Bölüm 203

avatar
9713 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 203


Bölüm 203: Ben Güçlüyüm! Bana Ait Olan Yeri Alacağım!



Kan Ölümsüzü Mirası!



Bir yüz, tek bir kelime olmadan, savaş alevleri birleşir…



Kopan bulutlar, kanlı bir yağmur, gökleri dolduran denizler…



Tanrıları ele geçir, askerleri taarruza geçir, alevler kuleleri tüketsin...



Bütün ruhları ve soyları 9 ölümcül güce işle!



(R.N: Bu sözler 137. bölümde görülmüştü.)



Bu kelimeler büyülü güçler barındırıyordu. Gücü serbest bırakmak için yeterli Gelişim Merkezine, yani Nüve Formasyonu aşamasına ihtiyaç vardı. Meng Hao onu kullanamayacağının farkındaydı.



Fakat Kanlı Parmak, Kanlı Avuç ve Kanlı Ölüm Dünyası, Gelişim Merkezi sınırlaması olmayan tekniklerdi. Yeterli ruhsal enerjiyle kullanılabilirlerdi. Sekizinci Şeytan Mühürleme Nazarıyla birlikte bunlar Meng Hao’nun ölümcül hamleleriydi.



Meng Hao bugüne kadar yürüdüğü yolda Kanlı Parmak tekniğini bir çok kez kullanmıştı. Benzersiz bir gücü olduğu açıktı, onu kullanırken rakipleri her zaman şaşkınlığa uğramıştı. Meng Hao’nun karşısındaki dünya kıpkırmızı olmuştu, bu Kanlı Parmak tekniğinin işaretiydi. Meng Hao bu kan kırmızısı dünyaya iyice alışmıştı. Önce Zhou Jie’ye ve ardından Siyah Elek Tarikatının büyülü tekniği Yüce Siyah Bulut Avucunun oluşturduğu devasa ele baktı. Bu el havada uğultular eşliğinde geliyordu.



Bu el siyah renkli bir sisten meydana gelmiş gibiydi, fakat aynı zamanda tuhaf bir Qi ile karışmıştı. Yaklaştıkça daha da büyüyor gibiydi. Meng Hao bu elin kısa süre sonra tüm görüş alanını kaplayacağını ve dünyanın diğer kalanını sileceğini hayal edebiliyordu.



Bu teknik ona, Zhao Ülkesindeyken Reliance Tarikatının üzerinde uçan Lord Esin’in yere doğru gönderdiği avuç saldırısını hatırlattı. O zaman Meng Hao zayıftı ve buna karşı en ufak bir mücadele belirtisi bile gösterememişti. Bu avuç Reliance Tarikatını yerle bir etmiş ve yeryüzünde devasa bir el izi bırakmıştı.



Ama gökyüzünde beliren kırmızı, bulanık bir figür tıpkı bir kılıç gibi Gök ve Yeri kesmişti. Devasa eli ikiye ayırarak Meng Hao’yu kurtarmıştı. Meng Hao hala o üzerine inen devasa eli hatırlayabiliyordu.



Tabii ki Zhou Jie, Lord Esin ile kıyaslanamazdı. Fakat şu anki durum o günü anımsatıyordu….



Meng Hao aniden gülümsedi, sözsüz, sessiz bir gülümsemeydi. Elini üzerine doğru gelen avuca doğru kaldırdı. Üzerine gelen avuç saldırısı giderek büyüyor ve genişliyordu, yarattığı rüzgar Meng Hao’nun elbiselerini dalgalandırıyordu….



Meng Hao sağ elinin baş parmağını kaldırdı ve ardından onunla üzerine gelen Yüce Siyah Bulut Avucuna doğru bir kesiş hareketi yaptı.



Bu kesiş tıpkı simsiyah bir karanlığın ortasında parlayan bir ışık gibiydi. Sanki insana gözlerini ilk defa açıyormuş gibi hissettiren bir parlaklığa sahipti. Bu kesiş tıpkı Lord Esin’in avuç saldırısını ikiye bölen Şeytan Lordunun kesişi gibiydi. Bu kesiş… Meng Hao’nun Reliance Tarikatında devasa elin altındayken tecrübe ettiği aydınlanmanın kanıtıydı!



Ben güçlüyüm! Bana ait olan yeri alacağım!



Hava bir gürlemeyle doldu. Meng Hao olduğu yerde duruyordu, tek bir kası bile oynamıyordu. Üzerine gelen devasa el tam yirmi santim kadar uzağındayken devasa elin üzerinde orta parmağın tepesinden başlayarak avucun içinden aşağı doğru inen bir çatlak belirdi. Ardından çatlak iyice genişledi. Devasa el onu geçip giderken Meng Hao hala sakin, güvenli bir şekilde olduğu yerde duruyordu. Rüzgar uğuldadı ve saçlarını çılgınca uçurdu. Fakat bu uçuşan saçların arasındaki gözler ışıl ışıl parlıyordu. Tıpkı gecenin karanlığındaki güneş ışınları gibiydi. Onu gören herhangi biri bu ışığı kör edici olarak tanımlardı!



Devam etmek istiyor musun?” diye sordu Meng Hao sakince, elbise kolunu fiskeledi.



Zhou Jie olduğu yerde sessizce durmuş Meng Hao’ya bakıyordu. Kalbinde acı bir his yükseldi, ama bir an sonra gözleri tekrar savaşma iradesiyle parladı.



Tabii ki devam etmek istiyorum.” diye cevap verdi sakince. “Tao Çocuğu olduğum günden beri hiç yenilgi yüzü görmedim.” Derin bir nefes aldı, elini yan taraftaki tütsü kabına doğru salladı. Tütsü kabı aniden titremeye başladı. Yüzeyinde çatlaklar oluştu ve çatırtı sesleri eşliğinde paramparça oldu. “Artık dövüşümüze kimse müdahale edemeyecek.” Sözleri de hareketleri gibi basitti. Fakat bu basitlik inanılmaz bir gücü, gerçek bir uzmanın gücünü gözler önüne sermişti. Bu sadece gücün tohumuydu ama bu kadarı bile Meng Hao’nun gözlerini kısmasına yetmişti.



Geri çekilme yolunu imha etti.” diye düşündü Meng Hao. “Artık kaçacak bir yeri olmadığı için sadece kendine bel bağlayacak ve bütün gücünü kullanmak zorunda kalacak. Bu Zhou Jie gerçekten de sıra dışı bir insan.” Başını aşağı yukarı salladı.



(R.N: Burada kelime oyunu varmış ismindeki Jie karakterinin anlamı “sıra dışı”.)



Zhou Jie elini kaldırdı ve ardından depolama çantasına bastırdı. Onun içinden beş tane parlak ışık ipliği çıktı. Aniden etraflarını saran karanlık ortadan kaybolarak havayı parlak bir ışık doldurdu. Bu parlak ışık şu an Zhou Jie’nin önünde süzülen şeylerden yayılıyordu. Beş parlak kılıç!



Hepsi de farklı renklerle parlıyordu!



Zhou Jie ileri uzandı ve parmaklarını uzattı. Beş kılıç parmaklarına hareket etti.



Elek Ayının Toprak Anası, Gök Ayıran Kılıç Formasyonu!” Zhou Jie’nin eli yere doğru indi. Bu olduğunda parlak kılıçlar da aşağı fırladılar ve ardından yok oldular.



Kılıçlar yok olduğu anda Meng Hao’nun göz bebekleri büzüldü ve altı adım geriye fırladı.



Neredeyse buna eş zamanlı olarak beş kılıç aniden tekrar ortaya çıktı. Yukarı doğru direk Meng Hao’ya fırladılar, Meng Hao o sırada hala geri çekilme eylemini uyguluyordu.



Kılıçların yaydığı parlak ışıklar baş döndürücüydü ve havada tiz çığlıklar çıkartıyorlardı. Aniden havada kavis çizerek Meng Hao’nun üzerine çöktüler, kılıç auraları gökyüzüne doğru kabarmıştı.



İlginç...” dedi Meng Hao, gözlerini kısmıştı. Sağ elinin baş parmağını kaldırdı ve beş kılıca doğru salladı.



Hava bir gürlemeyle doldu ve aniden Meng Hao’nun etrafında her yöne doğru otuz metre uzanan kan renginde bir kalkan belirdi. Beş kılıç doğrudan bu kalkanla çarpıştı. Bu çarpışma muazzam bir gürleme sesinin yankılanmasına neden oldu.



Zhou Jie biraz kan tükürdü ve ardından iki eliyle bir büyü hareketi uyguladı. Beş kılıç ürpertici tiz bir ses çıkarttı. Bir ışık parlaması dışarı doğru patladı ve beş kılıç artık yirmi beş kılıca dönüşmüştü!



Havayı dolduran kılıçlar bir kez daha Meng Hao’ya doğru fırladılar. Onların sahip olduğu yoğun güç, Meng Hao’nun bir an tehlike hissiyle dolmasına neden olmuştu.



Fakat yüzündeki ifade aynıydı. Yirmi beş kılıç üstüne doğru gelirken elbise kolunu fiskeledi. Gelişim Merkezinin gücü dışarı doğru taştı. Baş parmağıyla işaret parmağını keserek kanını akıttı. O sırada iki Kanlı parmak gücünü kullanarak havada büyü hareketini uyguladı.



Boom!



Ortaya çıkan muazzam patlama insanın görüş alanının bozulmasına yeterdi. Bölgedeki her şey bükülmüş gibiydi. Yirmi beş kılıç engellenmişti. Zhou Jie o sırada inledi. Ellerini tekrar göğsüne doğru bastırdı ve yüzünde damarlar belirdi. Yirmi beş kılıç gökyüzüne doğru yükseldi ve bir anda dönüştüler. Artık gökyüzünde 125 kılıç vardı. Tüm yönlerden Meng Hao’nun üzerine doğru çöktüler.



Kılıçlar parlak kan kalkanıyla buluştular ve onun bozulmasına ve geri çekilmeye başlamasına neden oldular. Bir anda kalkan Meng Hao’nun on metre kadar yakınına kadar daralmıştı. Neredeyse kılıçların yarısı ondan geçip Meng Hao’yu bastırmak üzereydi.



Meng Hao derin bir nefes aldı, üçüncü ve dördüncü parmağını da kesti. Bu dört parmak artık Kan Ölümsüzü Mirasının gücüyle doluydu. Meng Hao beşinci parmağını keserken hava kan parıltısıyla doldu!



Beş parmak kanla kaplıydı ve kanlı bir el izi biçimini almıştı. Bu, üç Miras tekniğinden ikincisiydi, Kanlı Parmağı bile aşan güce sahipti. Bu… Kanlı Avuç idi!



Kanlı Avuç ortaya çıktığında gökyüzü şok edici bir kükremeyle doldu. Kan renginde devasa bir avuç Meng Hao’nun elinin üzerinde büyülü bir şekilde ortaya çıktı. Elini salladı ve parlak, kırmızı, kanlı parıltı yayılarak kılıç formasyonuna ulaştı ve yüzden fazla parlak kılıcın titremesine ve geriye doğru savrulmasına neden oldu. Meng Hao bir adım ilerledi ve tekrar elini salladı.



Bir gürlemeyle birlikte Meng Hao’nun çevresindeki üç yüz metrelik alan aniden devasa, kan renginde bir elin görüntüsüyle doldu. Meng Hao bu elin tam ortasında duruyordu. Devasa el havaya fırladı, ardından yumruk şekline geldi.



Bu sırada Zhou Jie’nin yüzü değişmişti. Daha fazla kan tükürdü ve hızlıca bazı büyü hareketleri uygulayarak parlak kılıçlarını tekrar bir araya toplamaya çalıştı. Fakat bunun yerine yüzü bembeyaz oldu.



Yüzden fazla kılıcın kontrolü şu an devasa yumruğun elinde gibi görünüyordu. Kılıçlar kendilerini kurtarmak için mücadele etseler de bunu yapamıyorlardı.



Kılıçlardan otuz tanesi şiddetle titredi ve en sonunda hüzünlü iniltilerle paramparça oldular.



Meng Hao soğukça homurdandı. Hava gürleme sesleriyle dolarken otuzdan fazla kılıç paramparça oldu ve ardından otuz tanesi daha. En sonunda bir otuz tanesi daha….



Bir kaç nefeslik sürenin sonunda bütün uçan kılıçlar devasa yumruk tarafından paramparça edilmişti. Kan rengindeki el yavaşça ortadan kayboldu. Bu olduğunda Meng Hao’nun önünde beş tane parlak, çatlaklarla dolu kılıç belirdi.



Son bir tekniğim var!” dedi Zhou Jie dişlerini sıkarak. Onun kıpkırmızı olan gözleri önünde Meng Hao elini salladı ve beş parıltılı kılıcı depolama çantasına attı.



Siyah Elek, Ölümsüz Zapt Etme!” diye bağırdı. Sol eliyle alnına bastırdı. Aynı sırada sağ elini de salladı. Aniden onlarca yeşim kayış ortaya çıktı. Her biri çatırdayarak parçalanırken hava çatırdama sesleriyle doldu. Ardından hoş, güzel bir aroma yayıldı. Fakat bu koku bir anda insanı kusturacak kadar kötü bir kokuya dönüştü.



Aniden Zhou Jie’ye ait gibi görünen bir Qi tüm alanı doldurdu….



Meng Hao’nun gözleri titreşti. Aniden, zihninde Şeytan Mühürleme Yeşiminin kadim sesi duyuldu.



“Kötü ruhlara ev sahipliği yapanlar kendilerini Ölümsüzler (仙) olarak çağırıyor. Ama neden bir adamdan (人) ve bir dağdan (山) korkuyorlar? Eğer onlarla karşılaşırsan hemen onları mühürle!”



(R.N: Ölümsüz kelimesinin kişi ve dağ kelimelerinden oluştuğuna vurgu yapıyor. Bu kelime analizi 118. bölümde de geçmişti.)



Meng Hao zihninde aniden ortaya çıkan bu sese artık alışmıştı. Zhou Jie’ye doğru baktı, ondan yayılan Qi’nin giderek güçlendiğini hissedebiliyordu. Zhou Jie’nin çarpık bir hal alan yüzü artık yakışıklı görünmüyordu. Bunun yerine sanki sayısız surat üstü süte geçmiş gibiydi.



Zhou Jie’nin yüzü ızdırap ile doluydu ve artık dayanamıyor gibiydi. Yavaşça hayat yüzünden çekilmeye ve yüzü kararmaya başladı. Bu tekniğin kişinin Temel Kurulum aşamasıyla kullanılamayacağı belli oluyordu, hatta...



Bir Tao Çocuğu bile kullanamazdı!



Şeytan Mühürleme, Sekizinci Nazar!” Meng Hao yavaşça elini kaldırdı. Aniden vücudundan diğer insanların göremeyeceği bir Qi yayılmaya başladı, ama şu an Zhou Jie’nin içine akan sayısız tuhaf ruh tarafından kesinlikle görülebiliyordu.



Zhou Jie’nin yüzünün üstünde gezinen surat ordusunun her birinin ifadesi o an dehşetle dolmuştu...











Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr