Bölüm 240

avatar
8299 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 240


Bölüm 240: Boşver



Üçüncü ısırık! Üçüncü kez ısıracağım!” Kararlılıkla dolu olan Şişko gücünün yüzde yüzünü kullanarak hapı ısırdı. Kafasında bir uğultu belirdi ve dişleriyle tıbbi hapa öyle yüklendi ki neredeyse kıvılcımlar çıkacaktı.



Ama tıbbi hapın inanılmaz esnekliği yüzünden dişleri geri ittirildi. Bu hissiyatı tarif etmek imkansızdı ve Şişkonun titremeye başlamasına neden olmuştu. Yüzünden kan çekildi ve terlemeye başladı.



Acı karşısında kendini sıkarak yüksek sesle bağırdı: “Gördün mü, sözümü tuttum!? Hahaha, numaradan terlemeye bile başladım… Tamam, şimdi dördüncüsü geliyor. Bunun ardından artık kendimi tutmayacağım.



İzleyicilerin neler olduğunu fark etmemesi mümkün müydü? Herkesin yüzünde tuhaf ifadeler belirdi; Şişkonun içten içe ne durumda olduğunu görebiliyorlardı. Özellikle Li Fugui’yi iyi tanıyan Altın Ayaz Tarikatı öğrencileri tuhaf gözlerle ona bakıyordu.



Ebedi Dağ’ın gözleri kısıldı. Kaşlarını çattı ve kendi kendine mırıldanmaya başladı.



Herkes Şişkonun gözlerini dolduran kararlılığı görebiliyordu; bütün gücünü kullanacağı çok belliydi. Hapı ağzının diğer tarafına çekti ve şiddetle ısırdı.



Hay ebesini! Onu nasıl parçalayamam!



Bir çatırdama sesiyle birlikte Şişkonun dişleri hapın derinliklerine geçti. Fakat hemen bunun ardından pis ve son derece acılı bir sıvı hapta açılan delikten dışarı fışkırdı.



Şişkonun yüzü aniden bembeyaz oldu. Vücudu titremeye başladı ve gözleri kocaman açıldı ve kan çanağına döndü. Gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı ve zihninde bir uğuldama vardı. Sanki ruhu vücudundan uçup gitmiş gibiydi. Ağzındaki hissi tarif etmesinin imkanı yoktu.



Sen… Sen…” Vücudu titreyen ve yüzü solmuş olan Şişko istemsizce geriye doğru sıçradı ve tam hapı tükürmek üzereyken bütün gözlerin ona baktığını fark etti. Hemen ağzını sıkıca kapatarak hapı tükürmeyi reddetti.



Durum çok karmaşık görünmüyordu ama Şişko için sanki bir kabus gibiydi. Vücudu terden sırılsıklam oldu. O, pis kokulara dayanabilirdi. Kötü tatlara da dayanabilirdi. Ama en nefret ettiği şey acılı yiyeceklerdi.



Ağzı sanki alev almış gibiydi ve Şişko delirmenin eşiğine gelmişti.



Bu durumu gören Meng Hao’nun suçluluk hissi daha da arttı. Şişkonun acılı yiyeceklerden nefret ettiğini Reliance Tarikatında öğrenmişti. Şişko bu meseleyi bir seferinde ona anlatmıştı. Biraz önceki hap yapımı aşamasında Meng Hao biraz da acı tat veren tıbbi bitkiler eklemişti….



Bu hap et peltesinin neredeyse yok edilemez tozunu da içinde barındıran bir alaşımdı. Fakat, Meng Hao Şişkonun dişlerinin tahminlerinin de üzerine çıkabileceğinden endişelenmiş ve bu nedenle işini sağlama almak için acıyı da kullanmıştı.



Meng Hao’ya bakan Şişkonun yüzü kıpkırmızıydı. Dili uyuşmuştu kafası uğulduyordu. “Hala bir ısırık hakkım daha var… Seni… Seni küçük…. Sadece bekle, bu sefer hapını ezeceğim!



Ortam tamamen sessizliğe bürünmüştü. Çevredeki Gelişimcilerin yüzlerinde tuhaf ifadeler vardı.



Lin Hailong’un gözleri kocaman açılmıştı. Onun yanındaki An Zaihai ise bir an şaşırdıktan sonra kafasını sağa sola sallayarak sinsice gülümsedi.



Şişko o sırada beşinci ve son ısırığında bütün her şeyini kullanmaya hazırlanıyordu. Meng Hao bu durum karşısında kendini tutamadı, “Daha derinlerine indikçe acısı da artacak…” dedi.



Bunu duyan Şişko bir anda donakaldı. Vücuduna şiddetli bir titreme hakim oldu ve bir kez daha ısırmaktan korkmaya başlamıştı, bundan vaz bile geçebilirdi. Daha önce Şişkoyu itici bulan insanlar şimdi onun adına biraz üzülmüş gibiydi.



Sen ne istiyorsun... ?” dedi şişko. Sanki ağlamak üzereymiş gibiydi.



Ben…” Meng Hao iç geçirdi. Gerçekten de kendini suçlu hissediyordu.



Boşver!” Şişko tıbbi hapı tükürmek için ağzını açtı. Fakat hap dişlerinden birine yapışmıştı, hap delinmiş olsa da tam olarak kopmamış haldeydi.



Şişko hemen hapı dişinden çıkarttı ve onu Meng Hao’ya attı. Nefretle parlayan gözlerle Altın Ayaz Tarikatı öğrencilerinin yanına geri çekildi.



O sırada dili ve dudakları tamamen uyuşmuştu. Biraz önceki sözleri ağzından biraz bozuk çıkmıştı ve yüzü kıpkırmızıydı. Hala terlemeye devam ediyordu ve kafası uğultularla doluydu. Gözlerinden yaşlar akarken sanki her an ağzından alevler saçabilecek gibiydi.



Ortam sessizdi. Li Fugui’nin acıdan bu kadar nefret ettiği kimin aklına gelirdi ki? Gelişimciler ölümlüler gibi değildi ve böyle şeylerden etkilenmemeleri gerekiyordu. Şişkonun tepkisi hap ile ilgili kesin bilgiler veriyordu



Bu hapta ne tür kötü bir acı var da bu kadar etkili olabildi!?!?



Demek bu tıbbi hap… Aslında bir zehir hapından çok daha güçlü!



Bu hap… Çok tuhaf!!



Herkesin dikkati tamamen Meng Hao’nun elindeki hapa yönelmişti. Hapın iki tarafında diş izleri görülüyordu ve bir noktada Şişkonun dişinin içeri girdiği ufak bir delik vardı. Bu delik yuvarlak değil düzdü.



Ama ne açıdan bakarsan bak bu hap parçalanmamış haldeydi!



Daha sonra bütün gözler haptan Meng Hao’ya yöneldi. Doğu Hap Bölümü, Mor Qi Bölümü ve Altın Ayaz Tarikatının hepsi Meng Hao’nun yüzüne bakıyordu.



Herkesin yüzünde değişik ifadeler vardı, bazılarında karmaşık bir ifade vardı, bazıları sinsice gülümsüyor, bazıları da kıskanç bakışlar atıyordu. Onu şimdi tanıyan herkes ilerde onun yaptığı hapları tüketirken dikkatli olmaya karar vermişti.



Meng Hao bu tarz bakışlara alışıktı. Yüz ifadesi her zamanki gibi sakin olsa da kalbi hızlı hızlı atıyordu. Hapı bir kenara koydu ve ardından kafasını sağa sola sallayarak gülen An Zhaihai ve Lin Hailong’a baktı.



Büyük Usta Ebedi Dağ’ın kadim sesi bu sessizliği bozdu. “Çocuk, yaptığın hapı biraz incelememe izin verir misin?



Meng Hao tereddüt etti, ardından utangaç bir şekilde sordu, “Um… Kıdemli, biraz önce kazanmadım mı?” Meng Hao soluk teni ve bilgin havasıyla birlikte gerçekten savunmasız genç bir hayvan gibi görünüyordu. Böyle bir görünüş insanların aniden ona karşı sıcak bir hissiyat yaşamasına neden oluyordu.



Meng Hao’nun bu sorusu aslında soru gibi gelmemişti. Bu tarz bir cevabı Meng Hao dışında biri verseydi, Ebedi Dağ buna kızabilirdi.



Meng Hao’nun bu ifadesini gören Şişkonun tüyleri diken diken oldu. Gözleri kocaman açıldı ve bakakaldı. Dili hala uyuşuktu, görüşü göz yaşları nedeniyle net değildi. Ama şu an olanlar onun zihninde bir yüzün belirmesine neden oldu.



Bu usta simyacının yüzündeki ifade ve ağzından çıkan sözler ona Reliance Tarikatının Hap Geliştirme Atölyesi Satış Noktasını hatırlatmıştı!



R.N: 11. bölüm.



O… O…” Daha dikkatli baktıkça kafası daha da karıştı. Özellikle Meng Hao’nun bir kaç yıl önce ardında hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolduğunu düşününce kafası daha da karışmıştı. Şişko ne kadar araştırma ve soruşturma yapmış olsa da ona dair en ufak bir ipucu bulamamıştı. Ama Şişko Meng Hao’nun Güney Diyarını terk ettiğine hiç inanmamıştı.



Yoksa… Lanet olsun… Bu gerçekten oysa… Sadece Meng Hao benim acıyı sevmediğimi biliyor!!” Şişkonun gözleri kocaman açıldı ve ağır ağır nefes almaya başladı. Şimdi kendini daha da mağdur hissediyordu. Eğer bu kişi Meng Hao değilse o zaman kesinlikle intikam almanın bir yolunu bulması gerekecekti. Ama o Meng Hao ise bunu yapamayacaktı.



Büyük Usta Ebedi Dağ Meng Hao’ya gülümseyerek baktı. Şu an sanki yıllar önceki haline bakıyormuş gibiydi. Tıbbi hapa acı katıp katmamasını önemsemedi. Li Fugui’nin hapı dört ısırışta parçalayamaması onun kuvvetini ve direncini kanıtlıyordu.



Görünüşe göre bahsi kaybettim.” dedi Büyük Usta Ebedi Dağ gülümseyerek. Bunun üzerine elbise kolunu fiskeledi ve antik tıbbi hap şişesi Lin Hailong’a doğru süzüldü. “Çocuk, bakmam için hapını verecek misin?



Korkarım ki hayır.” diye cevapladı Meng Hao, yüz ifadesi çekingendi. “Doğu Hap Bölümü kıdemlilerinin onayı olmadan bu küçüğünüz hapının başkaları tarafından incelenmesine izin vermeye cüret edemez.” Meng Hao’nun hapı ona vermesine imkan yoktu; Büyük Usta Ebedi Dağ hapı aldığı anda et peltesinin deri tozunu hemen fark edecekti. Ardından Meng Hao’nun pozisyonu riske girecek ve sonra bir çok sıkıntıyla uğraşacaktı.



Ebedi Dağ, Meng Hao’nun cevabı karşısında şaşkına döndü. En son bir hapa değer biçmek için istemeyeli yıllar olmuştu. Daha önce hiçbir usta simyacı onu reddetmemişti. Onun statüsünü düşününce herkes hapını ona hevesle verirdi. Çünkü Büyük Usta Ebedi Dağın ağzından çıkacak tek bir cümle bir simyacının adının tüm Güney Diyarında duyulmasını sağlayacaktı.



Meng Hao’nun cevabı Lin Hailong’un yüzünün biraz yumuşamasına neden oldu. Meng Hao’ya gülümsedi ve başını hafifçe aşağı yukarı salladı. “Senin adın ne?” diye sordu.



Öğrenci Fang Mu.” diye cevap verdi Meng Hao.



Biraz önce söylediğim şaka değildi.” dedi gülümseyerek. “Fang Mu, bugünden itibaren sen bir Ocak Lordusun. Ocak Lordu olman için gereken işlemleri yapması için en kısa sürede birilerini görevlendireceğim.” Bununla birlikte bakışlarını Ebedi Dağ’a çevirdi. “Şimdi ne olacak, Büyük Usta Ebedi Dağ?



Ebedi Dağ Meng Hao’ya uzun, derin bir bakış attı. Ardından gülümseyerek ayağa kalktı, başını sağa sola salladı.



Kaybettim…” dedi. “Ama pişman değilim. Böyle bir çocukla Doğu Hap Bölümü sonsuza kadar varlığını koruyabilir. Fakat, ilk önce Kıdemli Kardeş Liu, ardından ben. Tarikatı terk eden üçüncü kişinin ne zaman ortaya çıkacağını kim bilebilir?” Bu sözlerle birlikte Meng Hao’ya son bir bakış attı, ardından döndü ve oradan ayrılmaya hazırlandı.



Altın Ayaz tarikatının geri kalanı da onu takip etti. Tang Shicang Wu Dingqiu’ya gülümseyerek baş selamı verdi, ardından öğrencileriyle birlikte ayrıldı.



Ayrılmadan önce Şişko arkasına dönerek acınası bir ifadeyle Meng Hao’ya baktı. Onun mağdur olmuş ifadesini gören Meng Hao kendini son derece suçlu hissetti. Ayrıca Şişkonun onun gerçek kimliğini büyük ihtimalle bildiğini de fark etti.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr