Bölüm 124: Matrisi Aşmak

avatar
9473 26

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 124: Matrisi Aşmak


 

Bölüm 124: Matrisi Aşmak



Etrafındaki dünya yerle bir olurken, Meng Hao büyük bir ruhsal enerji dalgasının her yeri silip süpürdüğünü, onu ve yavru köpeği sardığını hissetti. Meng Hao bunun üzerine derin derin nefes alarak Gelişim Merkezini deveran etti ve büyük miktarda ruhsal enerji özümsemeye başladı.



Buradaki ruhsal enerji yoğundu, ilk matristen bile daha fazlaydı. Meng Hao eğer burada bir süre gelişim pratiği yaparsa ikinci Tao Sütununu şekillendirmek için herhangi bir tıbbi hapa falan ihtiyacı olmayacağını hissetti.



Fakat ne yazık ki özümsediği ruhsal enerjinin bir kısmı Tao Sütunundaki çatlak yoluyla tekrar dışarı sızıyordu. Eğer bu olmasaydı Meng Hao kısa bir süre zarfında ikinci Tao Sütununu şekillendirmiş olurdu.



Yetkin Temel…” Gözlerinde beklenti dolu bir ışık parladı.



Orada heyecanlanan tek kişi Meng Hao değildi. Yavru köpek de hızlı bir şekilde ruhsal enerjiyi özümsüyordu. Onun vücudu yavaşça değişmeye başlamıştı. Qi’si güçleniyordu, lakin tıpkı Meng Hao’da olduğu gibi onunda bir kısmı dışarı yayılıyordu.



Fakat bu durum çok uzun sürmedi, üç gün sonra bölgedeki ruhsal enerji kurudu. Bunun ardından Meng Hao gözlerini açtı. Büyük bir platformun üzerinde bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Onunla birlikte farklı yönlerde dört diğer figür de aynı şekilde oturur pozisyondaydı.



Onlarda neredeyse Meng Hao ile aynı anda gözlerini açmıştı. Hepsinin Kan Mabutları belirgin değişimler geçirmişti.



Fakat, değişim anlamında Meng Hao’nun yavru köpeği en büyük tecrübeyi yaşayandı. O, şu an neredeyse bir kolun yarısı büyüklüğüne ulaşmıştı. Kan rengi kürkü, keskin dişleri ve parlak pençeleri vardı. Şu an biraz daha yırtıcı bir görünüme sahipti.



Gözleri önceki gibi berrak değildi; içlerinde kırmızımsı bir parıltı görünüyordu, sanki tecrübe ettiği bir ölüm kalım durumundan sonra değişim geçirmiş gibiydi. Ona bakan herhangi biri şu an onun sahip olduğunu yırtıcılığı hissedebilirdi.



Bu özellikle onun Qi’si için geçerliydi. Şu an Temel Kurulumu aşamasına denk bir güce sahipti!



Gelişimciler için Temel Kuruluma ulaşmak çok zor bir olaydı; ama Kan Mabutları için Miras Bölgeleri özel bölgelerdi. Burada hızlı gelişme olanağına sahiptiler. Ne de olsa onlar Gelişimci değil, Kan Mabutlarıydı.



Bu Kan Mabutlarının gelişme hızları çok yüksek. Belki de sahip oldukları bir çeşit özel beceri sayesindedir. Ya da belki geçmişte var olmuşlar, ardından ölmüşlerdir ve bu görünenler sadece ruhlarıdır.” Meng Hao bir süre düşüncelere daldı. Biraz zaman geçtikten sonra omuzunun üzerinden ikinci matrise baktı. İçeride hiç kimse yoktu. İlerideki üçüncü matriste üç belli belirsiz figür vardı. Daha ilerideki dördüncü matriste ise bir kişi vardı.



Bu üç insan belli ki ikinci matrisi çok daha erken terk etmişti. Görünen o ki daha fazla ruhsal enerji özümsemek yerine ilerleyerek diğerleriyle aralarındaki mesafeyi artırmayı tercih etmişlerdi.



Meng Hao derin nefes alışverişlerinin ardından yavaşça ayağa kalktı. Parlak gözlerle üçüncü matrise doğru uzun adımlarla ilerledi.



Bu sırada dış dünyadaki Miras bölgelerinde on bine yakın sayıda Gelişimci toplanmış ve kan ekranlarından turnuvayı izliyordu. Konuşma sesleri tekrar yükselmeye başladı.



Haberler çoktan yayıldı. İçerideki çoğu insanın kimliği keşfedildi. Birinci sıradaki kişinin Li Klanının Tao Çocuğu olan Li Daoyi olacağını kim düşünürdü ki!? Onun Mirası elde edip edemeyeceğini söylemek zor, ama en fazla şansa sahip kişi o gibi görünüyor.



Ne kadar iğrenç! Büyük Klanlar ve Tarikatlar her zaman Miraslar üzerine hükmediyor. Başkalarına en ufak bir şans bile vermiyorlar! Keşke Kan Ölümsüzü’nün sekizinci sunağını keşfeden kişi ben olsaydım. O zaman girmek için kimseyle dövüşmek zorunda kalmazdım.



Buna kafa yormanın ne manası var? Matrislere giren herkes çeşitli Klan ve Tarikatların Seçilmişleridir. Onlara karşı dövüşmeyecek olsaydın bile, bu Seçilmişlere nazaran yine de çok zayıfsın. Bak, şu herifin sekizinci sunağı keşfeden kişi olduğu çok bariz, fakat ikinci matriste ne kadar zaman harcadığını gördün. Bunu göz önüne alınca üçüncü matrisi geçebilmesine imkan yok.



Kan Ölümsüzü Miras bölgelerinde tartışmaların hepsi bu tarz şeylerden oluşuyordu.



Dördüncü matriste olan Li Daoyi, uzun, sarı cübbesinin içinde cesur ve yakışıklı görünüyordu. Li Daoyi o an uzaklara doğru dikkatle bakıyordu. Önünde göz alabildiğince bir çöl uzanıyordu.



Uzun zaman önce, Patrik geriye bir emir ve kehanet bıraktı. Kan Ölümsüzü Li Klanından çıkacak. Bu Miras bana ait olacak. Diğerlerinin ise altıncı matriste hayatları benim kontrolüm altında olacak.” Sakin ifadesiyle ileriye doğru adım attı.



Geride, üçüncü matriste olan Meng Hao’nun kaşları hafiften kırışmıştı. Yanındaki köpek ise karşılarına dikilmiş olan devasa ağaca doğru tehditkar bir şekilde havlıyordu.



Ağacın altında bir Go tahtası vardı, üstünde de gökyüzündeki yıldızlar gibi yayılmış Go taşları bulunuyordu. Siyah tarafın kötü durumda olduğu açıktı. Tahtanın yanında bir tane beyaz taş duruyordu, sanki birinin onu alıp oynamasını bekliyor gibiydi.



Go tahtasının etrafında her biri insan boyutunda ağaçlar vardı. Ortamın ıssız bir havası vardı. Devasa ağaç ise durumu daha da garip bir hale sokuyordu.



Bir anda kadim bir ses havayı doldurdu: “Kan Ölümsüzü Miras turnuvasında “kan” kelimesi ölüme vurgu yapar. Eğer Mirası elde etmek istiyorsan yeterince öldürme arzusuna sahip olman gerekir aksi takdirde bu senin için oldukça zor olur. Bu matris öldürme üzerine vurgu yapar. Fakat, bir kişinin öldürmek için soğuk bir kalbe ve sakin bir ruha sahip olması gerekir. beyaz Go taşını tahtaya koy ve bu ölüm oyununu kazan!



Tek bir şansın var. Eğer geri çekilmek istersen, ömründen yüz yılı feda etmen gerekecek ve aynı zamanda Mirası elde etme şansını kaybedeceksin.” Ses konuşmasını bitirdiği anda ilerdeki ağaçlardan biri aniden patlayarak parçalara ayrıldı. Onun içinden Temel Kurulum Qi’si yayan bir tayf ortaya çıktı, Meng Hao’nun Gelişim Merkezine denkti.



Tayf bulanık bir figüre sahipti ama kan rengi gözlerinden yayılan vahşi öldürme arzusu çok netti. Hemen Meng Hao’ya doğru hücum etti.



Meng Hao’nun gözleri keskince parladı. Onun yanındaki yavru köpek keskin bir havlamayla birlikte Meng Hao’nun yanında ileri doğru atıldı.



Bir gümbürtü çınladı. Bir an sonra Meng Hao’nun bakışları altında Temel Kurulum Tayfı ruhsal enerji ipliklerine dağılarak ona doğru fırladı. Bu olduğunda, patlama sesleri çınlarken üç ağaç daha parçalara ayrıldı.



Tütsü çubuğunun yanma süresi kadar sonra, Meng Hao’nun ağzının kenarlarından kanlar sızıyordu. Yavru köpek de yaralanmış ve kanaması vardı, fakat görünüşü hala yırtıcıydı. Beş tane Temel Kurulum Tayfı ortaya çıkmıştı.



Daha fazla zaman geçti. Ne kadar geçtiğini söylemek güçtü. Meng Hao daha fazla kan tükürdü. Büyük ağaç ve Go tahtasıyla arasındaki altın bin metrelik mesafede bulunan ağaçlarla mücadele veriyordu. Üçüncü matriste hızla koştururken gözleri kan çanağına dönmüştü. Şuan 12 tane Temel Kurulum Tayfı tarafından etrafı sarılmıştı ve her birinin yaydığı öldürme arzusu göklere ulaşıyordu.



Meng Hao’nun yanındaki yavru köpek havladı ve ardından kan renginde bir ışına dönüşerek parladı. Onun keskin dişleri tayflardan birinin boynuna saplandı. İkili bir yandan yollarını temizlerken bir yandan da mümkün olduğunca ruhsal enerji özümsemeye çalışıyordu. An itibariyle yavru köpek orta Temel Kurulum aşamasına ulaşmıştı ve hala gelişmeye devam ediyordu. Artık yırtıcılığı çok daha belirgindi.



Saatler sonra Meng Hao bir yandan sendelerken bir yandan da kan kusmaya devam etti. Önünde son anlarını yaşayan bir Temel Kurulum Tayfı nefes nefese kalmıştı. O, ileri atılmak için varını yoğunu kullandı. Bu olduğunda Meng Hao’nun öldürme arzusu alevlendi. Sağ elini yumruk şekline getirdi ve gelen kılıç aurasını önemsemeyerek yumruğunu tayfın göğsüne doğru savurdu. O anda yumruğu aniden açıldı ve bir gümleme sesiyle birlikte bir Rüzgar Bıçağı fırladı. Meng Hao daha fazla kan tükürdü. Aynı sırada Temel Kurulum Tayfı ise titredi ve ardından patladı.



Çok uzak olmayan bir mesafede, yavru köpek durdurulamaz bir kırmızı parıltı gibiydi. Keskin pençelerini ve dişlerini kullanarak Temel Kurulum Tayflarını paramparça ediyordu. Ardından çabucak onların ruhsal enerjisini özümsüyor ve Meng Hao’nun yanına geri dönüyordu.



Yavru köpeğin vücudu kanlı yaralarla doluydu. Qi’si zayıflamıştı, ama vahşiliği her zamankinden daha kuvvetliydi; sanki kanla birlikte vaftiz edilmiş gibiydi.



Meng Hao bir kaç tane tıbbi hap yuttuktan sonra yavru köpeğe de bir kaç tane verdi. Meng Hao’nun elbiseleri paramparça olmuştu, ama gözleri hala parlaktı. Kafasını kaldırıp baktığında büyük ağaç ile arasındaki mesafenin artık altı bin metreden daha az olduğunu gördü. Tam o sırada havayı bir kükreme sesi doldurdu. Yirmi tane Temel Kurulum Tayfı ortaya çıkarak onlara doğru hücum etti.



Meng Hao derin bir nefes aldı, yüzünde bitkinlik ifadesi vardı, ama gözleri parlıyordu. Elini kaldırmasıyla birlikte yıldırım sisi ortaya çıktı. Elektriğin etrafını sarmasıyla birlikte tayflarla savaşmak için ileri doğru atıldı.



Yaralar yaraları, savaşlar savaşları takip etti. Dört saat daha geride kalmıştı. Meng Hao’nun yüzü artık bembeyazdı. An itibariyle büyük ağaçtan iki bin beş yüz metre uzaktaydı. Yavru köpekle birlikte tayflardan uzaklaşmak için geriye doğru koşturdu. Tayflar birer birer durmaya başladılar ve tekrar ağaç şekline dönüştüler.



Onlardan belli bir mesafe uzakta olan Meng Hao ise bacaklarını çaprazlayarak oturdu ve tıbbi haplar alarak yaralarını iyileştirmeye başladı. Aynısı yanındaki yavru köpek için de geçerliydi. Dört gün geçtikten sonra, Meng Hao aniden gözlerini açtı. Artık daha yırtıcı bir doğaya sahip yavru köpekle birlikte bir kez daha ilerlemeye başladılar.



Bu sefer, büyük ağaca bin beş yüz metre yaklaşana kadar savaştılar, ardından ilerlemeyi keserek geriye çekildiler.



Bunu takip eden günler boyunca Meng Hao ve yavru köpek bir süre savaşıp ardından dinlenme işine devam ettiler. Meng Hao’nun gözlerindeki acımasızlık daha da büyüyor, saldırıları daha da kararlı bir hale geliyordu. Bu noktada, Gelişim Merkezini aşağı yukarı 70% oranında kontrol edebiliyordu. Dahası, hangi tekniği kullanırsa kullansın, onun içine Ruhsal Duyusunu aşılıyordu.



Yavru köpeğin boyutu ise artık bir kol büyüklüğüne ulaşmıştı. Görünüşü daha yırtıcı bir hal almıştı; pençeleri iyice büyümüş ve dişleri keskinleşmişti. Öyle ki sanki karşısına çıkan her şeyi paramparça edebilecek gibi görünüyorlardı. Gözlerindeki parlak kırmızı parıltı ona daha vahşi bir hava veriyordu.



Bin beş yüz metre, dokuz yüz metre, üç yüz metre… Meng Hao’nun bu matrise girmesinin üzerinden bir ay geçmişti. Kısa bir süre sonra büyük ağacın altmış metre yakınına kadar gelmişti. Yavru köpek uludu ve dişleriyle Meng Hao’nun cübbesini kavrayarak onu ileri doğru çekiştirdi. Meng Hao bunu takmadı. Yavru köpeğin onu çekmesine izin verdi ve ikili ileri doğru fırlayarak savunma yapan Temel Kurulum Tayflarıyla çarpıştılar ve altmış metre sınırını geçtiler.



İkili, ağaca yaklaşırken yavru köpek ağzını açtı, ardından dönerek arkadaki Temel Kurulum Tayflarına doğru hücum etti. Meng Hao tereddüt etmedi; beyaz Go taşını hemen kaptı. Gözleriyle Go tahtasını inceledi ve ardından taşı bir yere yerleştirdi.



Taş tahtaya dokunduğu anda, her yer bir sessizliğe büründü. Meng Hao’nun önünde duran her şey parçalanan bir ayna gibiydi. Sınırsız miktarda Ruhsal Enerji vücuduna akın etti.



Şu an üçüncü matrisi geçtiğini biliyordu.



Bu olduğu anda, dış dünyada bunu izleyen Gelişimciler arasında hemen tartışmalar patlak verdi:



Li Klanının Tao Çocuğu, Li Daoyi dördüncü matrisi geçti. Bunu yapmak bir ayını aldı…



Şu Kan Şeytanı Tarikatından Wang Wu’da. O, Li Daoyi’nin tam arkasında. Dördüncü matrise giren ikinci kişi olmuştu. Acaba üçüncü kim olacak…



Bence Wang Lihai olacaktır. Ne de olsa o bir Tao Çocuğu. Wang Klanı gerçekten de hiçbir şeyden kaçınmıyor. Onlar bir Tao Çocuğu gönderdi… Ahh??



Üç kişi aynı anda çıktı! Bunlar Wang Lihai ve Song Jia ve üçüncü kişi… Vay, bu o mu!?










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr