Bölüm 150: Basit ve Açık

avatar
9145 26

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 150: Basit ve Açık


Bölüm 150: Basit ve Açık



Zhao Shanhe kendiyle gurur duyuyordu. Bir kolunda Xue Yuncui’yi tutarken bir yandan da narin Xu Qing’in peşinden gidiyordu. Yüzünü şehvetle dolu bir gülümseme kaplamıştı.



Elini kaldırdı ve Xu Qing’e doğru bir rüzgar dalgası göndererek elbisesinin havalanmasına neden oldu. Gürültülü bir kahkaha attı.



Xu Qing’in zayıf olmasına rağmen bu kadar inatçı olması onu heyecanla dolduruyordu. Ona doğru rüzgar dalgaları göndermeye devam etti, ve bu rüzgarlar Xu Qing’in elbisesine sürekli hasar veriyordu. Xu Qing dudağını ısırdı. Kısa süre sonra, içinde bir umutsuzluk hissi yükselmeye başladı.



Xue Yuncui’nin yaltaklanması ile Xu Qing’in ara sıra söylediği sert sözler Zhao Shanhe’nin gözlerinin daha da parlamasına neden olmuştu.



Fakat, Zhao Shanhe’nin acelesi yoktu. Geçen seferki gibi Xu Qing’in iyi şansa sahip olacağını düşünmüyordu. Bu sefer kaçamayacaktı, bu yüzden onu yakalama işini daha eğlenceli hale getirmeye çalışıyordu. Bu onun en sevdiği şeydi. Zayıf avlarını avlarken daha fazla heyecanlanıyordu. Xu Qing çabaladıkça, o daha da zalim oluyordu.



Xu Qing, Siyah Elek Tarikatına girdiğin günden beri gözüm sendeydi. Hatta bu haberi her yerde yaydım. Geldiğin günden beri neden kimse seni rahatsız edemedi sanıyorsun? Fakat buna rağmen benim iyi niyetimi reddettin! Gerçekten de iyilikten anlamıyorsun. Böyle merhametsiz olduğum için beni suçlayamazsın.” Zhao Shanhe içten bir kahkaha attı. Tarikatın içinde kuralları çiğnerken daha endişeli oluyordu, özellikle etrafta çok fazla insan varken. Fakat burada korkacağı hiçbir şey yoktu.



Dahası, Zhao Shanhe Siyah Elek Tarikatında bir Oturum Öğrencisiydi, normal İç Tarikat Öğrencilerinden pozisyon olarak yüksekteydi. Yani bir dereceye kadar istediğini yapabilme statüsüne sahipti.



Tüm bunların yanında, Zhao Klanının Patriklerinden biri Siyah Elek Tarikatında bir Kıdemliydi, bir kaç yüzyıl önce Zhao Klanının bir üyesi Gelişen Ruh Aşamasına ulaşmış ve Tarikat Patriği olmuştu, ardından kapalı meditasyona girmiş ve hala çıkmamıştı. Bu Gelişen Ruh Patriği sebebiyle, Zhao Klanı Siyah Elek Tarikatına derin bağlarla yerleşmişti.



Aslında, Oturum Öğrencisi olmasına karşın, Zhao Shanhe sıra dışı bir saklı yeteneğe sahip değildi. Tarikatta onun gibi saklı yeteneğe sahip olup da Temel Kurulum aşamasına ulaşabilen başka biri yoktu. Fakat, bir Nüve Formasyonu Patriğinin talimatları ve desteğiyle, çok sayıda Temel Kurulum Hapı da alarak bunu başarmıştı.



Zhao Shanhe Temel Kurulum Gelişimcisi olduktan sonra kendinden oldukça memnun kalmıştı. O, Tarikatın içinde büyümüş biriydi, kızdıramayacağı bir kaç kişi dışında, herkes onun önünde eğilmeliydi. Eğer o rüzgar istediyse, rüzgarlı olurdu. Eğer yağmur isterse, yağmurlu olurdu.



Zhao Klanında, bu nesilden iki oğlan vardı. Birisi Zhao Shanhe, diğeri ise Zhao Klanının başka bir dalından olan, kuzeni Zhao Binwu idi.



Tıpkı onun gibi, Zhao Binwu da Oturum Öğrencisiydi. Saklı yetenek anlamında, Zhao Shanhe’den daha üstündü ve Klanın beslenmesi gereken önemli bir üyesi olarak görülüyordu. Zhao Shanhe de bunun farkındaydı elbette ve onunla herhangi bir rekabet durumuna girmemişti. Bunun yerine, zevk ve keyfin içine dalmıştı. Normalde, eğer Tarikatta bir bayan öğrenci onun hoşuna giderse, kız onu reddedemezdi. Ne de olsa, istekli olmasa da, onu reddetmek işe yaramazdı.



Patrikler böyle meselelere dikkat etmiyordu. Tam tersine, klanı genişletiyordu. Eğer bir bayan öğrenci gerçekten hamile kalırsa, onun pozisyonu aniden öncekine göre çok çok yükseliyordu.



Çeşitli şanslı şartlardan dolayı, Zhao Shanhe Tarikatta şımarık zengin çocuğu gibiydi. Onun ismi dış dünyada bilinmezdi, ama Tarikat içinde kötü ünü herkes tarafından bilinirdi.



Bak, yıldızlar ortaya çıkmak üzere. Neredeyse zaman geldi. Yıldızları evlilik kandillerimiz olarak kullanabiliriz ve burası da gerdek odası olur. Ne dersin?” Zhao Shanhe tekrar güldü, bir parmağını kaldırarak Xu Qing’e doğru bir rüzgar dalgası daha gönderdi.



Xu Qing’in vücudu titredi ve ağzından kan sızdı. Aslında, Zhao Shanhe kullandığı ruhsal enerjiyi kontrol etmek zorundaydı aksi taktirde onu öldürebilirdi.



Xu Qing’in vücudu titrerken ayaklarının altındaki renkli bulut aniden parçalandı ve Xu Qing yere indi. Ahenkli bir kahkaha atan Xue Yuncui hemen ileri doğru fırlayarak onu tuttu, ve yerdeki çamura doğru itti. Xu Qing buna karşı çaba bile gösteremedi.



Xu Qing’in yüzü soluktu ve dış görünüşü bitkin bir halde gibiydi. Fakat ona doğru yürürken cübbesini açan Zhao Shanhe’ye bakarken gözlerini soğuk bir bakış doldurmuştu. Tamamen umutsuz haldeydi ve dilini ısırmaya çalışsa da, Xue Yuncui onun çenesini tuttu.



Hayır hayır, Küçük Kardeş Xu, bunu yapamazsın. Eğer gerçekten kendini öldürmek istiyorsan, Kıdemli Kardeş Zhao işini bitirdikten sonra yapmalısın.” Xue Yuncui güldü. Bu sözleri yumuşak bir tonla söylemişti ama içi zalimane bir kötülükle doluydu.



Harika, harika.” diye güldü Zhao Shanhe, Xue Yuncui’ye takdirle bakıyordu. Onun yüzünü okşaması Xue Yuncui’nin gözlerinin parlamasına neden oldu. Zhao Shanhe’nin onu takdir etmesi sanki onun için oldukça tahrik edici bir şey gibiydi.



Zhao Shanhe’nin gözleri Xue Yuncui tarafından çaresizce yere bastırılmış olan Xu Qing’e yöneldi. Bakışlarını onun esnek kıvrımlarında gezdirdi ve güldü.



Eğer sana bazı tıbbi haplardan verirsem..” dedi, “... Senin çaresiz çabalarından keyif alamayacağım. Bu yüzden tabii ki o haplardan vermeyeceğim.” Cübbesi artık tamamen çözülmüş haldeydi.



Xu Qing’in vücudu titredi ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Mücadele edemiyordu. Xue Yuncui’nin Gelişim Merkezini ondan daha yüksekti. Ayrıca, uzun süredir kaçmakta olduğu için yorulmuştu ve o an yere doğru sıkıca bastırılıyordu. Kaçmasına imkan yoktu.



Yüzündeki soğukluk kayboldu, yerini umutsuz ve acı aldı. Gözleri bomboş bakıyordu. Aniden, sanki o anda, Reliance Tarikatını ve Doğu Dağında duran Meng Hao’yu görüyor gibiydi. Daqing Dağını ve aşağı eğilerek uçurumun duvarından Hezaren Sarmaşığı fırlatan genç bilgini anımsadı.



Meng Hao’yu ilk gördüğü anı hatırladı. O, Hezaren Sarmaşıkları ararken Xu Qing onun arkasında duruyordu. Onun sarmaşığı uçurumdan aşağı sarkıtışını izliyor ve aşağıdaki insanların Ölümsüzler hakkında konuştuğunu duyuyordu.



O zaman, Xu Qing bu ölümlü bilginin oldukça ilginç biri olduğunu düşünmüştü. Bu nedenle, onu da yanında götürmüştü.



Daha sonra Meng Hao tıbbi hapı ona sunarken kalabalığın bakışlarını hatırladı… Ve siyah kapıya girmeden önce attığı o son bakışı anımsadı.



Her şey bitti…” Akan göz yaşları yüzünün son derece kasvetli bir hal almasına neden olmuştu. Kendini sarsılarak titremekten alamıyordu. Şu an korkuyordu. Reliance Tarikatından ayrıldığı günden beri, hiç mutlu olmamıştı. Ve şimdi, artık sonu gelmiş gibiydi.



Xu Qing, küçük bir kızken, zeki biri olmadığını fark etmişti, daha doğrusu bazen oldukça aptal oluyordu. Bu nedenle, bunu soğuk bir gülümsemeyle kapatma becerisinde uzmanlaşmıştı. Zeka eksikliğini gizlemek için soğukluğu ve sessizliği kullanmıştı ve biraz daha basit bir dünya yaratmıştı.



Xu Qing karmaşık şeylerden hoşlanmıyordu, çünkü çoğu zaman onları anlamıyordu. Huzuru ve sessizliği seviyordu. Kendi başına Gelişim Pratiği yapmayı seviyordu. Bunu yaparken, yılların geçişini izlemiş, hayatın gelgitlerini gözlemlemiş ve geçmişten güzel anıları hatırlamıştı.



Bu oydu. Xu Qing. Soğuk bir dış görünüş ve basit bir kalp.



Ağlamamak için elinden geleni yaptı. Vücudu sarsıldı ve gözlerini kapattı. Zhao Shanhe’yi ve onun ezici kuvvetini görmek istemiyordu. O, mutluluğun olmadığı bir Tarikatta basit bir Qi Yoğunlaştırma Gelişimcisiydi. Direnme gücü yoktu… Aynı zamanda ölmeyi bile beceremiyordu.



Xu Qing gözlerini kapatırken, Xue Yuncui kahkaha attı ve ardından onun kulağına eğildi ve soğuk, karmaşık bir sesle konuştu.”Hey, buna direnemezsin, sadece gözlerini kapat. Tıpkı benim yıllar önce yaptığım gibi. Eğer birini suçlamak istiyorsan, kendi yalnızlığını ve Gelişim Merkezini suçla. Çok zayıfsın…



Zhao Shanhe’nin kahkahaları yankılandı. Sağ elini salladı ve pembe bir parıltı yayıldı. Bu parıltı Otuz metrelik alanı kaplayarak pembe, ışıltılı bir kalkan yarattı. Bu kalkan içindeki her şeyi gizliyordu. İçerideki üçlü artık tamamen gizlenmişti. Dışarıdan, bu bölge herhangi bir şekilde sıra dışı görünmüyordu.



Gizlenme kalkanı ortaya çıktı anda, gökyüzünde vahşi bir ışık ışını belirdi. Havayı yırtarak ilerleyen bu kişi soğuk yüzlü Meng Hao idi.



Meng Hao göz açıp kapayıncaya kadar oraya vardı, gözleriyle etrafı taradı. Kaşları çatıldı. Bölge de sıra dışı bir şey görünmüyordu. Tam ayrılmak üzereyken, birden gözleri parladı. Yeşim kayışı çıkarttı ve bir göz attı. O anda, Xu Qing’i ve diğer ikisini temsil eden beyaz noktaların ortadan kaybolduğunu fark etti.



Sebebini bilmiyordu ama kalbinden derin bir huzursuzluk yükseliyordu. Yere doğru baktı ve ardından elini salladı. Bununla beraber otuz metre uzunluğunda bir Alev Ejderhası kükreyerek yere doğru fırladı. Bir gümbürtü koptu ve toz toprak birbirine karıştı.



Fakat, otuz metrelik bir alanda herhangi bir toz ya da hareketlilik olmamıştı. Oranın etrafına göre farklı olduğu çok belliydi.



Kalkanın içinde gizlenmiş olan Zhao Shanhe memnun görünüyordu. Dudaklarını yaladı ve parlak gözlerle kendini Xu Qing’in üzerine doğru atmaya hazırlandı. Aniden, dışarıdan bir gümbürtü duyuldu. Zhao Shanhe kaşlarını çattı, yukarı baktı ve ardından göz bebekleri büzüldü.



Xue Yuncui de yukarıya hayretle baktı. Bu duruma hızlı tepki vermişti. Sanki bir refleks hareketiymiş gibi keskin bir kılıç çekti ve onu Xu Qing’in boğazına dayadı.



Bunun nedeni dışarı siyah bir bilgin cübbesi giyen genç bir adam görmüş olmasıydı. Adamın gözleri öldürme arzusuyla parlıyordu ve elini kaldırdığında parmaklarından birinin kanla kaplı olduğunu görmüştü. Meng Hao kalkanın yüzeyine dokundu ve bir patlamayla her şey sarsıldı. Ağzını açtı ve bir yıldırım sisi kabararak pembe kalkana sertçe çarptı.



Diğer bir patlamayla birlikte yer ve gök boyunca yankılandı. Kalkan bu güce dayanamadı ve bir gümbürtü eşliğinde yerle bir oldu. Xu Qing umutsuzluğun içinde gözlerini açtı. Boş gözlerle kalkanın yerle bir oluşunu izledi. Dağılan kalkanın üzerinde bir figür gördü. Bu figürden öldürme arzusu ve zalimlik taşıyordu. Onun vücudunun arkasında koyu kırmızı bir sarmaşık kütlesi vardı!



O, tıpkı yer altının sarı kaynaklarından çıkmış bir Ecel Ölümsüzü gibi görünüyordu, öfke ve çılgınlıkla doluydu. O yaklaşırken devasa bir rüzgar peyda olarak her şeyi sarstı.



Siz ikiniz… Ölmek mi istiyorsunuz?!?!” Meng Hao’nun sesinde bundan daha fazla öfke barınamazdı. Bunun söylediğinde, diğerlerinin kulaklarını kükremeler doldurdu, sanki bu ses cehennemin kendisinden geliyor gibiydi!



Meng Hao…” dedi Xu Qing, gülümsüyordu. Bu gülümseme çok güzeldi ve içinde herhangi bir soğukluk taşımıyordu. Sadece basit bir gülümsemeydi.



Basit ve mutlu.



Fullbringer Notu: Önceki bölümdeki uyarı tutmadı. Sonraki bölümde kesin bam güm olacak.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43837 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr