Bölüm 222

avatar
8725 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 222


Bölüm 222: Mor Felek Tarikatını Sallama İşaretleri

 

Meng Hao’nun yüzü gerildi. Bir anda siması eski haline dönmüştü. Tıpkı eskisi gibi, hafif esmer tene, nazik ve seviyeli bir bilgin havasına sahipti. Bu bilgin havasının içinde bir nebze de şeytani ve duyarsız bir hissiyat vardı.



Meng Hao kaşlarını çatı, ne kafasını kaldırdı ne de Ölümsüzler Mağarasının dışından gelen Chu Yuyan’ın sesine aldırış etti.



Fang Mu!” dedi tekrar, narin kaşları kırıştı. Bugün buraya Fang Mu’nun neden onda sinir uyandırdığını iyice araştırmaya gelmişti.



Fakat Ölümsüzler Mağarasının kapısı mühürlüydü. Fang Mu’nun içeride olduğuna dair herhangi bir iz yoktu. Chu Yuyan hoşnut olmayan bir bakışla soğukça homurdandı. Buraya gelmeden önce bir soruşturma yapmış ve Fang Mu’nun Ölümsüzler Mağarasından ayrılmadığını teyit etmişti. Hatta yolda Lin Rui ile karşılaşmış ve biraz önce Fang Mu’ya bir hap ocağı teslim ettiğini söylemişti.



Kapını kapatıp, dışarı çıkmayacaksın ve hatta konuşmayacaksın öyle mi?” dedi soğukça, gözleri kısılmıştı. “Yoksa benim bilmemi istemediğin bir şeyler mi var Fang Mu?



Ölümsüzler Mağarasının içinde Meng Hao kaşlarını çatmıştı ve Chu Yuyan’ı görmezden gelmeye devam ediyordu. Depolama çantasına vurarak kan renkli maskeyi çıkarttı. Ona bir süre baktıktan sonra Ruhsal Duyusunu onun içine aktardı.



Maskenin içindeki dünyada et peltesinin şekil değiştirme becerisini kaybettiğini görebiliyordu. Artık bir papağan değildi, sadece basit dikdörtgen bir et peltesi dilimiydi. Tamamen cansız gibi duruyordu ve hatta ondan bir ölüm aurası yükseliyordu.



O dokunulması son derece zordu. Meng Hao bir an inceledikten sonra Ruhsal Duyusunu çekti ve olduğu yere düşünceli bir şekilde oturdu.



Et peltesinin söylediğine göre, dönüşüm becerisinin bir kısmını bana ödünç verdiği için şu an dökülüyormuş. Bir ay dedi…” Meng Hao bununla birlikte biraz rahatladı. Bir ay boyunca kimseyle görüşmezse ve dışarı çıkmazsa bir sorun olmayacaktı.



Ama Chu Yuyan’ın şu an dışarıda olması cidden can sıkıcı,” diye düşündü, gözleri Ölümsüzler Mağarasının büyük kapısındaydı.



Fang Mu, hemen dışarı çık!



Meng Hao’nun ifadesi her zamanki gibiydi. Sadece gözlerini kapattı.



Bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar sonra artık Chu Yuyan’ın gözleri öfkeyle yanıyordu. Bir şeyler yanlıştı ama Fang Mu’nun neden böyle davrandığı hakkında en ufak bir fikri yoktu.



Hiçbir şey söylemeyeceksin demek.” dedi. “Pekala. Gerekirse kapı açma madalyonu alacağım ve onu bu kapıyı açmak için kullanacağım. Son kez soruyorum. Fang Mu, evde misin?” Chu Yuyan yavaşça yürüyerek oradan uzaklaşmaya başladı.



Evde değilim.” dedi Meng Hao soğukça, yüzünde sinirli bir ifade vardı.



Bunu duyan Chu Yuyan arkasına dönerek şaşkın gözlerle baktı. Böyle bir cevap alacağını hiç düşünmemişti. Ardından derin bir nefes aldı. Kapıya son bir nefret dolu bakış attıktan sonra arkasına döndü ve bir ışık ışınına dönüşerek uzaklarda kayboldu.



Chu Yuyan’dan kurtulan Meng Hao cansız, dökülen et peltesini çıkarttı ve onu önüne yerleştirdi. Ona uzun bir süre baktıktan sonra bir iç geçirdi ve gözlerini kapatarak meditasyona başladı.



Meng Hao’nun Ölümsüzler Mağarasından ayrılmış olan Lin Rui Meng Hao’dan teslim aldığı tıbbi hapları kayıt edeceği Hap Köşküne vardı. Hap Şişesinin üzerine “Fang” kelimesini yazdıktan sonra onu diğer usta simyacılardan aldığı şişelerin yanına koydu.



Bunun ardından başka bir şey yapmadı. Hemen Hap Köşkünden ayrıldı. Onun topladığı haplar düzenlenecek ve ardından Mor Qi Bölümünün Onur Muhafızına teslim edilecek, ardından Dış Tarikatın Qi Yoğunlaştırma aşamasında olan öğrencilerine dağıtılacaktı.



Tabii ki teslim edilmeden önce bütün haplar Mor Qi Bölümünün bir üyesi tarafından etraflıca incelenerek onların güvenli olduğu teyit edilecekti.



Zaman yavaşça akmaya devam ediyordu. Yarım ay geride kalmıştı. Meng Hao artık hap yapımında savurgan değildi ve gerçekte bir çok materyalden tasarruf etmişti. Artık hap ocağı da patlatmıyordu. Ve ürettiği Qi Yoğunlaştırma Haplarının sayısını büyük ölçüde artırmıştı.



O sırada Qi Yoğunlaştırma Haplarının Hap Köşkünden alınıp Mor Qi Bölümüne teslim edilerek iki haftada bir yapılan Hap Dağıtım zamanı gelmişti.



Su Zhonglun’un Gelişim Merkezi çok yüksek değildi. Orta Temel Kurulum aşamasındaydı. O aslında Mor Qi Bölümü üyesi değildi, Doğu Doğu Hap Bölümünde bir çırak simyacıydı. Fakat en sonunda usta simyacı olmayı başaramamıştı. Dahası onun bağlı olduğu Klan Mor Felek Tarikatında nispeten düşük bir pozisyona sahipti. Bu nedenle, en sonunda Doğu Hap Bölümünden Mor Qi Bölümüne geçmeyi seçmiş ve büyülü tekniklerle Gelişimine odaklanmaya başlamıştı.



Bir zamanlar çırak simyacı olduğu için de onu en nihayetinde dağıtımı yapılacak olan hapları inceleme görevine atamışlardı. Sadece onun onayından geçen haplar Dış Tarikat öğrencilerine dağıtılıyordu.



O bu işi uzun bir süredir yapıyordu. Dahası kontrol ettiği haplar Qi Yoğunlaştırma Hapları olduğu için tek yapması gereken onu eline almasıydı, onların sahte mi yoksa gerçek mi olduğunu hemen anlayabiliyordu. Ayrıca hapların tıbbi kuvvetini de kolayca söyleyebiliyordu.



O gün Su Zhonglun Doğu Hap Bölümünden bir parti hap teslim almıştı. Olduğu yere oturdu, çayından bir yudum aldı ve diğerleriyle birlikte hap şişelerinin mührünü açtı. Şişeleri teker teker açtıktan sonra onları önüne koyacak ve koklayacaktı. Bu oldukça sakin bir görevdi.



Onun arkasında ise kayıtları tutan ve işleri düzenleyen bir hizmetçi duruyordu.



Bu Qi Yoğunlaştırma Hapları her zamanki gibi görünüyor.” dedi Su Zhonglun iç geçirerek. “Görsel olarak aralarında hiçbir fark yok. Pekala, ne de olsa bu hapları yapan kişiler usta simyacılar….” Başka bir şişe daha aldı ve mumunu açtı. Aromayı içine çekmeden önce çayından bir yudum aldı. Ardından şişeyi yavaşça burnuna yaklaştırdı ve kokuyu içine çekti.



Bunu yaptığı anda gözlerinde bir şaşkınlık belirdi. Kafasını eğdi ve bir kez daha kokladı. Şişeyi döndürürken gözleri kısıldı ve hapları eline döktü. Elinde beş tane Qi Yoğunlaştırma Hapı vardı. Onları dikkatlice inceledikten sonra bir kez daha kokladı, yüzünde şok olmuş gibi bir ifade belirdi.



Bunlar…” dedi aniden ayağa kalkarak, o sırada çayı devrilmişti. Fakat o bunu fark etmedi bile. Dikkati tamamen tıbbi hapların üzerindeydi.



Onun arkasındaki hizmetçi de afallamıştı. Daha önce Su Zhonglun’un böyle davrandığını hiç görmemişti. Özellikle çayına düşkün bir insan olduğunu biliyordu. Çay, onun en büyük tutkularından biriydi ve geçmişte çayını yanlışlıkla deviren hizmetçiyi cezalandırdığı bile olmuştu. Fakat şimdi Su Zhonglun çayın farkında bile değildi.



Tıbbi kuvvetleri… Nasıl bu seviyede olabilir? Bu hapları kim yaptı?” Derin bir nefes aldı, şişeyi eline geçirdi ve üzerinde yazan “Fang” kelimesine baktı.



Fang… Yaklaşık bin tane usta simyacı var, ve Fang soy isimli üç dört kişiyi biliyorum. Bu hangisi acaba?” Kendi kendine mırıldanırken beş Qi Yoğunlaştırma Hapını tekrar şişesine koydu. Gözleri parlıyordu.



Bu Qi Yoğunlaştırma Haplarının tıbbi kuvvetleri sıra dışı bir seviyede...” dedi, nefes nefese kalmıştı. “Onların sadece Qi Yoğunlaştırma Hapı olması çok üzücü. Eğer bu haplar Temel Kurulum için uygun haplar olsaydı…” O sırada parıldayan gözlerle İç Tarikata doğru yola koyuldu.



Meng Hao doğal olarak yaptığı bu Qi Yoğunlaştırma Haplarının olay yaratacağını bilememişti. O sırada Ölümsüzler Mağarasında oturmuş et peltesine çatık kaşlarla bakıyordu.



Et peltesinin vücudu şu an tamamen kurumuş ve cansızdı, bu durum Meng Hao’yu biraz endişelendirmişti. Bir ay geçtikten sonra hala bu durumda olursa, Mor Felek Tarikatına girerek elde ettiği bütün her şey çöpe gidecekti.



Günler geçtikçe Meng Hao’nun endişesi daha da artıyordu. Son günlerde Li Tao ve Lin Rui de dahil ona bakmaya gelen insanlar olmuştu. Chu Yuyan ise iki kez gelmişti. Meng Hao onları oyalamak için türlü yöntemlere başvurmuştu ama artık böyle devam edemezdi.



Neyse ki aradan geçen yirmi günde et peltesinin yüzeyinde çatlaklar görülmeye başlanmıştı. Gün geçtikçe bu çatlaklar daha belirgin bir hal alıyordu. Hatta zayıf hayat belirtileri de ortaya çıkmıştı. Meng Hao en sonunda biraz rahatlamaya başlamıştı.



Bir kaç gün daha geçtikten sonra bir aylık periyodun dolmasına sadece bir kaç gün kalmıştı. Et peltesi şu an tamamen çatlaklarla kaplıydı ve içinde hayat belirtileri oluşmaya başlamıştı. Meng Hao et peltesinin içeriden dışarı çıkmak için mücadele verdiğini anlayabiliyordu.



Meng Hao olduğu yerde sessizce oturarak et peltesinin kurumuş kabuğundan dışarı çıkacağı anı beklemeye başlamıştı.



Gece sessiz sakin geçti. Sonraki günün şafağında et peltesinin yüzeyi artık tamamen yoğun çatlaklarla doluydu. Yarılma sesleri havayı doldurdu ve et peltesi her an yeniden doğmuş gibi dışarı çıkabilirdi.



Meng Hao ona yardım edemiyordu, tek yapabildiği izlemekti. Tam o sırada Ölümsüzler Mağarasının dışından Bai Yunlai’nin heyecanlı sesi duyuldu.



Fang Mu, çabuk kapıyı aç! Sana iyi haberlerim var. Gerçekten çok iyi haberlerim var!”



Kardeş Bai…” diye cevapladı Meng Hao hemen. “Şu an hap yapım işleminin ortasındayım. Cidden dışarı çıkamam. Kardeş Bai, lütfen biraz bekle. Bu hap partisini yaptıktan sonra yanına geleceğim.



Vaay! Hangi hapı yapıyorsun?” diye cevapladı Bai Yunlai, sesi aceleciydi. “Çabuk bitir. Senin için İç Tarikattan iş ayarladım. Birisinin tıbbi hapa ihtiyacı vardı ben de seni önerdim. Onun için hap yaparsan bu haber etrafta yayılacak ve seninle iş yapmak isteyen İç Tarikat öğrencilerinin sayısı artacak.” Bai Yunlai ile Meng Hao burada geçen zamanda iyi bir ilişki kurmuşlardı. Şu an Meng Hao bir usta simyacıydı, Bai Yunlai sürekli İç Tarikat öğrencilerinin ona hap yaptırması için uğraşıyordu. Fakat herhangi birine bunu kabul ettirmekte şimdiye kadar zorlanmıştı. Fakat şimdi birini bulduğu anda hemen buraya gelmişti.



Meng Hao acı bir şekilde güldü. Daha önce olsa böyle bir fırsata hevesli bir şekilde atılırdı. Tarikatta bir usta simyacının gelişmesi için bu çok önemli bir adımdı. Usta simyacılığa terfi ettikten sonra şimdiye kadar diğer bin usta simyacı arasında kendini fark ettirmekte zorlanmıştı. Aradan geçen üç ay boyunca hiç kimse gelip ondan hap yapmasını istememişti.



Eğer bu ilk fırsatı kullanmazsa, ikincisi hiçbir zaman gelmeyebilirdi….



Ama ne yazık ki bugün….



Meng Hao tam ağzını açacakken aniden ifadesi titreşti. Bir kaç nefeslik süre boyunca et peltesine bakakaldı. Ölümsüzler Mağarasının dışındaki Bai Yunlai aniden gök gürültüsü gibi bir ses işitmişti.



Bu gürleme tüm vadiyi doldurmuş ve dağların titremesine neden olmuştu. Vadinin içinde olan herhangi biri bu sesi net bir şekilde duyabilmişti. Bai Yunlai şok içinde kalmıştı. Kulakları çınlıyordu ve sakinliğini tekrar kazanması uzun zaman almıştı.



Bai Yunlai derin bir nefes aldı ve bir adım geriledi, kalbi korkuyla atıyordu. Meng Hao’nun böyle bir gürültüye sebep olacak hangi hapı yaptığı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Fakat aradan çok zaman geçmeden Ölümsüzler Mağarasının kapısı açıldı. İçeriden gülümseyerek çıkan kişi Fang Mu idi.



Acele edeceğim diye hap ocağını patlattım.” dedi. “Ama önemli değil. Ben de fazlası var. Kardeş Bai, hadi gidelim!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr