Bölüm 161

avatar
9968 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 161


Bölüm 161: Nihai Eziyet Ortaya Çıkıyor!



Dikkati Meng Hao’nun üzerine dönen sadece Xie Jie değildi. Xu Youdao ve gri cübbeli Gelişimci de ona derin ve anlamlı bir bakış attılar.



Meng Hao’nun ifadesi sakindi, ama içten içe kafasında şimşekler çakıyordu. Artık neden içeri girdiklerinden beri herkesin ona tuhaf tuhaf baktığını anlamıştı.



Dokuz Büyük İsimlerin arasında Meng yoktu, bu yüzden içeri girdiklerinde, herkes Meng Hao’nun gerçek ismini kullanmadığını düşünmüştü.



Meng Hao bile bu durum karşısında emin olamamıştı. Yıldırımların aydınlattığı dokuz devasa heykele doğru baktı. Onların içinde Xu Youdao, gri cübbeli Gelişimci ve hatta Xie Jie’ye benzeyen heykeller vardı.



Bu heykeller onların atalarını temsil ediyordu. Onların soy isimleri antik zamanlara kadar dayanıyor, Dokuz Büyük Aile’ye kadar gidiyordu.



Ben Dokuz Büyük Aileden miyim…?” Meng Hao kendi kendine sordu. Bir an sonra yüzünde bir gülümseme belirdi, ama bu gülümseme soğuktu. Dokuz Büyük Aileden olmadığına emindi.



Devasa kazana girerken, Kozmos Çantasındaki bakır aynanın nasıl ısındığını hatırladı. Ama sadece bununla hiçbir şeyi kanıtlayamazdı. Ama Meng Hao aynı zamanda Han Bei’nin gizli toplantıda Zaman Klasiğinin ilk cildine ait bilgi verdiğinde bu aynanın yine ısındığını anımsamıştı.



Han Bei bunun için çok uzun süredir hazırlanmış olmalı...” diye düşündü. “Ve o sadece bir tane gizli toplantıya katılmadı. Gönderdiği bilgi sadece Geç Temel Kurulum aşamasıyla sınırlanmamıştı, aynı zamanda Dokuz Büyük Aile üyesi olma şartı da vardı.” Meng Hao tüm bu dağınık bilgileri bir araya getirince, bu durumun Bakır Aynayla bir ilgisi olduğu kanaatine vardı.



Bu ayna cidden neyin nesi!? Vahşi hayvanların auralarını kışkırtarak patlatabiliyor, hayret verici bir kopyalama gücü var ve görünüşe göre gizli yollardan amaçlarıma ulaşmam için bana yardım ediyor. Dokuz Büyük Aileden gelmesem de buraya girebildim.” Meng Hao’nun kafasında bin bir düşünce hızla dolanıyordu. Xie Jie’nin sorusundan sonra ona cevap vermesi sadece bir kaç saniye sürmüştü.



Dokuz Büyük Ailede Meng olup olmadığını gerçekten bilmiyorum.” dedi sakince. “Ama kazana girebilmem ve buraya kadar gelebilmem gerçekten kayda değer bir durum.” Yüzündeki bakış aklından geçenleri net bir şekilde söylüyordu.



Xie Jie’nin yüzü titreşti ve kaşları kırıştı. Meng Hao’nun sözleri onu çaresiz bırakmıştı. Bu kelimeler kendi içinde savunmaya sahipti, Meng Hao herhangi bir şeyi ne kabul ediyor ne de reddediyordu gibiydi; ya da belki ikisi de geçerliydi. Xie Jie ona uzun bir süre baktı.



Cevap çok açıktı; Meng Hao emin değildi. Belki de burada olma nedeni gerçekten de Dokuz Büyük Aileden olmasıydı.



Yoldaş Taoist Meng sana yeterli bir cevap verdi.” dedi Han Bei sakince. “Kıdemli Kardeş Xie, Tarikat Liderinin sana özellikle bu noktada kullanman için Yeşil Gizleyici Hap verdiğini biliyorum. Bunu zaten bildiğim için, kabul etmene ya da inkar etmene gerek yok.”



Xie Jie bir süre sessiz kaldı. Kasvetli bir yüzle etraftaki yıldırımlara bakındı. Ardından kafasının tepesine hafifçe vurdu ve baş parmak tırnağı büyüklüğünde küçük yeşil renk bir hap tükürdü. Hap dışarı çıktığı an da patlayarak dört bir yana çok miktarda yeşil Qi gönderdi. Bunun ardından yıldırım hafifçe saydamlaşmaya başladı, sanki örtbas ediliyor gibiydi.



Xu Youdao ve gri cübbeli Gelişimcinin liderliğinde, grup yoluna devam etti.



Yüz metre sonra yüzünde sert bir ifade olan Xie Jie konuştu, “Sadece üç tane Yeşil Gizleyici Hapım var!” Başka bir hap daha tükürdü ve ardından grup belirsiz yıldırımların içinden hızla ilerlemeye devam etti.



İki tane Yeşil Gizleyici Hapın gücü sayesinde dokuz heykelin bulunduğu konuma ulaşabildiler. Heykeller korku vericiydi, onların ortasında duran kazan ise sanki Gökleri içinde barındırıyor  gibiydi.



Antik bir aura bölgeyi sarmaladı, onların yüzlerine doğru çarptı ve sanki ilkel zamanlara yolculuk yapıyorlarmış hissi yarattı. O çağın sonsuzluğunu hissedebiliyorlardı.



Han Bei gözlerindeki heyecanını gizleyemedi. Atasının heykeline bakarken nefesi hızlandı. Onun yanında Xu Youdao, gri cübbeli adam ve Xie Jie de sessizce durmuş kendi atalarının heykellerine saygılı bir şekilde bakıyorlardı.



Meng Hao onların aklından neler geçtiğini anlayamazdı. Yüzünde sakin bir ifadeyle heykelleri tek tek inceliyordu. En sonunda bakışları gökleri temsil eden yuvarlak kazana düştü.



Kazana bakarken, çevresel görüşünde bir şey dikkatini çekti. Heykellerden birinin üzerinde bir şey hareket ediyordu. Meng Hao’nun bakışları hemen oraya fırladı ve ardından gözleri fal taşı gibi açıldı.



Orada, gri cübbeli Gelişimciyi andıran heykelin omuzunda tozların dağılmasıyla bir şey ortaya çıkmıştı. O şey kareydi, jelatinimsi ve biraz elastik görünüyordu, tıpkı bir et peltesi dilimi gibiydi.



Bu şey saf ve beyazdı ve ona bakınca çoğu insanın ilk tepkisi onu yemeye çalışmak olurdu. Bu nesne heykelin omuzunda oturuyordu, hafif kıpırdanmaları tozların düşmesine neden oluyordu. Meng Hao’nun ağzı açıktı, gözleri faltaşı gibi açılmış şekilde ona bakıyordu. On tane yıldırım doğruca bu et peltesinin üzerine düştü.



Et peltesi bir süre çiğnedikten sonra durdu, sanki yıldırımı sindiriyor gibiydi. Meng Hao’nun şaşkınlıktan ağzı açık kalırken o yere düştü ve ardından seke seke giderek kazanın üzerine kondu. Orada hareketsiz bir şekilde kaldı.



Bu olanları gören sadece Meng Hao değildi. Yıldırım ve et peltesinin neden olduğu gürültü inanılmazdı, Han Bei ve diğerlerinin oraya bakmasına neden olmuştu. Han Bei’nin gözleri kısılırken Xie Jie’nin gözleri daha da genişledi. Ağızları açık kalmış bir şekilde birbirlerine baktılar.



Bu…



Gri cübbeli Gelişimci aniden konuştu: “Bu şey Siyah Elek Tarikatının Yüz Ruh Kulesi için ihtiyacı olan şey olmalı. Onlar Nihai Eziyeti dışarı çıkartmak istiyorlar.” Adamın gözlerinde gizemli bir ışık belirdi. Göz bebeklerinde büyülü semboller belirerek bilgi elde etme girişiminde bulundu. Bu şeyin Gelişim Merkeziyle bir alakası yoktu, onun gözlerine has bir durumdu.



Daha Han Bei ve Xie Jie bir şey söyleyemeden, et peltesi aniden yukarı sıçradı. Yüzeyinde büyülü bir şekilde, gözleri kapalı yaşlı bir adam belirdi. Adamın burnu aniden kıpırdandı, ve gözleri hızlıca açıldı. Bu gözler hüsranla doluydu. Et peltesi aniden havalandı ve kare kazanın çıkışına doğru fırladı. Ama ardından havada duraksadı, sanki tereddüt ediyor gibiydi. Orada bir süre süzülerek daha fazla yıldırım tüketti.



Bunu gören beş Gelişimcinin gözleri ışıldadı.



Bu şeye neden Nihai Eziyet diyorlar?” Meng Hao aniden sordu gri cübbeli Gelişimciye.



Ben de bilmiyorum.” diye cevapladı adam. “Onun kökeniyle ilgili hiçbir bilgiyi ortaya çıkartamıyorum. Siyah Elek Tarikatı büyük ihtimalle onu araştırma konusunda çok daha fazla zaman harcamış olmalı. Bildiğim tek şey, o var oldukça Nihai Eziyet olarak çağrılacağıdır.



O şeye ne dedikleri umurumda değil.” dedi Xu Youdao. “Yarım saat geçti bile. Eğer Yoldaş Taoist Han Zaman Klasiğinin geri kalanını hemen alamazsa, buraya kadar gelmek için verdiğimiz onca emek boşa gidecek!



Han Bei hiçbir şey söylemeden atasının heykelinin yanına bacaklarını çaprazlayarak oturdu. Elleriyle büyü hareketleri çizdi ve etrafında dönen antik yeşim yeşilimsi bir parıltı yaymaya başladı. Bunun üzerine Meng Hao’nun gözleri ışıldadı ve bir kaç adım yaklaştı.



Etraflarındaki her şey nispeten sessizdi. Sadece gök gürültüleri duyuluyordu. Aşağı yukarı yüz nefes kadar süre geçtikten sonra Han Bei’nin gözleri aniden açıldı ve ağzından büyülü sözler dökülmeye başladı.Etrafta duran Xie Jie, gri cübbeli adam ve Xu Youdao ise her zamanki gibi tetikteydi.



Aniden, Han Bei’nin büyüsü durdu ve antik yeşimin üzerine bir ağız dolusu kan tükürdü. Yeşim kör edici parlaklıkta bir yeşil ışık yaydı ve heykelin ellerine doğru süzüldü.



Yeşim öyle aşırı hızlı hareket etmiyordu ve aslında havada hareket ederken ileri geri salınıyordu. Han Bei’nin yüzünden kan çekilmişti, sanki onu kontrol etmek konusunda sıkıntı yaşıyor gibiydi. Yeşim heykele yaklaştığı anda, heykelin ellerindeki iki yazıt tomarı ışıl ışıl parlamaya başladı. Yüzeylerinde çatlaklar oluşmaya başladı ve bir gümbürtü yankılandı. Aniden tomarların içinden birer tane yeşim parçası patlayarak çıkmıştı.



Bu olayı herkes net bir şekilde görmüştü ve ne olduğuna dair herkesin kendine göre bir şüphesi olsa da, iki yeşim parçasının patlayan yazıt tomarlarından uzaklaştığı çok açık görülüyordu. Yeşim parçaları havada uğultu sesleri yayarak fırladılar.



İki yeşim parçası havada tamamen kontrol dışı bir şekilde uçuyordu, herhangi bir şey ya da biri tarafından kontrol edilmiyor gibilerdi. Sanki kare kazandan çıkmak girişiminde bulunacak gibilerdi.



Fakat daha çok uzaklaşamadan Han Bei’nin antik yeşiminden yayılan yeşilimsi parıltı tarafından yakalandılar. Sanki hepsi birbiriyle bağlantı halinde gibiydi. Kaçmaya çalışan yeşim parçaları aniden havada durdular, sanki bir mücadele içindelermiş gibi sallanmaya başladılar. Bu yeşimlerden gürültülü bir uğuldama sesi yayıldı.



Han Bei biraz kan tükürdü ve hemen bitkin bir hale düştü. Yüzünde yorgunluk vardı ve aniden antik yeşimi kontrolden çıkarak yere doğru düşmeye başladı.



O anda, iki yeşim parçası hemen uzaklara doğru kaçmaya başladılar. Bu çok aniydi ve düşünmek için zaman yoktu. Xu Youdao’nun gözleri titreşti ve vücudu havaya fırlayarak yeşim parçalardan birinin peşine düştü. Gri cübbeli adamın gözleri kısıldı, ama o da ileri adım attı ve bir anda havalandı, yeşil bir ışık ışınına dönüşerek diğer yeşim parçasına doğru ilerledi. Xie Jie ise yukarı uçtu ve yüzünde şüpheci bir ifadeyle orijinal yeşim parçasına doğru baktı.



Dövüş yok, Yoldaş Taoistler.” diye bağırdı Han Bei. “O eşyalara benim soyuma sahip olmayan herhangi bir kişi dokunursa, üzerine büyük felaket gelecek! Üç antik yeşimi bir araya getirecek bir yöntem biliyorum.” Han Bei biraz daha kan tükürdü.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr