta ara sıra Ruh Bölme aşamasının aurasıyla bile patlıyorlardı.



Bu Ölümsüzün Cesedi olduğu söylenen ceset yıllardır Güney Diyarı Tarikatlarının kalplerinde bir çok dalgalanmaya neden olmuştu. Görünüşe göre beş büyük Tarikat ve üç büyük Klan hala araştırma yapmaktan vazgeçmemiş gibiydi. Hareketlilik ilk zamanlara göre düşüktü ama bütün Tarikatlar yıllar boyunca bazı faydalar sağlamışlardı. Şu an cesede iyice yaklaşmak mümkün haldeydi.



Yakın gelecekte ne olacağını tahmin etmek kolaydı, bu ceset Güney Diyarında daha büyük bir heyecana neden olacak ve gerçek bir karmaşa yaşanacaktı. Ardından, çok sayıda Gelişimci ona yaklaşmak için buraya gelecekti. Şu an burada olan insanların hissiyatları bu yöndeydi.



Fakat şu an cesede doğru ilerleyen Gelişimciler çok garipti. Geçerken havada siyah bir duman bırakıyorlardı, sanki vücutları bir değil, iki tane ruha sahip gibiydi. Görünüşte canlı bile değillerdi, aksine ayrılmış ruhları içinde barındıran kukla vücutlardı.



Hızla hareket ediyorlardı ve neredeyse cesede ulaşmışlardı. Aniden onlardan çıkan siyah duman çarpıklaşarak bir orağa dönüştü. Bu orağın karşısında hiçbir şey duramaz gibi görünüyordu. Doğrudan cesedin boğazına doğru indi.



Altın Ayaz Tarikatı Mor Felek Tarikatından ayrıldıktan iki gün sonra ceset aniden muazzam bir ses yaydı, gökyüzünden düştüğü günden beri böylesine yüksek perdeli bir ses çıkartmamıştı.



Bu gürleme sesi gerçekten de ilkinin çok üstündeydi. Tıpkı şiddetli bir rüzgar gibi tüm Güney Diyarında dağıldı, sanki gök gürlüyor gibiydi.



Ses duyulduğunda cesedin yakınındaki onlarca Gelişimci bir ağız dolusu kan tükürdü. Vücutları belirsizleşti ve geriye doğru sendelediler. Sadece onların duyabildiği bir ses zihinlerinde uğuldadı.



Kaybolun!



Gök gürültüsü gibi gürleyen kelime göklerde yankılandı. Bu Gelişimci grubunun yarısı acınası çığlıklar içinde patladı. Kan ve etler dört bir yana saçıldı. İçlerindeki ayrılmış ruhlar da kaçamadan çözülmeye başladılar.



On civarı hayatta kalan Gelişimci hemen hızla kaçmaya başladılar. Fakat daha çok uzaklaşamadan vücutları titremeye başladı. Sanki vücutlarının içindeki ayrılmış ruhları kontrol edemiyor gibilerdi.



Bu insanlar tabii ki de Siyah Elek Tarikatındandı!



Oradan ayrıldıkları sırada tüm Güney Diyarında yeni bir haber yayılmaya başladı. Ölümsüzün cesedinin boynunda kanlı bir yara izi belirmişti!



Sanki birisi onun boynunu kesmeye çalışmış ama sadece kanlı bir iz bırakmayı başarabilmiş gibiydi.



Bu haber çeşitli Tarikatlara ulaştığı anda çok sayıda Gelişimci dışarı çıkarak Yeniden Doğuş Mağarasına yöneldi. Çok fazla yaklaşmaya cüret edemediler, sadece uzaktan baktılar.



Bu haber beş büyük Tarikat ve üç büyük Klanda da bir hareketliliğe neden oldu.



Cesedin gürleme sesinin yanı sıra bu haber de Mor Felek Tarikatının Doğu Hap Bölümüne ulaşmıştı. Fakat onların konumu oradan oldukça uzaktı. Üstelik, Fang Mu daha yeni Ocak Lordluğuna terfi etmişti. Bu nedenle Tarikat buna çok ilgi göstermedi.



Genelde bir Ocak Lordu terfisi Mor Ocak terfisi kadar olmasa da Doğu Hap Bölümünde büyük bir olay olarak görülürdü. Fakat, Meng Hao’nun terfisinin alışmışında dışında olması ve nispeten basit olması çok daha sessiz bir kabul törenine neden olmuştu.



Olay basitti, ama Meng Hao yine de bir kaç gün boyunca baya meşgul olmuştu. Yeni bir Ölümsüzler Mağarası ve yeni bir cübbe verilmişti. Bazı insanlar onun terfi yöntemini eleştiriyor olsa da yeni pozisyonunun avantajlarını elde etmişti.



Örneğin Ölümsüzler Mağarası. Şu andan itibaren Doğu Hap Bölümünün derinliklerinde, usta simyacılardan çok uzakta yer alan ve tamamen Meng Hao’ya ait bir vadi vardı. Bu vadi büyük değildi ama küçük olarak da tanımlanamazdı. Ve sadece Meng Hao’ya ait bir bölgeydi.



Simyacı cübbesi morla iç içe geçmiş siyah renkteydi ve özel bir işlevle donatılmıştı. Bu cübbe 50 kilometre çaplık alanda istediği yere büyülü, kısa menzilli bir ışınlanma becerisine sahipti. Bu beceriyi üç kez kullandıktan sonra cübbeyi yenisiyle değiştirebilirdi.



Meng Hao Kan Turnası hap ocağı gibi hap ocakları istediği zaman Tarikat tarafından ona temin edilecekti. Daha önce yüksek kalitede tıbbi haplar yapmak istediği zaman sık sık gerekli tıbbi bitkileri elde etmek için diğer insanlarla takas yapmak zorunda kalıyordu. Şimdi ise bir Ocak Lordu olduğu için böyle şeyler Tarikat tarafından ona bedava temin edilecekti.



Dahası, artık kredisini kullanarak bazı pahalı ve nadir tıbbi bitkileri satın alabilme şansına sahip olmuştu. Daha da önemlisi bir Ocak Lordu olarak artık ayda bir Mor Felek Göksel Topraklarına girme hakkına erişmişti!



Çok fazla avantajı vardı ve bunlar detaylarını anlatması zor şeylerdi. Basitçe pozisyon, statü ve her anlamda artık bir usta simyacının çok üstünde olduğu söylenebilirdi. Birisi Gökler iken, diğeri Yeryüzüydü.



Bin civarında usta simyacı vardı ama Ocak Lordlarının sayısı sadece yüz civarıydı. Şu andan itibaren Meng Hao İç Tarikat öğrencilerine tepeden bakabilirdi. Mor Qi Bölümünün Oturum öğrencileri bile Ocak Lordlarına en yüksek saygıyı göstermek zorundaydı. Prensip olarak Oturum öğrencileri Ocak Lordlarından hizmet alabilirdi ama genel olarak konuşmak gerekirse buna sadece Tarikat Kıdemlileri sahip olabiliyordu.



Güney Diyarında herhangi bir Tarikat Ocak Lordlarına, usta simyacılara gösterdiklerinden çok çok daha bir önem göstereceklerdi.



Yani bir Ocak Lordu olmak, Doğu Hap Bölümünde Oturum öğrencisi olmak gibiydi. Ama maalesef bir Ocak Lordu olabilmek için diğer bütün Ocak Lordlarının onayını almak gerekiyordu. Bu nedenle Meng Hao’nun ani terfisi diğer Ocak Lordlarının ona hoşnutsuz bir şekilde bakmasına neden olmuştu.



Gerçi Meng Hao’nun umurunda değildi. Terfiyi aldıktan sonra ilk yaptığı şey hemen gidip Doğunun Mor Qi’sinin bir kopyasını ödünç almak oldu. Bu şansı elde etmek için uzun zamandır bekliyordu. Onu okumayı bitirdiğinde kapalı meditasyona girdi ve gelişim pratik etmeye başladı.



İki ay sonra kapalı meditasyondan çıktı. Hala altı Tao Sütunu vardı, tek fark artık altın renk değil, mor renkteydiler. Meng Hao en sonunda rahat bir nefes alabilirdi.



Şimdiden sonra hiç kimse onun Gelişim merkezinde Yüce Ruh Yazıtına dair ip ucu göremeyecekti. Artık pratik ettiği Gelişim Yüce Ruh Yazıtının Qi Yoğunlaştırma el kitabı değildi, şu andan itibaren Temel Kurulum el kitabını pratik ediyordu!



Doğunun Mor Qi’si!



El kitabı tam değildi ama Meng Hao Qi Yoğunlaştırma el kitabına sahipti. Bu yolla aslında bu tekniği Mor Qi Bölümü Gelişimcilerinden daha iyi anlayabiliyordu. Elde ettiği avantajlar çok fazlaydı. Artık Tao Sütunları tehditkar bir mor Qi yayıyordu. Göz bebekleri mor parıltıyla ışıldıyordu ve vücudundan yayılan aura öncekinden farklıydı.



Doğunun Mor Qi’si kesinlikle Meng Hao için uygundu, neredeyse sadece onun için hazırlanmış gibiydi. Bu tip bir Gelişim pratiğine devam ederek kesinlikle Mor Çekirdek şekillendirecekti.



Ve bir Mor Çekirdekle birlikte Yetkin Çekirdek kurmak için gerekli temele sahip olacaktı!



İki aylık kapalı meditasyona girmeden önce Temel Kuruluma yükselmeyi planladığı haberinin yayılmasını sağlamıştı. Çıktıktan sonra Erken Temel Kurulum Gelişim Merkezi ortaya çıkartarak göz bebeklerindeki mor tonu kusursuz bir şekilde açıklamıştı.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr