Bölüm 106: Diriliş Zambağın Yedi Renkle Açtığı Gün

avatar
10741 23

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 106: Diriliş Zambağın Yedi Renkle Açtığı Gün


 

Bölüm 106: Diriliş Zambağın Yedi Renkle Açtığı Gün



Efendim, şehirde aradığınız şeyler bulmanıza yardımcı olabilirim!” dedi genç adam hızlıca. Genç gergindi ve gözleri korkuyla dolmuştu. Meng Hao’nun biraz önce dediği şeye inanmıştı. Kendini ifade etmek için tek bir cümle hakkı vardı, aksi takdirde öldürülecekti. Şehir sınırları içinde olmamalarının bir anlamı yoktu.



Meng Hao bu genç adama şöyle bir baktı. Hiçbir şey söylemedi, ama genç adam zekiydi ve Meng Hao’nun niyetini anlamıştı. Ardından konuşmaya devam etti.



Bu küçüğünüzün adı Qiu Lin.” dedi, sözler ağzından dökülürken kalbi güm güm atıyordu. “Ben Doğu Azameti Şehrinde doğdum, bu yüzden buraları iyi biliyorum. Şehre ilk girdiğinizde fark ettim, buraya ilk gelişiniz değil mi? Aradığınız şeyleri bulmak için etrafı bilen birine ihtiyacınız var. Size yardımlarımı sunabilirim.



Efendim, sadece elli Ruh Taşı karşılığında zamandan tasarruf edebilirsiniz. Aradığınız şeyleri daha hızlı bulmanıza yardımcı olabilirim.” Genç adam ona gergin bir ifadeyle baktı. Yalan söylemiyordu; söylediği her şey doğruydu.



Bu işi daha öncede yapmıştı, ama ilk defa Meng Hao gibi ölümcül bir hava saçan biriyle karşılaşmıştı.



Meng Hao ona soğukça baktıktan sonra elini gevşetti. Kaşları çatıktı; zehir daha fazla alevlendikçe öldürme arzusu da büyüyor gibiydi. Sanki kişiliğini yavaş yavaş etkiliyordu.



Qiu Lin derin bir nefes aldı ve ardından devam etti, “Siz ne arıyorsunuz, efendim?



Zehir hapları.” diye cevap verdi Meng Hao sakince.



Zehir hapları?” Qiu Lin şaşkın bir bakış attı. Uzun bir süre düşündükten sonra gözleri parladı ve şehir hakkında bu konuyla ilgili bir analiz yaptı.



Efendim, özellikle zehir hapları satan çok fazla dükkan yok. Ama, zehir hapları da bir çeşit tıbbi haptır ve şehirde bir çok tıbbi hap dükkanı yer alıyor. Özellikle iki tanesi en iyi olarak nitelendirilebilir. Onlardan biri en çok çeşide sahip olan On Bin Hap Köşküdür. Orası oldukça ünlüdür ve açık artırma yaptıkları zaman Temel Kurulumu Gelişimcileri bile katılır.



Diğer dükkan biraz daha küçük, ama Batı Çölüyle ticaret yürüttükleri için bir çok ithal eşyaya sahipler. Denilene göre oradaki eczacı Mor Felek Tarikatının Büyük Usta Hap Şeytanıyla birlikte çalışmış. O kişi ilaçlar konusunda bir çeşit dahiymiş.



Hangisine gitmek istersiniz efendim?



Meng Hao bir süre düşündükten sonra konuştu: “On Bin Hap Köşkü.” Ardından Qiu Lin başını aşağı yukarı salladı ve Meng Hao’nun önüne düştü. Onun yardımı Meng Hao’ya gerçekten de büyük zaman tasarrufu sağlamıştı. Şehirde hızlıca yürüyerek bir saat içinde yedi katlı bir köşke vardılar. Binanın yanında büyük bir dikili taş vardı ve üzerinde “On Bin Hap Köşkü” yazıyordu.



Ben içeri giremem.” dedi Qiu Lin. “Sizi burada bekleyeceğim efendim.” Meng Hao etrafına baktığında bir çok beşinci ve altıncı seviye öğrencinin etrafta boş boş dolandığını fark etti.



Hafifçe başını salladı ve ardından yedi katlı binaya girdi. Meng Hao içeri girmeden önce aptalca bir hareket yapmadığından emin olmak için genç adamın üzerinde biraz Ruhsal Duyusunu kullanmıştı.



Artık Temel Kurulumu aşamasında olduğundan Ruhsal Duyu kullanımına gittikçe alışıyordu.



On Bin Hap Köşkünde Qi Yoğunlaştırma Gelişimcileri birinci kat ile sınırlandırılmıştı. İkinci ve üçüncü kat Temel Kurulumu için, dördüncü kat ise Nüve Formasyonu Gelişimcileri içindi. Meng Hao etrafta biraz gezindi, çatık kaşlarla çeşitli tıbbi haplara göz attı.



Bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar sonra da oradan ayrıldı. Qiu Lin onu görünce hemen yanına geldi.



Bahsettiğin ikinci yere gidelim.” dedi Meng Hao, kaşları hala çatıktı. Qiu Lin akıllıydı, bu yüzden hiçbir şey sormadı. Hemen Meng Hao’nun önüne düştü. Neredeyse akşam olmak üzereyken şehrin nispeten ıssız bir bölgesine geldiler, buradaki dükkan sanki antik zamanlardan beri oradaymış gibiydi.



Burası küçük bir yer ve üç tane kuralı var.” dedi Qiu Lin. “İlk kural elli bin Ruh Taşı depozito vermeden giremiyorsun. Depozito bir şey satın alsan da almasan da geri verilmiyor.



İkinci kural her seferinde yalnızca bir kişi girebiliyor. Diğerleri dışarıda beklemek zorunda. Dahası, her gün en fazla 20 kişinin içeri girmesine izin veriliyor. 20 kişi olunca diğerleri yarına kadar beklemek zorunda.



Üçüncü kural ise içeri girdiğinde rastgele sorulara izin verilmiyor. Her bir soru için belli bir ödeme istiyorlar.



Meng Hao bir an şaşkın şaşkın baktı, daha sonra gözlerinde bir anlama ifadesi belirdi. İleri doğru yürüdü. Ruh Taşı kaybetmekten nefret ediyordu, ama zehirden kurtulabilmek için değerdi.



Dükkanın kapısı kapalıydı. Üzerinde ise 18 sayısı yazılıydı.



Meng Hao Qi’sini yatıştırdı ve zihnini sakinleştirdi, ardından orada sessizce bekledi. Qiu Lin ise yanındaydı. En sonunda, güneş ufukta tamamen batmak üzereyken kapı gıcırdayarak açıldı ve orta yaşlı bir adam çıktı. Adamın kaşları çatıktı ve Meng Hao ile Qiu Lin’e bakmadı bile. Dışarı çıktı, arkasını döndü ve onu kapıya kadar geçiren yaşlı adama doğru ellerini kenetleyerek başını eğdi.



Meng Hao orta yaşlı adamı gördüğünde gözleri kısıldı ve başını eğdi. Bu adamı daha önce görmüştü. O, önceki gün havada uçarken gördüğü Muhterem Bi Hong’dan başkası değildi.



Dükkanın kapısındaki yaşlı adam geç Temel Kurulum aşamasındaydı. Bir Nüve Formasyonu Tuhafının böyle birini saygıyla selamlaması sık görülen bir durum değildi.



Muhterem Bi Hong ardına döndü ve rengarenk bir ışık ışınına dönüşerek havaya fırladı. Tiz bir ıslık yankılandıktan sonra dükkandaki yaşlı adam Meng Hao’ya baktı.



Meng Hao hemen içinde elli bin Ruh Taşı olan bir depolama çantası çıkarttı. Saygılı bir şekilde adama teslim etti.



Yaşlı adam onu başını hafifçe sallayarak kabul etti ve ardından geriye dönüp dükkana girdi. Meng Hao da onu takip etti, kapı arkasından kapanırken geriye dönüp bir bakış attı. Tabeladaki sayıda 18’den 19’a değişmişti.



Dükkan çok büyük değildi. Hiç raf yoktu. Bunun yerine çeşitli ebatlarda yedi tane hap ocağı, iki uzun masa ve bir yağ lambası vardı. Işık nispeten loş olsa da bu Gelişimciler için sorun değildi; onlar her şeyi açık bir şekilde görebilirdi.



Sana nasıl yardımcı olabilirim?” dedi yaşlı adam sakince, uzun masalardan birinin arkasında bacaklarını çaprazlamış oturuyordu.



Meng Hao hiçbir şey söylemedi, bunun yerine depolama çantasına vurdu ve yeşim ufak bir şişe çıkarttı. Şişeyi masanın üstünde adama doğru itti.



Yaşlı adam onu aldı ve açtı, ardından dikkatlice baktı. Başını eğdi ve kokladı, ardından devirdi. Masanın üstüne kan aktı.



Bu yeşim şişede Meng Hao’nun kendi kanı vardı.



İlginç.” dedi yaşlı adam, sesi alçaktı. Masanın üzerindeki kana baktı. Ardından elini kaldırmasıyla birlikte uzun, gümüş bir iğne ortaya çıktı. İğneyi kana batırmasıyla birlikte iğne parlamaya başladı. Ardından, göz açıp kapayıncaya kadar çürüyerek eridi. Bir anda küllere dönüşerek havalanmıştı.



Yaşlı adamın gözleri parıldamıştı. Sol eliyle masaya sertçe vurarak kanın havaya uçmasına ve bir küre şekline toplanmasına neden oldu. Ardından depolama çantasına vurdu ve kurumuş bir tohum çıkarttı. Elini fiskelemesiyle birlikte tohum kan küresiyle bütünleşti.



Kan aniden daralmaya başladı ve kısa sürede ortadan kayboldu. Tohum ise artık kurumuş değildi, aksine dolgun ve neredeyse patlayacakmış gibiydi. Havada süzülürken yavaş yavaş filizlenmeye başladı.



Meng Hao ise tüm bu olanları pür dikkat izliyor, gittikçe gerginliği artıyordu. Bu zehirden kurtulmak için çok fazla Ruh Taşı harcamıştı.



Tohum filizlenerek uzun bir dal şekline büründü ve üzerinde tek bir yaprak büyüdü. Yaprak ise en sonunda bir çiçeğe dönüştü. Çiçek ortaya çıkar çıkmaz yaşlı adamın yüzü soldu. Meng Hao’nun da gözleri kısıldı.



Çiçeğin yaprakları farklı farklı renkteydi: sarı, mavi ve kırmızı, birbirleriyle iç içe geçmişti. Çiçeğin kendisi ise hem gülen hem ağlayan bir şeytani yüzü andırıyordu. Havada süzülen bu şeytan yüzlü çiçek canlı gibi görünüyordu. O son derece tuhaftı.



Üç Renkli Diriliş Zambağı…” dedi yaşlı adam boğuk bir sesle. Çiçeğe bakan gözleri parlıyordu.



Bu zehir üç kez alevlendiğinde, tam bir döngüyü tamamlıyor. Üç döngüden sonra çiçek açacak. Bu çiçek açtığında hem gülen hem ağlayan şeytani surat sağ gözünde belirecek. Senin Gelişim merkezini kullanma durumuna göre gidip gelecek. Eğer Gelişim Merkezini uzun süre deveran edersen daha da netleşecek. Bu aşamada, zehir seni yaralamayacak ve işin doğrusu seni diğer zehirlerden koruyacak. Fakat, buna karşın öldürme arzun daha da güçlenecek.



Üç döngü daha tamamlandığında, çiçek tekrar açacak ve zehir alevlendiğinde başka bir şeytani yüz sol gözünde ortaya çıkacak. Bu noktada öldürme arzun çok daha güçlü bir hale gelecek. Kana susamışlığın inanılmaz bir hal alacak. Bu noktada, devasa zehir düzeneklerine karşı bağışıklık kazanmakla kalmayıp, aynı zamanda zehirli bir hava yayacaksın. Etin son derece sert bir hal alacak ve ortalama Gelişimcilere göre çok daha dirençli olacaksın.



Fakat, vücudunun aynı zamanda daha da katı bir hal aldığını fark edeceksin. Çevikliğin düşecek ve hayat kuvvetin yavaşça sönükleşecek. Sık sık bir ölüm aurasıyla çevreleneceksin.



Bunun ardından, çiçek üçüncü kez açacak.” dedi adam, sesi derin bir hikmetle doluydu. “Sen… Zihnini kaybedeceksin, hayatın kaybolacak. Vücudun üç renkli bir Diriliş Zambağına dönüşecek. Tohumu sana eken kişi gelecek ve çiçeği alacak. Bir zaman sonra dönüşüm geçirerek dört renkli Diriliş Zambağına döneceksin.



Ölümlü, Qi Yoğunlaştırma, Temel Kurulumu, Nüve Formasyonu, Gelişen Ruh, Ruh Bölme, Tao Arayışı. Yedi aşama, her biri için yedi renk. En sonunda Diriliş Zambağı yedi renkle açacak, bu çiçek bin yıl Ölümsüzlüğe Yükselişe zuhur edecek.



Antik zamanlarda, Gelişimciler Ölümsüzlüğe Yükselişe ulaşmak için bu çiçeği kullanırdı.” Yaşlı adam Meng Hao’ya bakıyordu.



Yaşlı adamın sözleri onu titretmişti, bu soğuktan değil korkudandı. Yaşlı adamın zehirle ilgili söylediği her şeyi düşünürken kaşları çatılmıştı.



Yoldaş Taoist, lütfen benimle dalga geçme. Benim sıradan bir saklı yeteneğim var ve insanların takip etmesine değecek özel hazinem falan da yok. Böylesine nadir bir çiçekle bir düşmanın bana komplo kurmasına değecek biri değilim.



Yaşlı adam ona gülümseyerek baktı, ama hiçbir şey söylemedi.



Meng Hao bir süre sessiz kaldı, ardından bir depolama çantası daha çıkartarak yaşlı adamın önüne koydu. Bunun üzerine yaşlı adam başını aşağı yukarı salladı.



Genç dostum, söylediğin şey hem doğru hem de yanlış.” dedi yaşlı adam yavaşça. “Bu üç renkli Diriliş Çiçeği tam değil; o kusurlu. Son üç renk açmayacak. Aksi takdirde, dünyadaki hiç kimse seni ondan kurtaramazdı.



Ondan nasıl kurtulabilirim?” adam cevap vermeyince, Meng Hao bir depolama çantası daha çıkartıp verdi.



Bu sırada dükkanın dışında, akşam gökyüzünde ay ve yıldılar ortaya çıkmıştı ve sokak lambaları tüm şehir boyunca yanıyordu. Uzaklarda bir kadın göründü, uzun, kolsuz bir elbise giyiyordu.



Kız son derece güzeldi. Zarif ve inceydi, onun ay ışığı altındaki görüntüsü onu tıpkı göksel bir varlık gibi gösteriyordu. Kız sakin, soğukkanlı ve oldukça kibar görünüyordu. Onun dış görünüşü her anlamda normalin çok üstündeydi. Lamba ışıkları şehri aydınlatırken, kız dükkana doğru yürüyordu. Dükkanın tabelasındaki 19 yazısını görünce yüzünde beliren hafif gülümseme Qiu Lin’in kalbini hızlandırmıştı.



Meng Hao da bu kızı daha önce Reliance Tarikatında görmüştü. Tarikatı terk eden Wang Tengfei’ye eşlik etmişti. O… Wang Tengfei’nin nişanlısıydı.



Chu Yuyan.



 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr