Bölüm 189

avatar
9363 28

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 189


Bölüm 189: Bütün Düşmanlar Geldi



Meng Hao alaycı bir şekilde gülümsedi. Meydanda durduğu yerin etrafı iyice boşalmış ve onu daha da dikkat çekici duruma sokmuştu. Gülümsemesi giderek acı bir hal almaya başlamış ve kalbinden bir iç geçirmişti.



Eğer böyle olacağını bilseydim...” diye düşündü. “Zhou Daya’nın gitmesine izin vermezdim… Cidden bütün düşmanlarım bugün burada mı toplanacak…?” Meng Hao öksürdü ve farkında olmadan burnunu kaşıdı. Aniden son yıllar çok fazla şey yapmış olduğunu fark etti. Şimdi ise bütün kurbanları onu suçlamak için buradaydı.



Lanet olsun sana Meng Hao!” diye kükredi Qian Shuihen. “O yılki demir mızrak olayını asla unutmayacağım!” Hemen bir adım ileri attı. Onun yanındaki Lu Song’un gözleri kıpkırmızıydı. Yıllar boyunca o ikisi arkadaşları arasında demir mızrak konusuyla alay konusu olmuşlardı. Sık sık gidip Meng Hao’yu bulmak istemişler fakat Zhao Ülkesi ortadan kaybolduğu için Meng Hao’nun da onunla birlikte yok olduğunu düşünmüşlerdi. Bugün onunla burada karşılaşmak akıllarının ucundan bile geçmemişti. Kalpleri hemen intikam arzusuyla alevlenmişti.



Wang Tengfei de bir adım ilerledi, yüzü canice bir ifadeyle doluydu. “Meng Hao, Zhao Ülkesindeyken de senden nefret ediyordum. Chu Yuyan ile ilgili doğru düzgün bir açıklama yaparsan iyi edersin…” Wang Tengfei kendini Güney Diyarındaki genç nesil arasında bir komedi malzemesi olmuş gibi hissediyordu. Bu onun kabul edemeyeceği bir şeydi. Meng Hao’yu hemen oracıkta öldürmek istiyordu.



Ne kadar da hareketli bir sahne, Kardeş Meng.” Siyah Elek Tarikatı grubundan bir ses yükseldi. Bu sesin sahibi Han Bei idi. “Seni burada bulacağımı hiç tahmin etmezdim. Çok ilginç hikayeler dönüyor.” Diyerek iç geçirdi. “Aramızdaki anlaşmayı unutma.” Ağzını eliyle kapatarak güldü ve Meng Hao’ya göz kırptı. Onun bu sözleri kalabalığın gözlerinin daha da parlamasına neden olmuştu.



Meng Hao sürekli birilerinin ilgisini uyandırıyordu. Şu andan itibaren onun ismini daha önce hiç duymayan insanlar bu gidişata karşı oldukça meraklı bir hale bürünmüştü.



Konuşma uğultuları havayı doldurmuştu. Bir ses de Kan Şeytanı Tarikatı grubundan yükselmişti. Bu ses Li Shiqi’ye aitti. “Yoldaş Taoist Meng Hao, gerçekten de oldukça ilginç olaylar yaşamışsın! Fakat benim merak ettiğim şey, kafandaki can sıkıcı şapkaya ne oldu?” Onun aklından geçenleri anlamak zordu ama gözleri ilgiyle parlıyordu.



Chen Fan’ın ağzı açık kalmıştı. Derin bir nefes alarak Meng Hao’ya baktı, gözlerinde tarif edilemez bir hayranlık büyümüştü. Şişko da Meng Hao’ya heyecanla bakıyordu. Görünüşe göre Meng Hao her gittiği yerde dikkatleri üstüne çekme konusunda oldukça başarılıydı.



Eskiden Reliance Tarikatında da bu durum hep geçerli olmuştu.



Kıdemli Kardeşin her zamanki hali!” diye düşündü Şişko, derin bir nefes alarak. Meng Hao’ya olan hayranlığı o kadar artmıştı ki neredeyse dizlerinin üstüne çöküp onu selamlayacaktı.



Meng Hao kuru bir öksürükle birlikte acı acı gülümsemeye devam etti. Cidden kendini biraz suçlu hissediyordu. Fakat daha herhangi birine cevap veremeden önce uzaklardan on civarı ışık ışını yaklaşmaya başladı. Onlar Li Klanı üyeleriydi.



An itibariyle üç Klan ve beş Tarikatın hepsi toplanmış oldu.



Li Klanı grubunun merkezinde Li Daoyi vardı. Kopan kolu Li Klanı tarafından çoktan yenisiyle değiştirilmişti. O bir Tao Çocuğuydu, bu yüzden Song Klanına damat olarak girmesi muhtemel değildi. Buraya gelme sebebinin Song Klanına damat olmak olmadığı belliydi, başka sebebi olmalıydı. Fakat Li Klanı insanları daha meydana iner inmez, Li Daoyi’nin gözleri Meng Hao ile buluştu.



Bunun akabinde ağzı açık bir şekilde onu izledi. Fakat bunun hemen ardından Gelişim Merkezi güç ile dalgalandı ve Temel Kurulumun büyük döngüsüne ait aura tüm meydanı kapladı.



Demek sonunda ortaya çıktın!!” dedi sert bir ifadeyle, Meng Hao’ya doğru bir adım attı. Gözlerinden vahşi bir öldürme arzusu fışkırıyordu. Orada bulunan herkes onun Meng Hao ile arasında üzerine konuşmak istemediği büyük bir sır olduğunu anlamıştı. Tabii ki Kan Ölümsüzünün Miras Turnuvasındaki dövüşleri aralarında ancak kanla temizlenecek bir düşmanlık yaratmıştı.



Meng Hao’yu aniden karşısında gören Li Daoyi’nin öldürme arzusu dışarı doğru patlamıştı.



Meng Hao’yu daha önce tanımayanlar şu an heyecan ve şaşkınlıkla neler olduğu hakkında bir yaygara kopartıyordu.



İlk önce Chu Yuyan meselesi ve ardından Wang Tengfei’nin öldürme isteği. Ardından Mor Felek Tarikatından demir mızrak meselesi. Onun ardından Siyah Elek Tarikatından Han Bei ile arasındaki bir çeşit anlaşma! Daha sonra Kan şeytanı Tarikatından Li Shiqi ve en sonunda Li Klanının Tao Çocuğu Li Daoyi’nin öldürme arzusunun kabarması!!



Bir insan nasıl bu kadar olaya bulaşabilir? Herkesi bir şekilde kızdırmış gibi görünüyor! Biz bunları daha önce nasıl duymadık?



Neler oluyor….? Demek onun adı Meng Hao ha? Cidden insanların tepesini attırmak konusunda uzman gibi görünüyor…



Beş büyük Tarikat ve üç büyük Klan arasından sadece Tek Kılıç Tarikatı ve Song Klanına bulaşmamış gibi görünüyor. Tek Kılıç Tarikatıyla birlikte geldiğine göre onlarla herhangi bir olayı olmamalı. Ama ya Song Klanıyla? İnsanları kızdırma konusunda uzman olduğunu düşünürsek, acaba burada da olay yaşadığı birileri var mı?



Meydanı dolduran tartışma sesleri arasında, Şişko avazı çıktığı kadar bağırdı ve heyecan dolu bir yüzle Meng Hao’ya doğru koşmaya başladı.



Meng Hao, seni çok özledim!” dedi. Hemen ona sarıldı, göz yaşları oluk oluk akıyordu. Son görüşmelerinin üzerinden yıllar geçmişti ve o biraz büyümüştü. Artık önceki gibi şişman ve iri yarı değildi.



Meng Hao gülümsedi, ama bu gülümseme biraz acıydı. Tüm bu olanlar aslında Şişkonun suçuydu….



Meng Hao! Bana bir açıklama yapacaksın!” Meng Hao’ya dik dik bakan Wang Tengfei’nin yüzü son derece sertti. Sanki kafasında devasa bir yeşil şapka* varmış gibi hissediyordu ve kalbi tarif edilemez bir aşağılanmayla doluydu. Meng Hao’ya doğru bir adım daha attı.



(R.N: Yeşil şapka çin kültüründe boynuzlanma, aldatılmayı temsil ediyor.)



Li Daoyi de bir adım ilerledi. “Hala o gün neler olduğuyla ilgili bir açıklama yapmadın. Şimdi burada olduğuna göre, konuşmak için bir fırsatın var.”



Lanet olsun sana Meng Hao, düşmanlığımızı bugün burada çözüme kavuşturacağız!” Qian Shuihen ve Lu Song aynı anda yürümeye başladılar.



Her an bir kaos patlak verebilirdi. Meng Hao’nun gözleri parıldadı. Şişko ise arkasına dönerek kükredi.



Meng Hao benim kardeşim! Kim ona saldırmaya cüret edebilir!?” Bunu duyan Altın Ayaz Tarikatı öğrencileri bir an bakıştıktan sonra uzun adımlarla Şişkonun yanında doğru yürüdüler. Daha önceki iri adam ise sadece başını sağa sola salladı ve hiçbir şey söylememeyi tercih etti.



Şişkonun aniden Meng Hao’nun yanında ortaya çıkması Wang Tengfei’nin kaşlarının çatılmasına neden olmuştu.



Chen Fan ileri doğru çıktı. “Meng Hao benim Küçük Kardeşim. Yoldaş Taoistler, eğer bu şekilde devam edecekseniz ben de yerimi almalıyım.” Aniden uçan hançeri ortaya çıktı.



Chen Fan’ın da ortaya çıkışı, Mor Felek Tarikatından Qian ve Lu’nun tereddüt etmesine neden oldu.



O sırada Han Bei gülerek ileri çıktı. “Kardeş Meng, aramızdaki dostluğu göz önüne alınca, senin yanında yer almamam söz konusu olamaz.



Daha sonra Kan Şeytanı Tarikatı grubundan Wang Youcai hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı ve Meng Hao’nun yanına yürüdü.



Bir anda Li Shiqi’nin soğuk sesi çınladı. “Senin şapkan son derece gıcıktı. Fakat, Küçük Kardeş Wang Youcai’nin hatrına Kan Şeytanı Tarikatı da senin yanında yer alacak. Bakalım bugün sana kim dokunmaya cüret edebilecek.



Meng Hao’nun etrafında toplanan insan kalabalığı Li Daoyi’nin kaşlarının kırışmasına neden olmuştu. Şu an durum oldukça hassastı. Song Klanı içinde oldukları için bugün burada herhangi bir öldürme vakasının yaşanmaması gerekiyordu.



Ayrıca Meng Hao’nun bu kadar güçlü bağlantılara sahip olduğunu da bilmiyordu. Altın Ayaz Tarikatı, Tek Kılıç Tarikatı, Kan Şeytanı Tarikatı, Siyah Elek Tarikatı. Bu Tarikatların üyeleri tamamen onu destekliyordu.



Meng Hao’ya öldürücü bakışlar atan Wang Tengfei’nin gözleri soğuk bir ışıkla parladı. Kalbi şaşkınlıkla doldu. Reliance Tarikatının eski bir öğrencisi olan bu herifin böylesine bir etkiye sahip olduğunu nasıl tahmin edebilirdi?



En başta Chen Fan ve Li Fugui vardı. Onların dışında Siyah Elek Tarikatından Han Bei, Kan Şeytanı Tarikatından da Li Shiqi onun yanında yer almıştı. Onu neden destekledikleri bilinmese de Meng Hao tek bir kelime bile etmeden şu an ona herhangi birinin saldırmasını imkansız hale getirdi.



Qian Shuihen ve Lu Song aniden gerilmişlerdi. Onlar da o kadar yıl sonra Meng Hao’nun Güney Diyarında bu kadar nüfuz sahibi olacağını tahmin etmemişlerdi.



Meydan tamamen sessizdi ve tam o sırada aniden uzaklardan sabırsız bir ses duyuldu.



Siz çocuklar ne yapıyorsunuz? Herkes neden sinirli? Hemen sakinleşin! Song Klanı damat bulmak için bir ziyafet veriyor, neden herkes bir sıkıntı çıkarma peşinde!?” Bu sesin sahibi Klanların ve Tarikatların kıdemli üyelerinin eşlik ettiği Tuhaf Song’du.



Büyüklerin yüzleri gülümsemeyle doluydu ve olanları pek umursamıyorlardı.



Yaşlıların ortaya çıkışı meydandaki tansiyonu düşürmeye başlamıştı. Herkes eski yerlerine dağılmaya başladı. Bunun ardından Meng Hao bağını eğdi ve Chen Fan ile birlikte yürümeye başladı. O sırada aniden Tuhaf Song’un gözleri Meng Hao’nun üzerine geldi.



Bekle!” dedi.



Meng Hao o anda donakaldı, kalbinden bir iç geçirdi. Sessiz, acı bir gülümsemeyle yüzünü Tuhaf Song’a çevirdi. Bu durumdan kurtulmanın bir yolunu bulmak için zihni hızla çalışıyordu. Eli hemen depolama çantasına gitmişti. Eğer gerekirse iyi şans efsununu kullanarak kaçacaktı.



Çocuk, neden bana bu kadar tanıdık geliyorsun…” Tuhaf Song’un kaşları çatıldı.



Kıdemli Song efendim...” diye bağırdı Lu Song, “O, Zhao Ülkesindeki demir mızraklı kişi!!



Tuhaf Song bu sözleri duyar duymaz gözleri fal taşı gibi açıldı. Meng Hao’ya dik dik baktı.



Demek sensin, seni küçük velet!!



Bu sözleri duyan çevredeki Gelişimcilerin ağzı açık kaldı. Daha önce Meng Hao’nun bir tek Song Klanına bulaşmadığını düşünmüşlerdi. Oradaki istisnasız bütün herkes Meng Hao’ya hayranlıkla bakıyordu.



Meng Hao’nun Song Klanından kızdırdığı kişi genç nesilden değildi, bir Gelişen Ruh Tuhafıydı!



Meng Hao gülümsedi, ellerini kenetledi ve Tuhaf Song’a doğru selam verdi.



Genç nesilden Meng Hao eski nesilden Usta Song’a saygılarını iletiyor. Kıdemlim, sizin Gelişim Merkeziniz sıra dışı, tavrınız ise özünde Göksel. O yıl bu küçüğünüz kibirli ve ahmaktı. Saygıdeğer Kıdemli, siz asil bir karaktere ve saf bir dürüstlüğe sahipsiniz. Song Klanının bu mutlu gününde bu küçüğünüze sıkıntı çıkarmayacağınızı tüm kalbimle umuyorum.



Tuhaf Song ona uzun, derin bir bakış attı. Hiçbir şey söylemese de, bazen tek bir söz söylemeden kitaplar dolusu şey anlatılabilirdi. Wang Tengfei’nin gözleri parıldadı ve Meng Hao’ya doğru bir adım daha attı.



Kıdemli Song…” dedi. “Bu küçüğünüz ile onun arasında bir düşmanlık var. O, benim değerli sevgilimi aşağıladı. Çeşitli Tarikatlardan gelen Yoldaş Taoistlerin huzurunda bu düşmanlığa bugün bir son vermeme izin vermeniz için yalvarıyorum!



Bu sırada Song Klanının başkentindeki uzun kaledeki Song Jia aşağıdaki olayları gösteren parlak bir ekranı izliyordu.



Yüzünü bir gülümseme kapladı ve Meng Hao’nun bilgin figürü dikkatini çekmiş gibi göründü.



Ne kadar ilginç biri...” dedi gülerek. “Nasıl bu kadar kişiyi kızdırabilir, hatta Amcamı bile?



Onun yanında duran orta yaşlı kadın da güldü ve yüzünde sıcak bir ifade belirdi. “Ne oldu, ondan hoşlandın mı?



Fullbringer Notu: Aha bizimki karıyı kaptı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44251 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr