Bölüm 159

avatar
10528 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 159


Bölüm 159: Dışı Kare, İçi Yuvarlak; Göklerin Bir Eğilimi



Bu olay o kadar hızlı olmuştu ki Xu Youdao’nun yüzü titreşti. Onun yanındaki gri cübbeli Gelişimcinin gözleri kısılmış ve depolama çantasına vurarak ahşap bir kayış çıkartmıştı.



Bu kayıştan mavimsi bir ışık yayıldı, bu ışık yıldırımı kovabilecekmiş izlenimi veriyordu. Mavimsi ışık gri cübbeli adamın etrafını sardı ve adam bir kaç adım geriledi, sanki diğerlerinin yakınında durmak istemiyormuş gibiydi.



Xie Jie’nin yüzü de titreşti. Gri cübbeli adamın etrafında mavimsi ışık dolanırken, onun da elinde ahşap bir heykel belirdi. Bu heykelde üç kafa ve altı kol vardı. Ortaya çıktığı anda yumuşak, parlak bir ışığa dönüşerek Xie Jie’nin etrafında dolanmaya başladı.



Han Bei daha hızlı tepki vermişti, Xie Jie ve gri cübbeli adamdan daha önce hamle yapmıştı. Önünde üç renkli bir lotus tahtı belirmişti; bunun da bir yıldırım kovma hazinesi olduğu belliydi.



Sadece Xu Youdao ve Meng Hao korunmasız kalmıştı. Xu Youdao soğukça homurdanarak tıbbi hap şeklinde mavi renkli bir hazineyi çözdü. Haptan yayılan mavimsi-yeşil renkte bir kalkan yayılarak onun vücudunu sardı.



Tüm bunları gören Meng Hao sertçe güldü. Diğer üç kişi belli ki gizlice dolap çevirmişlerdi; aksi takdirde, hepsinin de yanında yıldırım kovma hazinesi bulunması mümkün müydü? Sadece Meng Hao ve Li isimli kadın hazırlıksız gelmişti.



Güzel hamle, Yoldaş Taoist Han.” dedi Meng Hao sakince, gözleriyle diğer dördünü süzdü.



Bu kadar yıldırım olacağını beklemiyordum.” dedi Han Bei yumuşak bir tonla. “Bu yüzden neden bahsettiğinden emin değilim. Yoldaş Taoist Meng, eğer bir yıldırım kovma eşyasına sahip değilsen, bu Anti-Yıldırım Yaprağına kullanabilirsin. Etkisi bir dereceye kadar olsa da, hiç yoktan iyidir.” Han Bei’nin elinde yarı saydam bir yaprak belirdi ve Meng Hao’ya baktı. Aslında, en başından beri gözü onun üzerindeydi, özellikle de kazana girdikten sonra. Bu olaydan sonra gözlerinde titrek bir ışık belirmişti.



Xie Jie ve diğer iki adam da Meng Hao’ya bakıyordu, ne düşündüklerini söylemek imkansızdı. Gözleri sanki cevapsız sorularla dolu gibiydi.



Üzerlerinde yıldırımlar çatırdıyor, hava gök gürültüsüyle doluyordu. Bu yıldırımlar güçlü ve korku vericiydi. Her bir yıldırım inanılmaz derecede şiddetliydi ve Geç Temel Kurulum Gelişimcilerini bile devirecek kadar güçlü görünüyordu.



Aniden grubun arasına bir yıldırım düştü. Bir patlama sesiyle birlikte yıldırım sayısız elektrik arkına dağıldı.



Benim yıldırım kovma eşyam yok, ama yıldırım çekme tekniğim var.” dedi Meng Hao sakince. Etrafında beliren yıldırım sisi daha sonra bir bütün olarak yıldırım bayrağına dönüştü.



Bayrağın etrafında elektrikler dönüyordu, buna Meng Hao’nun Göksel Felaketten elde ettiği yıldırım iplikleri de dahildi. Bu bayrağın sıra dışı bir eşya olduğu çok belliydi. Yakınındaki yıldırım sanki bükülüyor ve aşağı çekiliyor gibiydi.



Eğer bölgede bulunan bütün yıldırımlar aşağı çekilirse, diğerlerinin yıldırım kovma büyüleri hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Li isimli kadın gibi anında küle dönüşeceklerdi.



Yıldırım bayrağı ortaya çıktığı ve etrafındaki yıldırımlar dalgalanmaya başladığı anda, Meng Hao bayrağı hemen ağzına çekti. Yaklaşan yıldırımlar hemen dağıldı. Fakat, eğer bayrak o alanda bir süre durursa yıldırımları aşağı çekeceği ve herkesin anında yok olacağı kesinlik kazanmıştı.



Xie Jie’nin ifadesi titreşti, gri cübbeli adam’ın gözleri kısıldı ve Xu Youdao şaşkınlıkla bir kaç adım geri çekildi. Gözlerinde Meng hao korkusu belirdi.



Hepsinin de kafaları tehlike hissiyle dolmuştu, ve kalpleri güm güm atıyordu. Yüzlerinde çirkin ifadeler belirmişti.



Xie Jie sert bir sesle konuştu: “Yoldaş Taoist, biraz haddini aşıyorsun.” konuşurken kalbi ihtiyatla doluydu, dikkati tamamen Meng Hao üzerindeydi.



Xu Youdao ise Meng Hao’nun vahşiliğinden ikinci kez etkilenmişti. Şu an ona karmaşık bir bakışls sessizce bakıyordu. Yine de kalbinden iç geçiriyordu. Onun gözünde Meng Hao, normal bir Nüve Formasyonu Tuhafından daha zayıf değildi.



Meng Hao’nun bir yıldırım kovma eşyasına ihtiyacı yoktu. Yıldırım çekme eşyasıyla birlikte aniden işleri tersine çevirmiş ve herkesi dezavantajlı konumda bırakmıştı.



Yoldaş Taoist, bu ne demek şimdi?” dedi gri cübbeli adam Meng Hao’ya bakarak.



Hiçbir şey.” diye cevap verdi. “Sadece hatırlatmak istedim, Yoldaş Taoistler, Meng Hao istediği an yıldırımları bu grubun üzerine yağdırabilir.” Meng Hao sakin ve yavaşça konuştu. Eğer yoluna herhangi bir yıldırım çıkarsa, o yıldırım eşyasını hemen çıkarmaya hazır gibiydi.



Han Bei bir kaç nefeslik süre boyunca sustuktan sonra yüzünde dost canlısı bir gülümseme belirdi.



Sana şaka yapıyordum Yoldaş Taoist Meng. Tabii ki yıldırımdan korunman için bir yol biliyorum.” dedikten sonra elini salladı ve lotus tahtının üzerine bir yaprak düştü. Han Bei onu Meng Hao’ya vermek üzereyken, Meng Hao güldü ve ona yaklaştı.



Han Bei’nin yüzü düştü; onun yöntemleri kalbinin korkuyla dolmasına neden olmuştu ve ona doğru yaklaştığını görünce istemsizce bir kaç adım geriledi.



Ama Meng Hao çoktan onun yanına varmıştı bile. “Sıkıntıya gerek yok Yoldaş Taoist Han.” dedi sakince. Üzerlerinde yıldırımlar çakıyordu. “Senin şu lotus tahtını beraber kullanalım. Böyle daha kolay olmaz mı? Yoksa bunu istemiyor musun?



Han Bei’nin yüzünde çarpık bir bakış belirdi, ama daha bir şey söyleyemeden, gri cübbeli adam başını aşağı yukarı salladı



Böylesi en iyisi olur.” dedi gri cübbeli adam.



Bence de.” diye ekledi Xu Youdao, içten içe rahat bir nefes alarak.



Xie Jie’nin de gözleri kıvılcımlandı ve karşı çıkar gibi bir harekette bulunmadı



Han Bei bunun üzerine bir an tereddüt etti ve ardından acı bir gülümseme gösterdi.



Senin şartın buysa, Yoldaş Taoist Meng, nasıl olur da reddedebilirim?” Han Bei dişlerini sıkarak lotus tahtı kalkanını açtı ve Meng Hao’nun girmesine izin verdi.



Meng Hao artık kalkanın içinde Han Bei’nin yanında oturuyordu, bu olayla birlikte diğer üç adam da rahatlamış gibiydi. Meng Hao’nun biraz önceki tehdidi beklemedikleri kadar korkunçtu. Düşüncesi bile tüylerini diken diken ediyordu. Meng Hao cidden tehlikeliydi.



Han Bei ona bir an derin derin baktıktan sonra kendini gülümsemeye zorladı. Ardından onu başıyla hafifçe selamladı ve yollarına devam ettiler. O sırada Meng Hao’nun yüzü sakindi. Xie Jie ve diğerleri de onların peşinden geliyorlardı.



Beş kişilik grup yavaş yavaş yıldırım sağanaklarının arasında ilerlediler. Gürleme sesleri havayı dolduruyordu. Yıldırım düşerek yere çarpıyor ve dört bir yana kıvılcımlar saçıyordu.



Yıldırım kovma eşyalarının sıra dışı olduğu çok belliydi; tamamen güvendelerdi. Meng Hao gözleriyle diğerlerini süzdü ve içten içe soğukça güldü. Bu büyülü eşyaların Temel Kurulum Gelişimcilerinin sahip olamayacağı şeyler olduğu belliydi. Buradaki Gelişimcilerin her birinin arkasında çok güçlü kişiler olmalıydı, onların buraya girebilmeleri için itici güç görevi görmüşlerdi.



Xie Jie’nin sahip olduğu tek şey Siyah Elek Tarikatı.” diye düşündü Meng Hao. “Gri cübbeli adam ve Xu Youdao ise kesinlikle sıradan serseri bir Gelişimci değiller. Bazı güçlü bağlantılara sahip olmalılar.” Grup yoluna devam ederken yukarıdaki yıldırımlar gittikçe yoğun ve korkutucu bir hal alıyordu. Gürleme seslerinin ardı arkası kesilmiyordu. Meng Hao daha önce Felaket Yıldırımını görmüştü, ama buradaki yıldırım daha korkunçtu.



Burası bir Temel Kurulum Gelişimcisine göre değil. Sadece bir yıldırım arkı bizi tamamen yok edebilecek kadar güçlü. Fakat, bu insanlardan hiçbiri biraz bile olsa endişeli görünmüyor. Belli ki önümüzdeki süreçte neyle karşı karşıya kalacağımızı biliyor gibiler.



Var olmasına izin verilmeyen Yetkin Tao Sütunum yüzünden Felaket Yıldırımının hedefi olmuştum. Bu kazan ise… Göklerin ruhu öfkeli olmalı, onu yok etmek için yoğun bir arzuyla dolu, bunun yanında beni öldürme isteği hiçbir şey.” Meng Hao ileri doğru baktı. Bu kadar yıldırım göze hoş gelmiyordu. ve etrafı incelemeye fırsat vermiyordu. Tek seçenek ilerlemeye devam etmekti.



Bu yolculuk boyunca hiç kimse konuşmadı. Yaklaşık bir saatin ardından, iyice derinlere girmişlerdi. Hala etrafları yıldırımlarla dolu olsa da, yoğunluğu hafiflemişti ve artık etrafı daha net görebiliyorlardı. İleride gördükleri şey hepsinin de nefesini kesmişti.



Xu Youdao’nun ağzı açık kaldı. “Bu…” Yüzü şaşkınlıkla doluydu.



Xie Jie’nin gözleri parladı ve solunumu hızlandı. Onun yanındaki gri cübbeli Gelişimci ise parlak gözlerle dosdoğru ileri bakıyordu.



Han Bei’nin gözleri de ışıldıyordu.



Tam karşılarında, devasa kazanın merkezinde, dokuz tane kocaman heykel vardı. Her bir heykel orta yaşlı bir adam şeklindeydi. Üzerlerindeki elbiseler modern zamana benzemiyordu; çok basit elbiselerdi. Fakat, uzun cübbeleri vardı.



Bu dokuz adamın içinde, üç tanesinin kafasında taç vardı. İki tanesinin saçları uzundu, omuzlarının üstünden dökülüyordu. Diğer ise tamamen keldi. Onlardan yayılan etkileyici gücü tarif etmek zordu. Sanki her bir heykel gök ve yerin yolunda gösterilen bazı güçlü Tao’ları temsil ediyor gibiydi.



Bu heykellere bakan herhangi bir insan afallayıp kalır ve antik bir ihtişam hissiyle dolardı. Heykeller dimdik durmuyorlardı; bunun yerine hepsi tek dizinin üstüne çökmüş, iki kolunu da yukarı doğru kaldırmış ve başlarını eğmişlerdi.



Onların uzanan ellerindeki nesneler görülebiliyordu!



Bir tanesi çark şeklinde bir hazineydi, başka bir tanesi sıra dışı olduğu belli olan bir kılıçtı, aynı zamanda parlak yeşim bir şişe de vardı. Her heykelin farklı bir hazinesi vardı. Hazinelerin neden olduğu titrek parıltılar çok sayıda parlak ardıl görüntüler yaratıyordu. Meng Hao ve diğerlerinin nefesleri kesilmişti.



Heykellerden birinin ellerinde iki tane antik tomar görülüyordu! Bu heykelin görünüşü ise Han Bei’yi andırıyordu!



Heykelin sırtında devasa bir çatlak vardı, Göklerin yıldırımı tarafından yapıldığı belliydi. Bu çatlağın oluşmasının üzerinden kaç yıl geçtiğini söylemek imkansız gibiydi.



Fakat hepsi bu değildi. Dahası da vardı. Meng Hao şok içindeydi ve diğerlerinin nefesi kesilmişti. Dokuz inanılmaz heykelin ortasında yer alan ve heykellerin saygıyla başını eğdiği nesne ise.... Bronz, yuvarlak bir kazandı!



Meng Hao’nun zihninde bir ses duyuldu: “”Dışı kare, içi yuvarlak; Göklerin bir eğilimi!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44250 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr